Kendime bile bulaşmaktan korktuğum zamanlar yaşıyorum, belli ki sırası değil bu aralar! Yine de bir yerlerde her şeyin mümkün olduğu anlar var diye avutuyorum kalbimi. Zira ümit etmekte vardı hayatta karamsarlığa düşmekte, ben her düştüğümde kalkmayı seçtim, her incindiğimde yeniden sevmeyi öğrendim. Zor oldu ama şimdiye kadar iyi gitmişti kırılmasaydı tekerlikler! Ben aslında “Umursamadığım için değil umursanmadığım için” vazgeçmiştim yola devam etmekten. Hani yorulur ya bazen insan. Ben biraz fazla yoruldum sanki! Belki de mola verme zamanını aşmışımdır çok hızlı koşarken yarınlara. Yanlış zamanda yanlış yerde ve doğru sandığın yanlış kişiyle.

Bu ara sıkça kendimden özür diliyorum yapmam dediğim her şeyi yaptığım için, kendimden verdiğim ödünler için, kalbimin aklımı kandırmasına müsaade ettiğim için! Sanırım bir yerlerde kendimden tamamen uzaklaşıp darmadağın olmuştum. Biraz yalnız kalmaktan korktum sanki bu zamana kadar değilmişim gibi. Biraz inanmaya ihtiyacım vardı ve ben sandım ki her şey düzelecek ben biz olunca, ama şimdi kalbimdeki bu sızılar merhem sürünce iyileşmiyor, öpünce de geçmiyor. O yüzden vazgeçiyorum her şeyden içimde kalan son umudu da tükettiğin için. Çok denedim; susarak, giderek, bekleyerek, bazen kendimi üzerek. Söylenildiği gibi güçlü biri değilim ki ben, yıkılıp dağılıyorum, kırılıp dökülüyorum, üstüme ısrarla yüklenen misyonunun altında eziliyorum. Yeter. Kendimden vazgeçtiğim kadar hiçbir şeyden vazgeçmedim ben. En çok kendime ayıp ettim. Kendi romanımda başrolde olmaktan yorulmuşçasına sevdiklerimi koydum en tepeye. Satır aralarında bile bulamadığım ben, neredeydim kim bilir? Eksik kalmışlığımla kalkıyorum ayağa, kendimden ne kaldıysa alıp bir başıma yeniden başlamak için gidiyorum. Elimden çalınmış çiçekli bahçem dururken, balkonumdaki saksılara ekiyorum tohumları çoğalmak için. Eksik parçamı bir yerlerde bırakıp, kendimi hatırlamanın sarhoş edici heyecanıyla geriye kalan ömrümü alıyor, ertelenmiş umutlarımla eksile eksile yaşamaya devam ediyorum. Sonra hayat, ekmeğin gramajından çalan ustalar gibi öylece atıyor beni harlanmış fırına. Biraz eksik, biraz yamuk, biraz da gelişi güzel fırlatarak sıcak taş duvarlara!

Sonuçta kapkara bir gece beni ahtapot gibi içine çekerken kimse yoktu yanımda. Bilmediğim sularda elinin bırakılmasının nasıl bir duygu olduğunu bilemezdi kimse. Hak edene hak ettiğini vermek için yola çıkmış tirenin önünü kesen yamyamlar gibi çalındı tüm değerlerim ellerimden. Oysa kimse mükemmel değildi, bende değildim. Kusurlarım vardı benimde herkes gibi ama kusura bakmamayı öğretemedik kusursuz olduğunu düşünenlere! Yine de bizi biz yapan eksik yanlarımızdı, çabalarımızdı, mahcup sevmelerimizdi. Belki de midemin ağrısı yediklerimden değil, sindirilemeyen duyguların esaretindendi kim bilir? Anlaşılamamanın sancısı yanmaktan bile beterdi ki bunu anca yaşayan bilir!

Sözün bittiği yere gelmemek için çok çabaladım. Lakin bizi korumak olan derdinin bizi yok ettiğini görmeden tam gaz ilerlerken çıkmıştık biz yoldan. Senin suçun yok! Fren koymayı unutmuş hamurumuzu yoğuranlar. Neyse ne işte! Benim kendimi anlatmaktan, senin kendini savunmaktan yorgun düştüğümüz zamanlarda inmiştik düşler treninden. Sen vicdanının sesini açmayı unutmuştun bense hep yanımda olacağının sarhoşluğuyla gerçekleri görmeyi. Oysaki “ilişki, birlikte tamamlanma arzusuydu” yarım kalma değil.

Nerde kaybetmiştim içten gülmeyi, nerde unutmuştum mutlu kalabilmeyi, nerde bırakmıştım ben olmayı, sevgisizliği, ikinci olmayı bir ilişki zannetmeyi. Çok kolay olmadı ama işte vazgeçtim. Ben bugün ilk defa kalbimdeki kocaman boşluğun tozunu aldım. Çok ağladım zira “Susuz, temizlik olmazdı.” Ben bugün kaldıkça bayatlayan içimdeki tüm cümleleri kustum satırlara. Bugün vazgeçtim kendimle kavga etmekten, birilerinde yanlış aramaktan, birilerinin bende yanlış aramasından.

Yeteri kadar nedenin varsa her şeyi yapabilirsin. Ondandır ben bugün her şeyden vazgeçtim yeniden başlayabilmek için. Eskilerden biraz eksilterek yenilerden biraz çoğaltarak ama tam ortasına kendimi koyarak vazgeçtim her şeyden. Varım ama yokmuşum gibi yaşadığım bu hislerden vazgeçtim. Birazda bana bunu hissettirenlerden! Konu sende değilsin artık ben kalbimde seni hallettim. Oysa öyle güzel denk gelmiştin ki iyileşmiştim seninle yavaş yavaş öldüğümü bilmeden. Hayatımın öznesi olmaktan vazgeçtiğin zamanları alıp, giderken tüm yaraları armağan diye bırakmış olmanda cabası. Yine de teşekkür ederim HER ŞEY için. Beni böyle üzmeseydin akıllanmazdım. Arada düşmek gerekiyor tabi sana çelme atanların yüzündeki mimikleri görmek için. Bizde gücü hiç düşmemek zannediyorduk ya hiçte öyle değilmiş. Çünkü ben kendimi yaralarımdan tanıyorum, kanayan dizlerimden, hatalarımdan, yola gelmeyen cümlelerimden, belki birazda ……neyse boş ver! Her şeyde mutlu sonla bitmiyor nasılsa, bu yazı da bizim gibi yarım kalıp sonsuz olsun…!

Hadi kaçtım ben, kal sağlıcakla…,

Gülay MORGÜL