SİBEL ÖZBUDUN - TEMEL DEMİRER
“Bir şeyi gerçekten bilmek,
onu anlatmakla olur.”[1]
Ortadoğu’nun pimi çekildi...
7 Ekim 2024 ile başlayan süreç Siyonist İsrail’in soykırımcı saldırıları ile sürüyor.
Çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Gazze faciası Filistin’i haritadan silmeye, Lübnan’dan İran’a[2] uzanan coğrafyaya saldırıya yöneliyor (yöneldi mi desek)!
ABD yine ve ısrarla İsrail’den yana olduğunu açıkladı... “Bölgesel savaş, bir dünya savaşına dönüşür mü?” sorusuyla yüz yüzeyiz…
Gazze’deki “savaş” denilen (?!) katliam hâlinin kuzeye, Lübnan’a sıçraması artık gündemde. İsrail’in bu yönde ciddi hazırlık içinde olduğu görülüyor. Hizbullah-İsrail çatışması, çok geçmeden Suriye ve Irak’taki İran destekli güçlerin katılımıyla kuzey-doğuya, İran topraklarına doğru yayılabilir. İran ve İsrail zaten yakın geçmişte karşılıklı olarak balistik füzelerinin menzillerini test etmişlerdi. Bunların toplamda bir Orta Doğu savaşı provası olduğu, aşikâr. Bu toplama Hamas lideri İsmail Haniye’nin 31 Temmuz 2024’de İran’da suikasta kurban gitmesini de katabiliriz…
Aslında bugünü anlamak, İsrail’in saldırganlığını kavrayabilmek için 1967’den günümüze uzanan süreçte ABD-İsrail ilişkilerine iyice analiz etmek gerekiyor.
Konuya ilişkin olarak Noam Chomsky, “İsrail, laik Arap milliyetçiliğini yıkarak ABD’ye çok yararlı bir hizmet yaptı. Böylelikle ABD Ortadoğu üzerindeki hegemonyayı İngiltere’den devralmış oldu. O dönem radikal İslâm’ın merkezi Suudi Arabistan ile laik milliyetçiliğin merkezi Mısır arasındaki süren mücadelede İsrail, radikal İslâm’a destek çıkarak laik milliyetçiliği tahrip etti. Böylece ABD’yi kalıcı biçimde yanına aldı. O güne kadar İsrail, ABD’de yaşayan Yahudi cemaatinin bile çok umurunda değildi. 1970’lerin başında İsrail bir seçimle karşı karşıya kaldı: Yayılmacılık ya da güvenlik. O, ABD’nin desteğini arkasına alarak yayılmacılığı seçti. ABD de İsrail’in yayılmacı politikalarının her aşamasında ona destek verdi. Tüm bunlar uluslararası hukuka rağmen ve BM Güvenlik Konseyi’nin ilkelerine ters düşerek yapıldı. Golan Tepeleri’nin işgalinin meşrulaştırılması, Trump döneminde ABD’nin Kudüs’ü ‘bölünmemiş şekilde İsrail’in başkenti’ olarak tanıması,”[3] derken; daha büyük İsrail için zaten çoktandır düğmeye basılmıştı!
Noam Chomsky’ye göre sadece ve sadece ABD eğer İsrail’e “Oyun bitti”, “Buraya kadar” derse çözüm olur. Peki der mi? Yanıt ufukta görünmüyor!
Ancak şöyle bir gerçek var: Siyonist İsrail durdurulmazsa bölgenin büyük bir felâkete sürükleneceği aşikâr; ve ana hatlarıyla tarih buna tanık ve taraf…
İSRAİL-FİLİSTİN SORUNUNUN TARİHÇESİ[4] |
|
14 Mayıs 1948 |
İsrail kuruldu. Karar, ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, 15 Mayıs’ı “El Nakba” diye anarlar, yani “Felâket” günü. |
1964 |
İsrail’in işgali başlarken Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1964’te Kudüs’te kuruldu. Yaser Arafat liderliğindeki örgüt direnişi yükseltti. |
1967 |
İsrail ve Arap komşuları arasında artan gerginlik, 1967’de başlayan 6 Gün Savaşları’na yol açtı. İsrail, Mısır’dan Gazze ve Sina Yarımadası’nı aldı. |
1987 |
İsrail işgaline karşı ilk intifada, yani kitlesel ayaklanma 1987’de Gazze Şeridi’nde başladı. 93’te ise Batı Şeria’da ikinci intifada başladı. |
1993 |
İsrail İşçi Partisi lideri ve Başbakan Yitzak Rabin ile Yaser Arafat Norveç’in başkenti Oslo’da el sıkıştı. |
2000 |
Likud Partisi’nin Binyamin Netanyahu’dan sonraki lideri Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa ziyareti yeni bir ayaklanmaya neden oldu. |
2014 |
7 Temmuz’da İsrail Gazze’ye yönelik 51 gün sürecek saldırılarını başlattı. Saldırılarda 530’u çocuk 302’si kadın 2 bin 100’den fazla Filistinli öldü. |
SİYONİST SALDIRGANLIK
ABD Başkanı Joe Biden’ın 1986’daki, “Eğer İsrail olmasaydı, ABD bölgede kendi çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı. Tekrar söylüyorum, ABD, bölgede bir İsrail üretmek zorunda kalacaktı!” ifadesinin açıkça dile getirdiği üzere, Siyonist İsrail emperyalizmin ileri karakoludur!
Sadece ABD için değil; emperyalist çıkarların savunulmasında Batı emperyalizmi için “ileri karakol” olarak inşa edilmişti.[5]
Hatırlayın: İngiltere Başbakanı Lloyd George, İngiliz çıkarları için Filistin topraklarında bir Yahudi devleti olması gerektiğini savunuyordu
İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour da, Siyonizmin finansörlerinden Walter Rothschild’e yazdığı 2 Kasım 1917 tarihli mektupta, İngiltere’nin tutumunu, “Majestelerinin hükümeti Yahudi halkı için Filistin’de ulusal bir vatan oluşturulmasını olumlu görmekte olup, bu amacın gerçekleşmesi için elindeki tüm imkânları kullanacaktır,”[6] biçiminde formüle etmişti.
Kaldı ki İsrail’in “kurucu babası” Theodor Herzl, daha yola çıkarken ‘Der Judenstaat/ Yahudi Devleti’ başlıklı yapıtında misyonlarını “ileri karakol” ilan edip, “Avrupa için biz, orada (Filistin) Asya’ya karşı korunma duvarının bir parçası, barbarlığa karşı uygarlığın ileri karakolu olabiliriz,”[7] demişti!
Kimsenin kuşkusu olmasın: Siyonist İsrail Ortadoğu’da emperyalizmin aygıtı, terörist bir gericilik kalesidir.[8]
SİYONİZM GAZETECİLERİ GÖREVLERİ BAŞINDA KATLETTİ[9] |
İsrail’in Gazze saldırılarında gazeteciler hedef alınıyor. New York’taki CPJ Program Direktörü, gazetecilerin gerçeği ortaya çıkarmak uğruna en büyük büyük bedeli, yani hayatlarını ödediklerini söyledi. 14 Mart 2024’de Filistinli Serbest Fotoğrafçı El-Reefi, Gazze’nin güneydoğusundaki insani yardım teslimatından un almaya çalışırken İsrail ordusunun açtığı ateş sonucu vurularak hayatını kaybetti. Aynı gün teknoloji haberlerine odaklanan Arapça medya kuruluşu Raqami TV’nin Filistinli Foto Muhabiri Saima, Bureij Mülteci Kampına düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. |
5 Mart’ta Hamas’a bağlı El Aksa TV kanalında sunuculuk yapan Filistinli Gazeteci Muhammad Salama, Deir al-Balah’taki evine düzenlenen hava saldırısında ailesiyle birlikte öldürüldü. Bölgedeki bir görgü tanığı, ailenin öldürüldüğü sırada akşam yemeği yediğini söyledi. |
23 Şubat’ta El Cezire de dahil olmak üzere çok sayıda medya kuruluşu için çalışan 30 yaşındaki serbest Foto Muhabiri Mohamed Yaghi, Deir el-Balah’taki Az-Zawayda kasabasına düzenlenen hava saldırısında, ailesinin 36 üyesiyle birlikte öldürüldü. |
15 Şubat’ta Gazze İslâm Üniversitesine ait yerel Kur’an Radyo kanalının 35 yaşındaki Yöneticisi Zayd Abu Zayed, Al-Nuseirat Kampına düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. |
12 Şubat’ta Libya televizyon kanalında çalışan Filistinli Gazeteci Edwan, Cebeliye kentindeki evine düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. |
11 Şubat’ta İslâmi Cihad’a bağlı Kan’an haber ajansının 40 yaşındaki Gazetecisi Mamdouh El-Fady, Han Yunus’taki Nasır Hastanesinde İsrailli bir keskin nişancı tarafından öldürüldü. |
8 Şubat’ta Resmi Filistin Televizyonu kanalı Filistin TV’nin Filistinli Yöneticisi Abdel Jawad, Deir al-Balah’ta kaldıkları eve düzenlenen füze saldırısında oğluyla birlikte öldürüldü. Ayrıca füze 5’i çocuk 14 kişiyi öldürdü. |
6 Şubat’ta Hamas’a bağlı Filistin Bilgi Merkezinin 40 yaşındaki Yöneticisi Rizq Al-Gharabli, İsrail’in Han Yunus’taki evine düzenlediği hava saldırısında öldürüldü. |
29 Ocak’ta Yerel Al-Resalah haber sitesinin 24 yaşındaki Filistinli editörü ve bölgesel bağımsız web sitesi Raseef22’nin yazarı olan Mohammed Atallah, Beach Mülteci Kampına düzenlenen hava saldırısında ailesiyle birlikte öldürüldü. |
25 Ocak’ta Hamas’a bağlı El Aksa Ses Radyosunda sunucu olarak çalışan Filistinli Gazeteci Iyad El-Ruwagh, Nuseyrat Kampına düzenlenen hava saldırısında dört çocuğuyla birlikte öldürüldü. |
14 Ocak’ta Filistinli gazeteci ve Kahire merkezli özel yayın kuruluşu Al-Ghad’ın Kamera Operatörü Yazan al-Zuweidi, İsrail’in Beyt Hanun’a düzenlediği hava saldırısında kardeşi ve kuzeni ile birlikte öldürüldü. |
11 Ocak’ta El Kudüs El Yûm yayın kuruluşunda çalışan Filistinli Gazeteci Mohamed Jamal Sobhi Al-Thalathini, İsrail’in güney Gazze’deki evine düzenlediği hava saldırısında öldürüldü. |
10 Ocak’ta Yerel haber sitesi Bawabat el-Hadaf’ta çalışan Filistinli Gazeteci Ahmed Bdeir, İsrail’in Aksa Şehitleri Hastanesi yakınındaki Han Yunus’ta düzenlediği hava saldırısında öldürüldü. Bdeir, hastane kapısındaki gazeteci çadırının önünde duruyordu ve şarapnel isabeti sonucu hayatını kaybetti. |
9 Ocak’ta Gazze’deki El Ezher Üniversitesine ait yerel El Ezher radyo istasyonunun sunucusu ve Filistin Sosyal Medya Kulübünün kurucu ortağı olan 30 yaşındaki Gazeteci Heba Al-Abadla, kızıyla birlikte öldürüldü. |
8 Ocak’ta Hamas hükümetinin eğitim bakanlığına ait olan Rawafed eğitim kanalının fotoğrafçılık bölümünü yöneten 26 yaşındaki Gazeteci Abdullah İyad Breis, Han Yunus’taki evine düzenlenen hava saldırısında öldürüldü. |
7 Ocak’ta Filistinli Gazeteci ve El Cezire Kamera Operatörü ve El Cezire Gazze Bürosu Şefi Wael Al Dahdouh’un oğlu Hamza Al Dahdouh ve Agence France-Presse (AFP) için çalışan Filistinli serbest kameraman Mustafa Thuraya ile birlikte İsrail’in insansız hava aracı saldırısında öldürüldü. |
5 Ocak’ta Filistin haber ajansı Safa’da muhabir ve editör olarak çalışan Filistinli Gazeteci Akram El Shafie, 30 Ekim’de İsrail kurşunuyla aldığı yaralardan sonra hayatını kaybetti. |
Malum: İsrail 1948’de kurulurken devlet aygıtı ve mekanizmaları, Haganah ve Irgun terör örgütlerinin üzerinde inşa olmuştu. Bu iki terör örgütü, sadece ordunun, güvenlik ve istihbarat mekanizmalarının kökü değil, sonrasında İsrail’de hükümetleri kuran iki partinin de kökü durumundaydı.
Birkaç örnek verecek olursak: İzak Rabin, Ariel Şaron, Moşe Dayan gibi isimler Haganah üyesiydi. Bugün Gazze’de soykırım uygulayan resmi “İsrail Savunma Kuvvetleri”, Haganah’ın devamıdır. Haganah’dan ayrılanların kurduğu Irgun ise Kral David Oteli’nin bombalanması ve Deir Yassin katliamı gibi terör eylemlerine imza atmış bir örgüttü. İsrail siyasetinin önde gelen partilerinden Likud’un çekirdeğini oluşturan Herut, Irgun’un devamıydı.
O günden bugüne değişen bir şey olmadı!
Örneğin dünyanın dört yanında “Gazze’de ateşkes” için milyonlar sokakları doldururken; Netanyahu “Kimse bizi durduramaz”;[10] İsrail Ordusu sözcüsü Daniel Hagari de, “Savaşın hedefleri uzun süreli mücadele gerektiriyor ve buna göre hazırlanıyoruz,”[11] diyordu…
Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’i Filistinlilerin kısmen dahi yok olmasına yol açabilecek yaşam koşullarına sebep veren askeri saldırılarını ve tüm eylemleri derhâl durdurması talimatını verse de; İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, X’teki paylaşımında, “Lahey’deki antisemitik mahkemenin kararının tek bir cevabı olmalıdır: Refah’ın işgali, askeri baskının arttırılması ve savaşta tam zafer elde edilene kadar Hamas’ın ezilmesi,”[12] diye haykırıyordu…
Ayrıca İsrail Maliye Bakanı, yerleşimcilerin lideri faşist Bezalel Smotrich, “Hamas’a acımasızca vurun, tutsaklar meselesini fazla dikkate almayın,” derken ‘Haaretz’de Gideon Levy de, “Filistinlileri kim koruyacak?” başlıklı yorumunda, Filistinlilere, askerlerin rasgele ateş açması, yerleşimci faşistlerin gittikçe artan programları karşısında, kendilerini korumak için, “terörizm olarak adlandırılan yöntemlerden başka bir şey kalmadığını”[13] anlatıyordu…
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz,” diyebiliyordu…[14]
Kimse inkâra kalkışmasın: İsrail, işgalci Siyonist ırkçılıktır. Filistin, bir açık hava hapishanesine, toplama kampına dönüştürülmüştür…
Kolay mı?
İsrail’in Ulusal Misyonlar Bakanı Orit Strook, işgal altındaki Filistin topraklarının tamamen İsrail’e ait olduğunu ve Filistin halkı diye bir halk olmadığı vurgusuyla, Filistin devletinin tanınmasına karşı olduklarını belirtir ve “İsraillilerin birçoğu Filistin devletinin kurulması fikrini yalnızca tarihsel temelden yoksun olduğu için değil, aynı zamanda İsrail devletine varoluşsal tehdit oluşturduğu için reddediyor,”[15] derken; İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen de, “Kimse Kudüs’te Filistin için temsilcilik açamaz,” ifadelerini kullanıyordu.[16]
Evet, Siyonizm ırkçılıktır!
Siyonizm kavramının kökü olan ‘Siyon’, Musevilik tarihinde Kudüs ile eşanlamlıdır. Musevi tapınağı Babilliler tarafından yıkılınca ‘Siyon’ kelimesi yeni bir anlam daha kazanmış ve Yahudilerin Filistin’e dönme arzusunun ifadesine dönüşmüştür.
Siyonizm, bu anlamın üzerinde şekillenerek XIX. yüzyılda modern siyasal bir kavram hâlini alacaktı. Nathan Birnbaum, ‘Kendi Kendine Kurtuluş’ dergisinin 1 Nisan 1890 tarihli nüshasında Siyonizmi, Musevilerin kutsal topraklara dönüşü için bir Yahudi siyasi partisi kurmayı hedeflemek anlamında kullanmıştı. O parti, kısa bir süre sonra, 1897’de Theodor Herzl’in liderliğinde “Dünya Siyonist Teşkilâtı” olarak ete kemiğe bürünecekti.
Özetle “… ‘Siyonizm’ XIX. yüzyılda ortaya çıkmış bir ideolojidir. Buna göre, tanrı Yehova’nın seçilmiş kulları olan Yahudiler, bir gün Siyon Tepesi’nde Süleyman’ın tapınağını yeniden inşa edecek ve dünyaya hâkim olacaklardır. Yahudilerin diğer tüm insanlardan daha üstün olduğu inancından yola çıkan ve bu uğurda Siyonizm ordularına diğer tüm halkları yok etme emri veren ırkçı ve dinci bir ideolojidir Siyonizm.”[17]
Ve nihayetinde Siyonizm hareketinin kurucusu Theodor Herzl’in, 1948’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul kararıyla gerçekleşen İsrail devleti hayali de uzun sürecek bir savaşın başlangıcı oldu...
Burada bir parantez açarak nakledelim: Mayıs 2018’de İsrail’in tanınmış hastanelerinden birinin reklamında, “Her bebek daha doğmadan İsrail askeridir!” mesajı kullanılmıştı. Hastanenin doğumhanesi için hazırlanmış bu reklamda, kafasında asker beresi olan ve selam veren bir cenin imgesi bulunuyordu. Reklamın aşırı sağcı ‘Makor Rishon’ gazetesinde yayımlanması da elbette rastlantı değildi.
Reklamla ilgili haberinin hemen başında, ‘Militarizm Ana Rahminde mi Başlıyor?’ diye soran Mairav Zonszein şöyle diyordu: “Filistin yönetimini ve toplumunu sürekli olarak “terörist” doğurmak ve çocukları nefretle eğitmekle suçlayan İsrail, kendi toplumunun derin militarist ve şiddet yanlısı köklerini unutmuş görünüyor. Bu reklam bunun sadece bir göstergesidir”![18]
Geçerken anımsatalım: İsrail Başbakanı İzak Rabin’i 1995’te katleden suikastçı Filistinli bir militan değildi; Oslo Anlaşma’sına karşı çıkan, “Kutsal Topraklar”daki Yahudi egemenliğinin tartışılamaz olduğunu düşünen İsrailli bir Siyonist idi!
YAYILMACI-SÖMÜRGECİ REJİM
Not edin: “İsrail’in Filistin topraklarıyla sınırlı kalacağını kanıtlayan bir gösterge yok… İsrail’in yayılması durmaz”![19]
Çünkü… İsrailli siyasetçi Yohanah Ramati’nin, “İsrail, bir tür parya devletidir. İnsanlar bizden bir şey istediklerinde, onlara ideolojik sorular sorma lüksümüz yok. Destekleyemeyeceğimiz tek bir ideoloji var, o da Amerikan karşıtlığı. ABD’nin yardım etmekten çekineceği bir devleti desteklersek, farkına varmadan kendimize zarar vermiş oluruz,” sözleriyle tarif ettiği[20] İsrail “süreç olarak faşizm” ile bir soykırım noktasına ulaştı.
İsrail, Yahudiler açısından, geniş hak ve özgürlüklere sahip liberal demokratik rejimle yönetiliyordu. Ancak bu, Filistin halkı açısından ırk ayrımına dayalı bir “apartheid” rejimiydi. Yeni hükümet, hemen “süreç olarak faşizmin” önündeki engelleri kaldırmaya girişti; yasama, yürütme, yargı arasındaki dengeleri yürütmeden yana bozmaya, dengeleme-denetleme kurumlarını etkisizleştirmeye başladı. Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te yerleşimcilerin Filistinlileri hedef alan saldırıları, konut ve arazi gaspları hızlandı.
İsrail deneyimi de faşist hareket bir kez devlete ulaştıktan sonra, parlamentarizmin, genel seçimlerin rejime meşruiyet kazandırmaktan, süreci ilerletmekten başka bir işe yaramadığını; faşizmin, savaşlarla, provokasyonlarla, artan baskıyla, şiddetle muhalefeti yıldırarak yoluna devam edeceğini gösteriyor. ‘Haaretz’de bir yorumcu sürecin ilerleme hızına bakarak uyarıyordu: “İsrailli demokratlar bir iç savaşa hazır olmalıdır!”[21]
İçeriye ve dışarıya yönelik müthiş bir tehdit olarak sömürgeci rejim yarattığı felâketin içinden kolay kolay çıkamayacak.
Öncelikle, Hamas’ı yok etme, Gazze’yi “temizleyerek” yerleşimlere açma, Batı Şeria’yı da bu sürecin ucuna ekleme fantezileri ile yıllardır güçlenen Ben Gvir, Smotrich ve yerleşimcilerden oluşan faşist hareket, Netanyahu’nun zaaflarından yararlanarak devletin güç merkezlerini ele geçirdi.
Onlar orada durdukça Gazze’den, Filistin halkının, Arap rejimlerinin hatta genel olarak dünyanın kabul edeceği bir “çıkış” olanaksız. İsrail toplumu da silahlı, fanatik bir tabana dayanan bu faşist politikacıları tasfiye edecek, hatta cezalandıracak bir şekillenmeyi kısa sürede geliştirecek durumda değilken; Irkçı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Batı Şeria’da Yahudilerin hareket özgürlüğünün Arapların hareket özgürlüğünden daha önemli olduğunu, “Benim, eşimin ve çocuklarımın Yahuda ve Samiriye’de (fanatik Yahudilerin Batı Şeria’ya verdikleri isim) seyahat etme hakkı Arapların seyahat etme hakkından daha önemli. Üzgünüm Muhammed, ama gerçek bu,” sözleriyle savunuyor![22]
Tam da bu doğrultuda Netanyahu, savaş kabinesi toplantısından sonra iki hedef açıkladı: Birincisi, Gazze’nin yönetimini kesinlikle Ramallah’taki Filistin yönetimine bırakmayacaklarını; ikincisi de, Gazze’yi silahsızlandıracaklarını, ama bunu bir uluslararası gücün değil, bizzat İsrail ordusunun yapacağını açıkladı.[23]
Bundan başka İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri Mısır çölüne sürme planı olduğu da dile getiriliyordu. Kaldı ki İsrail’in bu planı aslında yeni değildi. 90’larda İsrail’in böyle bir tasarısı olduğu biliniyordu. 7 Ekim 2023’den sonra o tasarı raftan inmiş, güncellenerek uygulama olasılığı yeniden araştırılmıştı. Nitekim İsrail İstihbarat Bakanlığı’nın hazırladığı 13 Ekim 2023 tarihli raporun sızmasıyla, sürgün planının İsrail hükümetinin önünde olduğu kesinleşti.[24]
Ve nihayet Netanyahu, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e, “savaşın ardından Gazze’de derin bir tampon bölge kurma” planından bahsetti![25]
“DURUM”
İsrailliler ruh hâllerini, “İç savaşa gidiyoruz,” diye ifade ederken; “Yargı Reformu” adı verilen düzenlemenin arka planında: i) Yüksek Mahkeme’yi işlevsizleştirmek; ii) Yargıdan kurtulmak; iii) Otoriter rejim inşa etmek; iv) Yahudi şeriat devleti özlemi; v) Sınırsız güç devşirmek amacı vardı.
Yüksek Mahkeme’nin gücünü kısmaya çalışan Netanyahu’nun söz konusu hamlesi İsrail’i ikiye böldü. Anayasa Hukuku uzmanı Doç. Dr. Meital Pinto, “Kamplaşma derinleşecek”; Doç. Dr. Salih Bıçakcı da, “Bibi bu hamle ile kontrolsüz bir güce erişmek istiyor,”[26] derken; “yargıyı ele geçirme” planına karşı on binlerce İsrailli, ülke çapında sokakla çıktı. Protestolarda halk “Diktatörlüğe teslim olmayacağız,” dedi.
Yüksek Mahkeme’nin yürütme üzerindeki denetimini kaldıracak tartışmalı yasa tasarısını 2. ve 3. oylamada onayladı.
Hükümetin yargının yürütme üzerindeki denge ve denetleme yetkilerini aşındırma amacı taşıyan reformu parlamentodan geçirmesi sonrası protestolar artarak sürdü. Yüksek Mahkeme’nin “akla yatkınlık” gerekçesiyle yürütmenin uygulamalarını durdurmasını iptal eden ve yargıya darbe olarak tepki gösterilen tasarının parlamentoda kabul edilmesiyle Kudüs’teki meclis önünde çadır kuran binlerce protestocu ile polis arasındaki gerilim arttı.
Aralarında hava kuvvetleri pilotlarının da bulunduğu yüzlerce yedek asker, askere gitmeyi reddetme tehdidinde bulundu. Ayrıca İsrail Hava Kuvvetlerinde görevli 106 yedek asker, hükümetin tartışmalı yargı düzenlemesini protesto etmek için gönüllü askerlik hizmetlerini sonlandırdıklarını duyurdu.[27]
Daha sonra Yüksek Mahkeme, ülkede Netanyahu hükümetine karşı aylarca büyük protestolara neden olan yargı reformunun bir parçası konumundaki tartışmalı yasayı iptal etti. Yüksek Mahkeme’den yapılan açıklamada, alınan iptal kararının sekize karşı yedi oyla alındığı belirtildi ve yasanın “demokratik bir devlet olarak İsrail Devleti’nin temel özelliklerine ciddi ve benzeri görülmemiş bir zarar” vereceği ifade edildi.[28]
Bunlarla devreye giren Aksa Tufanı Harekâtı çok şeyi sarsıp, savurdu.
Netanyahu’nun, “İsrail tarihinin kara günü” ve “fiyasko” olarak nitelediği;[29] eski İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Eran Etzion’un, “İsrail’e stratejik ve tarihi düzeyde acı bir darbe” olarak değerlendirdiği;[30] ‘Haaretz’in, “İsrail’in savunma doktrininin yenilmez olduğu düşüncesi çöktü” diye yorumladığı;[31] İsrail Askeri İstihbarat Şefi Aharon Haliva’nın, “Hamas’ın saldırısı konusunda uyarıda bulunmakta başarısız olduklarını” söylediği;[32] ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk’ın, “İsrail kibri yüzünden Hamas’a gafil avlandı,”[33] notunu düştüğü tabloda, Gazze’nin dümdüz edilmesine ya da Gazze’de ölen Filistinlilerin sayısına bakarak İsrail’in kazandığını sanabilirsiniz, ama gerçekte kazanan Filistin, kaybeden ise Siyonist İsrail’dir.
Bu gerçeği İsrail’de de görenler var: Örneğin Emekli General Yitzhak Brick, “Gazze’de giderek çamura batıyoruz”;[34] İsrail İç İstihbarat Servisi Şin Bet’in eski Başkanı Ami Ayalon, “Gazze’nin kumdan tepelerindeki bataklığa doğru ilerliyoruz”;[35] eski İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz da, “Hamas’a karşı savaşı kaybettik,”[36] diyor...
Bu kadar da değil!
“Netanyahu’nun zehirli dezenformasyon politikası askeri zafiyetin ordu içindeki ‘solcu komutanlardan’ kaynaklandığı türünden komplo teorilerini yayıyor”ken;[37] ‘İsrail’deki ‘Diyalog Merkezi/ Dialog Center’nin anketine katılanların yüzde 86’sı Gazze’deki Filistinli grupların saldırısından ülke yönetimini sorumlu tutuyor. Vatandaşların yüzde 94’ü de güvenlik zafiyetinin hükümetten kaynaklandığını ifade ederken, yüzde 56’sı İsrail ordusunun Gazze’ye başlattığı savaşın ardından Netanyahu’nun istifa etmesi gerektiği görüşünde.[38]
Bir de Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’in 7 Ekim 2023’den beri Gazze’de işlediği fiillerle 1948 tarihli ‘BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ihlâl ettiği gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanında (ICJ) dava açarak geçici tedbir kararı alınmasını talep etti...
GAZZE: İNSANLIK SUÇU
Tel Aviv dünyanın gözünün önünde XXI. yüzyılın en büyük tehcirine imza atıyorken; BM’ye göre 14 Ekim 2023’in 24 saatinde 400 bin kişi evini terk etti.
Oxford Üniversitesi’nden Emeritus Profesör Vaughan Lowe, Refah saldırısını “Gazze ile Filistinlilerin yok edilmesinin son adımı”[39] olarak nitelerken; İsrailli gazeteciler Efraim Inbar ve Eitan Şamir, 2014 Gazze Savaşı analizlerinde, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını “çim biçme taktiği” olarak tarif ediyorlardı.[40]
Söz konusu hâle birkaç örnek verilmesi gerekirse: Aksa Tufanı harekâtı ardından İsrail, aç ve susuz bıraktığı Gazze’de savaş suçlarını sürdürüyor. Tel Aviv’in “tam abluka” uyguladığı Gazze’de insani kriz büyüyor.
Gazze’deki Nablusi Kavşağı yakınında insani yardım almayı bekleyen siviller Siyonistler tarafından vuruldu. Saldırıda tespit edilebildiği kadarıyla 104 kişi hayatını kaybetti, 760 kişi yaralandı.[41]
10 Mayıs 2024 Cuma günü Gazze’nin Refah kentindeki hastane bombalanırken;[42] ‘Uluslararası Af Örgütü’, İsrail’in Gazze’de yoğun nüfuslu sivil bölgelerde kullandığı beyaz fosfora dair kanıtları paylaştı.
Uluslararası hukuka göre yoğun sivil nüfusun bulunduğu bölgelerde kullanımı yasak olan beyaz fosforun dumanı, teneffüs edildiğinde ciğerlerde ani yaraların oluşmasına ve nefessiz kalarak boğulmaya yol açabiliyor. BM ‘Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi’ (CCW) uyarınca sivil bölgelerde havadan yangın çıkarıcı silah saldırıları yasakken[43] oluyordu bunlar!
Kuzeyi ve doğusunda İsrail, güneyinde Mısır ve batısında da Akdeniz’in bulunduğu Gazze Şeridi, 2007’den beri havadan, karadan ve denizden İsrail’in kuşatması altında.
İsrail, Gazze için “topyekûn abluka” kararı aldı, elektrik, gıda ve akaryakıt tedarikinin kesileceğini de açıkladı. Enerji ve Altyapı Bakanı Israel Katz, İsrail’den Gazze Şeridi’ne giden su kaynaklarının da derhâl kesilmesi emrini verdiğini söyledi.
BM kuruluşları ve insan hakları örgütleri, insanlar için günlük hayatın hâlihazırda zor olduğu Gazze’de İsrail’in aldığı yeni kararın tehlikeli olduğunu vurguluyor, “son derece vahim” insani durumun “katlanarak kötüleşeceğini” söylüyor.
2.3 milyon kişinin yaşadığı Gazze Şeridi, dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler arasında.
BM’ye göre Gazze’deki nüfusun yaklaşık yüzde 80’i uluslararası yardımlara muhtaç.
BM’ye göre İsrail’in hava saldırıları nedeniyle neredeyse 200 bin kişi Gazze’de yerinden edildi.
BM ‘İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ (OCHA), 130 binden fazla kişinin BM tarafından kurulan okullarda barındığını söyledi, ancak bunların bir kısmının İsrail tarafından hedef alındığı bildirildi.[44]
Tüm bunlar ABD ile Siyonist İsrail’in kolektif insanlık suçu değilse, nedir ki?!
EMPERYALİST BARBARLAR
Önce birkaç soru(n): Filistinlilere devlet kurma hakkı neden tanınmıyor?
Kudüs neden İsrail’in tacizi ve işgali altında?
İsrail neden yerleşimcilerini sürekli olarak işgal edilmiş Filistin topraklarında yayıyor?
BM’nin kararlarına rağmen Batı Şeria işgali ve yayılma politikası neden sona erdirilmiyor?
Gazze, her zaman İsrail’in saldırısı ve işgaline uğrayıp durdu. İsrail neden yıllardır Gazze’yi abluka altında tutuyor?
Bu soru(n)ların yanıtlarının tümü Ortadoğu’ya emperyalist (ABD ve AB) müdahaleyle doğrudan ilintili…
Görülmemesi mümkün değil!
BM ve ‘Uluslararası Af Örgütü’ karar ve raporlarının saptadığı üzere: İsrail’in bölge içinde ve dışında mal ve insan hareketliliğini sınırlandırması Gazze’deki insani krizi derinleştiriyor. Gazzelilerin çoğu mülteci kamplarında BM’nin yardımlarıyla hayatını sürdürebiliyor. Batı Şeria’ya 500 binden fazla Yahudi yayılmış ve yerleşmiş. Sayıları giderek artıyor. Bu uluslararası hukuka göre suçken; emperyalist güçler (ABD ve AB), Batı Şeria işgal bölgesinde neden İsrail askeri yönetimine göz yumuyor?
İsrail’in, Filistinlilere ayrımcılık, ırk ayrımcılığı (apartheid) uyguladığı artık kabul ediliyor. Uluslararası Af Örgütü, 2022 tarihli bir raporunda, “Bölgesel parçalanma; ayırma ve kontrol; arazi ve mülkün mülksüzleştirilmesi ve ekonomik ve sosyal hakların reddedilmesi: Bu apartheid’tir,” diyor!
Her şey apaçık ortadayken ABD ve başta Almanya,[45] Fransa ve İngiltere olmak üzere AB, her zaman İsrail’in yanındadır. ABD kuruluşundan beri İsrail’e her yıl ortalama 3 milyar dolar hibe etmektedir (toplam 146 milyar dolardan fazla). 2019’daki askeri yardımın miktarı 3.8 milyar dolar. ABD, BM’de 1991 ile 2011 arasında İsrail’i korumak için toplam 24 karardan 15’inde veto yetkisini kullandı.[46]
Siz bakmayın AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in, Gazze’nin Mısır sınırındaki Refah kentinde 1.7 milyon Filistinlinin kaçacak yeri olmadığını ve İsrail’e baskı yapmaya devam edilmesi gerektiği söylemesine;[47] emperyalist güçler, Gazze’de ölüm yağdıran İsrail’e destek için sıraya girdi. Alman Şansölye Olaf Scholz ve ABD Başkanı Joe Biden’ın ardından İsrail’e giden Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak “İsrail’in sivillere zarar vermemek için her türlü önlemi aldığını” söyledi.
Evet, Siyonist İsrail’e destek için sıraya giren emperyalist katiller, soykırımın dolaysız ortaklarıdır.
Hayır, abartmıyoruz: emperyalistler katildir!
Örneğin Uluç Özülker, ABD’nin bölgeye dâhil olmasına ilişkin olarak, “ABD’nin orada ne işi var?” sorusuyla, hava kuvvetlerinde Hamas’ın gücünün olmadığına, dolayısıyla İsrail’in Akdeniz’e gönderdiği ABD’nin uçak gemisine de ihtiyacı olmadığına[48] dikkat çekmesi boşuna değil!
Siz bakmayın Amerikan Başkan Yardımcısı Kamala Haris’in, “ABD, Filistinlilerin Gazze veya Batı Şeria’dan zorla tehcir edilmesine, Gazze’nin kuşatılmasına veya Gazze sınırlarının yeniden çizilmesine hiçbir koşulda izin vermeyecektir,”[49] palavrasına…
Duymamış olamazsınız: ABD Başkanı Joe Biden, “Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir Siyonistim,”[50] derken; Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) İsrail’e açılan soykırım davasında ABD, İsrail’in Gazze işgalini “güvenlik endişeleri” gerekçesiyle aklamaya çalıştı.[51]
Kaldı ki İsrail ziyaretinde ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, “Bir Yahudi olarak da buradayım,”[52] açıklaması ABD emperyalizminin, Siyonist İsrail’in en güçlü garantörü konumunda olduğunu teyit ediyordu…
Bu kadar da değil! Ateşkese karşı çıkıp, Siyonist İsrail’in Gazze’ye yönelik “etnik temizlik”ine göz yuman Antony Blinken bir taraftan İsrail’e koşulsuz desteğini yinelerken;[53] ABD Başkanı Joe Biden yönetimindeki hükümet, “acil durum” gerekçesiyle Kongre üyelerinin onayını almadan, ikinci kez Gazze’ye yönelik saldırılarına devam eden İsrail’e silah satma kararı aldı.[54]
Tam da bu noktada Noam Chomsky’nin, “ABD doktrinal sistemi içinde, ki bu sistemin dünya genelinde oldukça büyük bir etkisi var -bizatihi bu, oldukça ilginç bir gerçek- bu doktrinal sistem içinde, ‘barış süreci’ teriminin çok net ve özgül bir anlamı vardır. Bu (terim), ABD hükümetinin ne yapıyor olduğuna atıfta bulunur: yani çoğu zaman barışı sağlama çabalarını engellemek… Bu, oldukça kolay bir şekilde gösterilebilir; bununla ilgili çeşitli alanlarda birçok yazılı kanıt bulunmaktadır,” saptamasını anımsamamak mümkün mü?
Elbette değil! Çünkü Siyonist İsrail’in 75 yıl öncesinden başlayan işgali giderek Filistin topraklarını ilhaka doğru ilerliyor. Nihai hedefin, halkı anayurtlarından kopararak Mısır ve Ürdün’e sürmek olduğu anlaşılıyor. İsrail’in faşist yönetiminin büyük bir gaddarlıkla sürdürdüğü harekât her gün, her an vicdanları sızlatıyor. Üstelik bu vahşetin başta ABD ile Batı dünyasının onayıyla ve desteğiyle gerçekleşmesi öfkeyi katmerlendiriyor!
TEPKİLER, DESTEK VE “ARAP ÂLEMİ”
Emperyalizmin Ortadoğu’daki maşası Siyonist İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı inkârı mümkün olmayan bir hakikâtken; “Arap Âlemi” denilen işbirlikçi güruh ihanete devam ediyor.
Birkaç yıldır İsrail kaynaklı haberlerde “İsrail’le Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Bahreyn’in de ilişkileri geliştirdi”ğinden; “Suudi Arabistan’ın usul usul İsrail’le normalleşmeye gideceği”nden; “İsrail’in, Arap ülkeleriyle turizm, bankacılık ve benzer alanlarda işbirliğini geliştireceği”nden söz edilmesi boşuna değildi!
Çünkü “Suudi Arabistan-İsrail ilişkileri resmiyette normalleşmemiş olsa da taraflar ticaretten savunmaya yıllardır birbirleri ile düzenli görüşme içerisinde. Suudiler ile İsrail arasında yapılan son birkaç görüşme, ortak düşmanları İran üzerineydi.”[55]
Bu kadar da değil! “İsrail’in Gazze’ye yönelik insanlık dışı planlarına başta Tel Aviv’in sınır polisliğini yapan Mısır olmak üzere petrol zengini Arap devletleri çanak tutuyor. Faturasını Biden yönetiminin ödediği savaşı Arap devletleri de destekliyor.”[56]
Bu arada “İslâmcıların İsrail tutarsızlığı”ndan[57] ya da “İsrail’in Kürecik’ten nasıl yararlandığı”ndan[58] söz etmek gerekir mi?
Ama başka bir şey daha var ki, o da Nikaragua’nın, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine siyasi, mali ve askeri destek sağlayarak “soykırım işlemesini kolaylaştırdığı” gerekçesiyle Almanya aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açarak geçici tedbir kararı alınmasını talep etmesi…[59]
ABD’li Senatör Bernie Sanders’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’de etnik temizlik yaptığını belirterek, “Amerikan halkının çoğu Netanyahu’nun savaş makinesinden iğreniyor ve ABD’nin buna destek olmasına karşı çıkıyor… Netanyahu’nun Gazze’de etnik temizlik yaptığı tartışma götürmez bir konu. Gazze halkının yüzde 80’ini yerinden etti. Şimdi de güvenli diye insanların sığındığı Refah’a saldırı tehdidinde bulunuyor. Bu kabul edilemez… Netanyahu bunun hesabını vermeli,” demesi…[60]
İspanya Komünist Partisi (PCE) ve İspanya Genç Komünistler Birliği (UJCE) Filistin halkına ve direnme hakkına olan desteklerini açıklaması…
İsrail Komünist Partisi (MAKİ) ile sol partilerin oluşturduğu ‘Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe’nin (Hadash), “Netanyahu hükümetinin canice işgal politikasının bölgede yaşananlardan sorumlu olduğu”nun belirtilmesi…[61]
Katalan Komünistleri’nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Paula Relaño’nun, “İsrail’in Filistin’de yaptığının adı soykırımdır. Sosyalistler doğru bir tavır alsa da Avrupa solunun tavrı yetersiz,”[62] diye haykırması gibi…
Tüm bunlar, “din kardeşliği” söyleminin nafileliğini gözler önüne sermeye yetmiyor mu?
Yine farklı bir şey daha var ki, o da yazar Azra Kohen, İsrail’in ağır saldırıları altında yaşam savaşı veren Filistinlileri “Çocukları bomba bölgesine videolarını çekmek için koyuyorlar,” demesi gibi…[63]
Ya da ‘Dissent’ dergisinden Hans Kundani’nin (15 Mart 2024) Hamas’ın Almanya’da oluşan iklimi analiz eden yazısında, büyük uluslararası medya grubu Axel Sprinef SE’nin CEO’su Mathias Döpfner’in bir toplantıda konuşmasını “Zionism Über Alles” diyerek bitirdiğini aktarmasında olduğu gibi. “Deutschland über Alles” ünlü bir Nazi dönemi şarkısıdır. Kundani, “Anlaşılan, Alman müesses nizamı, Holokost’un kendisine insanlığa karşı bir sorumluluk yüklediğine ilişkin inancını, ‘Sadece İsrail’e karşı bir sorumluluk yüklemiştir’ ile değiştirmiştir,”[64] diyor…
Veya Sosyal medya platformu X’in sahibi Elon Musk, 16 Kasım 2023’de “Evet, sömürgecilikten kurtulma (dekolonizasyon) zorunlu bir Yahudi soykırımını ima eder, bu nedenle kullanımı doğru değildir,” diyerek savunması gibi…[65]
Artık herkes kendi cephesindedir; bu da çok önemli, velut bir saflaşmadır!
“ÇÖZÜM” (MÜ?)!
Tarihin belirleyici önemdeki bir kavşağındayız.
Bu koordinatlarda Leon Trotsky’nin, “Burjuvazi, dünyayı açık bir hapishaneye çevirmeyi başardı. Fakat çürüyen kapitalizmin krizi, emekçiler için kitlesel mücadeleden başka şans bırakmıyor,” sözlerini ya da Paul Éluard’ın, “Her acının sonunda açık bir pencere vardır/ Aydınlık bir pencere,” dizelerini hatırlamak müthiş önem arz ediyor.
Filistin şimdi, her türlü abes mülahazadan uzak, Ortadoğu’nun iç savaş İspanya’sıdır!
Hatırlayın: “Eğer burada kazanırsak her yerde kazanırız” diyordu Ernest Hemingway, İspanya İç Savaşı’nı anlattığı, ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’da, “Eğer burada kaybedersek, her yerde kaybederiz.”
İsrail’i Netanyahu’dan ve Siyonizmden, Gazze’yi Hamas’tan ve radikal İslâm’dan kurtarmak perspektifiyle Filistin’de kazanmalıyız; başka çaremiz yok!
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi’nin (FDKC), “Filistin topraklarındaki İsrail işgali bitmeden barış gelebileceğini düşünenler yanılgı içinde” açıklamasındaki[66] devrimci çizgide Siyonist İsrail’i soykırımcı politikadan caydıracak tek güç, eşitlikçi kardeşleşmeyi savunan İsraillilerin sayısının artmasıdır.[67] Bir başka deyişle, İsrail’de de sınıf mücadelesinin yükseltilmesi…
Ötesi en azından Elie Wiesel’in, “Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama protesto etmeyi başaramadığımız bir zaman asla olmamalıdır,” deyişindeki kararlılıkla ve Pablo Neruda’nın, “Yüreğim bu kavganın içinde/ Kazanacak halkım,/ Bütün halklar kazanacak bir bir...” dizelerindeki mücadele sorunudur…
17 Ağustos 2024 20:33:56, Muğla.
N O T L A R
[*] Kaldıraç Dergisi, No:278, Eylül 2024…
[1] Sokrates.
[2] İran Devrim Muhafızları Ordusu, İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlediği saldırıda 4 mensubunun öldüğünü açıkladı. (“İran’dan Açıklama Geldi”, Cumhuriyet, 21 Ocak 2024, s.7.)
İran’ın attığı 200’den fazla SİHA ve füzeden kaçının İsrail’i vurduğunun çok önemi yok. İsrail hükümeti “Yüzde 99’unu engelledik” diyor, ABD kaynaklarına göre ise yüzde 7’si hedefine ulaşmış olabilir.
İran’ın kaç füzesinin hedefini vurduğunun çok önemi yok; asıl önemli olan İran’ın o mesafeden vurabildiğini göstermiş olmasıydı. Artık İsrail ve ABD de biliyor ki İran saldırı ölçeğini büyük tuttuğu anda tablo bambaşka olacaktır. İşte Tahran’ın asıl kazancı bu caydırıcılıktır. (Mehmet Ali Güller, “İran, İsrail’in Dokunulmazlığını Deldi”, Cumhuriyet, 15 Nisan 2024, s.7.)
[3] Aktaran: Özlem Yüzak, “İsrail’e Kim ‘Oyun Bitti’ Diyecek?”, Cumhuriyet, 20 Ekim 2023, s.11.
[4] “İşgalciye Karşı ‘Tufan’…”, Birgün, 8 Ekim 2023, s.4.
[5] Mehmet Ali Güller, “ABD İçin İsrail’in Anlamı”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2023, s.7.
[6] Jonatthan Schneer, Balfour Deklarasyonu, çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi Yay., 2011, s.356.
[7] Walter Hollstein, Filistin Sorunu, çev: Cemal A. Ertuğ, Yücel Yay., 1975, s.69.
[8] İsrail’in ‘Haaretz’ gazetesi, polis kaynaklarına dayandırdığı haberinde, 7 Ekim’de Hamas’ın saldırısına müdahale eden bir İsrail savaş helikopterinin müzik festivalindeki sivilleri de vurduğunu iddia etti. (“İsrail Sivilleri de Vurdu”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2023, s.7.)
[9] “CPJ: Gerçeğin Büyük Kısmını Kaybediyoruz”, Evrensel, 30 Nisan 2024, s.11.
[10] “Acı Dolu 100 Gün”, Birgün, 15 Ocak 2024, s.11.
[11] “İsrail Yıkıma Devam Etme Sinyali Verdi”, Birgün, 2 Ocak 2024, s.11.
[12] “UAD’den Tarihi Karar”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2024, s.7.
[13] Ergin Yıldızoğlu, “İsrail’de Devlet Krizi ve Dinci Faşizm”, Cumhuriyet, 12 Ekim 2023, s.9.
[14] Zülal Kalkandelen, “Irkçılığın Kaynağına Dair İbretlik Bir Kanıt”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2023, s.6.
[15] “Uluslararası Hukuk Alakart Menü Değil”, Birgün, 22 Şubat 2024, s.11.
[16] “Normalleşme Krizi”, Birgün, 14 Ağustos 2023, s.11.
[17] Uğur Kutay, “Molekist Siyonizm”, Birgün, 19 Şubat 2024, s.15.
[18] Serdar M. Değirmencioğlu, “Türkiye’den İsrail’e Militarizm”, Evrensel, 10 Aralık 2023, s.9.
[19] İklim Öngel, “Onur Öymen: İsrail’in Yayılması Durmaz”, Cumhuriyet, 23 Ekim 2023, s.9.
[20] Anthony Loewenstein, “İstila Teknolojisinin Deneme Tahtası”, Birgün, 31 Ekim 2023, s.10.
[21] Ergin Yıldızoğlu, “İsrail’de Faşizm-Gazze’de Soykırım”, Cumhuriyet, 25 Ocak 2024, s.10.
[22] “İsrailli Bakan Ben-Gvir’in Filistinlilere Yönelik Irkçı Sözleri Kınandı”, 7 Eylül 2023… https://www.avrupademokrat3.com/israilli-bakan-ben-gvirin-filistinlilere-yonelik-irkci-sozleri-kinandi/
[23] Mehmet Ali Güller, “Tampon Bölge, Yine Savaş Demektir”, Cumhuriyet, 7 Aralık 2023, s.7.
[24] Mehmet Ali Güller, “İsrail’in Gazzelileri Sürgün Planı”, Cumhuriyet, 2 Kasım 2023, s.7.
[25] “İsrail’den Tampon Bölge Planı”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2023, s.7.
[26] Umut Can Fırtına, “Otoriter Rejim İnşası”, Birgün, 27 Temmuz 2023, s.11.
[27] “İsrail’de 106 Yedek Asker Gönüllü Askerliği Bıraktı”, Cumhuriyet, 20 Temmuz 2023, s.7.
[28] “Netanyahu’ya Kötü Haber”, Cumhuriyet, 3 Ocak 2024, s.7.
[29] cumhuriyet.com.tr, 25 Ekim 2023.
[30] yenisafak.com, 7 Ekim 2023.
[31] haber.sol.org.tr, 7 Ekim 2023.
[32] AA, 17 Ekim 2023.
[33] harici.com.tr, 8 Ekim 2023.
[34] AA, 1 Ocak 2024.
[35] cumhuriyet.com.tr, 11 Ocak 2024.
[36] Sputnik, 26 Aralık 2023.
[37] Şlomo Ben Ami, “Kibir ve Vahşet Savaşı”, Birgün, 16 Ekim 2023, s.8.
[38] Umut Can Fırtına, “Her Şeyin Sorumlusu Hükümet”, Birgün, 13 Ekim 2023, s.4.
[39] Mert Cengiz, “Refah Saldırısı Soykırımın Son Adımı”, Cumhuriyet, 17 Mayıs 2024, s.7.
[40] Ian Parmeter, “Savaşı Bitirecek Seçenekler”, Birgün, 31 Ekim 2023, s.10.
[41] “İsrail, Gazze’de Yardım Bekleyenleri Vurdu”, Birgün, 1 Mart 2024, s.11.
[42] “ABD: İsrail Uluslararası Hukuku İhlâl Etmiş Olabilir”, Cumhuriyet, 12 Mayıs 2024, s.7.
[43] “İsrail’in Beyaz Fosfor Bombası Kullandığının Kanıtı”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2023, s.7.
[44] “Gazze Ablukası ‘Savaş Suçu’ mu?”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2023, s.7.
[45] Almanya’da, Siyonizm karşıtı ‘Orta Doğu’da Adil Barış İçin Yahudilerin Sesi/ Jüdische Stimme für gerechten Frieden in Nahost’ adlı Yahudi derneğinin ‘Berliner Sparkasse’ bankasındaki hesabı, üyelerin tam listesini ve adreslerini talep eden bankalar tarafından bloke edildiği bildirildi. (“Siyonizm Karşıtı Yahudi Derneğinin Banka Hesabı Bloke Edildi”, 28 Mart 2024… https://www.evrensel.net/haber/514447/almanyada-Siyonizm-karsiti-yahudi-derneginin-banka-hesabi-bloke-edildi)
[46] Orhan Bursalı, “İsrail ve Filistin: Üç Taraflı İnsanlık Vahşeti”, Cumhuriyet, 12 Ekim 2023, s.6.
[47] “AB’den İsrail’e Uyarı”, Cumhuriyet, 11 Şubat 2024, s.7.
[48] “ABD’nin Bölgede İşi Ne?”, Birgün, 13 Ekim 2023, s.4.
[49] “Harris: Filistinlilerin Zorla Tehciri”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2023, s.7.
[50] Mehmet Ali Güller, “Siyonist Biden, Anti-Siyonist Bushnell”, Cumhuriyet, 29 Şubat 2024, s.7.
[51] “Uluslararası Hukuk Alakart Menü Değil”, Birgün, 22 Şubat 2024, s.11.
[52] Elçin Poyrazlar, “Garantör”, Cumhuriyet, 20 Ekim 2023, s.7.
[53] “Emperyalist Riyakârlık”, Birgün, 5 Kasım 2023, s.2.
[54] “ABD’den İsrail’e Acil Silah Satışı Kararı”, Cumhuriyet, 30 Aralık 2023, s.7.
[55] Rayhan Udin, “Yakınlaşmanın İşaretleri”, Birgün, 2 Ekim 2023, s.10.
[56] Jean Shaoul, “İsrail’in Suç Ortakları”, Birgün, 19 Şubat 2024, s.10.
[57] Ozan Gündoğdu, “İslâmcıların İsrail Tutarsızlığı”, Birgün, 2 Kasım 2023, s.4.
[58] Mehmet Ali Güller, “İsrail Kürecik’ten Nasıl Yararlandı?”, Cumhuriyet, 23 Nisan 2024, s.7.
[59] “Nikaragua, Almanya Aleyhine Dava Açtı”, Cumhuriyet, 8 Nisan 2024, s.7.
[60] “Sanders: Netanyahu Gazze’de Etnik Temizlik Yapıyor”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2024, s.7.
[61] “Doç. Dr. Ali Faik Demir: Ortadoğu İyice Karışacak”, Birgün, 9 Ekim 2023, s.6.
[62] Mert Taş, “Katalan Komünistler: İsrail’in Filistin’de Yaptığı Soykırım”, Birgün, 15 Ekim 2023, s.4.
[63] “Yazar Azra Kohen, Filistin Halkını Hedef Aldı”, 30 Mayıs 2024… https://www.dokuz8haber.net/yazar-azra-kohen-filistin-halkini-hedef-aldi
[64] Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Süreç Olarak Faşizm’den Son Görüntüler”, Cumhuriyet, 21 Mart 2024, s.9.
[65] Mehmet Ali Güller, “İsrail’in Soykırım Rantı”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2023, s.7.
[66] “Kan ve Şiddetten Besleniyorlar”, Birgün, 9 Ekim 2023, s.6.
[67] “Irkçı bir rejim, ülkesini hukuksuzca, ‘apartheid’ kuralları ile yönetiyor ve bunu Batı’nın açıktan ya da gizli desteğiyle sürdürüyorsa ne yapmak lazım? Boykot, Tecrit ve Yaptırım (BTY) İsrail’e barışçıl şekilde ‘dur’ dememizi sağlayabilecek tek yöntem. Başarıya ulaşabilmesi için Güney Afrika’da olduğu gibi vatandaşların günlük tercihlerinde ve alışkanlıklarında karşılık bulmalı. Çünkü siyasi liderlerimizin İsrail’den hesap sormadığını ve sormayacağını biliyoruz.” (Andrew Feinstein, “Boykot, Tecrit ve Yaptırım”, Birgün, 24 Temmuz 2023, s.10.)