Onları Tanısaydınız, Severdiniz…
Sokak köpeklerini belki de hiç bilmiyor, görmüyor, tanımıyor olabilirsiniz…
Bir sokak köpeğinin gözlerinin içine baktınız mı hiç?
Baktıysanız, o gözlerde gördüğünüz şey neydi?
Hüzün?
Umut?
Minnet?
Yoksa sadece koca bir boşluk mu?
Kabul edelim; hepimiz hayatın telaşına kapılmış birer maraton koşucusuyuz…
Koşuyoruz; işe yetişmek için, faturaları ödemek için, daha fazlasına sahip olmak için…
Peki ya sokak köpekleri?
Onlar da bir koşucudur, ama yarışları bambaşkadır. Onlar, “hayatta kalmak” adlı maratona hep geriden başlarlar.
Sabahın ilk ışıklarıyla, çöplerin başında bir parça yiyecek bulma umuduyla başlayan o sessiz mücadelelerine şahit oldunuz mu hiç?
Sokak köpeklerini belki de hiç bilmiyor, görmüyor, tanımıyor olabilirsiniz…
Hani şu karanlık çöktüğünde, mahalle arasında yankılanan melankolik ulumalar var ya?
İşte onların hikayesini de bilmezsiniz.
O sesler kaybolan dostlarına, aç kalan midelerine ya da başını okşayan bir elin hasretine yakılmış ağıtlardır belki de…
Bir düşünün, kaç gece onların sesiyle irkilip pencereden dışarı baktınız?
Onların Bu Dünyadaki Geçmişi Bizimkinden Eski
Antik çağlara uzanalım mı biraz?
İnsan ve köpek arasındaki bağ, avcı-toplayıcılık günlerine kadar gider. Köpekler tarih boyunca insanoğlunun av ortağı, dostu, koruyucusu oldu.
Ama ne zaman ki şehirler büyüdü, binalar gökyüzüne tırmandı, insanlar yalnızlaştı işte o zaman sokak köpekleri de unutuldu.
Bir zamanlar paylaşılan av etleri, yerini çöp kutularındaki bayat ekmeklere bıraktı…
Osmanlı’da sokak köpekleriyle birlikte yaşamak bir gelenekti. Her mahallede onları doyuran, hasta olduklarında bakan insanlar vardı.
Peki bugün ne oldu?
Modern yaşamın kirliliğinde, sokak köpekleri artık “görülmeyen varlıklar” oldu.
Sokaklarda itile kakıla dolaşan o patiler, hangi gün “görülmeye değer” oldu ki zaten?
Suçları???
Köpeklerin suçlu olabileceğini düşündünüz mü hiç?
Onlar “köpek” olmak gibi bir suçu işlerken, biz “insan” olarak hangi günahların yükünü taşıyoruz?
Dövülmek, taşlanmak, aç kalmak, yok sayılmak ve daha kötüsü işkenceye maruz kalmak…
Ve uyutulmak!!!
Peki bunlar bir köpeğin kaderi mi olmalı?
Öyle de olsa her şeye rağmen yine de sevecenler, yine de sadıklar…
Hatta onları döven elinizi bile, merhametle uzattığınızda “yalayacak” kadar sevgi dolular…
Peki, ya biz?
Biz insanlar, kaç kere başkalarına aynı sevgiyi gösterebildik?
Bir köpeğin asla terk etmeyeceği kadar “sadık” olabildik mi sevdiklerimize?
Bir sokak köpeği gördüğünüzde bir an için lütfen durun.
O gözlerin içine bakın.
Çünkü o gözler, insanlığımızın aynasıdır.
O gözler size, vicdanınızı hatırlatır.
Bir tas su, bir lokma ekmek koyarak dünyalarını değiştirebileceğiniz o canlılar, size “sessizce” aslında dünyayı nasıl daha güzel bir yer yapabileceğinizi anlatır…
Belki bir an için “Köpekleri sevmekle dünya değişmez” diye düşünebilirsiniz. Ama en azından severseniz, bir köpek için “bütün dünya” değişir…
Onlara Bir Şans Verin
Son bir soru sormama izin verin: Sokak köpeklerini neden sevmiyoruz?
Belki de onları bilmediğimiz, tanımadığımız için…
Bir gün onların yanına eğilin, başlarını okşayın, onlarla konuşun.
Eğer ki sokak köpeklerini görseydiniz, bilseydiniz, tanımaya bir kerecik şans verseydiniz emin olun ki onları çok severdiniz…
Ve belki, o sevgi bir gün sizi de değiştirir…
Çünkü siz sokak köpeklerini bilirseniz, yalnızca onları değil kendinizi de bilirsiniz…