Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu, 14-12-2023 tarihinde TBMM Genel Kurul’da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine konuşmasında "Halkçı iktidarı ve halkçı ekonomiyi savunuyoruz. Bu temelde, işçi sınıfı ve ezilen halklarımızın kapitalist sömürü düzenine karşı adil ve insanca bir yaşamı için sömürgeci, işgal ve savaşlara karşı halkların eşit ve kardeşçe yaşamı için faşizme karşı özgürlük için örgütlenmeye ve mücadele etmeye, kaderini ellerine almaya çağırıyoruz."dedi
(DEM Parti) İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu, bütçe ile ilgili konuşmasında şu ifadelere yer verdi.
Yıllardır bu Parlamento çatısı altında bu dönemde bütçe görüşmeleri yapılır ve bir sonraki yılın bütçesi belirlenir fakat bu konudaki temel soru şudur: Neyin bütçesini görüşüyor, kimin bütçesini planlıyoruz? Açık ki bizim açımızdan tek yanıtı var, yalnızca yirmi bir yıllık AKP iktidarı değil, ondan önceki dönemlerdeki sermaye sınıfının bütçesi tartışılıyor yani patronların bütçesi planlanıyor burada. Devlet halkın devleti değil, iktidar halk iktidarı değil. O nedenle buradaki bütçe, sermayenin, savaşın, yolsuzluğun ve sarayın bütçesidir. Açık ki bu bütçe planlaması, AKP iktidarıyla son yıllardaki AKP ve MHP saray koalisyonu döneminde işçi sınıfı ve ezilenler aleyhine daha da pervasız bir düzeye ulaşmış durumdadır.
Burada iki taraf var, zenginler sınıfının ve onun iktidarının çıkarını savunan düzen partileriyle, halklarımızın, milyonlarca emekçinin, kadınların, gençlerin çıkarını savunan bizler, yani partimiz var DEM var. Devlet bütçeleri esasen kamu harcamaları ve vergilerden oluşturuluyor. Ne var ki, devlet sermayenin devleti, Parlamento da çıkar ilişkilerini düzenleyen bir kurum olunca burada, işçilerin, ezilenlerin emeğinden, kadınların emeğinden söz etmek imkânsız. Sadece, savaşa, orduya, polise, MİT’e, bürokratik mekanizmalara, diyanete, tekellere ve şatafatlı saray hayatına ayrılan bütçeden söz ediliyor 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nde. Sömürü düzeni olarak kapitalist sistemin temel öğelerinden olan emek ve sermaye arasındaki çelişkileri perdeleyen bir rol oynuyor buradaki tartışmalar. O yüzden de bu bütçede halk yok, halklara karşı olan devlet var; işçi sınıfı yok, patronlar var; emekçi kadınlar yok, erkek egemen rejim, faşist rejim var. AKP ve MHP iktidarında işçi sınıfının ve ezilenler içinde bulunduğu koşullar hiç bu kadar ağırlaşmamıştır, emek bu kadar değersizleşmemiş, güvencesizlik, esnek çalışma, kural hâline gelmemiş; taşeronlaştırma, işsizlik, iş gücü kıyımı, iş cinayetleri ve iş güvenliği, çalışma koşullarının başat sorunları hâline gelmemiştir AKP iktidara geldiğinden beri 32 bin 180 işçi katledilmiştir; Ermenek'te, Soma’da, Şırnak'ta, Amasra'da katledilmiştir. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller büyümüş, grev hakkı bu faşist koalisyon iktidarı altında 12 Eylül rejiminden daha fazla gasbedilmiştir. İşçi mücadelesinde faşist baskı ve yasakların doğrudan hâkim olmadığı neredeyse tek bir an bile bulmak mümkün değildir. Yalnızca 2023 yılında fiilî grev ve direnişlerin hangisini ele alırsak alalım, bir tarafta emeği ve hakları için direnen işçileri, diğer tarafta patronların hakkını koruyan ve onlara koruyucu barikat olan polis ve jandarmayı görürsünüz; aynı dünkü Urfa'daki Özak direnişindeki işçilerin karşısına konulan jandarma kuvveti gibi, gaz bombaları ve tazyikli sularla karşılaşılır.
Örneğin, sendikaya üye olmak sözde anayasal bir hak ve keyfî şekilde işçi çıkarmak sözde yasaktır ancak devlet patronlara, sendikaya üye olan işçileri kod 46 örneğinde olduğu gibi “ahlaksızlık” kodları yoluyla tasfiye etme kapısını ardına kadar açmış durumdadır. Bireylerin sendikada örgütlenmesi kadar sendikaların iş yerlerinde örgütlenmesi de devlet tarafından zorlaştırılmaktadır. 12 Eylül anayasasının hediyesi olan iş kolu ve iş yeri barajları vardır ve bu barajlar ancak patronların hakkını savunmaktadır. Grev derseniz sadece ücret grevi vardır, bu da sınırlı bir grevdir; yirmi yılda 200 bin işçinin grevi millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmıştır ve karşısına polis-jandarma çıkarılmıştır. Hakkını isteyenlerin alabildiği şey, sadece devletin açık devlet şiddeti, gözaltı, tutuklama olur. Sonrasında da kara listeye alınarak iş yerlerine girmesi ve iş bulması yasaklanır. İşçinin hakkını arayacağı tek yer iş mahkemeleri olmuştur. Açlık ve işsizlik işçiye bugün dayatılır ama adalet buralara iki sene içerisinde gelmemektedir. Uluslararası Sendikalar Örgütüne göre Türkiye, sendikal hak ve özgürlüklerin en kötü olduğu dünyadaki 10 ülke arasındadır, emek alanındaki sorunları söylemekle bitmeyecektir çünkü ortada gerçek anlamıyla, şu anda bütçedeki gibi, asgari ücretteki gibi ne bir masa vardır ne de bir pazarlık vardır; tek bir şey vardır, işçinin grev hakkını almak ve patronların artı değer hakkını savunmaktır. “Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz.” diyorlar, boş palavradan başka bir şey değildir. Enflasyona neden olan ekonomik politikalar sadece halkı eziyor ve bu büyük bütçeyle Diyanet aracılığıyla da milyonları uyutmaya ve yaşananları kadermiş gösteremeye çalışıyorsunuz. Çünkü siz halkın partisi değilsiniz, bir avuç asalak sermayedarın, patronlar sınıfının, burjuva tekellerinin partisisiniz. İktidarınız işçi sınıfına ve ezilenlere düşman bir partidir.
Özetle, sendikal barajlar, yetki sistemleri, grev hakkının yasayla fiilen ortadan kaldırılması, kod uygulamaları, işçilerin, en temel ücretlerinin belirlenmesinde dahi hak sahibi olmamaları, ağır sömürü koşulu altında toplantı ve gösteri özgürlüğünün bulunmaması faşizmdir; bu uygulamalar işçi sınıfının ve emekçilerin baş düşmanıdır. Bu nedenle kadınlara bu bütçede de yer yoktur, kadınlara sadece ev hakkı tanınmıştır, kadınlara yönelik her türlü şiddeti ve ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik bir bütçeden söz edemiyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği yoktur, o yüzden de eşit işe eşit ücret veren, ev içi emeği ücretlendiren ve tepeden tırnağa bu erkek egemen sistemde bu iktidarda hiçbir duyarlı bütçe göremeyeceğiz. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak bizler, sosyalistler, yurtseverler, ilericiler, devrimciler ancak kadına yönelik bütçeyi hayata geçirebilir ve geçireceğiz de. Partimiz Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak işsizliğe, yoksulluğa, sömürüye, işçi kıyımlarına, işçi cinayetlerine karşı insanca yaşamı savunuyoruz. İşçi ve emekçilerin kazanımları bize yol gösteriyor. Asgari ücretin, 4 kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçlarını gözeterek, yoksulluk sınırın üzerinde vergiden muaf tutularak belirlenmesini, emekli maaşlarının yoksulluk sınırı üzerinde olmasını savunuyoruz. Partimiz kapitalizme, emek sömürüsüne, yolsuzluk ve talana karşı mücadeleye devam edecektir.
Halkçı iktidarı ve halkçı ekonomiyi savunuyoruz. Bu temelde, işçi sınıfı ve ezilen halklarımızın kapitalist sömürü düzenine karşı adil ve insanca bir yaşamı için sömürgeci, işgal ve savaşlara karşı halkların eşit ve kardeşçe yaşamı için faşizme karşı özgürlük için örgütlenmeye ve mücadele etmeye, kaderini ellerine almaya çağırıyoruz. Esnek ve güvencesiz çalışmaya, sigortasız çalışmaya, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya ve kazanılmış haklarımızın gasbına karşı faşist saray rejiminin bütçesini değil, halkların bütçesini savunuyoruz.