Yeni Nesil Suçlu Değil; Asıl Siz Onlara Ne Bıraktınız?
Bir zamanlar eski mahallelerde, dedelerimizin dizinin dibinde dinlediğimiz hikâyeler vardı; kahramanları hep gençti… Şimdi ise aynı sokaklarda yankılanan bir soru var: “Bu gençlik nereye gidiyor?” Yeni nesil eleştirileri dilden dile dolaşırken, gençlik ve toplum sorunları üzerine herkes bir şeyler söylüyor. Oysa zamanın değiştiğini kabul etmeyenler, pusulasını kaybedenlerdir. Gençlik suçlamaları kolaydır, ama asıl mesele gençlik ve yetişkin ilişkileri içinde sağlıklı köprüler kurabilmektir.
Peki, gençlik gerçekten kayıp mı, yoksa biz mi onların yönünü göremiyoruz?
Gelin, aynayı bir de kendimize tutalım…
Gençlik Nereye Gidiyor?
Son zamanlarda sık sık “Bu gençlik nereye gidiyor?” diye yakınıp duranların arttığına şahit oluyorum.
Herhalde gençlik dediğinizde, lise ve üniversite çağındaki gençleri kastediyorsunuz. O zaman, izninizle, bu ülke gençlerinin sesi olarak ben de bazı sorular sormak istiyorum.
Gerçekten de “Gençlik nereye gidiyor?” sorusunun cevabı, esasen bizim neslimizin sorusu olmalı.
Peki o halde…
Gençlerin nereye gittiğini sorgulamaktan önce, biz yetişkinler nerede duruyoruz? Ne dersiniz?
Bu soruyu biraz açalım mı?
Gerçekte Bu Gençlik Nereye Gidiyor?
Ülkenin başını belaya sokan olayların “başrol oyuncuları” genelde gençler mi? Yoksa yetişkinler mi?
Geçen yıllara bir bakalım: Bir tarafta binlerce öğrenci, tek bir soru fazla yapabilmek için gece gündüz çalışıyor; diğer tarafta ise bazıları sınav sorularını ve gençlerin hayallerini çalıyor.
Peki, bu soruları çalanlar kim? Söyleyin lütfen, lise öğrencileri mi?
Biri size bakarak yalan söylüyorsa, hangi üniversiteyi bitirmiştir dersiniz?
Yalanların bir yerden gelip, doğruyu tersine çeviren bir eğitim sistemi ile sürdüğünü unutmayalım.
O siyasetçilerin, gözlerimize baka baka söyledikleri palavraların üniversitelerini hiç sorguladınız mı? Gerçekten inandınız mı?
Ve Sanatçılar...
Evet, sanatçılar!
Kimliklerinde her türlü ahlaksızlığı savunanlar ergen mi? Yoksa yılların tecrübesine sahip “yetişkinler” mi?
Üstelik bu kişiler ekranlarımızda bizlere riyakarca “ahlak dersleri” verirken, yapımcıların kaç yaşında olduklarını da sorgulamak gerekmez mi?
Hani o sinema filmleri…
Açışışta 7 yaş ve üstü çocuklara uygun diyorlar, ama filmlerdeki ahlaksızlıkları hiç kimse sorgulamıyor.
Kim bu yapımcılar? Kim yaşatıyor bu yozlaşmayı?
Gerçek şu ki, bu ahlaki çöküntüleri kimse “gençlere” yükleyemez.
Bu ülkenin dertleri, yalnızca gençlerin değil; yetişkinlerin de yükü…
Gençlere “geleceği inşa edin” diyorlar;
Ama ne yazık ki kendi geçmişlerini inşa edememiş olanlar, "gençlerin" onlar adına geleceği inşa etmesini bekleyemez…
Gençlik ve Yetişkin İlişkileri
Gerçekten de gece kulüplerinde kavga eden şarkıcıları, futbolcuları, sosyal medya fenomenlerini el üstünde tutan yetişkinler, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderebilir mi?
Ne yazık ki gönderebiliyor…
Bir yanda her türlü rezilliği “özgürlük” diye sunduklarını söyleyen yazarlar, diğer yanda aile değerlerinden bahsedebilir mi?
İnşaat yaparak şehri betona boğan yetişkinler, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyebilir mi?
Gerçekten, geçmişi anlatan, bizim değerlerimizi yansıtan kitaplar var mı?
Bir yanda da para hırsıyla gözü dönen yetişkinler…
Gençlik Suçlamaları: Asıl Sorumlu ve Sorunlular Kimler?
Bu yazının sonunda size bir şey söyleyeyim:
Yeni nesil, pırıl pırıl…
Hiçbir sıkıntı yok.
Asıl sıkıntı, yeni nesle eski kaliteli nesilleri unutturan yetişkinlerde...
Çünkü geçmişini unutmuş bir nesle, geleceği emanet edemezsiniz!
Sözün Özü: Toplumsal Değişim ve Yeni Nesil
Ve son olarak gençlere, “Bu gençlik nereye gidiyor? Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” demeyi lütfen artık bırakın.
Bugünün 21 yaşında olan gençleri Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değil!!!
Çünkü babaları II. Murad, hocaları da Akşemseddin değil…
Bugünün İstanbul, o zamanın İstanbul’u hiç değil zaten.
O yüzden, “yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle” demek yerine, biraz geçmişe dönüp bakın.
Eğer dedelerimizin emanetine sahip çıksaydık / çıkabilseydiki belki gençler de yarınları emanet olarak kabul edebilirdi.
Ama şu durumda, emanet alacak bir durumda değiller!
Kusura bakmayın!
Ve ancak bu şekilde, gençliğin rotasını sorgularken, aslında kendi durduğumuz yeri gözden geçirmemiz gerektiğini fark ederiz.
Her nesil, bir öncekinden devraldığı mirası taşır ve kendi rengini katar geleceğe.
Belki de asıl soru, gençliğin nereye gittiği değil, bizim onlara nasıl bir yol gösterdiğimizdir.
Unutmayalım ki, her fidan, kök saldığı toprağın hikâyesini anlatır…