Mana arayışı, kişinin hayatındaki önemli sorulara, sorunlara, varoluşsal belirsizliklere veya hayatın temel anlamlarına dair merakı içerir.
Ve,
Esas olarak yaşam amacını, değerlerini ve kişisel inançlarını keşfetme sürecidir.
Mana, esasen “kastedilen şey, anlam” yerine kullandığımız bir sözcük,
Kökeni Arapça,
Ancak,
O kadar bizden olmuş bir kelimedir ki “mana“,
Hem de çok eskiden bu yana…
Hatta Yusuf Has Hacip’in eseri Kutadgu Bilig’de “Negü tir eşit emdi mana bu söz”
Yani,
“Ne der bu sözün manası” olarak dahi geçiyor.
Bu yazıda ise mana arayışı sürecinde farklı yönlere evrilen büyük bir aşkın hikayesini bulacaksınız;
Kahramanları mı?
Baştan spoiler vermeyeyim,
Ancak hemen hemen herkesin çok iyi bildiği kişilerin bilinmeyen bir hikayesi demem yeterli olur…
Fatma'nın Mana Arayışı
Yıl 1953…
Henüz dördüncü sınıfa gitmekte olan Fatma,
Kocamustafapaşa İlkokulunun son ders zilinin çalmasıyla birlikte,
Tıpkı bir önceki ve daha da önceki günlerde olduğu gibi etrafı seyrede seyrede sokakları arşınlayarak, eve doğru yollanır…
Sultanahmet’ in arka sokaklarında oturuyorlardı.
Ve,
Bu nereden baksa bu bir saatlik yürüyüş anlamına geliyordu.
Gözü kör olsundu garibanlığın,
Fatma ona “ev” diyordu,
Ancak orası aslında onların aile yuvası olmamıştı ki hiç…
Çünkü,
Kentin varoş mahallelerinden birinde yaşadıkları iki katlı – dört odalı ahşap evin her odası başka bir aileye kiralanmıştı.
Varoş Kelimesinin Kökeni
“Varoş” kelimesi kendi içerisindeki tezatları öylesine güzel tanımlıyor ki aslında…
Bu kelime Türkçe’ye Macarca’dan geçen nadir sözcüklerden birisi;
Macarca’daki “var” yani “kale – hisar” sözcüğünden türemiş.
Varoş köken olarak “kalesi olan” demek iken,
Günümüzde neredeyse “kafanı sokacak bir delik bulursan haline şükret” gibi bir anlam yüklenmiş.
Fatma'nın Hikayesi
O gün Fatma’nın içeriye elinde bir kağıtla girdiğini gören babası Hayri Bey,
“Hayırdır kızım, o da neyin nesi?” diye seslenir.
“Okul için alınması gereken defter – kitap listesi” der küçük Fatma, kendisinin bile duymakta zorlandığı kısık ve bir o kadar da ürkek ses tonuyla…
Dalgıçlıktan kazandığı parayla kıt kanaat geçinen Hayri Bey “Hadi ver bakalım o kâğıdı bana; ben akşama gelirken getiririm” diyerek cevap verir küçük kızınkinin aksine, kendisine güvenen bir halde…
İyi de…
Fatma çok iyi biliyordur babasının cebinde ancak birkaç ekmek alacak kadar bir para ya var ya yok.
Nasıl alacaktı ki o kadar malzemeyi?
Ancak,
Babasının kendinden emin bir şekilde söylemesi de kafasını karıştırmıştır bir yandan,
Acaba???
Öyle ya,
O halde şüphelerini gidermenin en kolay ve bir o kadar da eğlenceli yolu, hafiyelik yapmaktır.
Babası evden çıkar çıkmaz, çaktırmadan takılır peşine küçük kız.
Hayri Bey’i takip ede ede, Kocamustafapaşa’daki İstanbul Sinemasının önüne kadar gelir.
Bir anda Fatma’nın o masmavi boncuk gözleri, yuvasından fırlayacak kadar büyür…
Babası yoldan gelip geçenlere uzatarak, yılların yükünü taşımış tek ceketini satmaya çalışmaktadır!!!
Akşam eve geldiğinde Hayri Bey’in elindeki poşetin içinde defter ve kitaplar eksiksiz tamamdır da,
Eksik olan bir şey vardır: CEKETİ
Peki…
Hayri Bey’ in kızı Fatma’yı tanıdınız mı?
Evet,
Fatma Girik’in hikayesidir bu anlatılan…
Merak edenler,
Fatma Girik’in mana arayışı ile ilgili tüm detayları Sunay Akın’ın “Kalede 1 Başına” isimli kitabından okuyabilir,
Veyahut,
Storytel‘den şair ve araştırmacı hikayeci Sunay Akın‘ın kendi sesinden dinleyebilirer…
Oysa tırtılın dünyanın sonu dediğine, usta kelebek der...
Richard BachTweet
Bir Yıldız Doğuyor
Hayri’den olma, Münevver’den doğma Fatma Girik,
12 Aralık 1942 tarihinde İstanbul’ da Sultanahmet semtinde doğar,
Ve,
Burada büyür…
İlk oyunculuk deneyimine, 1957 yılında bin lira ücret karşılığında başlayan genç kız sahneye adımını “Leke” filmi ile atar.
Fatma Girik ilerleyen yıllarda kariyerini bin bir başarıyla taçlandıracak olsa da,
Sanat hayatının ilk filmi Leke’nin pek başarılı olduğu söylenemez.
Yine de,
İlk kazandığı parayı eve getirdiğinde, annesinden en büyük hayali olan iki şeyi gerçekleştirmek için izin ister:
Gözleri gibi masmavi bir bluz,
Ve,
Muz…
Evet, şöhret olma yolunda ilk adımını atan genç kızın istediği bir muzdur.
Çünkü,
On dört yaşına kadar her ikisine de hiç sahip olamamıştır Fatma…
O halde…
Hayallerini gerçekleştirebilmesini sağladığına göre,
Gişe yapamamış da olsa büyük bir başarıdır bana kalırsa Girik için ilk film deneyimi…
Ve,
Leke’den sonra birkaç iddiasız yapımda daha rol alsa da, nasıl olsa takip edecek 180 filmin her birinde çıtayı biraz daha yukarı çıkaracaktır.
Kuşların tümü yağmur esnasında sığınacak bir yer bulur; ancak kartallar bulutların üstüne çıkarak yağmurdan kurtulur…
Mana Arayışı İçinde Bir Aşk, İki Zıt Yolculuk
Yıl 1957…
Fatma Girik ve Varol Ürkmez bir film galasında karşılaşırlar.
Girik adından yeni yeni bahsettirmeye başlıyorken, Kaleci Varol ise şöhretinin zirvesindedir.
Beşiktaş, Altay, Galatasaray’ın kalelerini koruyan ve milli formanın gediklisi Kedi Varol yeşil sahadaki ünü kadar (hatta belki daha fazla) gece hayatı ve eğlence dünyasında da nam salmıştır.
Hatta,
İlk buluşmanın, magazin gazetecilerinin bu iki şöhreti aynı kareye sığdırmak konusundaki ısrarları üzerine olduğu söylenir.
Bu durumun da Kedi Varol’un bir manipülasyonu olduğunu düşünenler hiç de az değil…
Ancak şu bir gerçek ki,
Bu iki yabancının ilk göz teması, ateşli bir aşkın temellerini atmıştır.
Fatma Grik ve Varol Ürkmez 'in Büyük Aşkı
Öyle ki,
Girik’ in mektuplarında nasıl tutkuyla bağlı olduğuna şahit oluyoruz:
Her dakika seni düşünüyorum...
İlk aşk hiç unutulmaz.
Bu bir darb-ı meseldir.
İlk sevgili nedense, her güzelden güzeldir.
Ve,
Sakın beni aklından çıkarma,
Çıkardığın gün senin de aklını başından alırım ama…
Kedi Kaleci Lakaplı Varol Ürkmez 'in Mana Arayışı
Varol Ürkmez ’in üç yılı aşkın, yani en uzun soluklu ilişkisi Fatma Girik ile olur;
Olur olmasına da…
Kedi Varol şöhretin zirvesinde olduğu 21 yıl içerisinde 51 kez nişanlanmış,
Ve
Altısı resmi, on tanesi imam nikahı olmak üzere tam 16 kez evlenmiştir!!!
Sunay Akın’dan bu hikâyeyi okuduğumda, “Üstat mübalağa sanatının inceliklerini kullanıyor olmalı, acaba bunun altında nasıl bir kinaye var?” diye düşünerek birkaç kere tekrar ettim.
Bir anlam veremeyince de araştırmaya koyuldum.
Bunun aslında oldukça anonim bir bilgi olduğunu,
Hatta vefatından bir süre önce Varol Ürkmez ile yapılan bir röportajda da aynı konunun geçtiğini görünce nutkum tutuldu.
16 evlilik, 51 nişan!!!
Hayatına, kalesinde gördüğü golden daha fazla sayıda kadın girmiş Kedi (bana kalırsa lakabı kaplan olmalıydı) Varol Ürkmez ’in…
Neyse,
Merhuma “Maşallah” demekten başka bir şeye gerek yok sanırım.
Hayata Dair Farklı Mana Arayışı Bu Aşkın Sonu Olur
Varol Ürkmez ’in Altay’a transfer olup İzmir’e yerleşmesiyle gözden uzak gönülden ırak devam eden bu birliktelik hüsranla,
Yani,
Kaçınılmaz bir ayrılıkla sonuçlanır.
Fatma Girik ’in saf ve temiz sevgisine rağmen,
Uçarılıklarından bir türlü vazgeçmez kedi kaleci…
Ve,
“Ben Fatma Girik ’i hak etmedim” itirafı gelir yıllar sonra Varol Ürkmez ’den…
Eskilerin tabiriyle su testisi de su yolunda kırılır;
Kalecilikteki şöhreti İspanya’ya kadar uzanan,
Belki de dünya çapında sayılı yeteneklerden biri olan Varol Ürkmez ’in zaaflarının peşinden koşmaktan vazgeçememesi,
Ve,
İstikrarsız yaşantısı,
Hem özel hem de profesyonel hayatına fazlasıyla sirayet eder.
Herkes aynı derecede şanslı olamazken,
Bazı kişiler de önüne gelen şans topunu kendi kalesine atmakta maharet gösteriyor.
Bizler ise,
Bu hikâyenin bir tarafında bin bir fedakarlıkla ilmek ilmek işlenen bir kariyer yolculuğuna şahitlik ederken,
Diğer yanda ise Allah vergisi bir yeteneğin arzu ve ihtirasların esiri olarak nasıl hoyratça tüketildiğini görüyoruz…