Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 6-8 Kasım tarihlerinde Türkiye-Çin
Şimşek'in son ziyareti ekonomik temasların bir parçası
Haziran 2024'te Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin’e gerçekleştirdiği ziyaret, Mehmet Şimşek’in ziyaretinin bir parçası olarak yorumlanabilir, ifadesinde bulunan Karabel şunları söyledi:
"Haziran 2024'te Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, Çin’e önemli bir ziyaret gerçekleştirmişti. Çin’e yaptığı bu ziyaret, 2012 yılından bu yana en yüksek düzeydeki diplomatik temas olarak kayda geçti. Ziyaretin özellikle Sincan bölgesine yapılması dikkat çekici. Son dönemde Çinli elektrikli araç üreticilerinin Türkiye’ye yapmayı düşündükleri yatırımlar da gündemimizde önemli bir yer tutuyor. Bu bağlamda, Sayın Şimşek'in Çin ziyaretini, son dönemde hızlandırılan diplomatik, ticari ve ekonomik temasların bir parçası olarak değerlendirmek doğru olacaktır."
İş birliği dengeli ve sürdürebilir bir zeminde yürütülmeli
Bakan Şimşek, toplantıda Türkiye ve Çin arasında ekonomik ve ticari etkileşimin artırılmasının arzu edildiğini, özellikle Türkiye tarafından bunun istendiğini belirtti ve şunları söyledi:
"Sayın Şimşek, belirli başlıkların altını çizdi. Türkiye ile Çin arasında ekonomik ve ticari etkileşimin artırılmasının arzu edildiğini, özellikle Türkiye tarafından bunun istendiğini ancak bu iş birliğinin daha dengeli ve sürdürülebilir bir zeminde yürütülmesinin de önemine vurgu yaptı.
Burada Sayın Şimşek’in işaret ettiği durum, Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesi ve geliştirilmesi isteniyor. Ancak, Çin’in uluslararası finans ve ticaret sistemine entegrasyonuyla bağlantılı olarak, Türkiye ile Çin arasındaki dış ticaretin Türkiye aleyhine bir açık vermesi, ilişkilerdeki yapısal zorlukları ortaya koyuyor. 2023 verilerine göre, iki ülke arasında yaklaşık 45 milyar dolarlık bir karşılıklı dış ticaret hacminden söz ediliyor."
'Kazan - Kazan'
Kuşak ve Yol ile ülkelerin dış politika öncelikleriyle uyumlu bir sinerji yaratmanın mümkün olduğunu söyleyen Karabel, her iki taraf için de kazan-kazan şeklinde bir kazanım silsilesi oluşturulabileceğini belirtti:
"Türkiye’nin 54 farklı ülke ile, Avrupa Birliği’nin de dahil olduğu, hem Gümrük Birliği hem de serbest ticaret anlaşmalarına sahip olduğunu ve bu durumun Türkiye’yi önemli bir yatırım merkezi haline getirdiğini Sayın Bakan vurguladı.
Çin tarafından Başbakan Yardımcısının verdiği demeçlere baktığımızda, bu toplantıdan sonra ve toplantı esnasında şunu da görmüş oluyoruz: Çin, Türkiye ve Çin arasındaki dış ticaret pratiklerinin, özellikle son dönemdeki jeopolitik risklere karşı tutumlarının ilkesel olarak benzer bir zeminde kesiştiğini vurguladı. Başbakan Yardımcısı, dolayısıyla burada sinerjilerin ortak noktada kesişmesinin söz konusu olduğunu belirtti.
Kuşak ve Yol İnisiyatifi, aslında 2013 yılında Xi Jinping tarafından deklare edildiğinden itibaren, bir mottoya sahip olmuş durumda. Bu mottoyu, ülkelerin dış politika inisiyatifleriyle sinerji oluşturmak olarak özetlemek mümkün. Yani, burada sadece Kuşak ve Yol’un önceliklerini o ülkeye empoze etmek yerine, ülkelerin dış politika öncelikleriyle uyumlu bir sinerji yaratmak söz konusu. Bu anlamda, gerçekten karşılıklı olarak her iki taraf için de kazan-kazan şeklinde bir kazanım silsilesi oluşturulabilir."
'İlişkilerin daha iyi evrilmemesi için herhangi bir sebep yok'
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bir Gümrük Birliği anlaşması olması, Çinli elektrikli araç üreticileri için bir avantaj sağladığını belirten Karabel, şunları söyledi:
"Türkiye, Çin ile ilişkilerini sürdürülebilir bir şekilde devam ettirme niyetini ve bunun siyasi irade tarafından onaylanmış olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla, Çin açısından da değerlendirildiğinde; örneğin elektrikli araçlar gibi son dönemdeki gelişmelerde, Türkiye'nin sahip olduğu avantajlar önemli. Bir diğer örnek de, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bir Gümrük Birliği anlaşması olması, Çinli elektrikli araç üreticileri için bir avantaj sağlıyor. Türkiye’de üretim yaparak bu tarifelerden muafiyet gibi bir avantaj elde edilebiliyor.
Dolayısıyla, temelde siyasi prensiplerde ve dış politika pratiklerinde anlaşma sağlandığı sürece, ilişkinin daha iyi bir şekilde evrilmemesi için herhangi bir sebep görünmüyor. Karşılıklı taraflar da bu noktada siyasi iradelerini net bir şekilde belirtiyorlar."