AVUKAT YAKUP ATAŞ; MEVANEN HEJA, RE HAVALEN BI KIYMET U DAYİKEN BI RUMET EZ WE HEMİYAN LI SER NAVE KOMALEYA MAFEN MIROVAN BI REZDARİ SILAV DİKİM. HUN HEMU BI XER HATIN SER SERAN SER ÇAWAN HATIN.
İnsan Hakları Derneğinin Geleneksel Olarak Her Yıl Düzenlediği Yemekte Yine Dayanışma Vardı, Coşku Vardı, Hak ve Özgürlüklere Dikkat Çekilen Konuşmalar Vardı.
İHD Eşgenel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban'ın da katıldığı gecede siyasi partilerin, sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin temsilcilerinin yanı sıra Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar'da katıldı. Geceye ayrıca yerel seçimlerin yaklaşması nedeniyle özellikle belediye başkan aday adaylarıda yoğun katılım gösterdi.
Gecenin açılış konuşmasında İHD Adana Şube Başkanı Avukat Yakup Ataş Kürtçe selamlama yaptı.
Ataş daha sonra konuşmasında; "Değerli dostlar insan hakları haftasını geride bıraktığımız bu günlerde evrensel bildirgenin kabul edilişinin üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen maalesef ne dünyada ne de coğrafyamızda insan haklarına dayalı bir düzenin kurulamadığını görüyoruz" dedi.
Ataş'ın ardından İHD Eşgenel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban'da kısa bir konuşma yaptı.
İHD Adana Şube Başkanı Avukat Yakup Ataş konuşmasına şu şekilde devam etti;
Değerli dostlar, siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin değerli temsilcileri, geleneksel dayanışma yemeğimize hepiniz hoş geldiniz şeref verdiniz. Sizleri İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi Yönetim Kurulu adına saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bilindiği üzere 12 Eylül 1980 faşist cunta darbesinden sonra, yaşanan zulme karşı, mağdurlarla dayanışma, insan hakları farkındalığı yaratma, sessizlerin sesi olma gayesiyle kurulan derneğimiz 37 yıllık süreçte her kim olursa olsun ötekilerin, ezilenlerin ve mağdurların sesi olma çabası ve gayretinden asla taviz vermemiştir. Bu nedenle bu ruhu, bu inancı bizlere bırakan, mücadelelerini devraldığımız tüm değerlerimizi saygıyla anıyoruz.
Değerli arkadaşlar kurulduğu tarihten bu güne baskıcı ve otoriter yönetim anlayışı ve uygulamalarına, her türlü hak ihlallerine karşı, gören, duyan, susmayan derneğimiz 37 yılın getirmiş olduğu mücadele birikimiyle bugün de ısrarla, inatla ve kararlılıkla insan hakları ve demokrasi mücadelesini sürdürmektedir.
37 yıllık mücadele sürecinde derneğimiz yönetici ve üyeleri, bir yandan insan hak ve özgürlüklerini savunurken, bu uğurda mücadele yürütürken, diğer yandan otorite ve devletin baskılarına maruz kalmış, iktidarların hedefi haline gelmiş, yıllar içinde 23 üye ve yöneticimiz faili meçhul cinayetler sonucu yaşamını yitirmiş, yüzlerce üyemiz yaralanmıştır. Yine geçmişten günümüze birçok yönetici ve üyemiz insan hakları savunuculuğu faaliyetleri nedeniyle hukuksuzca gözaltına alınmış, tutuklanmış, yargılanmış ve hapis cezalarına mahkum edilmiştir. Ancak her türlü baskı ve engellemeye rağmen hak savunucuları; evrensel insan hakları değerlerine bağlı kalarak her türlü insan hakları ihlallerine karşı ses çıkarmışlar ve mağdurların sesi olmuşlardır.
Değerli dostlar insan hakları haftasını geride bıraktığımız bu günlerde evrensel bildirgenin kabul edilişinin üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen maalesef ne dünyada ne de coğrafyamızda insan haklarına dayalı bir düzenin kurulamadığını görüyoruz. Özellikle Türkiye, insan hakları ihlalleri konusunda 195 ülke içinde en çok ihlale sebep olan ülke sıralamasında ilk iki sıralarda yer almaktadır.
Türkiye’de uzun yıllardır değişmeyen durumlardan biri de sistemin ve siyasal iktidarın otoriter yapısıdır. Türkiye’de çoğulculuğa ve katılımcılığa dayalı bir demokrasi kültürü gelişmediğinden, siyasal iktidarlar tekçi ve otoriter yapılarını muhafaza edebilmiştir. Değişim ve dönüşüm sürecinin hızlandığı günümüzde iktidarın otoriter tutumunu ısrarla devam ettirmesi Türkiye halklarına çok şey kaybettirmiştir. Özellikle 2016 yılından bu yana hukuk askıya alınmış en temel haklar bile kullanılamaz duruma gelmiştir.
İnsan haklarına dayalı, demokratik bir hukuk devletinde, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı, gerçekleştirilmesi ve korunması gereken en temel ilkelerdir. Buna karşın, coğrafyamızda ne hukukun üstünlüğü ne de yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanabilmiş değildir.
Bütün dünyada yargının temel işlevi insan haklarını ve özgürlükleri korumak iken; coğrafyamızda siyasi iktidarın politikaları ve etkisi nedeniyle yargı adeta hak ve özgürlüklerin kullanımı ve geliştirilmesinin önünde bir engel konumundadır.
Yakın zaman önce anayasa mahkemesinin Can Atalay ile ilgili vermiş olduğu ihlal kararının Yargıtay 3. Ceza dairesi tarafından tanınmayıp kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurunda bulunması hukuk devleti ilkesinin ne denli alaşağı edildiğini göstermektedir. Daha dün AYM Can Atalay ile ilgili yeni bir ihlal kararı verdi. Ancak Hatay halkının siyasi iradesi olan Can Atalay hala hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuluyor. Yine AİHM’in Selahattin Demirtaş hakkında vermiş olduğu ihlal kararları, diğer yandan KHK’ların hukuksuzluğunu ve zulmünü açıkça gözler önüne seren Yalçınkaya kararına rağmen hala KHK’lıların mağduriyetleri giderilmiş değildir. Bütün bu gelişmeler yargının bağımsız olmadığını hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygının rafa kaldırıldığının en somut örnekleridir. Darbe anayasasına dahi uymayan bir iktidar pratiği ile karşı karşıyayız.
Düşünce ve ifade özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerin en temel ve olmazsa olmazlarından birisidir. Düşünce özgürlüğü, özgür bir birey olmanın ve özgür bir topluma sahip olmanın en önemli öğelerinden birini teşkil etmektedir. Ancak maalesef Türkiye’de sırf ifade özgürlüğünü kulandılar diye birçok gazeteci, akademisyen, aydın ve yazar, insan hakları savunucuları, milletvekilleri ve seçilmiş siyasetçiler, toplumsal muhalefet görevi yürüten grupların temsilcileri ve bireyler; kısacası siyasal iktidar gibi düşünmeyen herkes tutuklanmakta ve haklarında cezalar verilmektedir. Yani Türkiye artık en temel hakkını bile kullanamayacağız bir ülke haline gelmiştir.
İnsan hakları savunucuları olarak son günlerde hem coğrafyamızda hem de Ortadoğu ve dünyanın diğer çeşitli bölgelerinde yaşanan savaş ve çatışmalı ortamdan endişe duymaktayız. Coğrafyamızda ve Ortadoğu’da giderek tırmanan silahlı çatışmalar ve savaşlar bir yandan toplumsal barışa zarar verirken öte yandan da doğanın talan edilmesine yoksulluğun derinleşmesine neden olmaktadır. Savaş politikaları nedeniyle başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan hakları hiçe sayılmaktadır. Bizler, şiddet ve çatışmalar gerekçe gösterilerek hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen politikaları kabul etmiyoruz, bu politikalara karşı mücadele ediyoruz, etmeye devam edeceğiz.
Değerli dostlar insan hakları haftasını geride bıraktığımız bu günlerde dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ediyor. Girişte de dile getirdiğim üzere evrensel bildirgenin kabul edilişinin 75. Yılı devletler ikinci dünya savaşından sonra bir daha aynı acılar yaşanmasın diye bu bildirgeyi kabul etmişlerdir. Ancak maalesef ne birleşmiş milletler ne de bildirgeye taraf devletler sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Libya ve Suriye iç savaşı Rusya’nın Ukrayna işgali ile devam eden savaş nedeniyle binlerce insan yaşamını yitirmiş milyonlarca insan da mülteci hayatı yaşamak zorunda bırakılmıştır. Diğer yandan Türkiye’nin bir asırdır diyalogla çözmesi gereken Kürt meselesini güvenlikçi politikalarla savaş ve çatışma politikası ile çözme ısrarı sebebiyle her yıl yüzlerce insan yaşamını yitirmektedir.
Yine son olarak İsrail ve Filistin de yaşanan savaşta binlerce masum sivil insan yaşamını yitirdi. Bizler İsrail devletinin Filistin halkına yönelik şiddet içeren operasyonlarına ve savaş politikasına karşı olduğumuzu dile getiriyoruz. Aynı zamanda Hamas örgütünün İsrailli sivillerin de zarar gördüğü saldırıları, sivil insanların cenazelerinin teşhir edilmesine de karşı durmak ve bu durumu kabul etmemek gerektiğini de dile getiriyoruz. Ancak Gazze’de yaşanan ve insanlık için utanç verici olan bu vahşeti kabul etmediğimiz gibi Rojava’da Kürt halkına yapılanları da kabul etmiyoruz. Filistin’de, Rojava’da, Ukrayna’da devam eden savaş politikalarına karşı duruyor, barış hakkını savunuyoruz.
Hapishaneler
Son yıllarda ülkedeki baskıcı rejim kendisini hapishanelerde de göstermektedir. Hapishanelerdeki mahpusların temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engeller, İHD’nin en önemli çalışma alanlarından biridir. İHD duvarların arkasında yaşananların kamuoyunca bilinmesini sağlamış, cezaevlerinde insan onuruna uygun koşulların sağlanması için kesintisiz bir mücadele yürütmüştür. Derneğimiz kapatılma koşulları altında bulunan mahpuslara bir de izolasyon ve tecridin dayatılmasını bugün hapishanelerde yaşanan başat sorun olarak görmektedir.
Türkiye hapishaneleri, birçok sorunun sürekli hale geldiği ve mahpusların yaşamını tehdit eden uygulamalar ile birer “insan hakları ihlal merkezlerine” dönüştürülmüştür. Hapishanelerde tecrit, izolasyon, işkence ve kötü muamele, sosyal hakların engellenmesi, sürgünler, hasta mahpusların tedavi haklarının engellenmesi, idari gözlem kurulu kararları ile tahliyelerin engellenmesi, şüpheli ölümler gibi yaşam hakkını ortadan kaldıran birçok ihlal meydana gelmektedir.
Son olarak 27 Kasım 2023 tarihinde, Türkiye hapishanelerinin tamamında uygulanan yoğun hak ihlallerinin son bulması, önce İmralı hapishanesinde başlatılan ve ardından tüm hapishanelere yayılan tecrit uygulamalarının son bulması ve Kürt sorununa demokratik çözüm talebiyle birçok mahpus tarafından dönüşümlü açlık grevi eylemleri başlatılmıştır. Geçmişte birçok kez denenen ve mahpusların yaşamlarını yitirmelerine ve ağır sağlık sorunlarına neden olan açlık grevleri konusunda mahpusların taleplerinin devlet ve siyasi iktidar tarafından dikkate alınarak; başta İmralı hapishanesinde olmak üzere tüm hapishanelere yayılan tecrit ve mutlak iletişimsizlik uygulamasına derhal son verilmeli, mahpusların insani ve hukuki talepleri karşılanmalı ve açlık grevleri sonlandırılmalıdır.
Değerli dostlar, insan hakları mücadelesi uzun soluklu bir mücadeledir. Ve bu mücadele birlikte yürütüldüğünde başarıya ulaşılır. Bizler hep birlikte mücadele ederek bu ülkeye demokrasiyi, adaleti, eşitliği getirebilecek güçteyiz. Bu sebeple bugün burada bizlerle birlikte olmanızı, dayanışma göstermenizi önemsiyor ve değerli buluyoruz. Bugün de zulmü, savaşı, çatışmayı, siyasetin ve iktidarlaşmanın aracı olarak görenlere karşı, toplumsal vicdanın temsilcisi tüm dost kurumlarla beraber direnmeye, adalet, özgürlük, barış demeye, insan haklarını savunmaya devam edeceğiz.
Konuşmamın sonuna gelirken hepinizin huzurunda bir teşekkür etmek istiyorum. Hepinizin de bildiği üzere 1995 yılından bu yana kayıplar bulunsun failleri yargılansın talebiyle Galatasaray meydanını hakikat ve adalet mücadelesinin mekanı haline getiren cumartesi annelerinin basın açıklaması yapmaları 700. Haftadan itibaren yasaklanmış, Cumartesi Anneleri ve İnsanları kötü muamele uygulanarak gözaltına alınmıştır. Derneğimiz MYK’sının kararı ile bizler de son genel kurulumuzdan itibaren cumartesi annelerine destek ve dayanışma amacıyla basın açıklamaları gerçekleştirdik. Ancak 5 ağustos ve 12 ağustos tarihlerinde gerçekleştirmek istediğimiz basın açıklamaları adana valiliği tarafından yasaklandı ve kolluk şiddeti ile engellenmek istendi. Her iki tarihte de ısrarla ve inatla İnönü parkında bizlerle birlikte olan, bizlere güç veren, bizlerle dayanışma gösteren tüm dost kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz. Nitekim hepimizin ısrarı ve inadı ile hukuksuz yasak kararları hükümsüz hale geldi. Ortak mücadele ile dayanışma ile başarıya ulaşıldı. O halde 28 yıldır ifade ettiğimiz gibi tekrar söylemek gerekirse “son kayıp bulunana son fail yargılanana kadar” mücadelemiz devam edecektir.
Bijî Aşitî, Bijî Azadî
Biji mafen mirovan
Tekrardan hepinize hoş geldiniz diyor teşekkürlerimi sunuyorum. Sağolun.
İHD'NİN GECESİ HALAYLAR VE TÜRKÜLERLE DEVAM ETTİ