Av. Şiar Rişvanoğlu, Erdal Güzel, Recep Şimşek ve Faruk Ayhan adli kontrol tedbiri ile serbest bırakıldılar Av. Şiar Rişvanoğlu, Erdal Güzel, Recep Şimşek ve Faruk Ayhan adli kontrol tedbiri ile serbest bırakıldılar

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 14/6/2023 tarihinde, Özgür Boğatekin (B. No: 2020/23730) başvurusunda Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

İnternet üzerinden yayın yapan bir gazetede muhabir olan başvurucu, çeşitli tarihlerde gazetede ilçe kaymakamı hakkında köşe yazıları yayımlamıştır. Söz konusu köşe yazıları nedeniyle kaymakam suç duyurusunda bulunmuş ve başvurucu hakkında iftira suçundan dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda asliye ceza mahkemesi başvurucunun anılan suçtan hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay hükmü onamıştır.

İddialar

Başvurucu, bir gazetedeki köşe yazılarına istinaden hakkında iftira suçundan hapis cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu; ilçede nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisi kullandığına, bu yetkinin kanuna aykırı olduğuna ve ilçe kaymakamı olan müştekinin kanuna aykırı bu işlemlere göz yumduğuna, ayıca  Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve Şahintepesi projelerinde usulsüz para toplandığına, müştekinin projeleri ihale, pazarlık vs. yöntemleri kullanmadan birtakım kişilere verdiğine, bu hususta ilçede menfaat temin ettiği şeklinde müştekinin adının da geçtiği çeşitli söylentiler olmasına rağmen müştekinin bunlara ses çıkarmadığına ilişkin yazılar yayımlamıştır.

Öncelikli olarak iftira suçunun oluşabilmesi için kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu eylemi işlemediğinin bilinmesi ve bu kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla suçun basın ve yayın yolu ile gerçekleştirilmesi bakımından failin hakkında asılsız suç isnadında bulunulan mağdurun masum olduğunu ya da isnat edilen fiilin asılsızlığını kesin olarak bilmesi arandığından bu suç özel kasıtla işlenebilir. Zanna ve tahmine dayalı isnatlarda dahi iftira suçu oluşmamaktadır. Şüphe üzerine şikâyet etmek vatandaşın hakkı olduğundan iftira suçunun oluşması için mağdurun suçsuz olduğunu bile bile failin isnatta bulunduğunu açık bir şekilde ortaya koyan kesin delillerin olması gerekir.

Somut olayda ilk derece mahkemesi nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisine dair düzenlemelerin başvurucu tarafından bilinmemesinin mazeret sayılamayacağından yola çıkmış ve böylelikle iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 4. maddesinde yer verilen "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." kuralı, işlenen fiilin suç olduğunun bilinmemesinin failin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağına ilişkindir.

Öte yandan başvurucu, nüfus müdürlüklerinin evlendirme yetkisinin kanuna aykırı olduğunu düşünmekte ve müştekiyi bu kanunsuzluğa engel olmamakla itham etmektedir. Başvurucunun iddiası, idarenin bir işleminin kanunlara aykırı olduğunu ileri sürmekten ibarettir. Kamu gücünü kullanan organların ve özellikle idarelerin yetkilerinin kanuna uygun olup olmadığının sorgulanmasının olgusal bir iddia olduğunun ve iftira suçuna vücut verdiğinin kabul edilmesi her türlü görevini kanuna uygun olarak yapmak zorunda olan idarenin işlem ve eylemlerinin araştırılmasını, soruşturulmasını, değerlendirilmesini ve bu alanda düşünce üretilerek yayılmasını, basının demokratik bir toplumdaki vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynamasını imkânsız hâle getirecektir.

İlk derece mahkemesi TOKİ ve Şahintepesi projeleri ile ilgili olarak kurumlarla gerekli yazışmaları yaptığını belirtmiş, söz konusu cevap yazılarına göre başvurucunun köşe yazılarında isnat ettiği hususların doğru olmadığı ve böylelikle yine iftira suçunun oluştuğu kanaatine varmıştır. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi kararında başvurucunun köşe yazılarında yer alan olay ve olgulara dair somut ve isnatlara özgü bir açıklama yapılmadığı görülmüştür. Başvurucu, Şahintepesi projesinin ihalesiz verilmesinin hukuka uygunluğunu sorgulamakta; müştekinin "Gerger ile ilgili bir TOKİ hesabı bulunmamasına rağmen İstanbul'a gidip TOKİ için para topladığına" dair söylentilerin doğru olup olmadığını araştırmaktadır. Söz konusu yazılar başvurucunun toplumdaki gözetleyici rolünün bir yansımasıdır. Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir.

Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik ölçütüne ilişkin ilkeler dikkate alındığında kanunda öngörülen normun kapsamına girmediği anlaşılan bir fiilin işlenmesini normun ihlali olarak gören bir yargısal yorumun öngörülebilirlik şartını sağladığı söylenemez. Başvuruya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun dönemin ilçe kaymakamı hakkında idari veya adli bir soruşturma açılmasını hedeflediği ve bu kasıtla hareket ettiği sonucuna varmak aşırı bir yorum olacaktır. Dolayısıyla bir gazeteci olarak başvurucu, kaymakam hakkında bir soruşturma açılmasını değil onun birtakım işlem ve davranışlarının toplum nezdinde sorgulanmasını amaçlamaktadır. Dahası ilk derece mahkemesi; başvurucunun hukuka aykırı fiili işlemediğini bildiği hâlde müştekiye isnat ettiğini de kesin delillere dayalı olarak ve her türlü şüpheden uzak bir biçimde gösterememiştir. Bu bağlamda başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Editör: Haber Merkezi