"13 Ocak iş bırakma eylemimiz sonrası, MEB'in kamu emekçilerinin Anayasa ve uluslararası metinlerle güvence altına alınmış sendikal haklarını yok sayan tutumuna karşı ASİM-SEN, BASK, HÜR-SEN, KESK ve BİRLEŞİK KAMU İŞ olarak ortak basın açıklaması gerçekleştirdik."

Whatsapp Görsel 2025 02 12 Saat 13.22.35 6C487B38

ASİM-SEN, BASK, HÜR-SEN, KESK ve BİRLEŞİK KAMU İŞ: "BASKILARA KARŞI MÜCADELEDE BİRLEŞİYORUZ! BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!" AÇIKLAMASI ŞU ŞEKİLDE;

Çinliler birisine beddua edecekleri zaman “tuhaf zamanlarda yaşa” derlermiş. Sanki bu beddua bu ülkenin vatandaşları, emekçileri olarak bizlere yapılmış gibi hemen her gün tuhaf şeyler yaşıyoruz.

Bu “tuhaf şeylere”, MEB tarafından 29 Ocak tarihinde okullara gönderilen yazı ile bir halka daha eklenmiştir.

Biliyorsunuz bizler ASİM-SEN, BASK, HÜR-SEN, KESK ve BİRLEŞİK KAMU-İŞ olarak ülkemizde tüm kamu çalışanlarının mevcut iktidar eliyle adım adım içine itildiği karanlık tabloya karşı Ocak ayının ilk haftasında bir araya geldik.

8 Ocak tarihinde, yine burada yaptığımız basın toplantısında; milyonlarca kamu çalışanına TÜİK tarafından açıklanan sahte enflasyon verileri ile %11,54’lük sefalet artışı dayatılmasına karşı duyduğumuz tepkiyi ifade ettik. Hem yıllardır yoksulluk sınırına uzak açlık sınırına yakın maaşlarla içine itildiğimiz yoksulluğa hem de her boyutu ile güvencesiz, anti demokratik bir çalışma yaşamı dayatılmasına karşı aldığımız ortak kararımızı kamuoyu ile paylaştık.

Bu dayatmaya sessiz kalmayacağımızı göstermek, insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli iş, güvenli bir gelecek taleplerimizle 13 Ocak Pazartesi günü üretimden gelen gücümüzü kullandık ve iş bıraktık. 13 Ocak iş bırakma eylemimize sadece bizlerin üyeleri değil, başka sendikalara üye olan kamu çalışanlarının yanı sıra hiçbir sendikaya üyeliği bulunmayan kamu çalışanları da katılım sağladı.

Eylemimiz tüm kamuoyunun gündemine otururken, eyleme katılsın ya da katılmasın tüm kamu çalışanları yaşadıkları sorunlara karşı verdiğimiz ortak mücadeleyi desteklemiş, takdir etmiştir. Yaşadığımız sorunlara kalıcı çözümler üretilmedikçe mücadelemizi büyütme kararlılığımız tüm kamu çalışanlarına güven vermiştir.

Ancak ne yazık ki mevcut iktidar kamu çalışanlarının ezici bir çoğunluğu tarafından sahiplenilen taleplerimize yönelik somut bir adım atmak yerine yine hukuk dışı yöntemlere başvurmayı tercih etmiştir. İş bırakma eylemimizden 16 gün sonra Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Personel Genel Müdürlüğü tarafından 13 Ocak iş bırakma eylemimize katılan eğitim emekçilerine tebliğ edilmek üzere, ülkedeki tüm okullara bir metin gönderilmiştir.

Söz konusu MEB yazısında bir taraftan kamu çalışanlarının sendikal haklarının “Anayasa ve uluslararası metinlerle güvence altına” alındığına dikkat çekilirken diğer taraftan iş bırakma eylemimiz “öğrencilerin eğitim hakkını engelleme” olarak nitelendirilmiştir. “Sendikal haklarınız güvence altında. Ama bu hakları başkalarının temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı şekilde kullanamazsınız” gibi bir demagojiye başvurulmuştur.

Lafı ne kadar dolandırırsa dolandırsın aslında mevcut iktidar milyonlarca kamu çalışanına MEB aracılığı ile aynen şöyle demiştir. “Sendikal haklarınızı güvence altına alan uluslararası sözleşmeleri de anayasayı da yasaları da bugüne kadar verilen Anayasa Mahkemesi Karalarını da Danıştay Kararlarını da içtihatları da hukuku da tanımıyorum.”

Whatsapp Görsel 2025 02 12 Saat 13.22.35 C0Fddcfc

Değerli Basın Emekçileri,

Tam da MEB’in yazısında ifade edildiği üzere kamu çalışanlarının sendikal hakları Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle, anlaşmalarla güvence altına alınmıştır.

Burada sendikal haklarımızı, üretimden gelen gücümüzü kullanarak iş bırakmamızı güvence altına alan, ülkemizin altında imzası bulunan Uluslararası sözleşmeyi ya da iç hukuk mevzuatımızı, AYM ve Danıştay kararlarını uzun uzun açıklayacak değiliz.

Sadece bunların en temel olanlarına kısaca değineceğiz.

•            Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11. Maddesi, sendika kurma ve sendikal hakları koruma ve geliştiremeye dönük grev hakkı da dahil kolektif eylem haklarını güvence altına almaktadır. Türkiye bu temel sözleşmeyi tam 71 yıl önce onaylamıştır.

•            Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin

87 Sayılı ILO Sözleşmesine göre kamu çalışanları dahil tüm çalışanların grev hakkı vardır. Söz konusu sözleşmeye göre kamu otoriteleri bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak müdahalede bulunamaz. Bu sözleşme ülkemiz tarafında tarafından 43 yıl önce onaylanmıştır.

•            Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkına Dair 98 Sayılı ILO Sözleşmesinde grev hakkı emekçiler ve işveren arasındaki özgür toplu pazarlık hakkının ayrılmaz bir parçası olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu ILO sözleşmesi ülkemiz tarafından 1951 yılında, yani tam 74 yıl önce imzalanmıştır.

•            Ülkemiz tarafından 25 yıl önce imzalanan Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ve ülkemizde 1 Ağustos 2007 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı da çalışanların grev hakkını tanıyan diğer uluslararası sözleşmelerdir.

Öte yandan Anayasamızın 90. Maddesinin son fıkrasında aynen şöyle denilmektedir. “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004- 5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Değerli Basın Emekçileri,

Görüldüğü üzere bu ülkenin kamu emekçileri olarak bizlerin sendikal hak ve özgürlüklerini bu kapsamda grev hakkımızı tüm açıklığı ile ortaya koyan uluslararası sözleşmeler, antlaşmalar ortadadır.

Ülkemizdeki mevcut kanunlarla çelişmeleri durumunda usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmaların hükümlerinin esas alınacağına ilişkin anayasa maddesi de ortadadır.

Öte yandan kamu çalışanları olarak bu ülkede, yaşadığımız sorunlara dikkat çekmek ve bu sorunların çözümünü talep etmek için bazen birlikte, bazen de ayrı ayrı üretimden gelen gücümüzü defalarca kullandık. Defalarca iş bıraktık, uyarı eylemleri yaptık.

Söz konusu iş bırakma eylemlerimize katılan üyelerimiz ve diğer kamu çalışanları hakkında zaman zaman soruşturma açıldığı da savunma istendiği de oldu. İstisnai olarak uyarı, kınama gibi disiplin cezaları ile de karşılaştık.

Ancak Anayasa Mahkemesinden, Danıştay’ına, bölge idare mahkemelerine kadar tüm üst yargı organları bugüne kadar verdikleri yüzlerce kararlarda bu cezaların, soruşturmaların tamamen hukuksuz olduğuna hükmetmiştir.

Tüm bunlara rağmen yıllardır ülkeyi yöneten iktidarlara sendikal haklarımızı tanıma ve hukuka uyma çağrısında bulunmak zorunda kalmaktan utanç duyuyoruz.

Ne yazık ki MEB’in 13 Ocak iş bırakma kararımıza ilişkin ülkedeki tüm okullara gönderdiği yazı, yıllarca ileri demokrasi, reform nutukları atanların 2025’in Türkiye’sinde geldiği yeri çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur.

Buradan hem MEB’e hem de siyasal iktidara bir daha sesleniyoruz. Bizler bu ülkenin kamu çalışanları olarak sizin iddia ettiğiniz gibi herhangi bir suç işlemiyoruz. Bizlere reva gördüğünüz yoksulluğa, sefalete ve güvencesizliğe itiraz ediyoruz. Bu kapsamda uluslararası sözleşmelerle, anlaşmalarla, anayasa ile güvence altına alınan sendikal haklarımızı kullanıyoruz.

SENDİKAL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ KULLANMAMIZI ENGELLEYEREK ASIL SUÇU SİZ İŞLİYORSUNUZ!

Açın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 118. Maddesine bakın. Söz konusu madde de aynen şöyle deniliyor. “Bir kimseye bir sendikaya üye olmaması veya sendikadan ayrılması için baskı yapılması ya da bir sendikal faaliyette bulunmasını engellemek amacıyla cebir veya tehdit uygulanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Dolayısıyla hakkını, hukukunu kullanan kamu emekçilerini tehdit etmek için uluslararası sözleşmeleri, anayasayı çarpıtmaktan vazgeçin. İş bırakma eylemimizi “öğrencilerin eğitim hakkını engelleme” olarak nitelendirmek gibi garabetlere sığınmaktan vazgeçin.

Öğrencilerimiz de onların velileri de bu ülkede eğitim hakkını engelleyenlerin;

•            Yıllardır eğitim sistemini bir yaz boz tahtasına çevirenler MESEM gibi projelerle meslek lisesi öğrencilerini ucuz işgücü haline getirenler olduğunu biliyor.

•            Tasarruf adı altında yeteri kadar temizlik personeli istihdam etmeyerek  okulları  çöp  yığınına  çevirenlerin,  yaklaşık  70  bin

öğretmen açığına rağmen hala asgari ücretin altında bir tutarla ücretli öğretmen çalıştırmaya devam edenlerin eğitim sistemine verdiği zararı bu ülkede herkes görüyor.

•            Eğitim hakkını asıl engelleyenlerin, öğretmen alımlarında ayrımcılığın kapısını sonuna kadar açan mülakat hukuksuzluğunda ısrar edenler olduğunu tüm kamuoyu görüyor.

CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, Sendika Ziyaretleri Gerçekleştirdi CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, Sendika Ziyaretleri Gerçekleştirdi

Milyonlarca yurttaş ve öğrenci bizim 13 Ocak’ta sadece kendi haklarımız için değil, öğrencilerin eğitim hakkı için de iş bıraktığımızı biliyor.

Ayrıca bu ülkenin yurttaşlarının ezici çoğunluğu hakkını, hukukunu barışçıl yollarla korumak için çırpınanları da hukukun da adaletin de kimler tarafından ayaklar altına alındığını da görüyor.

Dolayısıyla bilin ki kamu emekçileri olarak bizlere dayattığınız kölelik koşullarını asla kabul etmeyeceğiz. Haklarımızın yok sayılmasına karşı hukuku, adaleti savunmaya devam edeceğiz.

Sadece kendi üyelerimizin değil, hangi sendikanın üyesi olursa olsun ya da bir sendikaya üyeliği olmasın tüm kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlüklerini, ortak taleplerini daha da kararlı bir şekilde, hep birlikte savunmaya devam edeceğiz.

İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek için, elimizden aldığınız haklarımızı tek tek geri almak için ortak mücadelemizi daha da yükselteceğiz.

Birleşe Birleşe Kazanacağız!

Editör: Haber Merkezi