Emek, barış, demokrasi için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Ya tezkerelerden yana, savaştan ve sömürüden yanasınız ya da emekten, barıştan, demokrasiden yana, halkların, ulusların bir arada, eşit koşullarda yaşamasından yanasınız. Bunun ortası yok diyoruz”
Emek Partisi milletvekilleri İskender Bayhan ve Sevda Karaca ortak basın toplantısı düzenledi.
Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, önümüzdeki hafta Meclis gündemine gelecek olan Irak, Suriye ve Orta Afrika tezkerelerine Emek Partisi olarak “hayır” diyeceklerini ifade ederek yayılmacı politikaların ancak kitlesel katliamlara yol açacağını 104 yurttaşın yaşamını yitirdiği 10 Ekim Katliamının sekizinci yılında Meclis gündemine getirdi.
“10 Ekim Katliamı Türkiye’nin ve tek adam yönetiminin tepe üstü duran ulusal güvenlik politikasının bir ürünüdür. Bu ulusal güvenlik politikası esas olarak her ülkenin bir başka ülkenin topraklarında asker ve silahlı birlikler bulundurarak, üstler kurarak kendi ulusal güvenliğini sağlama iddiasına dayanmaktadır” ifadelerinde bulunan Bayhan, bu politikaların başta ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin bütün dünyanın başına bela ettiği bir anlayış olduğunun altını çizdi.
Sermayenin ve burjuvazinin saray yönetimleri yıllardır Türkiye'nin dış politikasında bu zihniyeti öne çıkararak yol aldığının altını çizen Bayhan “Suriye politikası da daha 2011 yılında aynı gerekçeyle daha ilk düğmesi yanlış iliklendiği için yıllardır bu ülkenin ve Ortadoğu’nun, bu ülkenin kara, deniz ve uzak komşularından yakın uzak yakın komşularının çıkarlarına, onların kardeşliğine, onların eşit bir arada gönüllü yaşamalarına karşı izlenen bir politika olarak sürdürülmektedir” diyerek sınır ötesi operasyonlara tepkisini dile getirdi.
2011’den sonraki süreçte dönemin başbakanlarından birisi olan Davutoğlu'nun “stratejik derinlik” eserinin uzantısı olan politikaları da eleştiren Bayhan, “Büyük şair, Can Yücel'in dediği gibi Körfez'deki dalgın suya dönün bakın dibinde Amerikan kablolarını görürsünüz. Bugün de hükümetin ulusal güvenlik adına izlediği bu politikalara bakın. Onun yeni Osmanlıcı siyasetine bakın, onun altında onun dibinde Amerikan kablolarını görürsünüz. Emperyalistlerin Ortadoğu'daki sürdürdükleri yayılmacı, sömürgeci politikaların izlerini görürsünüz. Onun taşlarının nasıl döşendiğini görürsünüz” diyerek emperyalistlerin politikalarına tepki gösterdi.
Meclis’in gündemine gelecek olan tezkerelerin Türkiye’nin iç politikadaki, içerideki sorunlarını, problemlerini derinleştirmek veya hükümet açısından sorunların üzerini örtmek için kullanılacağını ifade eden Bayhan, bu tezkerelerin güvenlik tesisi ile ilgili olmadığını “Türkiye'nin bu coğrafyadaki çıkarlarıyla Türkiye başta olmak üzere bu coğrafyadaki halkların bir arada yaşamasına ilişkin eşit koşullarda barış içinde bir arada yaşamasına ilişkin ihtiyaçlarla da bir alakası yoktur” şeklinde dile getirdi.
Tezkerelerin 3 yıllık bir orta vadeli programın ilan edildiği bir döneme de denk geldiğinin altını çizen Bayhan, önümüzdeki ilk 3 yıl boyunca ucuz emek sömürüsünün kararlılıkla devam edeceği, yeni hak gasplarının gündeme geleceği yeni vergiler ve yeni zamlarla Türkiye’de tekelleri, sermayedarları, kapitalistleri güldürürken işçileri ve emekçileri daha fazla açlığa, sefalete, yoksulluğa mahkûm edeceğini ifade etti.
Türkiye’nin Filistin’e yönelik saldırılarla ilgili yaptığı ikircikli açıklamaları da teşhir eden Bayhan, “Taraflara itidal tavsiye eden hükümet, Erdoğan yönetimi, yani tek adam yönetimi Suriye ve Irak söz konusu olunca “Vururuz, bir gecede ansızın geliriz, her an her istediğimizi yapabiliriz” diye konuşmaktadır ve günlerdir sınır ötesi bir harekât sürdürmektedir” ifadelerinde bulundu.
Bayhan sözlerini şu şekilde bitirdi:
“Türkiye'nin ve başta Ortadoğu halkları olmak üzere komşu ülkelerin sömürülen ezilen mazlum halklarının, Irak halkının, Suriye halkının, Rojava halklarının kardeşlik içerisinde, barış içerisinde, eşit koşullarda bir arada yaşaması için mücadeleye etmeye devam edeceğiz.
Emek, barış, demokrasi için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Ya tezkerelerden yana, savaştan ve sömürüden yanasınız ya da emekten, barıştan, demokrasiden yana, halkların, ulusların bir arada, eşit koşullarda yaşamasından yanasınız. Bunun ortası yok diyoruz”
Bayhan’ın ardından söz alan EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, 10 Ekim katliamının ülke tarihinin en kanlı katliamı olarak anıldığını ve 8 yıldır adalet arayışının sürdüğünü ifade etti. Karaca “Katliamın aydınlatılması için 8 yıldır süren adalet mücadelesi, gerçekliği kimi yönleriyle apaçık ortaya sermiş olmasına karşın, yargı sistemi hala gerçekleri ve gerçek failleri gizlemenin ısrarıyla karşımızda duruyor. Karanlığa kapı açacak sorular duymazdan geliniyor. Fakat gerek 10 Ekim Barış Derneği gerekse 10 Ekim Katliamı Avukat Komisyonu; üstün bir çabayla aynı soruları yıllardır sormaktan vazgeçmiyor.” dedi.
“Neyi gizliyorsunuz? Kimi koruyorsunuz?”
10 Ekim Avukat Komisyonunun kamuoyuyla paylaştığı, 8 yıl 8 sır açıklamasını aktaran Karaca, 8 başlık altındaki soruları bir kez daha şöyle sordu:
· Katliamın ardından soruşturma savcıları neden ilk iş olarak dosyaya kısıtlılık uygulanmasını istedi?
· Katliamı organize eden en önemli failler neden canlı ele geçirilmedi?
· Katliam faillerinden bazılarının gerçek kimlikleri neden hala neden tespit edilmedi?
· Katliamdan 10 gün önce bomba malzemesi alırken ihbar edilen katliam failleri neden katliamdan önce yakalanmadılar?
· Katliamdan önce adım adım izlendikleri anlaşılan katliam faillerinin ve canlı bombaların sınırdan geçmelerine kimler neden göz yumdu?
· Sanıklara ait dijital deliller ve sanıklar hakkındaki istihbarat raporları neden dosyaya gönderilmedi?
· Katliama dair mülkiye müfettişleri raporunun bazı bölümleri neden ısrarla saklanıyor?
· Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu 2015 yılı Haziran ve Kasım aylarında gerçekleşen iki seçim arasında yaşananlara ilişkin “tüm gerçeklerin açıklanmadığını” itiraf eden sözler söyledi. Kendi siyasi çıkarları için bu “sırrı” siyasi şantaj malzemesi olarak kullanan Davutoğlu ve diğer siyasilerin bildikleri ne?
Katliama Yol Verenleri Değil, Mağdurları Yargıladılar
Davutoğlu’nun “iki seçim arasında ‘olanlar’ açıklamasına atıf yapan Karaca, kamuoyuyla paylaşılamayan bu ifadelerin; Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul ve Gaziantep’i kana buladığını; sınırın her iki tarafında insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlenmesine sebep olduğunu açıkladı. “Diyarbakır engellenseydi Suruç, Suruç engellenseydi Ankara katliamı olmayacaktı.” diyen Karaca, katliamların engellenmesi bir yana, yol verildiğini ve sorumluların yargılanmadığını ifade etti.
Katliam mağdurlarına açılan davalara değinen Karaca, her yıl yapılmak istenen anmaya dönük polis saldırısı ve gözaltıların yanında; yüzlerce mağdura yalnızca mezar başlarında, anmalarda yaptıkları konuşmalar için, katillerin yargılanmasını istedikleri için soruşturmalar açıldığını ve cezalar verildiğini hatırlattı.
Babası Osman Turan Bozacı’nın mezarı başındaki anmalarda, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumluluğuna işaret ettiği için cezalandırılan Çağlayan Bozacı’yı anan Karaca, “Biz de tekrar edelim: Yıllarca IŞİDlileri izleyen, dinleyen, takip eden; her türlü suça göz yuman ve yol veren; iktidar uğruna seçimleri kana bulayan kimse, bu katliamın sorumlusu odur. Bunca somut delile rağmen tek bir kamu görevlisini mahkeme önüne çıkarmayan; soruşturmaları, delilleri gizleyen; aksine mağdurları yargılayan, ölüm ve yaralama tazminatlarını dahi komik miktarlara düşüren yargı makamları da katliama yol verenlerin adaletini temsil etmektedir.” dedi.
Karaca, 8 yıl sonra bile duruşma salonlarını boş bırakmayan, soruları korkmadan sormaya devam eden herkesin soruların cevaplarının alınmasının da garantisi olacağını ifade ederek “Sözümüz var. Bu katliam elbet aydınlanacak ve bugün boş kalan sanık sandalyeleri esas sorumlularla dolacak. Bu örgütlü mücadele nasıl ki Türkiye’nin ilk insanlığa karşı suç iddianamesini yazdırdıysa bu suçu işleyen herkesin cezalandırılmasını da sağlayacak. Bugün canla başla yürütülen bu yargı mücadelesi; basit bir dava değil, aynı zamanda o gün meydanları dolduranların haykırdığı barış ve demokrasi mücadelesidir. Bu nedenle de hem 10 Ekim hem de diğer katliamların aydınlatılması boynumuzun borcudur.” dedi.