Dünya ve ülkemiz zorlu bir dönemden geçiyor...
Dünya ve ülkemiz zorlu bir dönemden geçiyor.
Covid 19 virüsünün yarattığı salgın ortamı, ölümler, hastalığa yakalanmalar, tedavi süreçleri, çeşitli ülkelerde başlayan aşılamalar, süreci başlangıçtan itibaren gizlilikle yürüten, kamuoyu ile doğruları paylaşmayan, bizleri aldatmaya devam eden, her geçen gün daha da bataklığa saplanan bir siyasi iktidar, açlık, yoksulluk, işsizlik altında inim inim inleyen milyonlar, geçim ve işsizlik sorununa çözüm bulamayan insanlarımızın intiharları, kuru ekmek karna girerse açlığın olmadığını, ülkenin yoksulluk sorununu çözdüğünü iddia eden, yurttaşın gündeminden kopuk siyasi iktidarın bakan ve milletvekillerinin açıklamaları, yılgınlığın, ümitsizliğin ve yarının meçhul olmasının topluma dalga dalga yayıldığı ağır bir süreci birlikte yaşıyoruz.
Deneyimlerin, yaşanmışlıkların insanlara kazandırdığı, insanlara rehberlik edecek olumlu yönlerden birisi de özlü sözler ya da atasözleridir. Bu sözlerden birisi de “ Hafıza-i beşer, nisyan ile malüldür “ sözüdür. İnsan hafızasının eksikliğinin, unutkanlığı olduğuna dair bu söz, yaşamımızda önemli yer edinmiştir.
Gerçekten de bizler, yaşantımızda ya da toplumsal yaşamdaki çeşitli olayları, sözleri çabucak unutabiliyoruz ya da önceki deneyimleri göz ardı edebiliyoruz. Unutkanlık, insan hali olmamalıdır. Hafıza; yaşanmışlıkları, bizlerde ve toplumda iz bırakacak yönleri bizlere hatırlatmalıdır. İşte yazımda hatırlatmak istediğim Cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluk, rüşvet ve Kara para aklama operasyonu olan, siyasi iktidarın suçüstü yakalandığı, şehzadelerin babalarının sıfatlarını kötüye kullanarak haramzadeye dönüştükleri 17-25 Aralık 2013 soruşturmalarıdır.
Yolsuzluk ve usulsüzlükler, toplumsal yaşantımızda yozlaşmanın önemli nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesinde yolsuzluk; doğrudan doğruya veya dolaylı yollardan rüşvet ve yasa dışı bir çıkar temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin ya da gerekli davranışların yasalara uygun yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet ya da her türlü yasa dışı çıkarın talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi olarak tarif edilmiştir. Kamu ya da özel bir yetkinin bireysel ya da çoklu çıkar için kötüye kullanılarak, haksız bir şekilde zenginleşmenin sağlanması yolsuzluk olarak tanımlanmaktadır.
Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinde sıklıkla rastlanan, demokrasinin gelişmediği, denetlenebilirlik ve hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerinin işletilmediği, bağımsız yargının, özgür medya ve bağımsız kurumların olmadığı ülkelerde sıklıkla rastlanan yolsuzlukla, üzülerek söylemek gerekirse bunlarla mücadele eden bir siyasi iktidardan çok, bunları meşru göstermeye, bunların üzerini örtmeye çalışan, devlet işleyişini liyakat, ehliyet, yetenekten çok bizden olsun da ne olursa olsun anlayışına dayandıran bir siyasi iktidar ile karşı karşıyayız.
7 yıl öncesi
Şimdi sizleri 7 yıl önceye götürmek istiyorum yani 17 Aralık 2013’e. Siyasi iktidarın kendisine ve ekonomiye yöneldiğini iddia ettiği, gerçekte ise Cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, kaçakçılık ve suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt suçlarının işlendiği, 17 Aralık 2013’de başlatılan soruşturma ve operasyonla İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğulları, dönemin Fatih Belediye Başkanı, Halkbank Genel Müdürünün, Rıza Sarraf’ın, Ali Ağaoğlu’nun ve onlarca ismin gözaltına alındığı, Fatih Bel Başkanı ve Bayraktar’ın oğlunun tutuklamadığı, Rıza Sarraf, Barış Güler, Kaan Çağlayan ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın rüşvet, kara para aklama, altın kaçakçılığı suçunu işledikleri, Fatih Belediyesinde yaşanan yolsuzluk ve rüşvet trafiği, Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar’ın oğlunun ve Ali Ağaoğlu’nun imar planlarına, tadilat dosyalarına müdahaleler, gerçeğe aykırı raporlar ile SİT alanlarının ve tarihi bölgelerin imara açılması gibi güçlü iddialarla operasyon başlatılmıştır.
Siyasi iktidar gelişmeler üzerine İstanbul Emniyet Müdürünü merkez valiliğine alırken, operasyona katılan beş şube müdürünü görevden almış, yirmi dört ilin emniyet müdürünün görev yeri değişikliği yapılmış ve yaklaşık sekiz bin emniyet görevlisi bu operasyonun muhatabı olmuşlardır. Temel hak ve hürriyetleri daha da kısıtlayan anlayış ve uygulamasını yürürlüğe koymuştur. İçişleri Bakanı Güler’in oğlunun evinde yapılan aramada altı adet kasa, kutuların içerisine yerleştirilmiş ciddi miktarlarda döviz ve TL cinsinden paralar ele geçirilmiştir. Halkbank genel müdürünün evinde ayakkabı kutusu içinde saklanmış dört milyon beş yüzbin dolar ele geçirilmiş, genel müdür Aslan bu paraların okul yapmak için toplanan bağış paraları (!) olduğunu, oraya aktaracağını beyan etmiştir.
Telefon kayıtları, çözümlemeleri ve onlarca kanıta rağmen Cumhuriyet Başsavcılığı, usulüne uygun kanıt toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve herhangi bir örgüte rastlamadığı gerekçesiyle şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verecek ve yapılan itiraz da reddedilecektir.
Bu süreçte görevden alınan, yerleri değiştirilen yargı mensupları olduğunu da unutmamak gerekir. Siyasi iktidar, ucu her yönüyle kendisine dokunduğu için yargı sürecine de her türlü müdahalesini yapmıştır.
25 Aralık 2013’de aralarında Bilal Erdoğan’ın da olduğu 96 kişi haklında suç işlemek amacıyla örgüt kurulması iddiasıyla operasyon ve soruşturma başlatılacaksa da bu kişiler hakkında da kovuşturmaya yer olmadığına dair ( takipsizlik ) karar verilecektir. Kararı yazdıran savcı, bu soruşturmayı başlatanların hukuki soruşturma görüntüsü altında, gerçekte TC Hükümetini cebren ortadan kaldırma suçunu işlediğini açıklamaktan çekinmeyecektir.
Teknik-fiziki takip, çözümü yapılan tapeler ve diğer bulguların kanıt olarak kabul edilmediği bir dönemi yaşamıştır Türkiye. O dönem ilgili kişiler arasında geçen ve internete de düşen konuşmadan bir keside yer veriyorum. “ Babacığım, bunlara karşı bir operasyon yapılması gerekiyor savcılık üzerinden. Cemaatın büyük babalarının alınması gerekiyor “ diyen oğluna babanın cevabı “ Neyse oğlum. Dur şimdi, onu karıştırma “ olacaktır.
Yolsuzluğa her yönüyle bulaşmış, suçüstü yakalanmış, radara düşmüş olan siyasi iktidar, suçluluğun da verdiği çırpınışla bu dosyaların bir an önce kamuoyu gündeminden çıkartılması için çaba sarf edecektir. 2010 referandum sonucunda “ Gel artık. Bitsin bu hasret “ dedikleri, “ Ne istediniz de yapmadık? “ dedikleri, ülkedeki bütün bizzat katılarak ve maddi destek sundukları organizasyonlarına destek verdikleri, kadrolaşmada her türlü olanağı sağladıkları, hizmet hareketi olarak niteledikleri Gülen Cemaatinin ( o dönem için, sonrasında Fetö/ Pdy silahlı terör örgütü )yaşanan olumsuzlukların bir numaralı sorumlusu olduğunu kamuoyu ile paylaşacaklardır.
Dört bakan, zoraki istifa etmişler ve haklarında Anayasa Mahkemesine ( Yüce Divan sıfatıyla) sevk edilip, yargılanmaları için TBMM Meclis Soruşturma Komisyonu oluşturulmuştur. Komisyonda, AKP’nin parmak üstünlüğü vardır ve ilk iş olarak, 17-25 Aralık haberlerine yayın yasağı getirilmesidir. Sonrasında Anayasa Mahkemesi, yayın yasağının ifade ve basın özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. Gerek telefon konuşma kayıtları, gerekse de MASAK’ın hazırladığı raporlar, dört eski bakanın malvarlıklarındaki orantısız artışlara dair kanıtlar komisyonda dikkate alınmayacak ve sevke dair olumsuz karar çıkacaktır. TBMM’de de yapılan oylamada AKP’li milletvekilleri kanıtlar ve ortaya çıkan gerçeklikler ile değil, arkadaşlarını koruma güdüsüyle hareket ederek red oyu verecekler ve bu büyük yolsuzluk dosyasını, tozlu raflara göndereceklerdir.
Sonrasında Sarraf ve Halk Bankası genel müdürü hakkında ABD’de yürütülen soruşturma ve davalar sonucunda, 17-25 Aralık ile bağlantılı ciddi kanıtlar ortaya çıkmışsa da Cumhuriyet Savcıları tarafından halen zamanaşımına uğramamış bu dosyalar indirilerek sorumluların hesap vermesi yoluna gidememişlerdir.
Sonuç olarak ülke kaynaklarının doğru, yerinde, etkin ve verimli kullanılması gerekmektedir. Rüşvetin, hırsızlığın, yolsuzluk ve usulsüzlüğün sağcılığı, solculuğu, dinciliği olmaz. Bunlar ülkenin geleceğine, demokrasisine, gelir dağılımına, bilinçli yurttaşlığa vurulan en büyük darbelerdir. Temiz toplum, temiz siyaset için sorumluların hesap verdiği, denetlendiği ve şeffaf bir yönetim anlayışının ülkemize hakim olması gerekir. Hırsızlık, rüşvet, görevi kötüye kullanma, suç işlemek için örgüt kurulması suçtur ve suçlular da hesap vermelidir. Hırsız varrrrrr !!!! Unutmayın !!!
Av. Mengücek Gazi Çıtırık