Çukurova Bölge Hapishaneleri 2024 Yılı Temmuz - Aralık Hak İhlalleri Raporu
İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi Hapishane Komisyonu
Adana Kürkçüler F Tipi ve Suluca 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi hapishanelerinde tutulan çok sayıda mahpus, sağlığa erişim hakkı başta olmak üzere çeşitli hak kısıtlamaları ve diğer hak ihlalleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu ihlaller, basında çıkan haberler, mahpuslardan gelen mektuplar ve fakslar, mahpus ve yakınlarından yapılan başvurular, ayrıca vekiller aracılığıyla iletilen bilgiler ışığında tespit edilmiştir.
Bu raporun amacı, başvurucu mahpusların sağlık durumu hakkında bilgi edinmek, hak ihlalleri ile ilgili gözlem ve tespitlerde bulunmak, çözüm önerilerimizi ilgili mercilere sunmak ve kamuoyu ile paylaşmaktır. İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi Hapishane Komisyonu adına Av. Aziz Sarı’nın sözcülüğünde oluşturulan bir heyet, farklı tarihlerde bu hapishanelere ziyaretlerde bulunmuş ve aşağıdaki gözlem, tespit ve çözüm önerilerini belirlemiştir:
1-KÜRKÇÜLER F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMUNDA BULUNAN MAHPUSLARLA YAPILAN GÖRÜŞMELER :
1- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS D.Ö
Bu cezaevinden en çok hastane sevklerinde sorun yaşadıklarını, sevklerin yapılmadığının yapıldığında da ağız içi aramanın dayatıldığını belirtti,. Hücrede kalan mahpusların bir araya getirilmediğini iletişim olanaklarından faydalandırılmadıklarını belirtti. Farklı suç örgütleri ile ayrı havalandırmaya çıkarıldıklarını aynı koridorda oda verildiğini aktardı. İlaç alma konusunda da sıkıntı yaşadıklarını ilaçlarının kendilerine verilmediğinin verildiğinde de sadece tek hap şeklinde verildiğini aktardı. Yine siyasi politik mahpusların içinde de kategorileri ayırıp bir araya getirmediklerini suç aynı olsa da kişileri fiiller üzerinden ayrım yapılarak bir araya getirilmemektedir. Örneğin bu kişi bombacı şu kişi şöyle yapmış vesaire gibi kategorilere ayırıp bir araya getirilmediklerini belirtti. Keyfi oda değişikliklerinin yapıldığını aktardı. bu hapishanede koşulu salıverme hakkı ile ilgili de sıkıntı yaşandığını A. Ö. isimli bir mahpusun infazını 3 ay ertelendiğini belirtti. genellikle mahpusların 2-3 kez infazlarının ertelendiğini aktardı. Ocak ayında 30 yıldır hapishanede bulunan mahpuslardan iki kişinin tahliye olması gerektiğini koşullu verme tarihlerinin geleceğini aktardı hapishanede ağır hasta olarak K.Ö. , E. B. , M.G., A.D., M. Ö., M.K. ve M. B. K., bulunduğunu belirtti.
2-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS A.H.
Bu cezaevindeki en büyük problem ağız içi aramasıdır. Bu sorun bir tülü çözülmediği için hastaneye de kimse gidemiyor. İlaçlar da yine günlük doz olarak kapıdan veriliyor. Havalandırmada da tel var. Başka cezaevlerinde o tellerin kaldırılması gerektiğine dair kararlar da çıkmasına rağmen buradaki uygulama hala devam ediyor. Buradaki ağırlaştırılmış müebbetleri aynı üniteye koymuyorlar bu yüzden sohbet ve hobiye de birlikte çıkabilme imkanları olmuyor. Tek başlarına çıkıyorlar. Yine hepimizin aileleri görüş için uzak yerlerden geliyorlar. Dolayısıyla 1 saatlik görüş süresi yetmiyor. Görüşün 1,5 saat olması talebinde bulunduk ama yönetmelik gerekçe gösterilerek kabul edilmedi. Yemekleri sorun etmiyoruz ama vejeteryan arkadaşlar için yemekler besleyici değil, vitamin, protein açısından oldukça yetersiz. Onlar için neredeyse her gün aynı yemek çıkıyor. Özel bir menüsü yok. Kahvaltıyı da yine çok azaltmışlar ve yetersiz geliyor. C Blokta 4 odayız ve toplamda 11 kişiyiz. Sohbete ve spora 10 kişi ile sınırlı çıkarıyorlar. Bu bakımdan her defasında 1 arkadaş bu hakkından feragat ediyor. Haftada 1 gün 1,5 saat spor, haftada 1 gün 2,5 saat sohbete çıkıyoruz. Hobiye ise toplu çıkarmıyorlar. Oda oda çıkarıyorlar. Her odada ise 3 kişi kalıyoruz. Kursa ise çıkarmıyorlar. Ben buraya geldim geleli hiç kursa gitmedim mesela. Ancak adlileri çıkardıklarını biliyoruz. İ.T isimli mahpus 1,5 – 2 aydır yakalanmış olup kendisi tutukludur. Buna rağmen nedenini bilmediğim şekilde tek başına tutuluyor. Odaya verilmiyor. Ö.L. isimli mahpus 3 yıldır buradadır. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar kendisi ile görüşen bir avukat olmamış. A. D., 2025 Ocak ayında 30 yıllık infazı bitiyor. Geçen günlerde kurula çıkarmışlar. Henüz kuruldan bir cevap gelmiş değil.
3- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS M.G.
Yaşamını tek başına idame edemeyecek durumda olan (ayakları ampute olan )M.Ö isimli Mahpusun infazının ertelenmiştir. A.Ö., isimli mahpsun koşullu salıvermesi pişman olmadığı gerekçesiyle üç ay ertelenmiştir. Yine kurulda kendisine “PKK hakkında ne düşünüyorsun” diye sorulmuştur. İ.T.isimli mahpus Beşiri Hapishanesinden sürgün edildiğinden beri tekli hücrede tutulduğunu tek başına bir tecrit hali yaşadığını kendisine kitap dahi verilmediğini belirtmiştir. 2021 yılından beri uygulanan ağız içi arama dayatması halen devam ediyor. Bu sebeple birçok mahpus hastaneye gidemiyor. Hastaneye sevk öncesinde mahpusa iki farklı aramadan geçmiş olmasına rağmen jandarma noktasına geldiğinde, hiçbir makul gerekçe olmadan ağız içi arama yapılmak istenmektedir. Jandarma tarafında ağız içi araması yapılacağı söylenince bunun hukuksuz olduğunu insan onuruna aykırı olduğunu dile getirip ağız içi aramasını kabul etmiyoruz. Kabul etmediğimiz için hastaneye sevkimiz yapılmıyor. Bu şekilde hastaneye gitmek zorunda olan ancak ağız içi arama dayatmasını kabul etmediği için hastaneye gidemeyen birçok mahpus var. Bu uygulama yüzünden sadece durumu çok ciddi olan hayati riski olan mahpuslar mecbur hastaneye gidiyorlar. Bu mahpuslar onur kırıcı olmasına rağmen ağız içi aramasını kabul etmek zorunda kalıyorlar. Burada birçok rahatsızlığı bulunan mahpuslar var. Ancak ağız içi dayatması ve hapishane koşulları tedavilerinin önünde büyük engel teşkil ediyor. Ve hastalıkları her geçen gün ilerliyor. K. Ö. yaklaşık 60 yaşında Böbrek yetmezliği, Böbrekte kist var, bunun dışında birçok rahatsızlığı bulunuyor. Düzenli ve etkili tedavi olması gerekiyor. İ. K., Mide ve Bağırsak rahatsızlığı bulunuyor. Aynı zamanda Troid bezleri iyi çalışmıyor. Hastalığı her geçen gün ilerliyor. H. G. silahlı çatışmada yaralanmış. Yaralı bir vaziyette tutuklanmış. Sinir damarları hasar almış. Tedavi olması gerekmektedir. M. B. K. şeker, tansiyon ve kalp rahatsızlığı bulunmaktadır. Benim de karaciğer rahatsızlığım var. Düzenli tedavi edilmem gerekiyor. Ancak belirtmiş olduğum ağız içi arama dayatması ve hapishane koşullarında tedavi olamıyoruz. Bize sadece Birgün Gazetesi veriliyor. Yeni yaşam, Evrensel Gazetelerini talep etmemize rağmen verilmiyor. Bakanlık genelgesinde yer almayan gazeteleri vermiyorlar. Yine dışarıdan dergi alamıyoruz. Burada başvuru yapıyoruz. uygun görülürse veriliyor. Uygun görülmezse verilmez. Yine nerdeyse her gün koğuşlarımızda arama yapılıyor. Beni kaldığım oda hafta da üç kez aranıyor. Arama esnasında psikolojik olarak bizleri yıpratma girişiminde bulunuyorlar. Diğer yandan sayım işlemini de arama işlemine çevirmişler. Sayım esnasında dahi arama yapılıyor
4- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS K.Ö.
1993 yılından beri cezaevinde kalıyorum, infazım tamamlanmış olmasına rağmen, tahliyem edilmiyor.Ben durumumu şu şekilde dile getiriyorum ‘İnfazı ertelemem değil, rehine olarak tutulan kişiyim.’’ Hükümet ve medyası sürekli Suriye’deki cezaevinde unutulan insanların haberini yapmaktadır. Bende aralıklarla olmak üzere toplam 36 yıldır cezaevindeyim. Yetkililer tarafından müddetname sürekli değiştiriliyor. Wercihe Korsakof hastasıyım, ayrıca kronik böbrek yetmezliği söz konusudur. Bu cezaevinde kalıpta tedavi edilmediği ya da geç tedavi edildiği için hastalığı ilerlemeye hiç kimse yok. Bu cezaevinden hastaneye sevkler yapılmıyor , kısaca ya onursuzca aramayı kabul edeceksiniz yada öleceksiniz diyorlar. 2019 yılından beridir süre gelen ağız içi arama dayatması nedeniyle hastaneye sevkler yapılmıyor. Ağız içi aramanın askeri personel tarafından değil yönetmeliğe uygun olacak şekilde sağlık çalışanları tarafından yapılmasını istediğimizde ise aramayı kabul etmiyor şeklinde tutanaklar tutulup sevklerimiz yapılmıyor.
5- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS M.B.K
M.Ö. 29 yıldır cezaevindedir. Tekerlekli sandalye ile yaşamaktadır. A. T., N. Ö., Z.K. bu isimlerin tahliyeleri İGK kararı ile ertelenmiştir. Gereksiz yere hücre cezaları veriliyor. Üç hücre cezasından sonra koşullu salıvermeden yaralanamıyorlar. Haftada 1 kez ve 1 saat spor yapabiliyorlar. Spora sadece 2 oda beraber çıkıyorlar. Her odada 3 kişi kalmaktadır. Yemek sıkıntısı var. Doktorun yazdığı diyet yemekleri verilmiyor
2-SULUCA 1 NOLU YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZA İNFAZ KURUMUNDA BULUNAN MAHPUSLARLA YAPILAN GÖRÜŞMELER:
1-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS M.E.T
17 Ekim 2024 tarihinde Diyarbakır cezaevinden geldim. Neden dolayı sürgün edildiğimi bilmiyorum, herhangi bir gerekçe sunulmadı. Orada en azından 3 kişi kalıyorduk ancak bu cezaevinin durumu ve yapısı daha farklı. 3 kattan oluşuyor ve her katta 6’şar oda var. Odaların tamamı ise tek kişilik. Üstelik havalandırması da yok, havalandırma ayrı bir yerde, havalandırmaya çıkmak için başka yerlere gidiyoruz, koridor koridor geziyoruz ve sürekli aramalara maruz kalıyoruz. Oraya da en fazla 6 kişi çıkabiliyoruz ve günde 1 saatliğine çıkıyoruz. Haftada 1 gün, 1,5 saat de koridorun başında yer alan atölyeye çıkıyoruz. Onun dışında farklı bir etkinlik, kurs vs. yok. Cezaevi ile diyalog kanalları açık, taleplerimiz ile ilgili müdürle de görüşüyoruz ancak personel azlığı gerekçe gösterilerek taleplerimizin hiçbiri yerine getirilmiyor.
Odaların pencerelerinden ise boşluğa bakıyoruz. Güneş görmüyoruz, hava dolaşımı yok, temiz havaya erişemiyoruz, havalandırma sistemi mevcut değil, adeta kuyu tipi. Bu cezaevinin inşasından kaynaklı yapısal bir sorunu var. Sağlıklı bir insan dahi burada psikolojikmen ve zihnen çöker. Buradaki sistem Amerikan hapishanelerinden alınmış ama orası gibi dizayn edilmemiş. Orada sosyalleşme alanları var, kocaman avluları var vs. burada ise hiçbir şey yok. Yemek konusunu gündem etmeyiz ancak kahvaltıyı miktar olarak epey azaltmışlar. Örneğin; maddi anlamda durumu iyi olmayan kişiler aç kalır. Çünkü kantinden ekstra alışveriş yapılmadıkça o kahvaltı ile doyabilmek mümkün değil. Burada aynı suç grubundan yaklaşık 30 kişiyiz. Benim bulunduğum koridorda Ü.Ç. , F. M., A.A. , N. P, isimli arkadaşlar var.
N.P.; 3 aydır tutukludur. 1 hafta önce Osmaniye Cezaevinden buraya geldi. Sağlık sorunları var. Sara hastası, ikide bir düşüp duruyor, zihni çok dağınık, kimsesi yok ve ilgiye muhtaçtır.
2-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS N.K
6 aydır bu cezaevinde olduğunu kendisi gibi olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almamış olan birçok mahpusun tekli hücrelerde tekli odalarda kaldığını, Bununla ilgili idareye başvuru yaptıklarına rağmen herhangi bir şey yapılmadığını, çoğu kişinin süreli hapis cezası aldığını ağırlaştırılmış müebbet hapis rejimi gibi hücrede tutulduğunu belirtti. Bu şekilde kimseyle iletişim kuramadıklarını herkesin tekli odada kaldığını tek gözlü pencerelerin olduğu pencerelerin tellerle kaplı olduğunu, dışarı dahi görmekte zorlandıklarını belirtti. Spor ve atölye haftada bir saat şeklinde faydalandırıldıklarını görüş haftası yapıldığında Atölye ve sporda olmadığını belirtti. Şuana kadar herhangi bir kursa çıkarılmadıklarını kursların açılmadıklarını, belirtti. başvuru yaptıklarını ancak dönüş olmadığını aktardı. Aile açık görüşünün 45 dakika olduğunu bu görüşlerin kısa sürdüğünü bu görüşmeler sırasında suç grupları farklı olan kişilerle birlikte çıkarıldıklarını belirtti Bu hapishanede V. B. isimli bir Mahpusun cezasının 6 ay uzatıldığını infazını ertelendiğini belirtti Hasta mapusların durumunun ağır olduğunu ağır olmalarına rağmen tekli odalarda tutulduklarını bu kişilerin H. A., C. E., F. A., isimli mahpuslar olduğunu, bu mahpusların ağır hasta olduklarını tekli odalarda kalmalarının riskli olduğunu belirtti hastane sevklerinde sorun yaşadıklarını zevk taleplerinin yanıtsız bırakıldığını, durumu ağır hastaların sevk taleplerinin karşılanmadığını sevkler yapıldığında ise ağzı çağırma, kelepçe gibi kötü muamele yapıldığını belirtti. Sorunlar için idare ile görüştüklerini ancak çeşitli bahaneler ile reddedildiğini, tekli odalarda olanların koğuşa alınması gerektiğini birlikte kalmak istediklerini ancak idare tarafından çözüm olarak adli koğuşun dayatıldığını belirtti. Kendilerine kullandırılan telefonların çok eski olduğunu aileleriyle konuşurken zorlandıklarını sesin gelmediğini belirtti. Sabah sayımında gardiyanların kalabalık şekilde içeri girdiğini uyarmalarına rağmen yapmaya devam ettiklerini’’ şeklinde beyanda bulunmuştur.
3-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS C.D
Daha önce Urfa 2 nolu T tipi kapalı cezaevinde kaldığını daha sonra kendi talebi olmamasına rağmen bu hapishaneye sürgün edildiğini 6 aydır Suluca cezaevinde olduğunu belirtti. Kendisi ve diğer siyasi mahpusların tekli odada kalmaması gerektiği halde tekli odalarda hücre şeklinde ki tekli odalarda tutulduklarını belirtti. Günde bir saat havalandırmaya çıkarıldıklarında haftada 45 dakika spora çıktıklarını haftada bir saat sohbet hakkı olduğunu ancak çoğu zaman sohbet haklarını kullanmak için gardiyanlar tarafından koridoru yıkamak şartının dayatıldığını belirtti. Bu şartı kabul etmedikleri için sohbet haklarının engellendiğini aktardı. Kursların açılmadığı, açılması için talepte bulunduklarını ama çeşitli bahanelerle reddedildiğini belirttiler aramaların keyfi bir şekilde yapıldığını eşyalarının alındıklarını bu eşyalarının herhangi bir suç unsuru taşımadığını belirtti. Su sorunu yaşadıklarını suyun her hafta düzensiz bir şekilde geldiğini bazı günlerin suyun olmadığını bazı günlerin az geldiğini aktardı. Tekli odada bulunan 5 kişi olarak aynı koridorda olduğunu bu 5 kişinin diğer koridorlarda bulunan kişilerle iletişimin olmadığını sohbet havalandırma gibi haklardan ortak bir şekilde faydalandırılmadıklarını mahpuslar arasında tecrit uygulandığını iletişimin koparıldığını belirtti. C.E., F. A. ve H.A. ağır hasta olduğunu koşullarının kötü olduğunu bu ağır hastalıkları olmasına rağmen tekli odalarda tutulduklarını yaşamlarını tek başına idame edemediklerini belirtti.’’şeklinde beyanda bulunmuştur.
4- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS F.A
57 yaşında olduğunu kronik rahatsızlıkların olduğunu yakın zamanda beyin kanaması geçirdiğini belirtti. Bu beyin kanaması sonrası hafıza sorunu yaşadığını aktardı, çoğu zaman aklının gidip geldiğini yaptıklarının farkında olmadığını farkında olmadan bir şeyler yaptığını belirtti. Gün içinde çoğunlukla baş ağrısının çektiğini bu ağrıların şiddetli olduğunu aralıklarla baygınlık geçirdiğini ve beyninin uyuştuğunu hareket edemediğini aktardı. Beyninden bacaklarına ayaklarına ellerine kadar uyuşma ve ağrının oluştuğunu bu nedenle hareket etmekte zorlandığını belirtti tedavisinin yapılmadığını hastaneye sevklerini düzenli yapılmadığını yapıldığında ise ağız içi arama dağıtıldığını, bunu kabul etmediği için hastaneye götürülmediğini belirtti. Ağır ve riskli durumuna rağmen tekli hücrede tutulduğunu aktardı daha önce tekli hücredeyken baygınlık geçirdiğini kendisinden geç haberdar olduğunu, müdahalenin de geç olduğunu belirtti. Tekli hücrede kalmanın riskli olduğunu belirtmesine rağmen idare tarafından herhangi bir şey yapılmadığının aktardı. 24 saat bu hastalıkla yaşadığının hastaneye götürüldüğünde her defasında kötü muamele ile karşılaştığın, özellikle tedavisinin yapılmadığı hastane sevklerinin yapılmadığı noktasında idare tarafından bilinçli hareket edildiğini belirtti. Aklının gidip geldiğini bu nedenle su içeceği yerde bazen ağzına katı bir şey aldığının veya bir kere bardağı masaya bıraktığını zannederken yere attığını bunun gibi davranış bozuklukları unutkanlıkları yaşadığını belirtti. Bu hapishanede çoğu uygulamanın tecrit şeklinde olduğunu herkesin cezasının farklı olmasına rağmen herkesi tekli hücrede tutulduğunu belirtti. yemek meyve gibi ihtiyaçlarının sağlıklı karşılanmadığını mahpuslara çoğu zaman sağlıksız yemek ve bozuk meyvelerinin verildiğini para verdikleri halde meyvelerin onlara bozuk getirildiğini belirtti. Yine hak ihlalleri için dilekçe verdiklerini ama idare tarafından cevap verilmediğini belirtti. ’’şeklinde beyanda bulunmuştur.
5- GÖRÜŞÜLEN MAHPUS K.B
Mahpusların hastane sevklerinde insanlık onuruyla bağdaşmayacak bir şekilde ağız içi aramaya maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir. Ağız içi arama uygulamasını kabul etmeyip hastaneye gitmeyen Mahpuslar hakkında tutanak tutulmakta ve bu tutanaklar disiplin cezasına gerekçe gösterilmektedir. Hastaneye giden ağır hasta tutsaklara çift kelepçe uygulanmakta ve PKK tutukluları olmaları sebebiyle hakaretlere maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir. Tekli hücrelerde kalan mahpuslar sadece kendi koridorlarında yer alan altı kişi ile birlikte günde 1 saat ortak havalandırmaya çıkarılmakta. Yine yine aynı koridordaki mahpuslarla birlikte haftada 1 saat açık 1 saat kapalı spora çıkarılmakta. Yine haftada bir atölye çıkarılmaktadırlar. Tutsaklar diğer koridordaki tutsaklardan izole tutmaktan şikayetçilerdir. Mahpuslar alt katta daişli mahpusların yer alması sebebiyle (pencereden )sık sık hakaretvari söylemlerine maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir. Bu durumun provokasyona sebebiyet verdiğini belirtmişlerdir. Mahpuslar, hapishanenin ilk günlerinde gece vakti odanın ışığını açılıp kapandığını yine gece vakti kapının sert bir şekilde vurulması sebebiyle psikolojik şiddete uğradıklarını beyan etmişlerdir. Ancak görevli infaz koruma memurlarının son bir aydır bu uygulamadan vazgeçtiklerini belirtmişlerdir. Hasta mahpus K.B. , gözaltına alındığı esnada bir gözünü yitirdiğini ve diğer gözünde yitirmek üzere olduğunu belirtmiştir. Ağız içi arama ve çift kelepçe uygulaması sebebiyle sağlığa erişimde zorluklar yaşadığını belirtmiştir. Yine tedavisindeki aksamalar sebebiyle dönem dönem görme kaybı yaşadığını aktarmıştır. ’’şeklinde beyanda bulunmuştur.
6-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS M.S.
Mevcut hapishanenin üç katlı modül sisteminin olduğunu, bu sebeple güneş ve temiz havadan tam olarak faydalanamadıklarını belirtmişlerdir. Yine pencere telleri sebebiyle dışarıya bile göremediklerini bu tellerin güneşin içeri girmesini engellediği ve hava akışını da engellediğini belirtmişlerdir. Üst katlarında adli mahpusların yer aldığı hapishanenin izolasyonun olmaması sebebiyle çok yoğun ses geldi bu durumun da kitap okumayı bile engellediğini belirtmişlerdir. Yoğun ses sebebiyle gece vakti uyumakta zorlandıklarını aktarmışlardır. Bu sebeple izole etmek amacıyla diğer koridorlarda tutulan aynı suç tipinden mahpusların tek modülde yer alması gerektiğini belirtmişlerdir. Mevcut hapishanede yer alan mahpusların %90’ı uzak şehirlerden sürgün geldiğini belirten mahpuslar ekonomik zorluklar sebebiyle aileleriyle sadece açık görüşte görüşebildiklerini ancak en az 1 saat olan açık görüş haklarının 45 dakika olarak uygulandığını belirtmişlerdir. C.E. ve F.A. sağlık durumlarının çok kötü olduğunu belirtmişlerdir.
7-GÖRÜŞÜLEN MAHPUS F.M
Elazığ 2 Nolu Yüksek güvenlikli cezaevinden buraya hiçbir gerekçe gösterilmeden, apar topar getirildim. 8 yıldır tutukluyum. Bu cezaevi üç katlı, her koridorda 6 şar kişi kalmaktadır. Diğer koridor ve odalarla hiçbir şekilde bağlantımız ve iletişimimiz bulunmamaktadır. Adli suçlardan veya İşid, Fetö gibi örgütlerden tutulan kişilerle aynı anda aile görüşüşüne, telefon görüşüne çıkarılıyoruz bu süreçte tehdit ve hakaret vari uygulamalarla karşılaşıyoruz. Süreli hapis alanlar ve ağırlaştırmış alanlara aynı infaz koşulları uygulanıyor, şuan hükümözlü olmama rağmen tekli oda da tutuluyorum, sosyal varlık olan insanın böyle bir ortamla yalnızlaştırma ve depresif kişilikler yaratılmak isteniyor. Bu cezaevinde, hastaneye sevkler öncesi ağız içi arama gibi bir uygulama var ağız içi aramanın hangi şartlarda ve nasıl yapılacağı açıkca anlatılmış olmasına rağmen hastaneye sevkler öncesinde hiçbir gerekçe gösterilmeden doğrudan jandarma personeli tarafından yapılmak isteniyor. Bunu kabul etmeyip, yönetmeliğe uygun yapılması halinde izin vereceğimizi belirttiğimiz zaman da aramayı kabul etmiyor şeklinde tutanaklar ile hastaneye sevkimiz engelleniyor. ’şeklinde beyanda bulunmuştur.
8-Görüşülen Mahpus H.A
Ben 67 yaşında astım hastası birisiyim. Aynı zamanda akciğerimde lekelenme mevcut. Bu nedenle sık sık nefes darlığı yaşıyorum ve sürekli tüm vücudum yoğun olarak terliyor. Daha önce doktor bana oksijen tüpü yazmıştı. Ancak akciğer sorunu nedeniyle bu tüpü kullanmam da fayda etmemeye başladı. Hastaneye sevk talebinde bulunduğumuzda tıpkı T Tipi Cezaevinde olduğu gibi ağıziçi arama dayatması yapılıyor. Ağıziçi aramayı kabul etmeyince aramayı kabul etmediğimiz şeklinde tutanak tutuluyor. Daha önce yapılan haksız bir uygulama nedeniyle kapıya vurduğumdan hakkımda görüş yasağı verilmiştir. Ayda iki kez tüm odalar aranıyor, arama yapılmak için gelinmiyor açıkçası dağıtmak için geliyorlar. Bazen bu nedenle bizlere disiplin cezası da verildi T Tipi Cezaevindeyken. Ben de bu dayatmayı kabul etmediğim ve bu durumu bildiğim için uzun süredir doktora gidemiyorum. Ancak bu şartlarda ve herhangi bir tedavi görmediğim için nefes alıp vermekte bile artık oldukça zorlanıyorum.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
9-Görüşülem Mahpus M.E.A
Hastane sevklerinde ağız içi arama dayatması bulunmaktadır. Hastaneye gittiklerinde kelepçeli muayene ediliyorlar. Mahkum kimliği kabul etmeyen mahpuslara spor ve etkinlik yasağı getiriliyor. H.Ş. ve S.M. aile görüşü sırasında zafer işareti yapmaları nedeniyle propaganda yaptıkları gerekçeleri ile 15 gün hücre cezası verilmiştir. M.Ö. cezası bitmesine rağmen hücre cezası nedeniyle tahliye edilmiyor. Hasan Şahin 3 hücre cezası almış. 4 yıl 6 aydır cezaevinde. Hücre cezası nedeniyle infazı yakılmıştır. C. E. kişisel bakımını yapamıyor. Yemek ve hijyen sıkıntısı çekmektedir. Hastadır. Tahliye için rapor başvurusu vardı rapor daha çıkmamış. Aile görüşmeleri 45 dk yapılıyor. Koridor ve odalar hijyensiz ve kirlidir. En az 7 kişinin infazı 2 yılın altına düşmüş. Kitap sıkıntısı çekiyorlar. Cezaevi kütüphanesinde 500 kitap bulunmaktadır. Bu kitaplardan 300'ü dini olup diğerleri okunamayacak derecededir.
10-Görüşülem Mahpus Ö.A
7 gündür yemek yememiş 6 bardak su içmiş iki defa acile götürülmüş doktorlar ilgilenmemis acil doktorunun yazdığı mide ilacı ve şurubu 3 gün sonra vermişler dün gastroloji ve kulak burun boğaz bölümüne götürülmüş ağız ve boğazda yaralar var fakat doktorlar ilaç vermemiş nörolojiye sevk edilmek istemiş infaz memurları kurumun onayı olmadığı için kabul etmemişler fakat baş ağrısı devam ediyormuş. Dün sabah 10 da hastaneye gitmiş saat 11. 15 te hastanede işi bitmiş ring aracında 4 saat bekletilmiş diğer araçları beklemişler sebepsiz yere ailesiyle de görüşememiş
YENİ TİP CEZAEVLERİ
12 Eylül askeri darbesiyle beraber yeni “tip” hapishaneler inşa edilmeye başlanmıştır. O dönemden bu döneme özellikle de politik mahpusların yaşam alanlarını daraltmak için farklı
tiplerde hapishaneler inşa edilmeye devam edilmiştir. Her yeni inşa edilen “tip” hapishane ile
birlikte peyderpey koğuş sisteminden oda/hücre sistemine geçilerek mahpusların yaşam alanı
hem fiziki hem psikolojik olarak insani koşullardan uzaklaştırılmıştır.
12 Eylül'ün ardından ilk olarak E tipi hapishaneler inşa edilmiştir. E tipi hapishaneler, geçmişin büyük koğuşlarının aksine 16-20 kişilik koğuşlardan oluşturulmuştur. Sonrasında H tipi hapishaneler inşa edilmiştir. Bu tip hapishanelerde ise koğuşlar, 4-6 kişilik küçük odalara
dönüştürülmüştür. 2000 yılında ise tamamı bir ve üç kişilik “odalar/hücreler” şeklinde tecrit
tipi F tipi hapishaneler açılmıştır. Dönemin Adalet Bakanlığı tüm itirazlara rağmen, inşaatları
henüz bitmemiş F tipi hapishanelere geçiş politikasını hayata geçirmiştir. Bu hücre tipi oda sistemini kabul etmeyen mahpusların bulunduğu hapishanelerde 19 Aralık 2000 tarihinde adına “Hayata Dönüş Operasyonu” dedikleri baskınlar düzenlenmiştir. Devrimcilerin tutulduğu 20 hapishaneye düzenlenen saldırılarda 10’u kadın, 30 mahpus katledilmiştir. Bazı hapishanelerde kimyasal gaz kullanılmış, birçok hapishanede mahpuslar ağır işkencelerden geçirilmiş ve akabinde F tipi hapishanelere götürülmüşlerdir. Sonraki süreçte F tipi hapishaneleri ise yine “oda” sistemine dayanan D, L ve T tipi hapishaneler takip etmiştir. Son yıllarda, bu yeni tip hapishanelerin yanı sıra, eski tip hapishaneler de "oda sistemine" dönüştürülmeye başlanmıştır.
Türkiye’de yapısı ve tecrit koşulları sebebiyle eleştiri konusu olan F tipi ve benzeri hapishanelerden sonra politik mahpuslar üzerindeki tecridi derinleştirmek için mahpusların ve insan hakları savunucularının “kuyu tipi hapishaneler” diye ifade ettikleri S ve Y tipi yüksek güvenlikli hapishaneleri açılmaya başlanmıştır. Sadece “yüksek güvenlikli cezaevi (YGC)” adıyla olan ve koşulları S ve Y tipi ile aynı olan hapishaneler de açılmıştır.
Adalet Bakanlığı 1 Temmuz 2024 tarihi itibariyle toplam 403 hapishanenin 295.328 kişilik kapasitesinin olduğunu açıklamıştır. Bakanlığın 1 Temmuz 2024’te açıkladığı verilere göre ise hapishanelerde 342.526 mahpus bulunmaktadır.İktidarı, her torba yasada infazla ilgili değişiklikler yapıp adli mahpusları salıverirken, bir yandan hapishanelerde siyasi mahpus sayısı artmakta ve 2020 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklikle pişmanlık dayatan, Anayasa’ya aykırı belirsiz ifadeler taşıyan, yoruma açık, son derece sübjektif olan iyi hal kriterleri ile idare ve gözlem kurulu kararlarıyla siyasi mahpusların tahliyeleri engellenmektedir. Adalet Bakanlığı, bu yeni tip yüksek güvenlikli hapishaneler eliyle de zaten özgürlüğünden yoksun bırakılan siyasi mahpusları bir de tecrit koşullarıyla cezalandırmaktadır.
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2021 yılında 32 adet, 2022 yılında 22 adet, 2023 yılında 16 adet yeni hapishane açılmış olup bunlardan 7’si S tipi, 14’ü ise Y tipi hapishanelerdir. Bugün Manavgat, Antalya, Bodrum, Iğdır, Kırşehir, Kavak ve Çarşamba S tipi hapishaneleri olmak üzere toplam 7 adet S tipi hapishane bulunuyor. Adana Suluca, Aksaray 1-2-3 nolu, Antalya, Burdur 1-2 nolu, Erzurum Aziziye 1-2, Kırşehir, Konya Ereğli 1-2 nolu, Tekirdağ Karatepe 1 2 nolu olmak üzere toplam 14 adet de Y tipi hapishane ve koşulları S Ve Y tipi ile ayn olan 22 adet Yüksek Güvenlikli Cezaevi bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı kaynaklarına göre bu hapishanelerde “ağırlaştırılmış müebbet cezası alan hükümlüler, terör suçundan tutuklu ve hükümlüler” ile 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası kapsamında belirlenen mahpusların kalması hedefleniyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasalar da bulundukları hapishanelerde idare ve gözlem kurulları tarafından belirlenen mahpuslar, “Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir, araç ve usûllerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara (yüksek güvenlikli hapishanelere) gönderilirler.” şeklindeki düzenleme gerekçe gösterilerek Y ve S tipi hapishanelere sürgün edilmektedir.
Adalet Bakanlığı bugüne dek kamuoyuna bu tip hapishanelere ilişkin aydınlatıcı herhangi bir bilgilendirme veya açıklama yapmamıştır. Bu sebeple mahpuslara fiziksel müdahale edilmeksizin yapısı ve dizaynı ile işkence mimarisi olan hapishaneler açılana kadar gizemini korumuştur. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir dizi konferansla bu yeni tip hapishanelerin modernize alt yapılar kullanılarak dizayn edilmesi ve yenilikçi teknolojilere yer verilmesi övgüye konu edilirken, insan temasının sıfıra indirilmesinin amaçlandığı bu hapishanelere sürgün edilen mahpuslar ağır tecrit koşullarına direnerek yaşamlarını devam ettirmeye çalışmaktadır.
Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishaneler
1 ve 3 kişilik hücrelerden oluşan, 2 katlı hapishanelerdir. 487 kişilik kapasiteye sahiptir. 4 (A-D), (B-C) +1 (E) bloktan oluşan YGC’lerin dört bloğunun tamamının tek odalardan oluşmaktadır. Diğer blok üç kişilik hücrelerden oluşmaktadır. A-D ve B-C Blokları arasında kalan E blok, sadece üç kişilik hücrelerden oluşmasının yanında bu blok tek başına diğer iki bloktan daha büyük bir alanı kapsamakta, zemin katın bir bölümü idareye, bir bölümü açık-kapalı ziyaret, avukat mahalli, kapalı spor sahasına ayrılmış durumdadır. E bloğun orta katının bir bölümü kütüphane, revir, depo, havalandırma, spor sahalarına ayrılmış kalan bölümlerde üçlü hücreler yer almaktadır. E bloğun çeperlerinde inşa edilmiş dört ayrı (A-B-C-D) Blokları bulunmaktadır. Her blokta beş koridor (Kısım) ayrı bir blok olarak inşa edilmiş. Bu koridorlarda hücrelere “modül” denilmektedir. Ön modüllerin her birinin bir işlevi bulunmakta ve diğerleri ile bağlantısı sadece dışarıdan sağlanmaktadır. 3’e 6 modüller ile toplam 18 hücre ve 1 havalandırma şeklinde dizayn edilmiş olup üç katlı modüllerin her katının girişinde bir adet “güvenlik kulübesi” bulunmakta ve hücrelerin kapıları, bu kulübeden basılan otomatik bir düğme ile açılıp kapanmaktadır. Bu kulübeye lokal kapı paneli (LKP) denilmekte, bunun yanında merkezi kapı paneli (MKP) bulunmakta ve LKP’leri izleme işlevi görmektedir. LKP ve MKP gibi panellerin tutsakların tamamen tecrit altında tutulduklarına dair psikolojik işkence görevi gördüğü yapı şeklindedir. Bu hapishanelerde tutsaklar, sürekli izlenilen olarak tecrit altında tutulmakta; tutsakların, her hareketlerinin, her davranışlarının izlediğinden haberdar oldukları bir izolasyon sistemi mevcuttur. Modül hücreleri banyo-tuvalet ve mutfak tezgâhıyla birlikte 12-13 metrekare büyüklüğünde ve “güneşlik” denilen apartman boşluğuna benzeyen boş bir alana açılan birer pencereleri bulunmaktadır. Birinci ve ikinci katlarda bulunan pençelere demir korkuluk haricinde eleğe benzeyen çelik bir ağla kapatılmış olup bu ağlar nedeniyle gökyüzünü görmek mümkün değildir. Alt katlara (Üst zemin) yıl boyunca hiç güneş girmezken, üst katlara yılda 3-4 ay günde sadece 1-2 saat güneş vurmakta, pencerelerin önünü kapatan çelik “kafes” alt katta deliklerinden pipet bile geçememekte ve üst katlarda parmak kalınlığında olup kafesi andırmaktadır. Hücrelerin içini görecek şekilde “güneşlik” denilen alana kameralar takılmış olup ayrıca 3 kişilik hücrelerde de hücre içerisinde kamera bulunmaktadır. Koridorların ve odanın içindeki pencerelerin önünü kapatan çelik kafeslerin önünde biriken toz ve kirler nedeniyle mahpusların sağlığını kötü etkilemekte, kafeslerden dolayı hiçbir şekilde pervazların temizlenmesi mümkün olamamakta yine buradaki kirlerden dolayı kokular da oluşmaktadır. Mevcut yönetmeliklerde en az bir saat havalandırma hakkı tanındığı için zorunlu olarak aynı koridorda bulunan mahpusların bir veya birden fazla kişi ile (en çok aynı katta bulunan 6 kişi) havalandırmaya çıkabilmektedirler. Tutuklu ve ağırlaştırılmış müebbet olmayanların “gün doğumundan gün batımına kadar havalandırmaya çıkma hakları uygulanmamaktadır. Tutsaklar 1-2 saat aralığında havalandırmaya çıkarılmaktadır. Havalandırma 9*7 = 63 metrekare büyüklüğünde, her bir koridorun sonunda ve birbirini gören 2 koridorun havalandırması çapraz hizalarda olacak şekilde tasarlanmış olup bu havalandırmanın da 4 bir tarafının kapalı duvarlarla örülü hücre şeklinde tasarlanmıştır. Sadece gökyüzünün görülebildiği, buna rağmen 4 bir tarafının elektrikli tellerle çevrilmiş, tek açık yerin tavan olmasına rağmen açık yer de tellerle çevrilerek bu bölüm de kafes haline getirilmiştir. Havalandırmada da tutsakların her hareketi kamerayla izlenmektedir. Havanın yağışlı olduğu günlerde kışlık havalandırma kullanılmakta olup bu kışlık havalandırmanın, koridorun sonunda bulunan havalandırmaların altında kapalı bir alandır ve tutsakların 1 hücrede en fazla 6 mahpus olacak şekilde 1-2 saat kapalı alanda havalandırmaya çıkarılmaktadır. 3 Kişilik odalar da 20 m2 ebadında dizayn edilmiştir. .(İnsan Hakları Derneği Merkezi Hapishaneler Komisyonu 15.09.2023 tarihli raporu )
S Tipi Kapalı Hapishanesi
S tipi kapalı ceza infaz kurumları Zemin ve 1. kat olmak üzere 2 kattan oluşmaktadır. F Tipi Kapalı Hapishanelere benzer şekilde inşa edilmiştir. Toplam 35 bin 811 metre kare inşaat alanına sahiptir. 3 kişilik ve tek kişilik odalardan oluşup 552 kişi kapasitelidir. S Tipilerinde 3 kişilik odalar da yaklaşık 20 m2 ebadında yapılmıştır. Bu odalarda mekan olarak koğuş düzenini 2 katlı olup, alt kat ortak alan olarak kullanılmaktadır. Bu alan, masa sandalyelerin bulduğu oturma alanıdır. Üst kısmın ise 3 katlı ranzanın bulunduğu yatak kısmı olarak kullanılıyor. Koğuşta kişi sayısı olarak 3+1 şekilde olması sebebi ile bir kişi yatağını yere sermek zorundadır. Havalandırma ve iç mekanda iki kamera bulunmaktadır. Havalandırmadaki kameranın özel alanlarını ve hatta lavaboyu görmektedir.(İnsan Hakları Derneği Merkezi Hapishaneler Komisyonu 15.09.2023 tarihli raporu )
ÇHD davasından Marmara hapishanesinde tutuklu bulunan Avukat Barkın Timtik’in Y tipi diye adlandırılan, yeni yüksek güvenlikli hapishanelerin kurgulanma amacını anlattığı mektubuna bu raporda yer vermeyi anlamlı buluyoruz : “İnsanlık dışı bu mekânlar asla suçun ıslahı ya da cezanın infazı amacı taşımıyor. Bu mekânlar imha üzerine inşa edilmiş görünüyor. Sessiz sedasız ‘ecel’ ürünü ölümlere yol açsın isteniyor. En azından benim anlayabildiğim şey budur. Bu hapishanelerin adı bile yok… Yüksek güvenlikli diğer hapishanelerle ayırt edici bir yanı olmasın diyedir muhtemelen. Suç aleti gizlenir ya, suçlu tarafından. Bunu benzetiyorum bir isim bile konulmamış olmasını. … Bu mekânlar üç katlı, pencerelerde kum eleği sıklığında tel örgüler var. Hava girişi bile engellenmek isteniyor olmalı. Yağmur yağdığında kolunuzu uzatıp bir damla ile temas edemezsiniz. Gökyüzü hiç görünmez hele ki alt kat hücrelerdeyseniz. Güneş de girmez şekilde inşa edilmiştir. Kimsenin yasaklanmasına gerek kalmaz böylece, zaten güneşe yasaktır buralar.” (https://bianet.org/haber/tutuklu-avukat-timtik-y-tipiyle-ilgili-yazdi-gokyuzunu-goremezsiniz-286697, Erişim Tarihi: 23.06.2024.)
Hapishanelerin özelliklerine ilişkin, yapılan görüşmelerden ve hazırlanan raporlardan
edinilen genel bilgiler şu şekildedir:
● Y ve S tipi hapishanelerin kapasiteleri ortalama 300-500 olup mahpuslar tek kişilik
odalarda kalmaktadır.
● Bu hapishanelerde tutuklu ve hükümlüler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz
koşullarında tutulmaktadır.
● Hücreye ait havalandırma olmadığı için mahpuslar hücrelerinden gardiyan tarafından
çıkarılarak 2. katta bulunan havalandırma alanına götürülmektedir. Mahpuslar için
havalandırma hakkı günde sadece 1,5 saat olarak kullandırılmaktadır.
● Havalandırma alanının hücreyle doğrudan bağı olmadığı için yağmurdan, güneşten
korunacak herhangi bir yer bulunmamaktadır.
● Hücre pencerelerindeki tel örgüler hücrenin güneş görmesine izin vermemektedir.
● Hücreleri 24 saat gören kameralar bulunmaktadır.
● Hücre kapıları sadece elektronik olarak açılmak üzere tasarlanmış durumdadır.
● Aile ziyaretleri tek tek yapılmakta, ziyaretçilerin ve mahpusların diğer mahpus ve
aileleri ile temaslarına izin verilmemektedir.
Gerek mimari yapısı gerekse infaz koşulları itibariyle tek tutma, insan olmaya içkin asgari hakların erişimini kısıtlama ve mahpusları kimliksizleştirmeyi odağa alan yeni tip hapishanelerin inşası, iktidarının hapsetme pratikleri üzerinden rejim inşasını anlamayı da mümkün kılmaktadır. Hapishanelerdeki siyasi mahpuslara da düşman infaz hukuku kurallarını dayatmaktadır. Mahpusların “tabutluk’’ ve “kuyu tipi’’ biçiminde tanımladığı S ve Y tipi yüksek güvenlikli hapishanelerde,
Güneşe ters dizayn edilmeleri, modül adı verilen tek kişilik hücrelerin 10 m2, 3 kişilik hücrelerin ise yaklaşık 20 m2 ebadında olması, bu hücrelerin havalandırmasının bulunmaması ve mahpusların havalandırma için ayrı bir bölüme tek başına çıkarılması, havalandırma hakkından hapishane idarelerinin keyfi tutumlarına göre günde yalnızca 1-1.5 saat yararlandırılmaları, apartman boşluğuna benzeyen boş bir alana bakan hücre pencerelerinin sık örülü elekli teller ile kapatılmış olması dolayısıyla temiz hava ve gün ışığından yararlanamaması mahpusların psikolojik ve fizyolojik sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu durum aynı zamanda İnfaz Kanunu’nun 63. maddesinin 4. Fıkrasında düzenlenen “Oda ve kısımlarda iklim koşulları göz önüne alınarak yeterli yer, ışık, ısınma, havalandırma ve hijyen sağlanır.” hükmüne de aykırıdır.
Tuvalet, banyo ve mutfak tezgahının bulunduğu hücrelerde çamaşır ve bulaşıklarını da burada yıkayan, güneş ışığı almayan ve rutubetli bu modüllerde günün takribi 22.5 saatini geçiren mahpuslar için bu hapishanelerin infaz koşulları ağır hijyen ve sağlık hakkı ihlallerine neden olmaktadır.
Atölye ve kurs gibi hakların kullandırılmaması, sohbet hakkının engellenmesi, spor faaliyetlerinin ayda yalnızca bir defa ve bir saat olarak kısıtlanması, aile görüşlerinin avukat görüşme odaları gibi şeffaf camlarla çevrili olan kabinlerde, ziyaretçilerle tek tek gerçekleştirilmesi ve yönetmelikle 1 saat olarak belirlenen görüş süresinin idarenin takdirine göre 30 dakika ile 1 saat arasında değişebilmesi, avukat görüşlerinin ise konuşulanların tümüyle işitilebileceği düzeyde ses yalıtımının olmadığı kabin içlerinde, tüm bir görüşme süresince infaz koruma memurlarının fiili göz hapsinde gerçekleştirilmesi şeklindeki uygulamalar Anayasa’nın 20. maddesiyle hüküm altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının özüne dokunmaktadır.
Modül adı verilen hücrelerin kapıları, modüllerin bulunduğu her katta mevcut Lokal Kapı Panelleri vasıtasıyla otomatik olarak açıldığından, mahpuslar butonlarla açılıp kapanan otomatik bu hücre kapılarının yanında bulunan megafonlarla ancak seslerini duyurabildiğinden, revir ve diğer tüm ihtiyaçlara dair taleplerine infaz koruma memurlarınca bu megafonlardan seslenilmek suretiyle karşılık verilebilmekte, böylece insan temasının asgari düzeyde tutulmaya çalışıldığı bu mekanik sistem mahpusların duyusal yetilerinin zayıflaması ve mahpuslar üzerinde psikolojik açıdan zamana yayılan bir şekilde onarılamaz etkiler meydana getirmesi kaçınılmazdır. Deprem, yangın, ani kalp krizi gibi durumlarda elektronik sistemin arızalanması halinde mahpusların yaşamını tehlikeye sokacağı da açıktır.
İlgili mevzuat:
Cezası yüksek güvenlikli hapishanelerde infaz edilecek kişiler, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 9. maddesinde sayılmıştır. Bu madde ile yalnızca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olanlar ile örgüt kurmak, yönetmek ve örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlediği sabit olanların cezalarının yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında çektirileceği belirtilmiştir. Bununla beraber, aynı maddenin 3. fıkrasında “Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir, araç ve usûllerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara gönderilirler” idare ve gözlem kurulu kararı ile hakkında “tehlikeli mahkum’’ statüsü verilenlerin cezalarının da yüksek güvenlikli hapishanelerde infaz edileceği hüküm altına alınmıştır.
İlgili idare ve gözlem kurulu kararlarında, uygulamada bu fıkradaki “tehlikeli mahkum’’ statüsü belirlenirken idareye tanınan takdir yetkisinin aşıldığı ve ayrımcılık saikiyle kötüye kullanıldığı, müphem ifadeler ve keyfi gerekçelerle siyasi mahpusların yalnızca siyasi mahpus olmaları nedeniyle sözü edilen tanım kapsamına alındığı görülmektedir.
Adli Sicil İstatistik Müdürlüğü’nce paylaşılan verilere göre, siyasi suçlar yönünden tutuklu ve hükümlü sayısının ciddi artış gösterdiği son yıllarda, bu suçlardan hakkında tutuklama kararı verilenler dahi idare ve gözlem kurulu kararları ile “tehlikeli mahkum” kapsamına sokularak, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri ile aynı infaz koşullarına tabi tutulmaktadır. Böylece hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmayan ve tedbiren hapishanede tutulan mahpusların özgürlüğünden alıkonulma şartları da ağırlaştırılmaktadır.
CEZAEVLERİNDE YAPILAN GÖRÜŞMELER ve HEYETİMİZİN GÖZLEMLERİ NETİCESİNDE TESPİT EDİLEN HAK İHLALLERİ:
1- Her İki cezaevinde de kantin fiyatlarının çok yüksek olduğu ve bu durumun mahpusların ihtiyaçlarını karşılama konusunda ciddi sorunlara yol açtığı tespit edilmiştir.
2-Her iki cezaevinde de mahpuslarca istenilen gazete, dergi ve yayınların keyfi olarak verilmediği, özellikle Yeni Yaşam Gazetesinin okunmasının bilinçli olarak engellenmeye çalışıldığı, mektupların gelip gitmediği ya da çok geç gelip gittiği, televizyon kanal sayısının da azaltıldığı, mahpusların bu şekilde bilgi edinme, haber alma, haber verme haklarının ihlal edildiği ve dış dünya ile ilişkilerinin kesilmeye çalışıldığı tespit edilmiştir.
3-Covid salgını nedeniyle kaldırılmış olan sosyal aktivitelere devam edilmediği, sosyal aktivite olarak mahpusların sadece sohbet haklarından yararlandırıldığı, ancak spor ve sanatsal faaliyetlere ve atölyelere izin verilmediği, mahpusların cezaevi yetkililerinden sanatsal, sosyal etkinlikler talep ettiklerini fakat taleplerin keyfi bir şekilde yerine getirilmediği, yine kitap sayısına keyfi bir şekilde sınırlama getirildiği ve mevzuata uygun kitapların dahi mahpuslara verilmediği tespit edilmiştir.
4-Ağırlaştırılmış hapis cezası hükümlüsü bazı mahpusların sosyalleşmesinin önüne geçilerek günde sadece bir saat tek başına havalandırmaya çıkmalarına izin verildiği, aynı şekilde bu kişilerin sosyal aktivitelere de katılmalarına izin verilmediği, 25 yıldan fazla hükümlü olan bazı mahpusların ise tek ise tek kişilik koğuşlarda tutuldukları, kendilerine adeta tecrit uygulandığı tespit edilmiştir.
5-Hapishanelerde her türlü hak talebine ya da ihlallere karşı verilen tepkilere hapishane idareleri tutanak tutarak ve disiplin soruşturması başlatarak karşılık vermektedir. Üstelik bu uygulamalar mahpusların birbirleriyle selamlaşmaları ya da hal hatır sormaları gibi son derece keyfi gerekçelere de dayanabiliyor. Hapishane yaşanan hak ihlallerini ve baskıları dışarıya bildirmek de disiplin soruşturmasına gerekçe olabiliyor. Disiplin soruşturmaları neticesinde mahpuslara haberleşme hakkı cezaları, hücre cezaları verilebilmektedir. Ancak daha önemlisi bu soruşturma ve cezalar bahane edilerek infazları yakılmaktadır. Zaten İnfaz Kanunu’ndan kaynaklanan haklar hapishane idarelerinin tercihlerine göre uygulanabilmektedir. Ağır hasta olan ve cezalarının son yılında olan mahpuslar, iyi hali olan mahpuslar dahi tahliye edilmemektedirler. Disiplin soruşturmaları ve cezalar nedeniyle iyi halden denetimli serbestlik hakkı zaten mahpuslara kullandırılmamaktadır Gözlem Kurulu kararlarıyla mahpusların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarının engellendiği tespit edilmiştir
6-Kürkçüler ve Suluca 1 Nolu YGC Hapishanelerinde hastaneye sevklerde ağız içi arama yapıldığı, bu uygulamayı kabul etmeyen mahpusların hastaneye sevkinin gerçekleştirilmediği, hastaneye sevk edilenlere ise ağız kontrolü yapıldığı, kontrollerin çıplak el ile eldiven takılmadan gerçekleştirildiği, dişlerinin zarar gördüğü, ağız kontrol usulünün güvenlik önleminden ziyade kötü muamele aracı olarak kullanıldığı, mahpusların ise bu uygulamayı gayrı insani buldukları için yapılan ağız içi arama uygulamasına maruz kalmamak amacıyla ağır hasta mahpuslar da dahil mahpusların hastaneye gitmek istemedikleri, ağız içi aramayı kabul etmedikleri için uzun süredir hastane sevkleri yapılmayan birçok mahpusun ciddi sağlık problemleri yaşadıkları ve ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpuslar hakkında disiplin cezaları verildiği, tespit edilmiştir.
7-Ziyeret gerçekleştirilen hapishanelerde, en yoğun hak ihlali yaşanan başlıklarından birisinin de zorunlu sevkler yani sürgünler olduğu görülür. Sevk ve sürgünler sırasında çok sayıda hak ihlali yaşandığını görüyoruz. Sevkler öncesi kısa sürede mahpusların bilgilendirilmesi, kimi durumlarda hiç haber verilmeden başka gerekçelerle koğuş ve hücrelerden çıkarılarak gerçekleştirilmesi önemli bir sorundur. Sevk edildikleri halde eşyaları verilmeyen, eşyalarının bir kısmı eski hapishanede bırakılan çok sayıda mahpus bulunmaktadır. Sevk edilen mahpuslar hapishanelere girişlerde çıplak arama uygulamasına maruz bırakılmakta, kabul etmeyen mahpuslar darp ve şiddete maruz kalmaktadırlar. Bu sevklere hasta mahpuslar da maruz kalmakta ve tedavileri önemli ölçüde aksamaktadır. Sevklerin genellikle mahpusların ailelerinden oldukça uzak yerlere gerçekleştirilmesi de başka bir ihlal alanıdır. Ekonomik durum bakımından aileler için ciddi sorunlar yarattığı ve aile ile iletişimin tamamen koparıldığı gözlemlerimiz arasındadır. Oysa Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi 2 No’lu Genel Raporu’nda belirttiği görüşünü 2005 yılı Aralık ayında Türkiye’ye yaptığı ziyaret üzerine 2006 yılında yayınladığı raporunda da yinelemiştir. Raporun 22. paragrafında ele aldığı üzere “Aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir. Bu bağlamda mahpuslar, mümkün olduğu ölçüde ailelerinin ya da yakın akrabalarının bulunduğu yerlerin yakınında bulunan cezaevlerine yerleştirmelidir. Her iki cezaevi kampüsün de yoğun şekilde sevk/sürgünlerin yaşandığı tespit edilmiştir.
YAŞANAN HAK İHLALLERİNE DAİR HUKUKİ DEĞERLENDİRMELER
1-İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesinde ‘‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz’’ denilerek işkence ve sair kötü muameleyi kısa ve öz biçimde yasaklamış, işkence ve sair kötü muamele yasağının kapsamını 1984 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki tanımın ışığında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarıyla belirlemiştir. AİHS’in 3. maddesi yukarıda da belirttiğimiz üzere, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve ceza kavramlarına yer vermiştir. İşkence yasağı, insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleleri de kapsayan üst kavramdır. İHAM, İHAS 3.madde kapsamındaki işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele şeklindeki hareketlerin aralarındaki düzey, yoğunluk, ağırlık ve etkilerine dair farkları gözeterek bu muameleleri birbirinden ayırmaktadır. AİHM’ e göre bir eylemin ağırlık düzeyi itibarıyla 3. maddenin kapsamına girebilmesi için muamelenin; süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı durumlarda, mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi olayın içinde yer alan tüm koşullar değerlendirilir. Eylemin amacının mağduru aşağılamak ya da küçük düşürmek olup olmadığı sorusu göz önüne alınması gereken bir unsur olsa dahi böyle bir amacın yokluğu 3. madde ihlalinin kesin olarak bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Bir bireyi utandıran ya da küçük düşüren, onun insanlık onuruna saygı göstermeyen ya da saygıyı azaltan ya da bireyin ruhsal ve fiziksel direncini kıracak şekilde korku, ıstırap ya da aşağılık duygusu uyandıran muamele 3. madde anlamında kötü muamele olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda AİHM; Sözleşmenin 3. Maddesi kapsamında işkence dışındaki diğer kötü muamele uygulamalarında “insanlık dışı, onur kırıcı ve aşağılayıcı” terimlerini kullanmaktadır. Kararlarda kötü muamelenin 3. Madde ihlaline yol açması için “fiziksel yaralamaya ya da yoğun bir fiziksel veya ruhsal acı veya ıstıraba sebebiyet vermiş olması” ya da “küçük düşürme veya ıstırabın, meşru bir muamele veya cezada zorunlu olarak bulunan küçük düşürme veya ıstırap düzeyinin ötesine geçmesi gerektiği” açıklanmaktadır. 5275 Sayılı Kanunun “Hapis cezasının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. Maddesinin 1. Fıkrasının b bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir.” denilmek suretiyle mahpusların hapishanede tutulma koşullarının insan onuru ile bağdaşacak koşullar altında olması gerektiği düzenlenmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 no’lu Tavsiye Kararında özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkesin cezalandırılmalarına veya tutuklanmalarına hükmedilen kararla yasal olarak ellerinden alınmayan tüm haklara sahip olmaya devam ettiği, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkese insan haklarına saygı çerçevesinde davranılması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte mahpuslara sağlanan barınma ve özellikle uyku koşulları insan onuruyla ve mümkün olduğunca özel hayatın gizliliğiyle bağdaşması gerektiği, iklim koşulları ve özellikle metrekaresi, havanın küp hacmi, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma açısından sağlık ve hijyenin gereklerine uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. AİHM içtihatlarında da devletin bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorunda olduğu ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntemin, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır. İşkence suçu doğrudan soruşturulacak ve kovuşturulacak suçlardan olduğundan işkence suçunu işleyen memur ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulması için izin alınmasına gerek olmayacaktır. Ayrıca belirmek gerekir ki TCK m.94/6 uyarınca işkence suçu zamanaşımına uğramamaktadır. İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yapılması tümüyle yasaktır. Bu yasak yalnız mahpuslara doğrudan bedensel ya da ruhsal zarar verilmesini yasaklamakla kalmaz. Mahpusun içinde yaşayacağı koşulların tümünü içerir.
Ziyaret gerçekleştirilen Kürkçüler F ve T Tipi Kapalı Hapishanesinde 2021 Ağustos ayından bu yana ağız içi arama uygulamasının var olduğu, bu uygulamanın görevli Jandarma personelleri tarafından gerçekleştirildiği, bu uygulamanın Jandarma personelinin mahpusları hastane sevki için teslim aldığı esnada gerçekleştirilmek istendiği, mahpusların odalarından çıkıp Jandarma personelinin kendilerini teslim alacağı yere gelinceye kadar 4 ayrı üst araması, dedektörlü arama ve X-Ray aramasından geçtiği ancak buna rağmen Jandarma personelince mahpuslara ağıziçi arama yapılmak istendiği, mahpuslar tarafından bu uygulamanın hekim nezaretinde ve mevzuata uygun bir şekilde yapılmadığı için keyfi olduğu ve bu uygulamanın Jandarma personeli tarafından yapılması nedeniyle insan onuruna aykırı olarak nitelendirildiği, bu uygulamanın doktor nezaretinde ve mevzuata uygun bir şekilde yapılması istenildiğinde ise Jandarma personeli tarafından "Aramayı kabul etmiyor." şeklinde tutanak tutularak mahpusun hastaneye sevkinin gerçekleştirilmediği tespit edilmiştir.
Yasal düzenlemelerde ancak çok özel koşullarda uygulanabileceği belirtilen çıplak arama, ağıziçi arama gibi istisnai uygulamalar son yıllarda mevzuat hükümleri gerekçe gösterilerek yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Bu tür uygulamaların kapatılma koşulları altında bulunan bireylerin mahremiyetini ve onurunu ihlal ettiği, moral değerlerini düşürdüğü ve ruhsal bütünlüklerine zarar verdiği mahpus anlatımları ile de sabittir.
Oysa ki Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kurallarında “Aramaların, insanlık onuruna ve aranılanların mahremiyetine saygılı olacak şekilde ve aynı zamanda ölçülülük, yasallık ve gereklilik ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi” gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Yine Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğinin 34. maddesinin 2. fıkrasının c bendi şu şekildedir: "..Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir." Yukarıda hukuki mevzuatta da belirtildiği üzere mahpusa yapılacak olan ağıziçi arama için öncelikle mahpusun beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi bir emarenin bulunması, mahpusun bu eşyayı kendi isteği ile çıkarmasının istenmesi aksi durumda ise arama yöntemine başvurulur. Mevzuata göre beden çukurlarında yapılacak olan arama işleminin bir hekim tarafından yerine getirilmesi gerekmektedir. Yine ulusal ve uluslararası mevzuat uyarınca, mahpuslara yapılan her türlü arama işleminin insan onuruna ve mahpus mahremiyetine halel gelmeyecek şekilde yapılması esastır. Ancak 2021 yılı Ağustos ayından bugüne değin Kürkçüler F Tipi Kapalı Hapishanesinde uygulanan ağıziçi arama yukarıda belirttiğimiz hiçbir ulusal ve uluslararası mevzuata uyulmadan gerçekleştirilmektedir.
Mahpusların ağıziçi araması Jandarma personeli tarafından gerçekleştirildiği yönündeki mahpus anlatımları durumun vahametini göstermeye yetmektedir. Aramanın hapishane hekimi tarafından değil de Jandarma personeli tarafından gerçekleştirilmesi mahpuslar tarafından insan onuruna aykırı olarak nitelendirilmekte ve mahpuslar Jandarma personeli tarafından yapılan bu uygulamayı kabul etmemektedirler. Kaldı ki ulusal mevzuat uyarınca; bu aramaya mahpusun beden çukurlarında bir eşya bulundurduğu yönünde ciddi ve makul bir emarenin varlığı halinde başvurulması gerekmekteyken böylesi bir durumun varlığı dahi söz konusu değilken mahpusların ağıziçlerinin aranması bu uygulamanın son derece keyfiyet barındırdığı ve herhangi bir kriter göz önünde bulundurulmadan, sistematik bir şekilde uygulanması nedeniyle de artık mahpuslar açısından insan onurunu, kişi bütünlüğünü hedef alan, acı verici, aşağılayıcı, onur kırıcı bir fiil olarak icra edildiği değerlendirilmektedir. Tüm bu nedenlerle mahpusların mahremiyetini ve onurunu ihlal eden, moral değerlerini düşüren ve ruhsal bütünlüklerine zarar veren ağız içi arama uygulamasına derhal son verilmelidir.
2-SAĞLIĞA ERİŞİM HAKKINA DAİR TEMEL İLKE VE DÜZENLEMELER
Dünya Sağlık Örgütü Anayasası sağlık tanımı çerçevesinde Sağlık hakkı bireylerin fiziksel, ruhsal, sosyal iyilik halinin sağlanması için sahip oldukları hakları içerir. Sağlık hakkı yaşam hakkının tamamlayıcısıdır ve sağlıklı olmak yaşam hakkının temel koşuludur. Mahpusların Islahında Temel İlkeler- Mandela Kuralları (Kural 22-26), Tıbbi Etik İlkeler (md. 1), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararı (md. 40.3) gereği cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. AİHM’e göre, bir mahpusun ihtiyaç duyduğu tıbbi yardıma ulaşımını engelleyen eksiklikler AİHS’İn yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesinin ihlaline, gerekliliği tespit edilen tedavinin sağlanmaması ve ölümcül hastalığa yakalanmış kişiler veya sağlık durumu sürekli şekilde cezaevi koşulları ile uyumsuz hale gelmiş kişilerin alıkonulmaya devam etmesini ise işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 3. maddesinin ihlaline sebep olmaktadır.
Yine AİHM’in yerleşik içtihatlarına göre; “Devlet bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorundadır ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntem, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmamalıdır.” Hapishanede bulunan tutuklu ve hükümlüleri de kapsayacak şekilde sağlık hakkı, 1955 tarihli BM Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar, 1982 tarihli BM Tıbbi Etik İlkeler, 1988 tarihli BM Herhangi Biçimde Alıkonulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için İlkeler Manzumesi, 1990 tarihli Mahpusların Islahı için Temel İlkeler ve 1990 tarihli Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları ile tanımlanmıştır.
Mahpus beyanlarından; Kürkçüler F tipi, Suluca 1 Nolu YGC Hapishanelerinde mahpuslara ağız içi arama yapıldığı, ağız içi aramayı kabul etmeyen mahpusların ise tedaviye erişim hakkının kısıtlandığı anlaşılmıştır. Ağız içi arama, insan onurunu hiçe sayan bir uygulama olup başlı başına bir işkence biçimidir. Mahpuslara bu uygulamanın dayatılması kişinin onurunu zedelediği gibi kişide acıya sebep olup kişinin aşağılanmış hissetmesine de neden olmaktadır. Aşağılayıcı muamele yasağı ve insan onuruna saygı kavramları arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Muamele; bireyin küçük düşürülmesi, itibarını azaltması, insan onuruna saygı gösterilmemesi, insan onurunun zedelenmesi ya da bireyin ahlaki ve fiziksel direncini kırabilecek korku, acı veya aşağılama duygularının uyandırılması boyutlarında olduğunda aşağılayıcı muamele olarak nitelendirilebilecek ve işkence yasağı kapsamına girecektir. Yapılan görüşmelerde ağız içi aramanın bir işkence biçimi olduğu ayrıca mahpusların sağlık hakkına erişiminde büyük bir engel olduğu açığa çıkmıştır.
Görüşme yapılan mahpuslar, ağız içi aramaya maruz kalmamak için hastaneye sevk ve tedavi haklarından vazgeçmek zorunda kaldıklarını aktarmışlardır. Bu durum özellikle ağır hasta mahpuslar özelinde yaşam hakkı ihlaline sebep olabilecek bir boyuta ulaşmıştır. Sağlık hizmetlerine erişim ve yaşam hakkı, mahpuslar için de en temel haktır. Bu nedenle mahpusların sağlık hizmetlerine erişim ve yaşam haklarının korunması tüm hukuk devletlerinde yasal güvence altındadır ve bu hakkın korunması için gerekli önlemlerin alınması devletlerin sorumluluğundadır. Konuyla ilgili düzenlemeler genel olarak değerlendirildiğinde devletin kişileri özgürlüğünden mahrum bıraktığı andan itibaren insan haklarının korunması açısından sağlık hizmetinin verilmesinde “tutuklu ve hükümlülerin muayenelerinin de diğer hastalar gibi, kişilik haklarına saygı gösterilerek hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıklarının dikkate alınmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi” temel kural olarak belirtilmiştir.
Türkiye’nin taraf olduğu Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Nelson Mandela Kuralları) 51. maddesinde "Aramalar, rahatsız etme, göz korkutma ya da mahpusun mahremiyetine gereksiz yere müdahale etmek için kullanılamaz. Hesap sorulabilmesi amacıyla hapishane idaresi, özellikle soyma ve beden boşluklarının aranması ile hücre aramaları için arama gerekçesi, gerçekleştirenlerin kimliklerini ve arama sonuçlarını içeren uygun arama kayıtları tutar." denilmekte ve 52. maddesinde "1. Soyma ve beden boşluklarının aranması dahil rahatsız edici aramalara, ancak mutlak bir gereklilik söz konusuysa başvurulur. Hapishane idaresi, rahatsız edici aramalara uygun seçenekler geliştirmek ve kullanmak konusunda teşvik edilir. Rahatsız edici aramalar, özel olarak ve mahpusla aynı cinsiyete sahip eğitimli görevliler tarafından yürütülür. 2. Beden boşluğu araması sadece yetkili sağlık görevlileri tarafından veya bunlardan başka, öncelikle mahpusların bakımı ile sorumlu ya da en azından hijyen, sağlık ve güvenlik standartları ile ilgili bir sağlık çalışanı tarafından uygun şekilde eğitilmiş görevlilerce yürütülür." denilmekle aramaların şekli ve yöntemi belirlenmiştir. Ağız içi arama, beden boşluklarının aranmasına girmekle birlikte ancak mutlak bir gereklilik söz konusuysa başvurulmalıdır. Bu mutlak gereklilik ortaya konulmamakta ve rutin bir arama biçimine dönüştürülmektedir. Jandarma Genel Komutanlığı'na mensup jandarma personelleri tarafından hastaneye tedavi için sevk olmak isteyen mahpuslara ağız içi araması dayatılmakta, bu aşağılayıcı uygulamayı kabul etmeyen hasta mahpusların hastaneye sevkleri engellenmektedir. Kimi mahpuslar diş ağrısı gibi dayanılamayacak ağrılarla yaşamaya çalışmakta, kimi ameliyatını iptal etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum ise hapishanelerde tedaviye erişim hakkının kısıtlandığını göstermektedir. Mahpusların hastaneye nakillerinin zorlayıcı koşullarda gerçekleşmesi ve başlı başına bir işkence haline dönmesi, sağlık hakkınım ihlali olduğu gibi kötü muamele kapsamında değerlendirilmektedir. Bir kısım uluslararası belgeler, hükümlü ve tutukluların bir hapishaneden diğer bir hapishaneye nakil süreçlerinde ortaya çıkan sorunlar ve oluşan hak ihlalleri çerçevesinde sorunların çözümüne ilişkin esaslar sunmaktadır. Bu kapsamda Avrupa Cezaevi Kuralları’nın 17. maddesi uyarınca ilk yerleştirme ve sonradan yapılacak bir nakil durumunda, mahpuslarının nakillerinin havalandırma veya ışıklandırması yetersiz olan ya da onlara gereksiz olarak fiziksel acı verecek ya da onurlarını kıracak taşıtlarda yapılması yasaklanmalıdır.
Mahpusların aktarımların bakıldığında Adana Bölgesindeki hapishane idarelerinin sevk sırasında hasta mahpusları ring aracı ve kelepçe ile sevk ederek en başta yerel yasa düzenlemelerini ihlal ettiğini ortaya koymuştur. Çünkü aktarımlara göre; hapishane idareleri nakil sırasında hükümlünün firarını önleyici, halkla bir araya gelmelerine ve başkaları tarafından görülmelerine engel olacak engelleri gerçekleştirici sınırları aşmış; hasta mahpusları, havalandırma ve ışık durumu yetersiz araçlarla, eziyet verici ve onur kırıcı şekilde naklettiği değerlendirilmiştir. Bu sebeple hastaneye sevk olmak istemeyen mahpuslar bulunmaktadır. Yine ayrıca hastane sevklerinde kelepçeli sevk ve bekleme salonlarında kelepçeli bekletmek bir önlem aracı değil bilakis rutin hale getirilen bir baskı uygulama haline dönmüştür.
Hapishanelerdeki onur kırıcı veya kötü muamele niteliğindeki davranış ve uygulamaların kaynağı çeşitlilik arz etmektedir. Ceza infaz kurumlarında onur kırıcı veya kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından, yönetim hataları veya yetersiz kaynaklardan kaynaklanabileceği gibi kimi zaman jandarma personeli, hapishane doktoru ya da hasta tutsağın sevk edildiği hastanede muayenesini yapan hekimden de kaynaklanabilmektedir.
Konuya ilişkin yerel ve uluslararası metinlere göre mahpuslara sağlık hizmeti verilirken “muayenelerinin diğer hastalar gibi, kişilik haklarına saygı gösterilerek hekimlik görevini uygulamaya elverişli koşullarda yapılması; hastaların ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durum ile benzer farklılıklarının dikkate alınmaması; her türlü tıbbi müdahalenin hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle yerine getirilmesi” gerekmektedir.
Türk Tabipler Birliğinin (TTB) Özgürlüğünden Yoksun Bırakılanların Sağlık Hakkı İle İlgili Etik Kurul Görüşüne göre; hastayı kelepçeli olarak muayene girişiminde bulunmak, tıbbi müdahalelerin kelepçeli olarak yapılmasına göz yummak; ayrımcılık yasağına, insan onuruna-haklarına-özgürlüklerine saygı gösterilerek tıbbi hizmet sunulmasını zorunlu tutan etik ilkelere, hekimin hastasının sağlığını en önde tutarak birincil önceliğinin hastasının sağlık gereksinimi olması gerektiğini belirten temel kurala, hekimliğin hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmasına özen gösterme ilkesine ciddi ihlal anlamına gelecek ve hasta- hekim ilişkisinin temeli olan güveni ortadan kaldıracaktır. Hastanın muayene ve tedavi ortamına “kelepçe, gözbağı ve zincir gibi kısıtlayıcılar” ile girmesine engel olmak, muayeneleri ve tedavileri herhangi bir kısıtlayıcı olmaksızın gerçekleştirmek hekimin sorumluluğundadır. Hekim görevlilerden bu kısıtlayıcıların çıkarılmasını talep etmeli, talep yerine getirilmediğinde ise bildirgede aktarıldığı şekilde tutanak tutularak sağlık kuruluşu yöneticileri, yargı organları ve meslek odası durumdan haberdar edilmelidir.
Yine kurulun görüşüne göre; Sağlık hizmetlerinin mahpusların bulunduğu kurumda bu kurumların araçları, donanımları, ilaç stokları ile eğitimli insan gücünün hasta mahpusların tıbbi bakım ve tedavilerini karşılayabilecek uygunlukta olması hapishane hekimi tarafından denetlenir. Durumlarının kötüleşmesi ve/veya hapishanede gerekli sağlık hizmeti sağlanamaması halinde; hekim, kişinin tıbbi durumunu dikkate alarak hasta mahpusu uzman kurumlara veya sivil hastanelere sevk etmelidir. Hastaların ikincil görüş alma, güvendiği hekimden bağımsız görüş alma hakkına olanak tanınmalıdır. Avrupa Cezaevi Kuralları, özel tedaviye ihtiyacı olan hasta mahpusların hapishanede bu tedavinin gerçekleştirilemediği hallerde bu amaca özgülenmiş kurumlara ya da sivil hastanelere nakledilmesi gerektiğini düzenlemektedir.
Mesleki uygulamalar sırasında hekimlerden; hem yasa ve yönetmeliklerin verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesine hem de mesleğin bilimsel standartlarına ve ulusal/uluslararası tıbbi etik ilkelere uygun davranması beklenmektedir. Belirlenen etik ilkelere uyma yükümlülüğü etik bir ödev olduğu kadar hukuksal açıdan da bir zorunluluktur. Ancak yapılan görüşmelerde kimi hekimlerin, TTB’nin Özgürlüğünden Yoksun Bırakılanların Sağlık Hakkı ile İlgili Etik Kurul Görüşünün aksine hareket ettikleri, hastayı kelepçeli olarak muayene girişiminde bulundukları, ayrımcılık yasağına, insan onuruna-haklarına-özgürlüklerine saygı gösterilerek tıbbi hizmet sunulmasını zorunlu tutan etik ilkelere aykırı davrandığı, jandarma personelinin baskısı üzerine kelepçeyi çıkarmaktan imtina ettiği, hekim-hasta arasındaki güven ilişkisinin bozulmasına sebebiyet verdiği görülmektedir.
3-İFADE VE HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ
Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahaleler, Anayasa madde 13’te düzenlenen “demokratik bir toplumda gerekli” görülmeli ve “ölçülülük ilkesi” ne uygun olmalıdır. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe yapılabilecek makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Mahpusların mektuplarının geciktirilmesi, sakıncalı diye gerekçesiz bir şekilde mektupların bir kısmının ya da tamamının çizilmesi haberleşme özgürlüğü ihlalidir.(AYM, 10.03.2020 tarih ve B.No: 2017/20669) Haberleşme özgürlüğünün içinde zamanında bilgi ve habere erişim hakkı da dâhildir. İdare mahpusa mektupları zamanında teslim etmek ile yükümlüdür. Her iki hapishanede de mahpuslar, Yeni Yaşam Gazetesi başta olmak üzere istedikleri gazete, kitap gibi yayınlardan faydalanmaları engellenmektedir. Hapishanelerde bulunan mahpusların yayınlardan yararlanmasına ilişkin esaslar 5275 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinde düzenlenmiş olup ilgili hükümler uyarınca Mahpus ceza infaz kurumlarında bulunan emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınarak kendisine verilmesini isteyebilir, resmi kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Cumhurbaşkanı tarafından vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkarılan gazete, kitap basılı yayınlar mahkemelerce yasaklanmamış olması koşulu ile mahpusa ücretsiz olarak ve serbestçe verilir, mahpus kurum kütüphanesinden serbestçe yararlanma imkânına sahiptir. . Bu sebeplerle herhangi bir mahkeme kararı ile yasaklanmamış olmasına rağmen yine birçok yayınevi, bayii ve kitapçıda satılan, resmi abonelik yaptırılan ve mahpusların kendi bütçelerinden almak istedikleri gazete ve basılı yayınların her iki hapishanede tutulan mahpuslara uzun b,r süredir verilmemesi ifade ve haber alma özgürlüğünün ihlaline sebebiyet vermekte olup mahpusların haberleşme ve ifade hürriyetlerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
4-ÖZEL HAYATA VE AİLE HAYATINA SAYGI HAKKI İHLALİ
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Cezaevleri Kuralları Başlıklı (87) 3 No’lu Tavsiye Kararı’nda ‘Tutukluların Dağıtılması’ başlığı altında düzenlenen 7. maddede “Tutukluların tutukevine dağıtılmasında, onların özellikle hukuki ve yasal durumları (sanık ya da hükümlü, ilk mahkumiyeti, kısa ya da uzun süreli olup olmadığı gibi), fiziksel durumları (genç, yetişkin, normal, hasta ya da akıl hastası ya da anormal) cinsiyetleri ve yaşları; hükümlüler söz konusu ise onlara uygulanacak davranışların özellikleri dikkate alınır.” denilmektedir. 17.09.2019 tarihli AİHM Avşar ve Tekin/Türkiye kararında başvurucuların ailelerinden uzakta uzun süre hapsedilmeleri ve aile ilişkilerine etkisi; aile hayatına bu müdahalenin, sağlanması istenen meşru hedef ile ölçülü olmaması sebebiyle demokratik toplumun gerekliliklerine uymayan bir tedbir olduğu görüşüne varılmıştır. Heyetimizce her iki hapishanede yapılan görüşmelerde mahpusların kendi talepleri dışında, kendilerine öncesinden herhangi bir bilgi verilmeksizin, bazen kıyafetlerinin toplanmasına dahi izin verilmeden ailelerinden uzak hapishanelere sevk/sürgün edildikleri tespit edilmiştir. Mahpusların ailelerinden uzak hapishanelere sevk/sürgün edilmeleri aile görüşlerini neredeyse imkansız hale getirmekte ve mahpusların dış dünya ile iletişimlerini ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle mahpusların dış dünya ile iletişimlerini neredeyse ortadan kaldıran ve aile ve özel yaşamları üzerinde onarılamaz hasarlara neden olan irade ve talep dışı sevk/sürgünlere son verilmelidir.
GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ
Yasal ve uluslararası mevzuat evrensel hukuk ilkeleri ile birlikte göz önüne alındığında; derneğimize gelen başvurular sonucunda yapılan mahpus görüşmelerinde tespit edilen işkence yasağı, sağlık ve tedaviye erişim hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlallerinin sebebi olan hapishane idaresi ve personeli uygulamalarının ve eylemlerinin sonlandırılması ve idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Raporda görüldüğü üzere mahpusların en temel insan hakları dahi askıya alınmış ve mahpuslar üzerindeki tecrit en üst seviyeye çıkarılmıştır.
Mahpusların hapishane koşullarında sosyalleşebilmesi, infaz sürelerinde sosyal ilişkilerden kopmamaları, bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından ortak alan faaliyetleri büyük önem arz etmektedir. Özellikle yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulan mahpusların beden ve ruh sağlıkları için uzun süre veya süresiz sosyal yalnızlaştırmaya maruz bırakılmamalıdır. Pandemi ile birlikte başlayan süreçte mahpusların ortak alan faaliyetlerinin yaptırılmaması mahpusların içinde bulunduğu tecrit koşullarının ağırlaşmasına neden olmuştur.
AİHM, tamamen duyusal yalıtma ile birlikte bütünüyle sosyal yalıtmanın kişiliği tahrip edeceğini ve güvenlik veya başka gerekçelerle haklı gösterilmeyecek bir insanlık dışı muamele biçimi oluşturacağını belirtmiştir Ulusal ve uluslararası insan hakları hukukunda; mahpusların hakları ile ilgili oldukça gelişmiş standartlar olmasına karşın mahpuslar ilgili hakları ve düzenlemeleri doğrudan kullanamamakta, tutuldukları yerlerde bulunan yetkililer aracılığı ile ancak kullanabilmektedir. Yetkililer, hapishane müdürleri, kaynağını uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Anayasa’dan alan yasal düzenlemelere aykırı işlemler ve uygulamalar yapmaktadır. Bu durum mahpuslarda, ailelerinde, avukatlarında ve insan hakları örgütlerinde hapishane sistemine ilişkin ciddi güvensizlikler oluşturmaktadır. Bir bütün olarak bu saptamalar, hapis cezalarının infazında özgürlüğünden yoksun bırakılmanın kendi başına yeterli bir ceza olduğu gerçeğinin göz ardı edildiği ve gerek hapishanenin fiziksel koşulları ve gerekse uygulanan rejimin, çekilmekte olan cezanın şiddetini daha da arttırdığını göstermektedir.
Mahpusluğun bu “ağırlaştırılmış” koşullarını etkin biçimde denetleyecek bir mekanizma bulunmamaktadır. Mahpusun avukat görüşü, arkadaş görüşü ve aile görüşlerinden mahrum bırakılması, yine dışarıyla iletişim bağı olan telefon, faks ve mektup hakkının engellenmesi gibi uygulamalar insanlık onuruna aykırı uygulamalardır. Mahpusun işkence ve onur kırıcı ceza işlemlerine maruz bırakılması demektir.
Hapishanelerde yüzlercesi ağır, binlerce hasta mahpus bulunmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşme hükümleri bu denli açık olmasına rağmen, sözleşme hükümlerine uyulmamakta ve hasta mahpusların Sağlık Hakları sistematik bir biçimde ihlal edilmektedir. Ağır hasta mahpusların infazları durdurulmalı ve derhal tahliye edilmeleri için gerekli işlemler yapılmalıdır. Yine bütün hasta mahpusların insan onuruna yakışır bir şekilde eksiksiz olarak tedavileri sağlanmalıdır.
Hapishanelere bağımsız sağlık kurumlarının girmesine ve inceleme yapmasına izin verilmelidir. Hapishanelerin denetiminde başta meslek kuruluşları ve insan hakları örgütleri olmak üzere ilgili kuruluşların yer alacakları şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Hapishanelerdeki sağlık personeli sayısı arttırılmalıdır.
Hastaların havasız, kışın soğuk, yazın sıcak ringler ile hastaneye sevk edilmesi, hastane önlerinde ringler içerisinde saatlerce bekletilmesi uygulamalarına son verilmelidir. Ağır hastaların ring araçları ile değil ambulansla hastanelere sevki sağlanmalıdır. Tek kişilik ring aracı tamamen kaldırılmalıdır.
Hastaların revire çıkarılmaları, hastaneye sevkleri hızlandırılmalıdır. Teşhis, tedavi ve kontrollerinin uzman hekimler tarafından yapılması sağlanmalıdır. Kelepçeli muayene ve tedavi yöntemi uygulamasından vazgeçilmelidir. Bu uygulama nedeniyle birçok hasta mahpusun tedavisi yapılamamaktadır. Her hasta mahpusun tıbbi etik gereği, her hastaya uygulanması gerektiği gibi, mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda, insan onuruna yakışır bir şekilde sağlık hizmeti alma hakkı vardır.
Dünya Tabipler Birliği ve Türk Tabipler Birliği de yayınladıkları birçok metinde, hekimlerin mahpusları muayenesi esnasında kişinin içinde bulunduğu her türlü kısıtlılığın ortadan kaldırılmasını ve kişiyi kelepçeli, yatağa bağlı ve benzeri bir durumda muayene ve tedavi etmemelerini salık vermektedir. Türk Tabipler Birliği, Aralık 1994’te konuyla ilgili yayınladığı bildirgede kelepçelerin açtırılmasını “hekimin görevi” olarak nitelendirmektedir. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık-dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) Genel Raporu’nda da kelepçeli olarak tedavinin uygun olmadığı vurgulanmaktadır: “Sivil hastanenin kullanılması halinde, güvenlik düzenlemeleri konusu ortaya çıkacaktır. CPT bu bağlamda, tedavi almak üzere hastaneye gönderilen tutukluların gözetim nedenleriyle hastane yataklarına ya da diğer eşyalara fiziksel olarak bağlanmamaları gerektiğini vurgulamak ister. Güvenlik ihtiyaçlarını yeterli bir şekilde karşılayacak başka yollar bulunabilir ve bulunmalıdır; bu tür hastanelerde bir gözetim biriminin oluşturulması bu çözümlerden bir tanesi olabilir.” BM Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için Prensiplerin Bütünü: “Madde 1- İnsani tarzda muamele yükümlülüğü: Herhangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür”
İnşaatı devam eden yeni tip cezaevlerinin inşaatları durdurulması,bu cezaevlerine yönelik olarak Türk Tabipler Birliği,Türkiye Barolar Birliği, Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği ve İnsan Hakları Kuruluşlarının katılımıyla ulusal düzeyde bir çalışma grubu oluşturulmalıdır.
Hukuka aykırı olan “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” ile hapishane idarelerinin mahpuslara karşı sınırsız yetkiyle donatılarak keyfi kararlar alabileceği uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Yukarda bahsi geçtiği üzere hapishane idareleri yeni yönetmelik ile kendilerine verilen yetkileri kötüye kullanmaya başlamıştır. AİHS’in 14. maddesinde düzenlenen “Ayrımcılık Yasağı” ilkesine göre “Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır Bu uygulamaya derhal son verilmelidir.
Sonuç olarak,
Adana Kürkçüler F Tipi ve Suluca 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi hapishanelerinde yaşanan hak ihlalleri ve sorunlar ciddi boyutlardadır. Bu ihlallerin önüne geçilmesi ve mahpusların haklarının korunması adına ilgili merciler ve yetkililer tarafından acil adımlar atılması gerekmektedir. Ayrıca, mahpusların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, sağlığa erişim haklarının güvence altına alınması ve psikolojik destek hizmetlerinin güçlendirilmesi, bu süreçte öncelikli olmalıdır.
İHD Adana Şubesi Hapishane Komisyonu
Sözcü: Av. Aziz Sarı