Faşizme Karşı Mücadelede Sanatın Gücü
Dünya genelinde ve Türkiye’de kökleşmiş olan ırkçılık, toplumların geleceğini tehdit eden bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Birleşmiş Milletler'in düzenlediği Uluslararası Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Günü etkinliklerinde de vurgulandığı gibi, faşizmin ve ayrımcılığın yayılmasına karşı koymanın en etkili yollarından biri eğitim ve sanattır.
Harvard Üniversitesi'nden Afrika ve Afrika Amerikan Çalışmaları Doçenti Sarah Lewis, BM etkinliğinde yaptığı konuşmada, sanatın ve eğitimin toplumsal değişimdeki rolünü şu sözlerle dile getirdi: "Cehalet ırkçılığa izin verir, ancak ırkçılık cehaleti gerektirir. Gerçekleri bilmememizi gerektirir." İşte tam da bu yüzden, ırkçılıkla mücadelede bilgi ve sanatın gücü kritik bir noktada duruyor.
Eğitim, Toplumsal Adalet İçin Bir Araç
Tarih boyunca sanat, toplumsal hareketlerin öncüsü olmuş, toplumun adalet algısını yeniden şekillendirmiştir. Frederick Douglass’tan Martin Luther King’e kadar pek çok lider, sanatsal anlatıların ve görsel temsillerin toplumsal değişim yaratma kapasitesini vurgulamıştır. Lewis, "Birey olarak yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri, toplumda kimin önemli olduğunu ve kimin ait olduğunu tanımlayan anlatıları sorgulamaktır" diyerek, bireysel farkındalığın toplumsal değişimdeki önemine dikkat çekiyor.
Lewis, eğitim sistemlerinin ırkçılığın ortadan kaldırılmasında kritik bir rol oynadığını belirtiyor ve ekliyor: "Örneğin köleliğin, köleleştirilmişlere sunduğu beceriler için yararlı olarak öğretilebileceği fikrinin olduğu bir dönemdeyiz. Ancak gerçekte, köleliğin kaldırılmasının ardından sistemsel ve sürekli eşitsizlik biçimlerine nasıl dönüştüğünü anlamadan, adaleti sağlayamayız." Eğitimin, yalnızca okul müfredatlarında değil, toplumun her alanında, sanatta ve kültürde de doğru anlatıları aktarması gerektiğini vurguluyor.
Bir Trompetin Değiştirdiği Hayat: Charles Black Jr.
Sanatın, toplumsal değişimde nasıl bir etki yaratabileceğine dair bir örnek de Lewis’in anlattığı Charles Black Jr. hikayesiyle öne çıkıyor. 1930’larda bir dans partisine katılan Black, Louis Armstrong’un trompet performansını dinledikten sonra, Amerika’daki ırk ayrımcılığının yanlış olduğunu anlamıştı. O anın etkisiyle hukuka yönelmiş ve sonunda ABD’de ayrımcılığı yasaklayan Brown v. Board of Education davasının avukatlarından biri olmuştu. Lewis, bu hikayeyle, sanatın ve bireysel farkındalığın büyük toplumsal dönüşümlere ilham verebileceğini gösteriyor.
Türkiye’de Artan Polis Şiddeti ve Faşizmin Yükselişi
Türkiye'de ve dünyada artan ayrımcılık ve otoriter yönetim anlayışları, özgürlüklerin ve insan haklarının gerilemesine neden oluyor. Faşizmin gün geçtikçe daha fazla normalleştirildiği bu ortamda, sanat ve eğitim, gerçekleri görünür kılmak ve direnişi büyütmek adına hayati bir rol oynuyor.
Son olarak, Türkiye’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından yaşanan olaylar, polisin orantısız güç kullanımıyla toplumsal tepkilere sahne oldu. Çok sayıda kişinin yaralandığı protestolarda güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, ülkede demokratik hak ve özgürlüklerin nasıl baskı altına alındığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, Türkiye’de otoriterleşmenin ve devlet şiddetinin ulaştığı noktayı açıkça ortaya koyarken, adalet ve özgürlük mücadelesinin daha da önemli hale geldiğini gösteriyor.
Bu nedenle bireylerin, toplumsal bellek ve sanat aracılığıyla gerçeği araması ve öğrenmesi, ırkçılığı ve ayrımcılığı reddetmesi çağın en büyük mücadelelerinden biri olarak karşımızda duruyor.