Çocuk Hakları Hemen Şimdi!

Göçmen Mülteci Çocuklara Yönelik Hak İhlalleri Durdurulsun

 

Bu Çocuk Hakları Günü’nde, iş cinayetine kurban giden  11 yaşındaki Ahmet Avan, sokak ortasında öldürülen 15 yaşındaki  Abdullatif Davvara, vahşice öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran davası, yeni doğan çocukları katleden Yenidoğan çetesi davası ve  İzmir Selçuk’ta en büyüğü 5 yaşındaki 5 kardeşin yanarak ölümü olayının gölgesi ve ağırlığı altındayız.

Bilindiği üzere; 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, 1989 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile çocuk haklarının yasalarca tanınmasının kutlandığı gündür.

Çocuk Hakları Sözleşmesi, 197 ülkenin onayı ile insan haklarına ilişkin sözleşmeler içinde “en fazla imza atılmış” insan hakları belgesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu sözleşme ile on sekiz yaşın altındaki bireyler; din, dil veya kabiliyet farkı gözetilmeksizin, düşünce ve söylemlerinin ne olduğuna ve nasıl bir aileden geldiklerine bakılmaksızın bu haklara sahiptirler. Bu sözleşme ile çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi için kişi ve devletler için yükümlülükler getirilmiştir. Birleşmiş̧ Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletler sözleşme hükümlerini ayrım gözetmeksizin her çocuğa uygulamakla yükümlüdür.

Çocuk hakları içinde göçmen çocukların hakları, yaşadıkları olağanüstü travmalar nedeniyle daha da önem kazanmaktadır. Göç esnasında çocuklar; evlerinden ayrılma, yaşadıkları yere tekrar dönüp dönemeyeceklerinin belirsizliği, aileden, okullarından ve okul arkadaşlarından ayrı kalmak, ailesinden birilerini göç ederken kaybetmek gibi, birçok problemle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu problemler, çocuklarda ağır travmaya ve psikolojilerinin bozulmasına neden olmakta, bu ve benzeri nedenlerle, çocuklar hem göç̧ sırasında hem de göçmen konumundayken korunmaya en muhtaç̧ grup olarak öne çıkmaktadırlar.

Açıklamalara göre; Dünya genelinde göçmen sayısı 280 milyonu geçmiş bulunuyor. Birleşmiş̧ Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) yayınladığı son rapora göre ise, göçmenlerin yaklaşık 50 milyonunu çocuklar oluşturuyor.

Yapılan açıklamalara göre; Türkiye’de bulunan yaklaşık 6 milyon göçmenin de 2 milyona yakınını çocuklar oluşturuyor. Türkiye’de doğanların sayısı 900 bin ve çocukların 1 milyon 300 bini ilk okul çağında.  Ancak, bu çocukların önemli bir bölümü eğitim imkanlarına erişemiyor ve tarım, ayakkabıcılık, tekstil gibi işkollarında çalıştırılıyorlar.

Göçmen kamplarında ya da yetersiz koşullarda dünyaya gözünü̈ açan ve hayata tutunmaya çalışan bu küçük yürekler birçok temel haktan mahrum durumda.  Eğitimden, sağlığa, barınmaya, beslenmeye bu temel hakları göçmen konumunda bulundukları ülkelerin sağlaması gerekiyor, ama başta Türkiye olmak üzere pek çok ülke çeşitli bahanelerle bu hakları görmezden geliyor.

Göçmen çocukları bekleyen tehlikelerin ne yazık ki bir sınırı yok; şiddet, cinsel saldırı, insan ticareti, organ ticareti, zorla çalıştırılma gibi çok çeşitli saldırılara maruz kalıyorlar ve  “Çocuğun hayatta kalma, güvenlik ve gelişme hakkı”, “Çocuğun yüksek yararı”, “Çocukların her türlü istismar, şiddet, ihmal ve sömürüden korunma hakkı” ve “Ayrım yapmama, çocuğun görüşlerini serbestçe açıklama ve katılım hakkı” olarak sayılan temel koruma prensiplerinden yoksun yaşıyorlar.

Hayatta kalma hakkı, devletlerin olağanüstü durumlarda hatta savaşta bile göz ardı etmemesi gereken bir haktır.  Sağlık hakkı, çocukların yaşama hakkını ve var olmaları için gerekli olan temel ihtiyaçlarını ifade eder.  BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 24. Maddesi, “bütün çocukların en yüksek sağlık standardına çıkarılabilmesi, hastalıklarının tedavisi ve rehabilitasyonu için gereken sağlık hizmetlerinin sunulması gerekir” demektedir. Sözleşme; göçmen çocuklar dâhil milliyeti, göç durumu veya vatansızlığı sorgulanmadan bütün çocukların bu haklardan faydalanabileceğini öngörmektedir.  Ancak, yerleşilen yerdeki dilin bilinmemesi, erişilebilir sağlık koruma programlarının olmaması, ekonomik imkânsızlıklar, çocukların yeterli sağlık hizmetlerine erişimine dahi imkan vermemektedir.

Göçmen çocukların en önemli sorunlarından birini eğitim hakkına erişememeleri oluşturmaktadır. Türkiye’deki göçmen çocukların 1,3 milyonu ilk okul çağında, ancak Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre okullara kayıtlı göçmen çocuk sayısı 1 milyon. Türkiye’ye göç eden ve okul çağında olan çocukların yüzde 23’ü, yani 300 bini temel hakları olan eğitim ve öğretim hayatından hiç yararlanamıyor.

Eğitime dahil olmama veya olamama nedenleri arasında; başka ilde kayıtlı olma, kimlik çıkartma sorunları, güvenlik endişeleri, ekonomik sorunlar nedeniyle çocukların işçi olarak çalıştırılması ve maalesef “çocuk evlilikleri” önemli bir yer tutmaktadır.  Ülkelerinde yaşanan savaştan sonra büyük bir travma ile Türkiye’ye gelen göçmen çocuklar, burada da kendilerine yönelik ayrımcılık politikalarıyla, fiziki ve psikolojik şiddetle karşılaşmakta, travma yaşamaya devam etmektedirler. Okullarda da bu olumsuz durum yaşanmakta, öğretmenler, veliler, okul idaresi ve arkadaşları tarafından hem göçmen çocuklar hem de ailelerine yönelen bu ayrımcılığa maruz kalmamak için, göçmenler okulla bağlarını kesmeyi tercih edebilmektedirler.

Tüm toplumu etkileyen ekonomik kriz ve derin yoksulluk; çalışma izni sorunu, kayıt dışı ve düşük ücretle çalışmak zorunda kalma,  iş bulamama ve benzeri nedenlerle göçmen ailelerini daha fazla etkilemekte, çocukları okula gitmek yerine çalışmaya mecbur bırakmaktadır.

Eğitimde dil engeli, Çocuk Hakları Sözleşmesinde de düzenlenen anadilde eğitim hakkı ile aşılabilecekken,  Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17, 29 ve 30. Maddelerine çekince koyan ve anadilde eğitim hakkını tanımayan Türkiye’de,  okullara kaydolan göçmen çocukların büyük çoğunluğu Türkçe bilmedikleri için eğitim alamıyor. Bu engeller nedeniyle, okula gidip gelerek eğitimlerine devam etmiş gibi görünen çocuklar, bir süre sonra okula gitmek istememekte, gerçek bir eğitimden yoksun kalmaktadırlar.

 Bu çocukların eğitime dâhil olması için Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kapsamlı bir çalışma yürütmesi ve bu sorunları tespit edip çözümler üretmesi gerekmekte, ancak MEB böyle bir çalışma yapmadığı gibi verileri de kamuoyu ile paylaşmamaktadır. MEB’in uzun zamandır devam eden, bedelini AB’den aldığı PICTES projesi ise ne yazık ki sunulanın aksine, göçmen çocukların eğitim hakkını gözetmemekte, bu fonun çocuklar için ayrıldığı halde, MEB tarafından farklı alanlarda kullanıldığı söylenmektedir.

Çocuk işçiliğinin önleneceği söylenmesine rağmen; Türkiye’de tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik, güvencesiz, iş güvenliğinden yoksun, çok düşük ücretle, uzun saatler boyunca ve kayıt dışı çalıştırılan, çoğunluğu Suriye’li 300 bin göçmen çocuk da dahil en az 2 milyon (yaz aylarında tarımda çalışan çocuk işçilerle 4 milyon civarı) çocuk işçi bulunmaktadır.

Türkiye’de 2013-2024 arasında kayda geçen iş cinayetlerinde hayatını kaybeden 695 çocuk işçi içinde 71’i Suriyeli, 6’sı Afganistanlı, 1’i Iraklı, 1’i İranlı ve 1’i Türkmenistanlı toplam 80 göçmen çocuk işçi bulunmaktadır. İş cinayetlerinde söz konusu cezasızlık politikası bu cinayetlerin devamına imkân vermektedir.

Klinik Psikolog Ayşegül Nezor: “Önce Çocukların Ekrana Alışmasına Aracı Oluyor,Sonra Doğurduğu Sorunlara Çare Arıyoruz” Klinik Psikolog Ayşegül Nezor: “Önce Çocukların Ekrana Alışmasına Aracı Oluyor,Sonra Doğurduğu Sorunlara Çare Arıyoruz”

Sözleşme’nin 37. maddesi Irkçılığa, şiddete, istismara karşı korunma hakkı kapsamında “çocukların her türlü istismar, şiddet, ihmal ve sömürüden korunması amacıyla; işkence veya diğer zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelelerin yasaklanmasını ve çocukların koruma altına alınmasını” düzenlerken; 19. madde “çocukların farklı toplumlarda karşılaştıkları bedensel ve zihinsel suiistimal ve istismar konularını” kapsamaktadır.

Çocuk istismarı, çocukların fiziksel gelişimi ile psikolojik gelişimlerini olumsuz olarak etkileyen faaliyetlerin tümüdür. Bu faaliyetler bir çocuğun sadece cinsel olarak istismarının değil, aynı zamanda her türlü şiddete maruz kalmasının, okula gönderilmemesinin, yetersiz beslenmesinin, bakım ve sağlık haklarından yeterince yararlanamamasının, travmatik sonuçları olabilecek çatışmaların ortasında bırakılmasının ve işçiliğe zorlanmasının tamamıdır.

Dolayısıyla korunma hakkı, göçmen kız çocuklarının cinsel sömürü ve istismardan korunmalarını, yabancı bir ülkeden sınır dışı edilmemeyi, tutuklanmamayı, ayrımcılık, işkence ve aşağılayıcı davranışlardan korunmayı ifade etmektedir.

Aşağıda yer alan örneklerden de görüleceği üzere göçmen çocuklar hem ırkçılık hem çocuk işçiliği yüzünden hayatlarını kaybetmiş, ancak cezasızlık devam ettiği için cinayetler önlenememiştir.

·         28 Nisan 2020, Ali Hemdan, 18 yaşında, Adana’da dur ihtarına uymadığı için polis tarafından öldürüldü.

·         15 Temmuz 2020, Hamza Acan, 17 yaşında, Bursa’da pazardaki kavga sırasında öldürüldü.

·         4 Nisan 2023, Gina Mercimek, 9 yaşında, Kilis’te tecavüze uğradıktan sonra öldürüldü, kuyuya atıldı.

·         13 Haziran 2024, Ahmet Avan, 11 yaşında, Adana'da çalıştığı tekstil atölyesinde, asansörle duvar arasına sıkışıp hayatını kaybetti.

·         21 Eylül 2024, Abdullatif Davvara, 15 yaşında, maskeli saldırganlar tarafından İstanbul’da parkta öldürüldü.

20 Kasım Çocuk Hakları Günü vesilesi ile hatırlatıyoruz:

·         Devlet, Cenevre Mülteciler Sözleşmesine ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceleri kaldırmalı ve çocuk haklarına bütüncül bir yaklaşımla koruma altına alınmalıdır.

·         18 yaş altındaki bütün kişileri çocuk kabul eden Çocuk Hakları Sözleşmesi  doğrultusunda vatandaş olan olmayan ve hukuki statü ayrımı yapılmaksızın bütün çocuklar haklardan eşit yararlandırılmalı, sağlıklı bireyler olarak yaşayabilmeleri için gerekli sağlık, barınma, beslenme, eğitim gibi imkanlar sağlanmalıdır.

·         Cinsel istismar ve çocuk evlilikleri ile mağdur edilme riski taşımaları nedeniyle kız çocukları için pozitif önlemler alınmalı,  

·         Çocukları her türlü istismar, cinsel sömürü ve şiddetten koruyacak önlemler artırılmalı, Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun’da yer alan sorunlu düzenlemeler çocuk hakları gözetilerek yeniden düzenlenmeli,

·         Göçmen mülteci çocukların şiddet ve istismardan korunmasında etkin mekanizmalar içeren İstanbul Sözleşmesine geri dönülmeli,

·         Göçmen çocukların eğitime erişimi önündeki engeller kaldırılmalı, çocuklara yönelik ayrımcılık önlenmeli, eğitimde fırsat eşitliği ve anadilde eğitim sağlanmalı, Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet bu konuda çocuğun yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenmeli, Göçmen çocuklara yönelik PICTES projesi amacına uygun olarak kullanılmalıdır.

·         Okullarda çocuklara psikolojik danışmanlık hizmetleri sağlanarak savaş ve göç travması ile baş etmelerine olanak yaratılmalı, 

·         Okullarda çocuklar arasındaki ilişkileri geliştirecek sosyal hizmeti sağlanmalı,

·         Göçmen ve mülteci yoksulluğu önlenerek, çocuk yoksulluğu ve buna bağlı çocuk işçiliği önlenmeli, İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli denetim ve önleme mekanizmalarının hayata geçirilmesinde çocuğun yararı doğrultusunda sorumluluk üstlenmeli,

·         İktidarın ve siyasetçilerin, mülteci çocuklara yönelik ayrımcılık ve şiddeti körükleyen, kutuplaştırıcı ve mültecileri hedef gösteren tutum ve söylemleri önlenmeli, nefret saldırılarında ve iş cinayetlerinde cezasızlık önlenmeli,

·         Kayıp çocuklar konusu ivedilikle ele alınmalı, çocukların insan ticareti ve organ ticareti mağduru olmaları engellenmeli, kaç çocuğun kayıp olduğu kamuoyuna açıklanmalı, olayların takibi yapılarak çocukların güvende olması sağlanmalı,

·         Aile birliğini parçalayan idari gözetim ve il bazında ikamet zorunluluğu aile birliğinin sağlanması amacı ile yeniden düzenlenmeli,  

·         Refakatsiz çocuklar için koruyucu önlemler alınmalı, çocukların güvende olacağı bir sistem kurulmalı,

·         Yerel yönetimler göçmen çocukların haklarını koruyacak, sağlıklı gelişimlerine imkan sağlayacak kalıcı mekanizmalar oluşturarak, hayata geçirmelidir.

GÖÇMEN MÜLTECİ DAYANIŞMA AĞI 

Editör: Haber Merkezi