Ankara – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki grup toplantısında yaptığı açıklamalarda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik girişimlerin bir “sivil darbe” girişimi olduğunu belirtti. Özel, “Bu cuntanın merkezi Beştepe’dir” ifadelerini kullandı.
“DİPLOMA İPTALİ İÇİN SENATO DIŞI BİR YAPI TOPLANDI”
Özel, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nin Ekrem İmamoğlu’na ait diplomanın iptaliyle ilgili karar sürecine ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu. Fakülte yönetiminin karara direndiğini, bu nedenle dekanın görevden alındığını belirten Özel, “Yönetim kurulunda yeterli çoğunluğu sağlayamayınca, iftara yakın saatlerde üniversite yönetimi olağan dışı bir yapıyla toplanarak iptal kararını aldı” dedi.
Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
Konuklarımızı selamlarken bir haber geldi. Grup toplantımızda ifade ettiğimiz, çarşamba günü, ertesi gün, 19 Mart'ta, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi diploma konusunda karar verecekti. Sayın İmamoğlu'nun diplomasının iptaliyle ilgili. Ama kararı bir gün önce duymak istedikleri duyumları geliyordu. Fakültenin dekanını "Ben böyle bir şey yapamam" dedi diye görevden almışlardı.
Fakültede, lazım olan yönetim kurulundaki 7'de 4'ü bulamadıklarını, 2'de kaldıklarını salı günü öğrendiler. İftar saati yaklaşırken, ki ben haberi aldıktan yarım saat sonra şehit aileleri ve gazilerimizle, tarih 18 Mart, iftar yemeğine gittim. İlk açıklamaları da orada yaptım. Diplomayı 19 Mart'ta İşletme Fakültesinin iptal etmeyeceğini görünce, iftar saatine doğru apar topar İstanbul Üniversitesi'nin yönetim kurulunu topladılar. Bu kesinlikle seçilmişlerden oluşan bir senato gibi üniversite adına karar verebilecek bir yapı değil. Ve oradan diplomanın iptaline karar verdiler.
"OLAĞANÜSTÜ BİR SÜRECİ HEP BİRLİKTE YAŞIYORUZ"
O andan itibaren, 4 haftadır, 28 gündür, birazdan farklı farklı noktalarına temas edeceğim, olağanüstü bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Aslında, Esenyurt Belediye Başkanımıza kayyum atanıp Beşiktaş Belediyemize haksız operasyonun olduğu gün, parti meclisimizi, il başkanlarımızı, grubumuzu İstanbul'da toplayıp, İstanbul İl Başkanlığının önünde, değerli basın mensuplarının, "Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?" sonucuna, sorusuna "Savaş ilanı olarak görüyorum" demiştim.
"Ne cevap vereceksiniz?" sorusuna da "Savaş ilan edilmiş bir yapı, bir kişi ne cevap verirse, hiç merak etmeyin, o cevabı vereceği" demiştim. Yine bu kürsüde, 18 Mart'tan 3 hafta önce, biz erken seçimin adayı erken ilan edilir, bunun için ön seçime gitmeye karar verdiğimizde ortaya çıkan bir bütün davranışları okuyup, yani bir yandan diploma iptali için başvuru, bir yandan 5 davada 25 yıl hapis ve siyaset yasağı istemi, bir yandan yürüdüğünü duyduğumuz, şimdi gördüğümüz, MASAK'tan terör ya da mali suçlardan yürütülen 2 operasyon... Ve demiştim ki: Bir darbe mekaniği işliyor ve bu darbe mekaniği İstanbul'un seçilmiş belediye başkanına darbe yaparken aynı zamanda bundan sonraki cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanı adayımıza bir darbe girişimi hazırlığıdır. Buna karşı, bu mekaniğin işlediğini biliyoruz, kalkışanları uyarıyoruz ve buna normal bir tepki vermeyeceğimizi ifade etmiştim.
"BİR SONRAKİ CUMHURBAŞKANI'NA DARBE GİRİŞİMİ"
İşte ben şimdi buradan, Cumhuriyet Halk Partisi grubundan, 19 Mart günü Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanı adayımıza, Ekrem İmamoğlu'na karşı girişilen darbe girişimini, 19 Mart'la 26 Mart arası, iki çarşamba arasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni bir kayyıma teslim etmemek için her gece yüzbinler, milyonlar olup Saraçhane'de direnenlere, 23 Mart'ta adayımız tam da sandıkların, oylamanın başlayacağı sırada 4 gün gözaltında tutulup hakim karşısına çıkarılmışken 1 milyon 750 bin üyemizin yüzde 93'ünün sandığa koşmasına, "Yetmez, haberdar et, eşlik et!" sloganıyla komşusunu haberdar eden, oy kullanmaya teşvik eden, sandığa kadar eşlik eden bütün üyelerimize ve Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olmadığı halde, bazısı bize o güne kadar hiç oy da vermediği halde, yapılan darbe girişimini görüp bir pazar sabahı uyanıp sokaklara dökülüp, iki elindeki bastonuyla, 90'lı yaşlarında, 100'lü yaşlarında, karnında evlatlarıyla Atatürk'ün bize emanet ettiği demokrasiye, cumhuriyete, İsmet Paşa'nın emaneti çok partili demokrasiye, kazananın gelmesine kaybedenin gitmesine, milli iradeye sahip çıkan milyonlara, o günden bugüne de, o günden bugüne de gerek meydanlarda gerek sandıklarda gerekirse bu haksızlığa karşı cesaretle, cesaretle nereye çağırırsak oraya koşup gelen ve iradesine sahip çıkan milyonlara, bu muhteris, kendilerine oy verince kendilerini baştacı yapan, başkasına oy verildiğinde milli iradeyi hiçe sayan bu bir avuç muhteris cuntacıya karşı yaptıkları darbeyi püskürten milyonlara yürekten teşekkür ediyorum.
Sağ olsunlar, var olsunlar.
"BU CUNTANIN MERKEZİ BEŞTEPE'DİR"
Bundan sonraki Cumhurbaşkanı adayımıza bir darbe kalkışıdır. Buna kalkışanları uyarıyoruz. 19 Mart günü Ekrem İmamoğlu’na karşı girişilen darbe girişimini duyuruyorum. Buradan sonra artık bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuzu, darbelerin asker yaparsa askeri darbe, bugünkü gibi siviller yaparsa sivil darbe olduğunu biliyoruz. Her darbenin başında bir cunta vardır. Bu cuntanın karargahı Beştepe'dir, Saray'dır. Her darbenin elbette silahları vardır. Askerse tanktır, tüfektir. Bugünkü gibi sivil darbenin silahı yargıdır. O silahların mühimmatı vardır. Askeri darbede kurşundur, mermidir.
Bugünkü yargı darbesinde mühimmat yalandır, iftiradır. Yalanla iftirayla yürüyen, birisinin talimatıyla, yargı eliyle yürüyen 19 Mart sivil darbesi aynen 15 Temmuz darbe girişimi ya da 12 Eylül darbesi, 12 Mart darbesi, geçmişte 1960 darbesi gibi milletin gönlünden asla ve asla bir destek görmemiştir. Tarih önünde de diğer darbeler gibi mahkum ve mağlup olacaktır. Söyleyene kızıyorlar. Öne gelene terörist diyorlar. 19 Mart'tan sonra cunta başkanı ünvanını almıştır. Cuntanın başıdır.
"TÜGVA'CI DİPLOMA İPTALİNE İMZA ATMIŞ"
Ve biraz önce ifade ettiğim her şeyin somutlaştığı, darbenin ilk adımının atıldığı, açıkçası 19 Mart günü öğlen saatlerine planlanmış darbede, yani 19 Mart günü iptal edilecek diplomayla başlayacakken aynı 15 Temmuzcuların telaşıyla darbeyi bir gece önce, 18 Temmuz'a çekip iftar vakti İstanbul Üniversitesi'nin yönetim kurulunu topladılar ve diplomayı iptal ettiler.
Diploma iptalinin altında imzası olanları tek tek irdeliyoruz. Bakın, bir tanesini kazıyınca konservatuvar hocası. Kazıyorsun, Sakarya Belediyesi'nde Kültür Daire Başkanı. Kazıyorsun, TÜGVA... TÜGVA eğitmeni. Kazıyorsun, kendi diplomalarında şaibeler var, tartışmalar var. Bakıyorsun, diploma iptaline, İşletme Fakültesi'ne imza attırmayanlar TÜGVA'cıyı İstanbul Üniversitesi'nin yönetimine atamışlar. O TÜGVA'cı diploma iptaline imza atmış. Şimdi usulen de esasen de hukuksuz bu süreç Ekrem Başkan'la beraber kendi fakültesinden, İstanbul Üniversitesi'nden 28 kişinin de diplomasının iptaline sebebiyet verdi. Bunlardan bir tanesi Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı
Sorbonne Üniversitesi'nden doktoralı bir profesörün diplomasını da iptal edip "Bugünden kelli sen artık lise mezunusun." dediler. Bir hukuk devleti düşünün ki, bunların gözü dönmüşlüğünü dönüp de sürdürmeye kalksa birileri, o hocanın dersine girdiği ve onun üzerinden diploma alan binlerce, on binlerce öğrencinin diplomasını sakatlıyorlar.
"YANİ DİYOR Kİ: İMAMOĞLU ADAY OLABİLİR HIZLA İPTAL EDİN"
Bir gözü dönmüşlükle Ekrem İmamoğlu'nun diplomasını "İptal edin!" diye yolladıkları yazıya şunu koymuşlardı: "Acele edin! Bu diplomalar resmi işlemlerde kullanılıyor. Ayıptır söylemesi 31 yıldır. YSK dahil birçok yere verilebilir." Yani diyor ki: "Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olabilir. Bu diplomayı hızla iptal edin!" Şimdi bu gözü dönmüşlerin bu ülkeye yaptığının sonuçlarını çekiyoruz. Örneğin Mehmet Şimşek dünyayı geziyor, Türkiye'ye yatırımcı davet ediyor. Türkiye'ye para gelmesini, yabancı sermaye gelmesini istiyor.
Yetmez, Türkiye'ye güven vermesi lazım ki buradaki sermaye, yerli olsun yabancı olsun, dışarı kaçmasın. Ama bir yandan bu işler oluyor. Bütün dünya soruyor. 2019'da Türkiye'nin en büyük şehri, dünyanın en bilindik metropolünde seçim kazanıldı, mazbata iptal edildi.
"BU DEVLETİN VERDİĞİ HANGİ KAĞIDA GÜVENECEKLER?"
Aynı kişi üstüne iki seçim daha kazandı. Bu sefer 31 yıllık diploma iptal edildi. Daha mahkemeler görülüyor. 24 tane şirketin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilişkili ihale almış ya da Ekrem İmamoğlu'nun çevresindeki kişilerin, öz babasının 35 yıllık şirketi, Ekrem İmamoğlu'nun etrafında olduğu için göz diktiklerinin 65 yıllık şirketlerine, mal varlıklarına el konuluyor ve kayyım atanıyor. Oysa daha soruşturmanın başındayız, kovuşturmanın başındayız. Suçlu ilan edilmiş değil kimse, kimsenin suçu ispat edilmiş değil ama yandaş kayyumlar eliyle o şirketlere ne hal olacak? Belediyelere, ikisine kayyım atadılar. Diğerlerine atamadılar ama yüz binlerce billboarda kayyım atadılar.
Yani kendi rejimlerinin reklamını yapmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kiraya verdiği, üzerinde reklamlar yayınlanacak olan, oradan kent lokantasına çorba olacak olan, oradan anne kartı olacak olan, çocuğa süt desteği olacak olan kaynaklara el koymaya, onları kendi lehlerine kullanmaya çalışıyorlar. Şimdi devletin verdiği tapunun, devletin verdiği diplomanın, devletin verdiği şirket ruhsatlarının, kazanılmış seçimin mazbatasının yok sayıldığı yerde nerede hukukun üstünlüğü? Nerede mal güvenliği? Bu devletin hangi verdiği kağıda güvenecekler?
ÖZEL, VERİLERLE ANLATTI
Bu devletin hazine bonosuna, bu devletin garanti ettiği şirketlerin hisse senedine nasıl güvenecekler? İşte bu yüzden, tam da bu yüzden, 19 Mart darbesinden sonra Mehmet Şimşek 45 milyar doları, yani 1 trilyon 700 milyar lirayı cayır cayır yakmak zorunda kaldı döviz daha fazla yükselmesin diye. İşte 19 Mart darbesinin maliyeti. 45 milyar dolar rezerv yakıldı. Borsada 31,5 milyar dolar zarar yazıldı. Türkiye'nin risk primi yüzlerin altında olması gerekirken benzer ekonomilerde 371'e yükseldi. Bakanlık da borçlansa, belediye de borçlansa, şirket de borçlansa risk primi, yüksek risk primiyle 10 yıl geriye dönük, 10 yıl ileriye dönük ödeyeceğimiz faizler boşu boşuna katlandı.
Basit hesap, her vatandaşın cebinden şimdilik 20.000 lira çıktı. Bu darbenin Türkiye'ye toplam maliyetinin bu salondaki herkesin cebinden aldığı para 20.000 lira. Türkiye'de dün gece doğmuş bebeğin de cebinden 20.000 lira aldılar, 90 yaşında ninenin de cebinden 20.000 lira aldılar. Bütün emeklilerin, bütün memurların, bütün asgari ücretlerin, bütün esnafların, bütün köylülerin, bütün gençlerin cebinden sırf bu operasyonda 20.000 lira aldılar.
"BÜTÜN EMEKLİLERE SESLENİYORUM..."
Darbeden önce, yani bundan 4 hafta önce asgari ücret 6,5 gram altın alıyordu. Bugün 5,5 gram altın aldılar. Sadece asgari ücretlinin maaşı üzerinden kaybı 4.000 liradır, 1 gram altındır. Sadece maaşı üzerinden. Hepimize düşen toplam maliyetin onun başına düştüğü, toplamda kaybedeceğimiz 20.000 lira dışında 1 gram altın her bir asgari ücretlinin kaybı vardır. "En düşük emekli aylığını asgari ücrete çıkarın!" demiştik. "Para yok!" dediler. Buradan söyledik. Bir yıl önceki 33 milyardı. İnce hesap yaptılar, "100 milyar TL lazım." dediler. Bugün 14.000 lira alan her emeklinin 22.000 lira alması için 100 milyar lazımdı. 17 katını Ekrem İmamoğlu korkusu için yaktılar. Bütün emeklilere sesleniyorum: Her biriniz bir asgari ücret alabilirdiniz.
"Bu para yok!" dediler, 17 katı varmış. O parayı cayır cayır yaktılar. Ama Mehmet Şimşek'e sorunca "Bu rezervler bu günler için biriktirildi." diyor. Yani bu ülke parayı emeklisine yüksek maaş vermek için, asgari ücretlisini böyle açlık sınırı, bakın, yoksulluk sınırı 70.000 liraya yakın. Açlık sınırının altında işçi çalıştırıyoruz. Bu paralar onlar için değil. Bak, birazdan söyleyeceğim. Cayır cayır yandı Türkiye'nin her yerinde. Tüm tarlalar, tüm ağaçlar don oldu. Bu rezervler, bu paralar onlar için değil. Öğrenciler, burs parası, bundan yıllar önce verilenin beşte biri kadar altın üzerinden öğrencilere burs ver. Bu para onlar için değil. Yurt yap, bu para onlar için değil. Bu para ne için? Bu para Tayyip Erdoğan'ın rakibini ekarte ederken dünyanın önünde, "Korkuyor ya millet! Durulmaz bu ülkede!" diyor ya, diplomayı iptal ediyor 30 yıl sonra. Benim paramın garantisi yok. Alıyor parayı, alırken dolar fırladığı için onu bastırmak için. Çıkıyor dışarıya.
"ANADOLU'DA MEYDAN MEYDAN SAVUNACAĞIZ"
Bu paniği önlemek, doları bugünkü fiyatında değil de 80 lira olmasını önlemek için bu rezervleri yakıyor. Yapmasaydın bu işi! Girmeseydin bu kumpasa! Yapmayaydın bu darbeyi! Bu parayı emekliye vereydin, asgari ücretliye vereydin, ürünü yanan çiftçiye vereydin, destekleme diye vereydin. Yok, hayır. O yüzden bu darbenin çok ağır maliyeti vardır. Bunu mecliste arkadaşlarımız, bu kürsüde ben, Anadolu'da meydan meydan, İstanbul'da meydan meydan hem darbeyi hem darbeyi hem demokrasiyi savunacağız hem de bunların bu millete, para bulamadıkları bu millete, Erdoğan'ın rakibini saf dışı etmek için nasıl para bulduğunu, nasıl yaktığını, nasıl yalancı olduklarını teker teker anlatacağız. Elektriğe %25 zam. Para kime gidecek?
Tamamı özelleştirilen dağıtım şirketlerine. Peki bu verilen para, bu verilen para bir aylık zammın kaç katı? 340 katı. Bu verilen para Türkiye'de elektriğe gelen zammın bir yıllık tutarının 28 katı. Bu verilen para Türkiye'de hepimizin birden, konutu, kamu daireleri, sanayisi, tarımı hep birlikte yaktığımız elektriğin, bir yıllık elektriğin 7 katı. 7 yıllık elektrik yakmak. 7 yıl fabrikalar, tarlalar, konutlar, okullar, devlet daireleri elektrik yaka yaka, 7 yıl yakacak, 19 Mart darbesinde yaktıkları kadar para edecek.
Şimdi o gün darbeyi yapıp millete %25 zam yüklüyorlar. Bunları milletin görmesi, bu gözü dönmüşlüğün milletin görmesi gerekiyor ve açıkça ifade etmek lazım ki milyonlar "Direne direne kazanacağız!" diye meydanları inlettirken "Biz o parayı bu günler için bulduk." diyen Mehmet Şimşek'in gerçek yüzünü bundan sonra para bulmak için gittiği her yerde ve gezdiği her yerde yüzüne, karşısına söylenecek olan şu: "Kendin söyledin."
"BURADAN İLAN EDİYORUM"
Sen buradan topladığın paraları Türkiye'nin demokrasiden otokrasiye geçmesi sırasında kullanmak için biriktirmişsin. Buradan ilan ediyorum: Bir darbe vardır. Başında bir cunta vardır. Cuntanın başı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Cuntanın mali ayağının sorumlusu Mehmet Şimşek'tir, hesap verecektir. Cunta darbeye odaklanmış. Bir yandan Türkiye yanıyor. Malatya'da kayısı yanıyor, Manisa'da üzüm, Türkiye'nin dört bir yanında kiraz, şeker pancarı, ceviz, narenciye, çay, fındık, aklınıza ne geldiyse, hangi ürün geldiyse bir gecede, iki gecede dondan yandı. Öyle bir noktaya geldi ki narenciye üreticileri perişan oldu. Öyle bir noktaya geldi ki çiftçiye geçen yıl 178 milyar hak ettiği desteklemeyi vermemişlerdi. Verdikleri çok daha azdı. Hak edilen 178 milyarı vermemişlerdi. Bu don çiftçiyi yakarken Mehmet Şimşek'in yaktığı para 1,7 trilyon.
Şimdi bakıyorum, gurur duyuyorum. Baktım. Hepinizin sosyal medyalarına baktım. Don olmuş bütün CHP milletvekilleri. Nasıl yetiştiniz? Birisi kayısı bahçesinde, biri narenciye bahçesinde, biri üzüm bağında, biri cevizci ağlıyor, onu dinliyor. Öbürü, bir başka üreticinin sorununda. Birisi Antalya'da domates üreticisinin yanında. Bir yandan Saraçhane'de, bir yandan Maltepe'de, İstanbul'un bütün ilçelerinde, Esenyurt'ta, benimle birlikte Samsun'da, burada, Meclis'te iklim kanununa direnirken, don düşünce, donun, don düştükten ve orada herkesin canı yandıktan sonra, saatler içinde oraya giden grubumun her birinin teker teker alnından öpüyorum. Milletvekili budur!
"MİLLETTEN KOPMUŞ KÖTÜ AKIL!"
Salon adamları, salon adamları atadıklarına kendilerini alkışlatırken, milletin vekilleri kendini seçenlerin yanında. İşte gerçek siyaset budur! Mücadele budur! Cuntanın, sonunun geldiğinin göstergesi de milletin gönlüne girmiş hem Ekrem İmamoğlu'dur hem CHP grubudur.
8 lira olmuş domatesin fiyatı, üretici satarken. Maliyeti 20 lira, markette 50 lira. Bu düzene isyan ederken Antalya'nın tüm milletvekillerimiz hep bu isyanı dile getirdiler bu hafta. Bize ulaştılar, dediler ki: "Don herkesi yaktı, ama Antalya'da domates üreticisi, ihracatçı perişan oldu." Hepsinin birden, hepsinin birden, bütün gücümüzle hem Meclis'te savunmaya, bu konuda önergeler vermeye, kanun teklifleri vermeye, hem sahada hem burada Meclis'te olmaya ve bu bir büyük mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Karşımızda milletten kopmuş kötü bir akıl var. Kötü bir niyet var.
Karşımızda devleti, içinden adaleti çektiği için çeteye dönüştürmüş bir yapı var. Devlet, para toplayan, silah taşıyan, insanları hapse atan bir yapıdır. Ama adaletle yönetildiğinde senin benim malımın güvencesidir o hapishaneler. Hırsızı koyar, gerçek hırsızı. Belinde taşıdığı silah, senin silahsız gezmene, çoluğunun çocuğunun güven içinde yaşamasına, sokaktaki kadının korkmadan yürümesine katkı sağlar. Para toplar, onunla yoksula sahip çıkarsa, topladığı para bir zorbalık değil, topladığı para karşı tarafı tehdit ile elinden aldığı bir para değil, kazananından çok aldığı, az kazananından az aldığı, kazanamayanından almadığı adil bir vergiyse, devlet adilse vergide ve hizmette, o parayla yaptığı hizmetler işte devleti devlet yapar. Devletin içinden adaleti çekince, zengin 43 firma 1 lira vergi vermezken hepiniz, Türkiye'deki emeklileri, asgari ücretlileri, çalışanı işsizi %68'le dolaylı vergi. Yani fabrikanın patronuyla bekçisi mazota aynı vergiyi, elektriğe aynı vergiyi, süte, ekmeğe aynı vergiyi verdiği için, devletin içinden adaleti çekince, adaletsiz bir vergi sistemi.
"DEVLET, PARA TOPLAYAN, SİLAH TAŞIYAN, İNSANLARI HAPSE ATAN BİR YAPIDIR"
Devletin içinden adaleti çekince belinde silah olan, elinde kalkan olan bu milletin evladı polisi bu milletin sabilerine, suçsuz öğrencilerinin karşısına diken, devletin içinden adaleti çekince o öğrencileri bir gün bile yatağı yokken alıp hapse koyan ve bayramı, bayramı, belki bir dahaki bayram elini öpemeyeceği anneannesinden, babaannesinden, dedesinden, annesinden, küçücük kardeşinden ayrı geçirip ibret-i alemlik yapan, bir gün bile yatmayacaklarını bile bile koca bir bayram onları Silivri'de yatıran, ilk günler adli koğuşlarda yattıklarında ailelerinin uykularını kaçırtan bu iş, devletin içinden adaleti çekince devleti çeteye döndürüyor. Atatürk'ün kurduğu, hepimizin saygı duyduğu, çağırdığında askere gittiğimiz, gerekirse canını verdiğimiz, kolumuzu verdiğimiz, istediğinde vergisini verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bu suç örgütünün elinden kurtarıp, çeteleşmekten kurtarıp adil, demokratik, güçlü bir hukuk devleti yapana kadar durmayacağız, durmayacağız, durmayacağız!
Karşımızda milletten kopmuş kötü bir akıl var. Kötü bir niyet var. Karşımızda devleti, içinden adaleti çektiği için çeteye dönüştürmüş bir yapı var. Devlet, para toplayan, silah taşıyan, insanları hapse atan bir yapıdır.
"MAÇTAKİ 'NORMAL DOĞUM' PANKARTINA SERT TEPKİ"
İşte, işte bunların elindeki devlet kadını başka bir gözle görüyor. Futbol takımlarını vermiş erkeklerin eline, pankartları doğumun nasıl yapılacağını söylüyor. Kardeşim! Kadının, kaç çocuklu olacağı, doğuracaksa nasıl doğuracağı, nasıl büyüteceği, kadının nasıl giyineceği, ne yiyeceği ne içeceği, ne kadar güleceği, kadının bileceği iştir. Bu konuda laf söylemek hiç kimseye düşmez! Hiçbirimize düşmez. Kadınların yerine konuşmaya, karar vermeye son verin artık. İnsanı erkek olduğundan utandırıyor bunlar, o kadar söylüyorum.
Ayrıca, ayrıca kadına karşı saldırının tümleşik hâli, zihniyet, soruyorlar Sağlık Bakanı'na: "Maçı bitte erkekler mi izliyor?" diyor. Esas orada, meselenin ne olduğunu, verdiği mesajı, o kötü mesajın esas hedeflemesini dahi anlamamış. Daha doğrusu, ona yaptıran akıl, onun aklının buna ermeyeceğini bildiği için ona konu hakkında bilgi dahi vermemiş... Ama işin kötüsü şu, bir de bunun somutlaştığı yerler var. Ne oldu? Üsküdar Belediye Başkanımız Sinem Dedetaş'a, bu AK Parti'nin, bu AK Parti'nin yerine yazan, çizen, konuşan, icabında haber verdirdiği, darbeden 4 ay önce darbenin geldiğini bildiklerini, sustuklarını, tavukların tüyleri çıktıktan, sayılacağını söyleyen kişi, yani bu bilgiyi bilen, yazan, söyleyen, her fırsatta AK Parti'yi öven kişi Üsküdar Belediye Başkanımıza, canımız kardeşimize, gencecik evladımıza, Üsküdarlı'nın AK Parti'yi elinden alıp, AK Parti'nin elinden alıp bu iyi yetişmiş, çalışkan, üretken, başarılı yönetici Sinem Dedetaş'a teslim etmiş.
Buna, buna, orada yapılan hizmetlere, ankette çıkan muhteşem memnuniyet oranına rağmen dönüp cinsiyetçi bir yaklaşımla hakaret etti utanmaz. Devamında Bahçelievler Belediye Başkanı olacak Arslanmaz kadın belediye meclis üyemiz Bahar Günçiçek kardeşimize ağır ithamlar, hakaretlerde bulundu. Yetmedi, yetmedi. İzmit Belediye Başkanımız Fatma Kaplan Hürriyet'e hakaret ettiler. Yanıtını aldılar ama utanmazca hakaret ettiler. Bir ses duyan var mı AK Parti'den? Bir ses! Hatırlayın, Kadıköy Belediye Başkan Vekilimiz, geçmişi tertemiz, iyi bir hukukçu, Ramazan günü bir kadın belediye meclis üyesi...