"Alevi hareketi; günlük hafıza ile yönetilmemelidir. Üye nereye geldiğini, yarın ne yapacağını bilmelidir. Bilinmezlik kötü şeydir, bozulmaya, kullanılmaya ortam hazırlar. Bugün yaşanan sıkıntıların kaynağında bunlar vardır. Değerli bir arkadaşımız “ Azalmaktan değil, bozulmaktan korkun” diye birkaç ay önce Alevi kurumlarını uyarmıştı..!"
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Adana Merkez Şubesi 1.Olağan Kongresi Selman-ı Pak Kültür Merkezinde Gerçekleştirildi.
Kongreye PSAKD Genel Sekreteri İsmail Ateş, PSAKD GYK Üyesi ve ABF Genel Genel Sekreteri Özgür Kaplan, PSAKD Genel Örgütlenme Sekreteri Ezgi Türkyılmaz, Alevi Örgütlerinin temsilcileri ve üyeleri, CHP Seyhan Belediye Başkan A. Adayları Emrah Kozay, Hatice Yılmaz, İHD Adana Şube Başkanı Av. Yakup Ataş, SES Adana Şube Eş Başkanı Belgin Işık, Emek Partisi, TİP, DEM, Global İş İnsanları Platformu Başkanı Mikdat Öztürk katıldı.
Kongreyi yönetmek üzere Divan Başkanlığına Özgür Kaplan, üyeliklere Gülizar Polat ve Abdullah Sert seçildi.
Saygı duruşunun ardından Şube Başkanı İlyas Turan konuşma yaptı.
Turan; “Üzülerek ifade etmek isteriz ki, Pir Sultan Abdal’ın İsmi/Misyonu kullanılarak, Yerel düzeyde birkaç derneğin daha kurulduğunu, yukarıda anlattığımız gelişmelerden habersiz Pir Sultan dostlarının da bu derneklere üye olduğuna şahit olduk. Derneğimizin, bu tür derneklerle hiçbir bağının olmadığını tekrardan Pir Sultan Dostlarına hatırlatmak isteriz” dedi.
İlyas Turan’ın ardından PSAKD Genel Sekreteri İsmail Ateş bir konuşma gerçekleştirdi.
Şube Başkanı İlyas Turan’ın konuşması şu şekildeydi;
KONGREYE GİDERKEN…
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Adana Merkez Şubesi olarak. Bugün 1.Olağan Kongremizi gerçekleştirmek üzere, siz değerli Pir Sultan dostları ve üyeleriyle toplanmış bulunuyoruz.
Ancak, süreç normal işlemiş olsaydı, bugün belki de 19. Olağan genel kurulumuzu geçekleştirmiş olacaktık.
Zaman zaman zorluklarımız olsa da, geçmiş kongrelerimizden aldığımız tecrübeyle, zorluğu aşma iradesi ve kararlığıyla bugün ki kongremizi yapmış olacağız.
Derneğimizin tarihsel pratiğine bakıldığında, kendi iç işleyişinde oldukça çeşitliliği olan, müzakereye açık, keyfiliğe/bireyselliğe prim vermeyen, bir o kadar da çoğulcu, itiraz kabiliyetini kaybetmeden, her türden milliyetçi, ırkçı-şoven akımlara mesafe koyarak, Alevileri görünür kılmaya, demokrasiye, çoğulculuğa, insan haklarına, inanç-ifade özgürlüğüne ve laikliğin önemine yönelik ciddi, samimi çabaları görülecektir.
Derneğimiz, Adana özelinde, on yıllarca, çok değerli dostluklara, anılara ev sahipliği yapmıştır. Aramızda olmayan, Hakk’a yürüyen canlara minnet borcumuzu ifade etmek isteriz. 2002 yılında Hacı Bektaş dönüşü kaybettiğimiz canların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
Ayrıca yakın tarihte kaybettiğimiz derneğimizin kurucu başkanı Sadık BORAL, Gençlerimizden Eren KARAHAN ve isimlerini sayamadığımız canlarımızın devri daim olsun. Yıldızlar yoldaşı olsun.
Ancak, Derneğimiz son on yıl içinde, kimi olumsuzluklarla karşı karşıya kaldı. Kişisel zafiyetlere maruz bırakıldı. Derneğin tüzüğüne, kuruluş felsefesine aykırı tutumlar boy vermeye başladı. Üye profili bozularak, demokratik rekabet ortamı ortadan kaldırıldı. Gerekli olmadığı halde yeni şubeler açıldı.
Bu olumsuz gelişmeler sebebiyle, genel merkezimiz, derneğin hukukunu korumak adına, Adana merkez şubesi ve bağlı şubeleri kapatarak yeni bir sürece girmek zorunda kaldı. Bugün yapılan kongremiz bu yeni sürecin ilk adımıdır.
Derneğimiz, Ankara Merkezli, Türkiye genelinde 80 noktada ulusal düzeyde örgütlü yapısıyla, Pir Sultan Abdal‘ın tarihsel kimliğiyle uyumlu faaliyet yürütmektedir.
Üzülerek ifade etmek isteriz ki, Pir Sultan Abdal’ın İsmi/Misyonu kullanılarak, Yerel düzeyde birkaç derneğin daha kurulduğunu, yukarıda anlattığımız gelişmelerden habersiz Pir Sultan dostlarının da bu derneklere üye olduğuna şahit olduk. Derneğimizin, bu tür derneklerle hiçbir bağının olmadığını tekrardan Pir Sultan Dostlarına hatırlatmak isteriz.
Zorluklarımız ve …İmkanlarımız…!
Peki bugüne gelirsek; iletişimin, bilişimin bu kadar yoğun yaşadığı, örgütlenme, kendini ifade etmedeki ilerleme, sivil toplumun ve meslek örgütlerinin, özetle yerel dinamiklerin çoğullaştığı günümüzde Alevi örgütlenmesinde neler oluyor?
Bu sorunun geniş kapsamlı bir tahlile, uzun boylu bir analize ihtiyaç duyduğu ortadadır. Şu kadarını söyleyelim ki; 12 Eylül’ün, özelde Alevilere, genelde Türkiye sol hareketine yönelik faşizan tutumu, toplumda bir içe kapanma devrini başlattı. Bunun sonucu olarak, kitap okumama, sol-sosyalist değerlerden uzaklaşma, iç bünyemizde yaşanan güven sorunu, dayanışmanın zayıflaması, Özal’la başlayan, Erdoğan’la zirve yapan bireyselleşme, tarikatlarla iş tutma, haksız servet transferi, iktisaden zayıflama, bağımlılık ve apolitik olmanın kısa vadede yarattığı konfor ve denetimsizlik bu süreci besleyen sebeplerin başında gelir.
Buna rağmen Alevi hareketi ve diasporası, özellikle 2 Temmuz Sivas kıyımından sonra, hareketlendi, kimliğine yüzünü çevirdi… Dönüş hızlandı, derneklerini, vakıflarını kurdu, yeniden örgütlenmenin, buluşmanın heyecanını yaşadı. Bunu da ortak emek ve ortak akılla başardı.
Bu süreç, 2010 yılında, Ankara, İstanbul ve Ankara Mitingleriyle, 100 binleri buluşturdu ve kendisinden söz ettirmeyi başardı. Kamuoyunda ilgi odağı oldu.
Bu ilgi alaka, zamanla, Alevilerin dertlerine, sorunlarına odaklanma yerine, dernek/vakıf başkanlarını siyasi hesap yapmaya, önde olmaya ve görünmeye itti. Tarihsel dava bitti…! İkbal arayışları başladı..! Gevşeme, tutarsızlık zirve yapınca “bunlardan bir şey çıkmaz” duygusu, Alevi toplumunu kuşatınca, bellek kaybı yaşandı, örgütlerin içi boşaldı, itibar kaybı yaşandı ve Sağ’a kayma içimizde zemin buldu.
Bunun sonucu olarak; Merkezi örgütlenme, yerel örgütlenmenin önünde irtifa kaybetti. Yerel fırsatçılar çoğaldı, çoğaldıkça zayıfladı, zayıfladıkça, gücüne/imkânlarına olan inanç azaldı. İnanç zayıflığını gören iktidar çevreleri, strateji değiştirdi. Cem Evleri üzerinden Aleviler kuşatmaya alındı. Alanı daraltıldı, doğal müttefikimiz olan demokratik kurumlarla, dostlarla diyaloğumuz kesildi. Yarı dinsel bir kimliğe evirilerek, zamanın ruhuna/imkânlarına sırtımızı çevirdik.
Yetmedi; Alevi kurumları seçime, seçilmeye ve kazanmaya endeksli bir çoğalma(!) girdabına girmiş oldu. Bu çoğalma (!) nitelikli bir çoğalmaya değil, kişiye bağlı, yaranmaya dönük, dar siyasi çıkarlara hevesli bir hal almaya başladı. Bu kötü gidişatın ilacı, üyelerin duyarlığına, sorumluluk alma, gerektiğinde itiraz etme düzeyine bağlıdır.
Acilen… Etik Değerlerle ihtiyacımız var..!
Alevi hareketi; Siyasi bir yapılanma değildir. Talepleriyle, önermeleriyle, gerçek manada demokratik, laik bir ülkenin varlığı için mücadele eden, sorumluluk sahibi bir yurttaşlar topluluğudur. Siyasete etkisi olduysa, böyle oldu. Böyle de olmaya da devam edecektir.
Alevi hareketi bir değerler sistemidir. Rıza’ya dayanır. Çağımızda bu durum, Demokratik Anayasal bir Cumhuriyete tekabül eder. Hukukun üstünlüğüne, Eşit yurttaş olma bilincine dayanır. Bu sistem, aynı zamanda, İnsanı/Doğayı kutsayan bir yerde durmaktadır.
Alevi hareketi; günlük hafıza ile yönetilmemelidir. Üye nereye geldiğini, yarın ne yapacağını bilmelidir. Bilinmezlik kötü şeydir, bozulmaya, kullanılmaya ortam hazırlar. Bugün yaşanan sıkıntıların kaynağında bunlar vardır. Değerli bir arkadaşımız “ Azalmaktan değil, bozulmaktan korkun” diye birkaç ay önce Alevi kurumlarını uyarmıştı..!
Bu sebeple; merkez-şube ilişkileri ile Şube-Üye ilişkileri, belli kurallara bağlanmazsa, örgüt içi eğitimle örgütlerin hukukunu önceleyen, kendi iç işleyişinde demokratik, çoğulcu, şeffaflığa dayalı bir değerler silsilesi ortaya çıkarılamazsa ve ortaya konulan bu değerler “Örgüt İçi Etik Değerler” başlığı altında tüzüğe-senede işlenmezse, mevcut kötü durumdan, bozulmadan etkilenmemek mümkün olmayacaktır.
Devlete biz başaramadık… Siz yapın dedik (!)
Tüm bu olumsuz tablo karşısında, devlet boş durur mu? İçimizde olan, kendisini gizleme gereği bile duymayan, sistemle entegre çalışan, iç sorunlarımızı sisteme aktaran, devletten kadro devşirme çabasında olanlar ayağa kalktı ve bu çabanın bir sonucu olarak da Cumhurbaşkanlığının 112 nolu kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kurulmuştur.
“Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” nın “Alevi” kimliğine katacağı hiçbir değer yoktur. Kadro tahsis ederek, Cem Evleri’nin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik telkinleri, kimi Alevi kurumlarını iştahlı hale getirse de, uzun vade de Alevi kimliğine yararı olmayacaktır.
Uzağa gitmeye de, kâin olmaya da gerek yok… İslam’ın “sunilik” kolu yıllardır Diyanet İşleri Başkanlığı altında faaliyet yürütüyor. Bu faaliyetiyle, toplumsal barışımıza katkısı oldu mu? İnsan Hakları İhlallerine, Çocuk istismarına, hırsızlığa, yalana, ahlaksızlığa, doğanın tahribatına karşı tek bir cümle ettiğini gördünüz mü?
Tam aksine, bu can sıkıcı tabloyu daha da meşrulaştırma çabası içine girdi. Tarikatların beslenme yuvasına döndü. Toplumu, devletin emir kulu yaptı, Narkoz görevi gördü, Resmi ideolojinin, taşıyıcısı ve uygulayıcısı oldu.
“Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” da, kısa/uzun vade de Alevi kimliğine, bir yararı olmayacak, aksine Alevileri kendi içinde bölmeye/çatıştırmaya yönelik bir potansiyeli bu tür tuzaklara karşı duyarlı olmalarını önemle arz ediyoruz.
CEDES Projesi… Laik/Demokratik Değerlere Saldırıdır.!
ÇEDES Projesi, Laik demokratik değerlere karşı örtülü bir savaştır. Çoğulcu yapımıza karşı hazımsızlıktır. İktidar sahiplerinin siyasal-ideolojik tercihidir. Dini-kültürel çoğulculuğun hilafına, Seküler yaşamın dinsel referanslara kurban edilmesidir.
ÇEDES PROJESİ…“Tek Din Tek Mezhep Anlayışı”nı Dayatıyor...!
Bir yüzyıldır, farklı etnik grupları “ Türklük” Çizgisinde tutmaya, asimile etmeye çalışan zihniyet, bu ülkeye çok kan kaybettirdi. Şimdi de, ÇEDES adı altında, Türkiye’de eğitim politikalarını “tek din, tek mezhep” anlayışına göre şekillendirme çabası, toplumsal farklılığımıza bir saldırıdır. Farklı kimlik ve inançlara karşı önyargıları diri tutan “ Türkçü-İslamcı “ kimlik, şimdi de “manevi değerler eğitimi” adı altında, tarikatların talepleri doğrultusunda çıtayı daha da yükselterek, toplumsal barışımızı zora sokacak bir uygulamayı “ÇEDES Projesi “ adı altında tedavüle koydu.
Bunu asla kabul etmeyeceğiz. Bundan böyle, Dernek olarak, bu ülkenin yurttaşları ve öğrenci velileri olarak, eğitim camiasından alacağımız akademik destekle, bir bütün olarak bizler,
öğrencilerimize yönelik bu saldırıyı, aydınlatıcı, uyarıcı çabamızla, bertaraf edeceğimizi ifade etmek isteriz.
Bunu da ancak, güçlü, bağımsız, Laik/Seküler yaşamda ısrar eden üyelerimizle/dostlarımızla birlikte kurumsal bir kimlikle ancak başarabiliriz.
Barış’ta Israr İnancımızın/Felsefemizin Gereğidir...!
Gerek ülkemizde/bölgemizde, gerek İsrail/Filistin savaşında çok dramatik görüntülere şahitlik ediyoruz. Özelikle, Çocukların ve Kadınların savaş ortamında yaşadığı dram söz ile ifade edilmeyecek kadar ağırdır. İsrail devleti zorbalığıyla, vahşetiyle, sınır tanımaz saldırganlığıyla insanlığa karşı suç işlemeye devam ediyor. Bunu asla kabul etmediğimizi ısrarla ifade etmek istiyoruz.
Keza, Hamas’ın, Filistin halkının haklı ve meşru taleplerini, dinselleştirerek, Filistin halkını uluslararası arenada yalnızlaşmasına sebebiyet veren, İsrail’in saldırganlığına imkân ve ortam sağlayan faydacı politikalarını da ret ediyoruz.
İçerde ve dışarda savaş çığırtkanlıklarına karşı barışın sesini yükseltmeliyiz. Aksi takdirde bir gün hepimiz mülteci olabiliriz.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar sizleri selamlıyoruz.
Kongremizin başarılı geçmesini temenni ediyoruz…
Gelin canlar bir olalım… İri olalım, diri olalım…
Saygılarımızla…
TEK LİSTE İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN KONGRE SONUCUNA GÖRE YÖNETİM KURULU ŞU İSİMLERDEN OLUŞTU
1-iLYAS TURAN
2-BURHAN AVŞAR
3-ABUZER ŞİMŞEK
4-BALİ ÇELİK
5-SEHER DEMİR
6-LÜTFİ ERTUĞ
7-AYHAN ÖZDEMİR