"Her insanın onurlu bir şekilde yaşaması için sağlık, eğitim, gıda, sosyal güvenlik ve insanca çalışma şartlarına erişmesi en temel hakkıdır. Bu hakların gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz!"
Sosyal Adalet Platformu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Çerçevesinde Yazılı Bir Basın Açıklaması Gerçekleştirdi.
Açıklama şu şekilde;
10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ
SOSYAL ADALET PLATFORMU
İnsan Hakları İçin Sosyal Adalet ve Dayanışma
I. ve II. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük yıkım, devletleri hak ve özgürlüklerin tanınarak güvence altına alınması için ortak bir çalışmaya sevk etmiştir. Bunun sonucu olarak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Genel Kurul’da olumlu oy veren ülkeler arasında yer almış ve Bildirge’nin resmi Türkçe çevirisi 27 Mayıs 1949 tarihli 7217 sayılı Resmi, Gazete’de yayımlanmıştır.
BM Genel Kurulu, 4 Aralık 1950 tarihinde “10 Aralık” gününü “Uluslararası İnsan Hakları Günü” olarak ilan etmiştir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ‘’İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olmasına…’’ giriş cümlesiyle başlamaktadır.
Bugün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan ‘hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası düzen’ bir ideal olarak kalmıştır. Birleşmiş Milletler, insan ve doğa haklarını koruyan uluslararası sözleşmeler etkinliğini kaybetmiştir. Uluslararası hukukun temeli olan ‘’sözleşmeye bağlılık’’ ilkesi ihlal edilmektedir.
Küresel iklim krizi, savaşlar, ekonomik krizler kısacası devletlerin, devletleri yöneten otoriter iktidarların çıkar ilişkileri doğrultusunda gerçekleştirdikleri ulusal ve uluslararası işgalci politikalar eşitsizliği, yoksulluğu derinleştirmekte, adil olmayan bir dünya düzeninde insanları yaşamaya mahkum etmektedir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler katmanlı ezilmişlikle karşı karşıyadır.
Yeni Dünya düzenine hakim olan baskılar, işgalci politikalar, savaşlar, ambargolar, süre gelen ekonomik krizler ile etkisini derinden hissetmeye başladığımız iklim krizi, daha fazla sayıda insanı evlerini terk etmeye zorlayacak ve ‘’mülteci’’ olarak tabir edilen kitlesel hareketlilik artacaktır.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” halkın egemenlik hakkını gasp etmiştir.
Ülkemizde ağır hak ihlalleri ve gaspları yaşanmaktadır. Hakların en önemli güvencesi olan hukuk sistemi, özellikle de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçilmesiyle birlikte siyasi iktidarın baskı aracına dönüşmüştür. Mahkemeler iktidarın kontrolü altına girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi halk adına iktidarı denetleyememektedir. Sistemi eleştirenler, hukuka aykırı olarak tutuklanmakta olup düşünce ve ifade özgürlüğü baskı altındadır.
İktidar, evrensel hukuk ilkeleri ve Anayasa’da tanımlanan temel hakları ihlal edecek yasalar çıkarmış, çıkarmaya da devam etmektedir. Yasaların anayasaya uygunluk denetimini yapan Anayasa Mahkemesi ise işlevsiz hale getirilmiştir.
Eğitim ve sağlık politikaları yurttaşlar arası eşitsizliği derinleştirmiştir. Eşitsizlik, insan onurunu kırmakta; üretken katılımı sağlamak için gerekli olan yeterli beslenme, sağlık hizmeti ve kaliteli eğitimden yoksunluğa neden olmaktadır. Eğitimde ve istihdamda olmayan genç sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Ekonomi ve sosyal güvenlik politikaları istihdama ve üretken faaliyete ilişkin fırsatlara eşit erişimi sağlamak bir yana; işsizliği, istihdamda kayıt dışılığı artırmıştır. İstihdamda kendine yer bulan yurttaşlar ise yoksulluk sınırının çok altında ücretlerle çalışmaya mahkum edilmiştir. Gelir adaletsizliği nedeniyle, nüfusun en zengin yüzde 20’lik kesimi toplam gelirin yarısını almaktadır.
Kadınlar, sosyal devletin sorumluluğunda olması gereken bakım yükünü sırtlanmış; geleneksel rollerine hapsedilmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşmiş; kadınlar karar mekanizmalarından, kamudan ve iş hayatından kademeli olarak uzaklaştırılmıştır. Koruyucu tedbirlerin uygulanmaması, yasaların yetersizliği ve yargının bağımlı yaklaşımı kadınları ve çocukları açık hedef haline gelmiştir. Kadınlar ve çocuklar her gün acımasızca katledilmektedir.
İklim krizi nedeniyle mevcut ve gelecek nesillerin sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı ciddi tehlike altındadır. Aşırı iklim olayları ülkemizde de gerçekleşmeye başlamıştır. Gerekli tedbirler alınmadığı gibi doğamız rant uğruna talan edilmeye devam etmektedir. Toprağın, derelerin, suyun ve diğer canlıların yaşamları yok olma tehdidi altındadır.
Devlet kurumları yaşanan hak kayıpları ve yoksulluk verilerini paylaşmamaktadır. Sivil toplum örgütleri ve sendikaların verilerine göre;
* Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK-AR) verilerine göre; geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 26,5’e ulaşmıştır. Bu oran gençlerde yüzde 35,7 olup, 5 kadından sadece 1’i kayıtlı ve tam zamanlı istihdamdadır.
* Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki her üç gençten biri, ne eğitimde ne de istihdamda yer almaktadır.
* İstihdamda olan her iki kişiden biri asgari ücretle çalışmakta ve yoksulluk sınırının altında yaşamını idame ettirmeye mahkûm kılınmaktadır.
* İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre; 2024 yılının 11 ayında 68’i çocuk olmak üzere 1708 işçi yaşamını yitirmiştir.
* Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 2024 yılının 11 ayında 375 kadın cinayeti işlenmiş olup, kayıtlara şüpheli ölüm olarak geçen kadın sayısı 233’tür.
* Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2024 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre; Türkiye Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksinde 146 ülke arasında 127. sırada yer almıştır.
* Sınır Tanımayan Gazeteciler (Reporters Sansfrontières-RSF) 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre; Türkiye 180 ülke arasında Filistin'in bir basamak altında, 158. sırada yer almaktadır.
* Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2023 yılında cinsel istismar kurbanı olan yaklaşık 29 bin çocuğun yüzde 85'inden fazlası kız çocuğudur.
* Adalet Bakanlığı verilerine göreyse, Türkiye genelinde başsavcılıkların çocukların cinsel istismarına ilişkin başlattığı soruşturma dosya sayısı 2015 ile 2023 arasında yaklaşık iki katına çıkmıştır.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan tüm bu olumsuzluklar nedeniyle; halkımızın ve dünya halklarının evrensel insan hakları çerçevesinde, daha özgür, güvenli, bağımsız ve adil bir dünyada yaşamaları bir zorunluluktur!
Sosyal adaletin gecikmeden, tam anlamıyla sağlanması için sesimizi yükseltmekten geri durmayacağız!
Her insanın onurlu bir şekilde yaşaması için sağlık, eğitim, gıda, sosyal güvenlik ve insanca çalışma şartlarına erişmesi en temel hakkıdır. Bu hakların gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz!
Kadınlar; karar mekanizmalarında, istihdamda ve hayatın her alanında eşit temsil ile hak ettikleri yeri almalıdır. Artık kadınların ikinci plana itildiği, adaletsizliğin normalleştirildiği bir dünya kabul edilemez!
Doğamız rant uğruna talan edilemez! Tüm doğal varlıkların korunması ve yasal güvence altına alınması için sonuna kadar mücadele edeceğiz!
Umutsuzluğa yer yok!
Adalet, eşitlik ve onurlu bir yaşam için durmayacağız, yılmayacağız, geri adım atmayacağız!
Ne bir eksik ne de bir fazla olacağız!
Farklı kimlikler, inançlar ve düşüncelerle, her birimizin eşit ve özgürce yaşayacağı bir dünyayı kuracağız!
Dayanışma içinde daha da güçleneceğiz.
Tek yürek olup direneceğiz!
Asla boyun eğmeyeceğiz!