DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan'ın, muhalefet partileri ve STK'larla başlattığı görüşme turu bugün Cumhuriyet Halk Partisi ile devam etti. Bakırhan ve Hatimoğulları’na Eş Genel Başkan Yardımcıları Özlem Gündüz ve Mahfuz Güleryüz eşlik etti. Heyet CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcıları Ensar Aytekin ve Gökçe Gökçen ile bir araya geldi. Görüşme sonrasında ortak bir basın toplantısı düzenlendi.
Açıklamada şunlar ifade edildi:
Özgür Özel: Eş Genel Başkanların gündemi dahilinde ifade ettikleri hususları değerlendirdik
Siyasi partilere yapmış oldukları ziyaretler turu için bizden de görüşme talepleri vardı. Daha önce günü belirlenmişti ama birtakım özel sebeplerden dolayı, bir cenazeye katılacağımdan dolayı tarihini değiştirmiştik. Bugün de ilan edilen saati birkaç saat ileri almak gerekti. Sabahleyin Sayın Ahmet Özer’e yaptığım ziyaretten dolayı. Sayın Eş Genel Başkanları ve değerli yöneticilerini bugün genel merkezimizde bir kez daha ağırladık. Kendilerinin gündemi dahilinde ifade ettikleri hususları değerlendirdik. Ben kendilerine teşekkür ediyorum ve sözü Sayın Eş Genel Başkanlara bırakıyorum.
Tuncer Bakırhan: 1921 Anayasası tarihsel ittifaka uygun bir önemdeydi
DEM Parti olarak muhalefette bulunan siyasi partileri ziyaret ediyoruz. O çerçevede Cumhuriyet Halk Partisi ile bugün görüştük. Sadece siyasi partileri değil; emek-meslek örgütlerini, iş veren sendikalarını ve işçi konfederasyonlarını da ziyaret ediyoruz. Biz de ev sahipliklerinden ve samimi sohbetlerinden dolayı Sayın Özgür Özel şahsında hem heyetine hem de Cumhuriyet Halk Partisi ailesine teşekkürlerimizi iletiyoruz. Evet, CHP Türkiye’nin kurucu partisidir. Çok köklü bir geçmişe, geleneğe ve mirasa sahip bir partidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Türkler, Kürtler ve diğer halklar büyük emekler verdiler, büyük mücadeleler verdiler ve bir ittifak oluşturdular. Zaten 1920 Meclisi de bu ittifakı yansıtan bir çeşitlilikteydi, bütün renkleri kapsıyordu. 1921 Anayasası da aynı zamanda bu tarihsel ittifaka uygun bir önemdeydi. Fakat zaman içerisinde hem o kurucu meclis hem tarihi Kürt-Türk ittifakı hem de 1921 Anayasasındaki herkesi kapsayan anlayış inkar edildi, reddedildi. Günümüze kadar geldi sorun ama kimse kazançlı çıkmadı. Ülkenin ekonomisi ve enerjisi yüz yıldır çözülmeyen Kürt meselesinden dolayı başka mecralara akıyor. Emekçiler, yoksullar işçiler ve ülkenin alt yapısı için harcanması gereken trilyonlar bu mesele çözülmediği için heba edildi.
CHP, geçmiş birikimi ve deneyimiyle Kürt meselesinin çözümünde çok önemli bir rol oynayabilir
Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda, aslında CHP’nin çok kıymetli geleneğinden geldiği partilerin açıklamaları ve raporları vardı. SHP’nin hazırladığı Kürt raporları buna örnektir. O raporlar çok önemli belirlemelerde bulunuyordu. Raporların en önemli özelliği, Kürt meselesinin demokratik bir zeminde, diyalog ve müzakereyle ve Türkiye’nin kendi dinamikleriyle çözülmesi yönünde olmasıydı. Bugün Kürt meselesine ilişkin tartışmalar yaşanıyor. Biz SHP’nin o dönemdeki raporlarında yer alan belirlemeyi önemsiyoruz. Yine Erdal İnönü’nün çok önemli bir belirlemesi vardı Kürt meselesi konusunda. “Kürtlerin kendilerini evlerinde, ülkelerinde hissedeceği bir ortam yaratmak istiyoruz” diyordu. Çok kıymetli ve önemliydi. Yakın zamanda Sayın Özgür Özel’in de benzer açıklamaları olmuştu. Bunları önemsiyoruz. CHP sadece söz söyleyen, katkı sunan bir pozisyonda olmamalıdır; aynı zamanda geçmiş birikimi ve deneyimiyle Kürt meselesinin çözümünde çok önemli bir rol oynayabilir. Oynayacağına eminiz. Biz bugün, ortak paydaları nasıl çoğaltabileceğimiz ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda hem muhalefette bulunan partilerle hem de toplumsal muhalefette bulunan çevrelerle birlikte demokratik bir zeminin oluşması için neler yapabileceğimiz üzerinde durduk. Kıymetli ve önemliydi.
Gelin, Türkiye’yi hep birlikte kayyım ayıbından kurtaralım
Bir başka gündemimiz de kayyımlardı. Kayyım Türkiye’de yavaş yavaş bir yönetim rejimine dönüşüyor. Daha önce sadece DEM Parti belediyelerine kayyım atanırken, şimdi CHP’nin de belediyelerine kayyım atanıyor. Böyle giderse yarın öbür gün sadece yerel yönetimlerle sınırlı kalmayan bir hal alacak. Bu mesele sadece DEM Parti’nin meselesi değil, hepimizin meselesidir. CHP’nin kayyımlar konusunda ortaya koyduğu tutum değerli ve kıymetlidir. Meclis’te bulunan 10 parti kayyımla ilgili bir yasa tasarısı hazırladı. Bu önemlidir. Umarım bu yasa tasarısı, iktidara mensup milletvekilleri tarafından da doğru okunur ve Türkiye demokrasisi bu kayyım belasından ve lekesinden bu yasal düzenlemeyle kurtulur. Umarım Türkiye’yi hep birlikte bu ayıptan kurtarırız.
Ortak tarihi olanların, ortak sözü ve ortak çözüm önerileri olur
Türkiye hepimizindir. Türkiye’nin değerleri hepimizindir. Bütün değerleri bizim için önemli ve değerlidir. Acısı ve sevinciyle ortak bir tarihimiz ve geçmişimiz var. Ortak tarihi olanların da ortak sözü ve ortak çözüm önerileri olur, ortak aklı olur. Önümüzdeki dönemde başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin diyalog ve müzakereyle çözülmesi için umarım iyi çalışmaları olur. Bu zemini büyütelim diyorum. Teşekkür ediyorum.
Özgür Özel: Kayyım uygulaması vatandaşın vicdanında mahkum edildi
Ben bugün buraya İstanbul’dan geliyorum. İstanbul’da Türkiye’nin en büyük ilçesine seçilmiş olan Sayın Ahmet Özer’i 28 gün sonra Silivri Cezaevinde ziyaret ettim. Kendisi bir haksız tutuklamayla karşı karşıya ve görevine kayyım atanmış durumda. Bunun OHAL döneminden kalmış bir uygulama olduğunu hepimiz biliyoruz. FETÖ’ye karşı mücadele etme iddiasıyla alınan OHAL yetkisiyle çıkarılan bir kanun hükmünde kararnameye sığınılıyor. Ancak 2019-2024 arasında buradan alınan yetkiyle 49 belediyeye kayyım atanmıştı. 2024’ten bugüne de CHP’li Esenyurt ve Ovacık belediyeleri de dahil olmak üzere toplam 7 belediyeye; Hakkari, Mardin, Halfeti, Batman ve Tunceli ile birlikte 7 belediyeye kayyım atanmış durumda. Bir yandan bu kayyım meselesinde adımlar atılıyor, bir yandan da iktidarın toplumun tepkilerini sürekli ölçtürdüğünü biliyoruz. Sayın Ahmet Özer ile de bugün paylaştım. Esenyurt’ta seçimi yüzde 51 oy ile kazandık. Esenyurt’ta yüzde 82 şimdi kayyıma karşı. AK Parti’nin oy verenleri de Ahmet Özer’e haksızlık yapıldığını söylüyor. Kayyım atanan hiçbir yerde durum bundan farklı değil ve Türkiye genelinde de ilk günlerde yaratılan algının ve hissiyatın oldukça değiştiğini görüyoruz. Peşi sıra gelen anket değerlendirmelerinde, Türkiye genelinde de kayyım uygulamasının vatandaşın vicdanında mahkum edildiğini ve hoş karşılanmadığını hep birlikte görüyoruz.
Feti Yıldız kayyımlara karşı bir yasal düzenlemenin Meclis tarafından yapılması gerektiğini söyledi
Meclis’in itibar kaybettiğinden ve güçsüzleştiğinden şikayet ettiğimiz bu dönemde, Meclis’te iktidara mensup olmayan muhalefet partileri geçtiğimiz hafta tarihi bir adım attı. Sayın Eş Genel Başkanın da ifade ettiği gibi Meclis’teki on muhalefet partisi, grubu bulunan ve grubu bulunmayan muhalefet partileri kayyımlara karşı bir kanun teklifi verdi. Bu teklifin altında imzası olmayan iki parti var: AKP ve MHP. Ama dün Sayın Feti Yıldız, ki MHP’nin hukuk işlerinden sorumlu milletvekili ve genel başkan yardımcısı sıfatıyla, kayyımlara karşı bir yasal düzenlemenin Meclis tarafından yapılması gerektiğini söyledi. Bu da çok kıymetlidir. Sayın Feti Yıldız ile zaman zaman çok farklı düşündüğümüz oluyor. Ama onun da 10 muhalefet partisinin ortaya koyduğu bu iradeye yönelik -Sayın Devlet Bahçeli adına hukuki değerlendirmeler yapan bir isim olarak- MHP’nin kurumsal tavrını ifade etmiş olmasını son derece kıymetli buluyoruz.
Burada AK Parti’nin üzerine düşen bir şey var. Bir, yeni kayyım adımlarının milletin vicdanında yeri yok. Bunu elbette yapmamaları lazım. Mevcut durumu da yasal olarak düzeltecek çalışma, bizce 9’unda Meclis bütçe maratonuna girmeden evvel hızla yapılabilir. Bir günlük iş. İlk kez bütün partiler bir arada. Önce komisyonda bunu bir günde geçirip, sürelere bütün partilerin mutabakatı varsa da zaten ertesi gün görüşmelerin başlamasına cevaz veriyor içtüzük ki AK Parti bunu tek başına defalarca ihlal ediyor. Tüm partilerin mutabakatıyla bir gün komisyonda, ertesi gün Meclis’te bu maddeyi hep birlikte düzeltebiliriz. Önümüzdeki dönem kim neyle ilgili ne söyleyecek olursa olsun, Meclis’in bu dönemde böyle bir antidemokratik uygulamayı oy birliğiyle ortadan kaldıracak adımı atması her yönüyle güven artırıcı olacaktır. TBMM açısından özgüveni gösteren, Türkiye’ye de umut verecek bir adım olacaktır. Bu yüzden buradan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Sayın Genel Başkanına ve grup yöneticilerine bu çağrımızı tekrar ediyoruz. Geçen hafta hep birlikte bir parti dışarda kalmadan attığımız bu adıma, MHP’nin dün gösterdiği yaklaşımı çok kıymetlendiriyorum. Bu konuda AK Parti'nin tutumunu ve olumlu bir adımını bekliyoruz. Bu konuda Grup Başkanvekillerimiz de AK Parti’nin grup yönetimiyle hızla görüşecekler. Kendilerinden MHP’den ayrışmayan bir adımı bekliyoruz ki bu sorun çözülsün. Yargı süreci tamamlanmış olanların yerine belediye meclisinden seçilir eskiden olduğu gibi. Tamamlanmamış olanlara da eğer tutukluluk tedbiri uygulanmıyorsa, bir yandan yargılaması sürer ama böyle adımlar atılmaz. Bu da dört dörtlük bir demokratikleşme adımı olur. Bu son derece güven artırıcı bir adım olur.
Sürecin işletileceği yer mutlaka TBMM olmalı, hiçbir parti ve toplum kesimi dışlanmamalı
Sayın Devlet Bahçeli’nin meclis kürsüsünde gündem yaratan bir açıklamasından sonra ben CHP’nin tutumunu tarif etmiştim. Biz şeffaf, samimi ve toplumsal mutabakata dayanan bir sürecin işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sürecin işletileceği yerin mutlaka ama mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi olması gerektiğini, hiçbir partiyi ve toplumun hiçbir kesimini dışlamaması gerektiğini düşünüyoruz. Bir toplumsal mutabakat inşasında, toplumun en kırılgan kesimlerinin gözetilmesi gerekiyor. Şehit ve gazi ailelerinin olmaz dedikleri bir sürecin olmayacağını, onların da mutlaka sürece katılmaları gerektiğini söylemiştim. Kendilerine yaptığımız bütün ziyaretlerde onlar, “Biz gerekirse yüreğimize taş basarız. Başka şehitler gelmesin, terör bitsin diye her türlü sorumluluğu alırız ama bunun siyasete alet edilmesi, siyasi menfaatlere dönüştürülmesi durumunda da hakkımızı helal etmeyiz” dediler. Bu çerçeve, son derece kıymetli ve çok sorumlu bir çerçevedir. Bu çerçevedeki bu yaklaşımı da son derece önemsiyorum. Bir kez daha bunun altını çizmek istiyorum. Samimiyet ve şeffaflıkla davranılırsa, Türkiye bir ve bütün şeklinde 40 yıldır çözemediği ve Türkiye’ye çok şey kaybettirmiş ve hepimize çok acılar yaşatmış olan bu süreci toplumsal mutabakatla bir toplumsal barış sürecine dönüştürebilir.
Herkesin eşit şekilde yaşadığı bir ülke için üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız
Bu Türkiye’deki herkese kazandırır. Uluslararası ilişkilerde içinde bulunduğu bölgede, coğrafyada Türkiye’yi çok sayıda riskten kurtarır. Bu açıdan ilk günkü tutumumuzda değişen hiçbir şey yoktur. Biz bu ülkede yaşayan herkesin kendisini eşit hissettiği, eşit gördüğü ve bu eşitlik içinde eşitçe yaşadığı bir ülke istiyoruz. Bunun için de üzerimize düşen bütün adımları atmaya hazırız. Bundan sonraki süreçte ümit ederim ki bütün siyasi partilerin birbiriyle uygun zeminde diyalog kurabildiği, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, şeytanlaştırmadığı, sözün değerinin olduğu bir süreci hep beraber yaşarız. Bu konuda CHP olarak, geçmişte yaşanan bütün kötü tecrübelere rağmen, üzerimize düşeni yapma noktasında tarihsel tutarlılığımızdan farklı bir nokta değiliz.
SORU: Sabah yaptığınız konuşma ve Salı günü grup toplantınızdaki ifadelerinizden dolayı “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret ve terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla hakkınızda soruşturma başlatıldı. Ne diyorsunuz? Kayyım meselesine değindiniz ama iktidar cephesinde bunun devam edeceğine yönelik açıklamalar geliyor. Özellikle İstanbul ya da başka belediyeleriniz için kayyım duyumunuz var mı ya da bir endişe taşıyor musunuz?
Özgür Özel: Ankara ile İstanbul arasında Saray’ın elverişli aparatı olmak senin görevin mi?
Yalnızlık kötü şey, bazen aynalarla konuşmaya başlarsınız. Bu hiç hayra alamet değildir. Akın Gürlek, Akın Gürlek’e karşı kullandığım ifadelerden dolayı, Akın Gürlek’in hak ve menfaatlerini korumak amacıyla hakkımda kamu davası açmış. Akın Gürlek, Akın Gürlek’i şu an tebrik ediyor olabilir ya da öbürü öbürünün tebriğini kabul ediyor olabilir. Allah selamet versin kendisine. Bıraksaydı, benim hakkımda zaten kendisiyle dayanışma gösterecek başka makam ve merciler soruşturma başlatabilirlerdi. Ama yine maalesef bu aynayla konuşma hali sağlıklı bir hal olmadığı için bana şundan soruşturma açıyor. Kendisine göreviyle ilgili hakaret ettiğimi söylüyor. Akın Gürlek’e şunu sorarlar: Özel olarak seçilmiş ve siyaseten cezalandırılması gereken kişilere karşı, sırf sana bu talimat verildi diye, mahkeme mahkeme gezip adalet giyotini olmak senin görevin mi? Yoyo gibi Ankara ile İstanbul arasında Saray’ın elverişli aparatı olmak senin görevin mi? Bakan yardımcılığı görevine geçtikten sonra, o görevin önceki karşılığı olan müsteşarların atama usullerine uygun olmayan bir şekilde geri İstanbul’a başsavcı olarak gidip adaleti katletmek senin görevin mi? Sabahın köründe bir evin mahremine gitmek senin görevin mi? Avukatsız aramalar yapmak senin görevin mi?
Akın Gürlek başka iş bilmiyorsa bu vakitten sonra avukatlık yapabilir
Dosyada gizlilik varken, iktidara yakın medyaya dosya içeriklerini sızdırmak senin görevin mi? Sabahın köründe daha kendisine yönelik suçlamalar yapılmamışken, kişiyi terörist ilan etmek senin görevin mi? Bu sürecin tamamını büyük bir gerginlikle sürdürmek, milletvekillerine izin verilmesine bakanlık üzerinden müdahale etmeye çalışmak senin görevin mi? Daha önceki cumhuriyet başsavcısının, “Arkadaşlar taziyeden suç mu olur? Telefon etmiş diyorsunuz, bu suç mu olur? 10 yıl önceki şeyden suç mu olur? Bir banka hareketinden suç mu olur” deyip savcılara geri attığı soruşturma evrakını, düştüğü yerden alıp bir soruşturma uydurmak, yalan ifadelerle tutuklamaya sevk etmek senin görevin mi? Görevinden dolayı hakaretmiş! Benim hakaretim bunları yapana. Bunları yaptım diyorsa, açsın kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret soruşturmasını. Onun görevi adalet, onun görevi usule uygunluk. Onun görevi, avukatları gelmeden sakın arama yapma demek. Onun görevi, soruşturmada gizlilik var, bu bilgileri kim sızdırıyor demek. Bizzat bunları yürütmek değil. O yüzden kendisine görev olarak bildikleri bunlarsa, evet görevinden dolayı hakaret ettim. Ben bu yapılanlara itiraz ettim. O da onu hemen sahiplenmiş. O yüzden ayna ile konuşur hale geldiyseniz, kısa vadede tatile gitmelisiniz. Ancak en nihayetinde eğer yaptığınız iş sizi toplumsal yaşamda da komik duruma düşürecek sanrılara itiyorsa, mutlaka işinizi değiştirmeniz lazım. Bu vakitten sonra başka iş bilmiyorsa avukatlık yapabilir. Ben bir kez daha kendisini hızlı bir şekilde kıymetli diplomasıyla mesleğini yapabileceği, kimseye zarar veremeyeceği bir başka alana davet ediyorum. Mutlaka avukatlığa dönsün. Ayna ile konuşan başsavcıdan bize de kendisine de fayda yok.
AK Parti’yi umudun siyasetinin çıkış yolu olduğunu, korku siyasetinin kendisini ne hale getirdiğini hatırlamaya davet ediyorum
Şöyle söyleyeyim ikinci soruya ilişkin. Önümüzdeki hafta, eğer MHP samimiyse, Adalet ve Kalkınma Partisi de tüm muhalefetin ve MHP’nin desteklediği bir uygulamayı yapmaktan kaçmaz. Bence hızlı şekilde bunu halletmek lazım. Ama kayyım dediğin bir terör örgütü ilişkisi iddiasıyla planlanan bir şey. Ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi için ne herhangi bir belediyemiz için ne de 31 Mart seçimlerine girmek için bu devletten temiz kâğıdı almış ve milletin teveccühüyle seçilmiş hangi partiden olursa olsun bir belediye başkanı için bu ilişkilenmeyi kabullenmemiz mümkün değil. Bu konuda dolaşıma sokulan bütün haberler, toplumdaki korkuyu ve endişeyi körüklemeye çalışıyor. Bugün Türkiye’nin büyümek için, güçlenmek için, sorunlarından kurtulmak için, böyle hep tarif ettikleri beka sorunlarını yaşamamak için korkuya, tehdide ve umutsuzluğa değil sorunlarını çözeceğine dair umuda ihtiyacı vardır. Ben umudu kendi partim ve gelecek seçimden sonraki iktidarımız için hissediyorum ve hissettiriyorum. AK Parti’yi de umudun siyasetinin çıkış yolu olduğunu, korku siyasetinin kendisini ne hale getirdiğini hatırlamaya davet ediyorum.
SORU: Adalet Bakanlığına İmralı ile görüşmek için başvuru yaptınız. Bununla ilgili bir yanıt geldi mi? Olumlu bir yanıt gelirse, nasıl bir heyet gidecek? Eş Genel Başkanlar düzeyinde mi olacak, farklı bir heyet olur mu?
Tuncer Bakırhan: Başvuru yaptık ama henüz başvurumuza resmi bir yanıt gelmedi. Olumlu bir yanıt gelmesini umuyoruz. Önemli olan oraya kimin gittiği değil, oradan ne söylendiği, ne düşünüldüğüdür. Onun için bekliyoruz.
29 Kasım 2024