"Bu düzen insan hayatını, doğayı, kentin geleceğini hiçe sayıyor. Depremde ölmek takdiri ilahi değildir; doğrudan doğruya bu ülkeyi yönetenlerin kar, para ve rant hırsının sonucudur."

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak'ın konuyla ilgili açıklaması şu şekilde;

17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli 40 binden fazla insanın öldüğü depremin üzerinden 24 yıl geçti. Bu süre zarfında Düzce, Bingöl, Van, Elazığ, İzmir ve en son Maraş merkezli depremler oldu ve son depremler de gösterdi ki; hiçbir ders çıkarılmadı.  

Marmara depremiyle Maraş depremi arasında geçen zamanda Tayyip Erdoğan ve sıralı AKP sözcüleri “Deprem değil, bina öldürür!” sözünü tekrarladılar ama gereğini yapmadıkları gibi deprem gerçeğini kar ve rant getiren düzenlemeler için mazeret olarak kullandılar. Çeşitli gerekçeler ve isimler altında getirilen imar afları ile kaçak yapılaşma, yağma ve kuralsız yıkımlar yasallaştırıldı.

1999 yılında getirilen “Özel İletişim Vergisi” ile 2000-2022 yılları arasında toplanan 38,4 milyar dolar (bugünkü karşılığı 1 trilyon TL) deprem vergisinin Maraş ya da yaklaşan İstanbul depreminin yıkıcı etkilerini azaltacak önlemleri almak yerine bu paralar ihale şampiyonları tekellere dağıtıldı.  Bugün de “Depremin yaralarını sarmak için…” diye süslenen cümleler kurularak KDV’den Motorlu Taşıtlar Vergisine kadar tüm vergilere zam yapılarak depremin yükü halkın sırtına yıkıldı.  

Maraş depremi öncesi dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu refakatinde yapılan deprem tatbikatında, “çök-kapan-tutun” hareketi ile verilen mesaj “Olası bir deprem anında başınızın çaresine bakın” oldu. 

Başta İstanbul olmak üzere çevre illeri etkileyecek Marmara depreminin, 17 Ağustos ve Maraş depremlerinden çok daha yıkıcı olacağı bir gerçektir. AKP iktidarı, başta Kanal İstanbul projesi için oluşturulan rezerv konut alanları, AVM’ler, rezidanslar ve sair binalar üzerinden İstanbul’u sermaye grupları ve inşaat şirketleri için rant alanına dönüştürürken işçi, emekçi, yoksul halk kitleleri için kent bir toplu mezar olmaya hazırlanıyor.

Kentte toplanma yerleri, erişilebilir sağlık tesisleri ‘hasta garantili’ şehir hastaneleri veya özel sağlık kuruluşlarını çoğaltmak adına birer birer bu ranta kurban gitti. Kentsel dönüşüm kârsal dönüşüm haline geldi.

Bu düzen insan hayatını, doğayı, kentin geleceğini hiçe sayıyor. Depremde ölmek takdiri ilahi değildir; doğrudan doğruya bu ülkeyi yönetenlerin kar, para ve rant hırsının sonucudur.

Acilen yapılması gerekenler vardır, yapılmalıdır:

·      Başta İstanbul olmak üzere deprem kuşağındaki tüm kentlerin yapı stokları denetlenerek, deprem koşullarına uymayan yapıların yıkımı ve iyileştirilmesi için üniversiteler, meslek örgütleri ve ilgili ulusal –uluslararası kurumlarla koordineli bir çalışma yürütülmelidir. Emekçilerin barınma hakkını ve kamusal haklarını ellerinden alan her türlü kentsel dönüşüm ve yenileme projesi iptal edilmelidir.

·      Yaşanacak olası afetlerde halkın güvenli bir şekilde afet bölgelerinden tahliye edilmesini, can ve mal güvenliğinin garanti altına alınmasını içeren ‘acil afet eylem planları’ halkın, emek ve meslek örgütlerinin katılımı ile birlikte acilen oluşturulmalıdır.

·      Deprem riski olan kentlerde halkın güvenli şekilde erişebileceği afet toplanma alanları ve yaşamsal ihtiyaçlar için gerekli depolama alanları oluşturulmalıdır. Afet toplanma alanlarının rant ve kâr uğruna şirketlere peşkeş çekilmesi durdurulmalıdır.

·      Bugüne kadar toplanan deprem vergilerinin amacına uygun kullanılması ve sermaye gruplarına akıtılan miktarın halk için harcanması sağlanmalıdır.

Aksi takdirde depremlerdeki bütün kayıplar katliamdır, cinayettir. Bu kâr ve rant düzeniyle mücadelemiz sürecektir. 

 

Editör: Haber Merkezi