Yılmaz, programın temel amacının makroekonomik politikaları belirlemek ve ekonomik büyüklükler ile borçlanma durumunu yönetmek olduğunu vurguladı. Üç ana konuda güncellemeler yapılacağını belirten Yılmaz, politika belirsizliklerinin ortadan kaldırıldığını ifade etti.

Ana Hatlar:

  • Programın amacı: Makroekonomik politikaların belirlenmesi, gelir-gider tahminleri, bütçe dengesi ve borçlanma durumunun değerlendirilmesi.
  • Politika istikrarı: 2023 yılında yapılan seçimlerle siyasi belirsizliklerin sona erdiği, uygulanan ekonomi programıyla da politika belirsizliklerinin giderildiği vurgulandı.
  • Katılımcı süreç: OVP hazırlık sürecinde sendikalar, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan istişarelerin programın kapsayıcılığını artırdığı belirtildi.

2024-2026 OVP Değerlendirmesi: Yılmaz, önceki programın öngörülen hedeflere büyük ölçüde ulaştığını, dezenflasyon sürecinin başladığını ve cari işlemler açığının azaldığını kaydetti. Enflasyon oranında önemli bir düşüş yaşandığını, işsizlik oranlarının hedeflerin ötesinde iyileştiğini ve TL'ye güvenin arttığını ifade etti.

Yeni dönemde, makroekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyüme için belirlenen reformların kararlılıkla uygulanmaya devam edileceği açıklandı.

I S I

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

Bu programın amacı makroekonomik politikaları belirlemek ve temel ekonomik büyüklükleri ve borçlanma durumunu ele almaktır.

Uygulamaya koyduğumuz ekonomi programıyla politika belirsizliklerini ortadan kaldırdık.

OVP'nin ilk yılına yönelik uygulanacak politikalar ve somut tedbirler, 2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda ayrıntılı olarak yer alacak.

Üç yıllık perspektifle hazırlanmış temel politika belgesi olan Orta Vadeli Program, Strateji ve Bütçe Başkanlığımız ve Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından müştereken hazırlanarak Sayın Cumhurbaşkanımızın imzası ile resmileşmektedir.

Bu Programın amacı, makroekonomik politikaları belirlemek ve temel ekonomik büyüklükleri, gelir-gider tahminlerini, bütçe dengesini ve borçlanma durumunu ele almaktır. Ayrıca, kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içermektedir.

OVP, makroekonomik politika çerçevesi ve hedefleri ile öncelikli reform alanlarını ve takvimini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, ekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir büyümeyi desteklemek için belirlenen politikalar ve reformlar, önümüzdeki üç yıllık dönemde ekonomimizin yol haritasını oluşturacaktır.

Malumunuz olduğu üzere, geçtiğimiz yıl yapılan genel seçimlerle birlikte ülkemizde siyasi belirsizlik ortadan kalkmış ve seçimsiz uzun bir döneme girilmiştir. Seçimlerin hemen ardından uygulamaya koyduğumuz ekonomi programıyla da politika belirsizliklerini ortadan kaldırdık. Güncellediğimiz bu Orta Vadeli Programla da kararlı bir şekilde ülkemizin istikrarını ve kalkınmasını sağlayacak, refahını artıracak politikaları hayata geçirmeye devam edeceğiz.

Ayrıca OVP’nin ilk yılına yönelik uygulanacak politikalar ve somut tedbirler, 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda ayrıntılı olarak yer alacaktır.

Değerli Katılımcılar,

Orta Vadeli Program hazırlık sürecimizde, farklı paydaşlarla kapsamlı istişare toplantıları gerçekleştirdik. Bu süreçte, toplumsal ve ekonomik hayatın çeşitli aktörlerinden gelen görüş ve önerileri dikkate alarak, daha kapsayıcı ve etkin bir politika seti oluşturmayı amaçladık.

Bu süreçte sendikalar, meslek kuruluşları, iş dünyası temsilcileri, finansal kuruluşlar, tarım sektörü temsilcileri, esnaf temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığımız bu toplantılar, toplumumuzun farklı kesimlerinin ihtiyaçlarını ve beklentilerini anlamamıza büyük katkı sağladı.

Bu çok yönlü ve katılımcı süreçle birlikte, siyasi sahiplenmenin yanı sıra OVP’nin tüm kesimler tarafından sahiplenilmesi ve uygulanabilirliğinin artırılmasını hedefliyoruz.

2025-2027 dönemini kapsayan OVP hazırlıkları belirli bir takvim çerçevesinde planlanmış ve adım adım ilerlemiştir.

Haziran ayında başlayan süreçte, kamu kurumları ile bütçe görüşmeleri başlatılmış ve ilgili kurumlardan politika ve tedbir önerileri toplanmıştır. Temmuz ve Ağustos aylarında, makroekonomik verilerin değerlendirilmesi, bütçe dengesi ve kamu harcamaları gibi temel konularda çeşitli analizler ve toplantılar yapılmıştır.

Ağustos ayının sonuna doğru, OVP taslağı nihai hale getirilmiş, ilgili kurumlara ve Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunulmuştur. Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın Onayı ile OVP, bugün Resmi Gazete'de yayımlanarak resmiyet kazanmaktadır.

Bu çalışma takvimi, OVP’nin hazırlık sürecindeki her bir adımın titizlikle planlandığını ve zamanında gerçekleştirildiğini göstermektedir.

2024-2026 OVP DEĞERLENDİRMESİ

Şimdi, geçtiğimiz yıl yayınladığımız Orta Vadeli Program (OVP) (2024-2026) değerlendirmesine geçiyorum.

Geçtiğimiz Eylül ayında uygulamaya koyduğumuz Orta Vadeli Program çerçevesinde son bir seneyi değerlendirdiğimizde, temel makroekonomik göstergelerdeki öngörü ve hedefler önemli oranda gerçekleşmiş olup, mevcut tahminler büyük oranda geçerliliğini korumaktadır. Bu, Programımızın etkinliğini ve öngörülebilirliğini ortaya koymaktadır.

İlk olarak, öngördüğümüz takvime uygun olarak dezenflasyon sürecinin etkileri 2024 yılı Haziran ayından itibaren başlamıştır. Bu tarihten itibaren enflasyon oranında 23,5 puanlık bir düşüş kaydedilmiştir.

Büyüme kompozisyonundaki dengelenme ile birlikte cari işlemler dengesi, beklentilerimizin de altına gerileyerek olumlu bir tablo çizmiştir. İstihdam alanında ise iktisadi faaliyetteki dengelenme eğilimine rağmen, işsizlik oranları hedeflerimizin de ötesinde bir iyileşme göstermiştir.

Kamu harcamalarında etkinlik ve verimlilik arttıkça, bütçe açığı da tahminlerimizden daha olumlu bir seyir izlemiştir. Bu durum, kamu maliyesinin sürdürülebilirliğine katkıda bulunmuştur.

Ayrıca, makroekonomik göstergelerdeki bu olumlu gelişmeler, yatırımcıların ülkemize olan bakışını da olumlu yönde etkilemiş, kredi notları ve ulusal rezervlerimiz artarken, ülkemizin risk primi düşmüştür.

İzleyen yansılarda rakamsal olarak da ifade edeceğimiz bu sonuçlar, OVP (2024-2026) kapsamında uygulanan politikaların etkinliğini ve ekonomi üzerindeki olumlu etkilerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Programımız başarıyla çalışmaktadır.

İSTİKRARLI BÜYÜME, DEZENFLASYON SÜRECİNE GEÇİŞ

2023 yılı boyunca yaşanan küresel ve bölgesel zorluklara rağmen, Türkiye ekonomisi istikrarlı bir büyüme gösterdi. Deprem felaketine ve küresel olumsuz gelişmelere rağmen, ekonomimiz yüzde 5,1 oranında büyüyerek 14 yıl boyunca kesintisiz büyüme sürecini devam ettirmiştir.

2024 yılının ilk yarısında milli gelir büyümesi yüzde 3,8 olarak gerçekleşmiş olup, ekonomimizin sağlam temeller üzerinde büyümeye devam ettiğini göstermektedir. Yurt içi talebin büyümeye katkısı 2023 yılına göre önemli oranda azalmış, buna karşın net mal ve hizmet ihracatı büyümeye pozitif katkı sağlamıştır. Ayrıca, 2023 yılında sanayi sektörü, küresel sıkılaştırıcı politikalardan etkilenmiş ve milli gelir büyümesinden daha yavaş büyümüştür. Ancak, alınan önlemler sayesinde ekonomide dengeli bir büyüme kompozisyonu yakalanmıştır.

Enflasyon tarafında ise, geçiş dönemi tamamlanmış ve dezenflasyon dönemi başlamıştır. 2024 yılının Ağustos ayı itibarıyla birikimli TÜFE artış oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre gerileyerek yüzde 52 olarak kaydedilmiştir. Bu durum, dezenflasyon sürecinin etkili olmaya başladığını göstermektedir. Eylül ve sonrası bu eğilimin sürmesini bekliyoruz.

İSTİHDAM YÜKSELİYOR, İŞSİZLİK GERİLİYOR

Son bir yılda istihdam güçlü artışını sürdürürken işsizlik oranları önemli düzeyde gerilemiştir.

BAŞKAN SEÇER, KARDEŞİNİ SON YOLCULUĞUNA UĞURLADI BAŞKAN SEÇER, KARDEŞİNİ SON YOLCULUĞUNA UĞURLADI

2023'ün ikinci çeyreğinde 31 milyon 556 bin kişi olan istihdam, 2024 yılının ikinci çeyreğinde 32 milyon 661 bin kişiye ulaşmıştır. Son 1 yılda 1 milyon 105 bin ilave istihdam imkanı oluşmuştur. Bu artış, ekonominin farklı sektörlerinde istihdam olanaklarının arttığını ve işgücüne katılımın desteklendiğini göstermektedir.

Diğer yandan, işsizlik oranlarına baktığımızda, 2023 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 9,7 olan işsizlik oranı, bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 8,8'e gerilemiştir. İşsizlik oranındaki bu düşüş, istihdam artışının ve ekonominin genel olarak güçlenmesinin bir sonucudur.

İstihdamdaki artış ve işsizlikteki düşüş, uygulanan ekonomi politikalarının etkinliğini ortaya koymaktadır. İstihdamın artırılması ve işsizliğin azaltılması yönündeki bu olumlu eğilimlerin, yeni OVP döneminde de devam etmesini hedefliyoruz.

2003-2022 yılları arasında cari işlemler açığımızın GSYH'ye oranı ortalama olarak yüzde -3,7 seviyesindedir. 2023 Mayıs ayı itibarıyla cari işlemler açığımızın milli gelire oranla yüzde -6,9 seviyesine kadar yükseldiği dikkat çekmektedir. Bu, 2023 yılının ilk yarısında yaşanan dış ticaret dengesizliklerinin ve küresel ekonomik koşulların etkilerini yansıtmaktadır.

2023 yılının Aralık ayı itibarıyla, cari işlemler açığının milli gelire oranının yüzde -4,0 seviyesine gerilediğini görmekteyiz. Bu düşüş, yılın ikinci yarısında alınan önlemler ve gerçekleştirilen ekonomik reformların etkisiyle dış ticaret dengesinde sağlanan iyileşmeleri göstermektedir. Son olarak, 2024 yılının Haziran ayı itibarıyla cari işlemler açığı daha da gerileyerek milli gelirin yüzde 2,2'sine düşmüştür. Böylelikle, Türkiye ekonomisinin dış finansman ihtiyacının azaldığını ve dış ticaret dengesinde sağlanan iyileşmenin devam ettiğini görmekteyiz.

Cari işlemler açığındaki bu gerileme, ekonomimizin dış şoklara karşı direncinin arttığını ve sürdürülebilir bir dış ticaret dengesine doğru ilerlediğimizi göstermektedir. Uzun dönem ortalamalarının altına inen cari işlemler açığı, Türkiye'nin makroekonomik istikrarını güçlendirecek önemli bir gelişmedir. Bu olumlu tablo, yeni OVP dönemi için atılacak adımlarla daha da pekiştirilecektir.

TÜRK LİRASINA GÜVEN ARTTI

Türk Lirası'na olan güven önemli düzeyde artmış ve TL mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı ciddi bir yükseliş kaydetmiştir. 2023 yılının Ocak ayında TL mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı yaklaşık yüzde 38,9 seviyesindeyken, bu oran yıl boyunca güçlü bir şekilde artarak 2024 yılı Ağustos ayında yüzde 53,6 seviyesine yükselmiştir. Bu artış, TL'ye olan güvenin arttığını ve vatandaşların tasarruflarını yerli para biriminde değerlendirme eğilimlerinin güçlendiğini göstermektedir.

Öte yandan, KKM mevduatlarının payına baktığımızda, yıl ortalarında yüzde 30’lara yaklaşan oran, Ağustos 2024'te yüzde 10,1'e gerilemiştir. Nominal olarak 3,4 trilyon TL’ye ulaşarak zirveyi gören KKM bakiyesi geçtiğimiz hafta itibarıyla 1,6 trilyon TL’ye gerilemiştir. Zirve döneminde yaklaşık 140 milyar doları gören KKM’den finansal piyasalardaki denge gözetilerek kademeli bir çıkış stratejisiyle bakiye azaltılmış ve halihazırda 47,8 milyar dolara kadar inmiştir.

Aynı dönemde, yabancı para (YP) mevduatlarının payı ise Ocak 2023'te yüzde 44,4 seviyesinde iken, Ağustos 2024'te yüzde 36,3 seviyesine gerilemiştir.

Bu eğilimler, ekonomi politikalarının etkisi ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla atılan adımların başarısını ortaya koymaktadır. Özellikle TL'nin güçlenmesi ve milli para birimine olan güvenin artması, enflasyonla mücadelede ve makroekonomik istikrarın sağlanmasında önemli bir gelişmedir. Türkiye ekonomisinin gelecekte de bu olumlu eğilimleri sürdürmesini bekliyoruz.

REZERVLERDE GÜÇLÜ ARTIŞ, RİSK PRİMİNDE HIZLI DÜŞÜŞ

Brüt uluslararası rezervlerimizin 26 Mayıs 2023 tarihinde 98,5 milyar dolar seviyesinden 23 Ağustos 2024 tarihinde 150,4 milyar dolara yükseldiğini görmekteyiz. Bu, rezervlerimizde 52 milyar dolarlık bir artışı ifade etmektedir ve ekonomimizin dış şoklara karşı dayanıklılığını artırmak adına önemli bir gelişmedir.

Risk primi ise, Mayıs 2023'te 703 baz puan seviyesindeyken, 3 Eylül 2024 itibarıyla 283 baz puana gerilemiştir. Bu düşüş, uluslararası piyasalarda Türkiye'ye olan güvenin arttığını ve risk algısının önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. Dış finansmana erişimi kolaylaştıran, ve maliyetini düşüren bu gelişmeyi daha ileri noktalara taşımayı hedefliyoruz.

Rezervlerdeki artış, risk primindeki düşüş ve TL mevduatların artışı, ekonomi politikalarının doğru yönde ilerlediğinin ve piyasalarda olumlu bir hava oluştuğunun somut göstergeleridir.

DEPREM SONRASI YÜKSEK BÜTÇE AÇIĞI BEKLENTİSİ ALINAN TEDBİRLERLE DAHA MAKUL DÜZEYLERDE

Bütçe dengesi, kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini ve ekonomik istikrarı sağlamak adına büyük önem taşımaktadır.

2003-2023 yılları arasında bütçe dengesi ortalama olarak GSYH’nin yüzde 2,6’sı seviyesindeydi. 2023 yılı için Bütçe Kanunu ile öngördüğümüz bütçe açığı yüzde 3,5 iken yaşanan deprem felaketi ve bunun ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin yansımasıyla Eylül ayında OVP’de yüzde 6,4 oranında bir bütçe açığı öngörülmüştür. Bu dönemde, deprem felaketi, emekliliğe hak kazanma koşullarına yönelik düzenlemeler ve kamu personeline yönelik ücret artışlarına dair düzenlemeler sonrası artan kamu harcamaları, bütçe dengesinin bozulmasına yol açmıştır.

Bütün bunlara rağmen, alınan tedbirler ve uygulanan maliye politikalarıyla 2023 yılının Aralık ayı itibarıyla bütçe açığı yüzde 5,2'ye gerilemiştir. Bu rakamın yüzde 3,6’lık kısmı doğrudan deprem etkisinden kaynaklanmıştır. Bununla birlikte, bu amaçla yapılan harcamalar geçici özellik taşıdığından yapısal dengeyi bozmamaktadır. Ayrıca depreme yönelik harcamaların önemli bir kısmı yatırım niteliği taşımaktadır.

OVP (2024-2026) ÖNCELİKLİ REFORM EYLEMLERİ

Orta Vadeli Program 2024-2026 dönemi kapsamında öncelikli reform alanlarında atılan adımların zaman çizelgesinde görüldüğü gibi, Program çerçevesinde belirlenen reform tedbirleri, çeşitli çeyreklerde farklı yoğunluklarda yer almaktadır.

YILIN İLK İKİ ÇEYREĞİ İTİBARIYLA REFORM EYLEMLERİNDE İLERLEME

2024 yılının birinci çeyreğinde, 26 reform tedbirinin planlandığını ve bunlardan 20'sinin başarıyla tamamlandığını görmekteyiz. Bu, Programın başlangıcında önemli bir ilerleme kaydedildiğini ve öngörülen tedbirlerin büyük çoğunluğunun planlanan sürede hayata geçirildiğini göstermektedir.

İkinci çeyrekte ise 8 tedbir planlanmış ve bunların 2'si tamamlanmıştır. Bu dönemde tamamlanmamış tedbirler üzerinde çalışılmaya devam edilmiştir ve bu, reformların dinamik yapısını ve uygulama süreçlerindeki esnekliği yansıtmaktadır.

Ayrıca, sürekli nitelikteki 2 tedbirin de bulunduğunu not etmek önemlidir.

Toplamda, 2024 yılının ilk yarısında 36 tedbirin planlandığı ve bunlardan 24'ünün başarıyla tamamlandığı görülmektedir. Bu da, reform sürecinde belirlenen hedeflere büyük oranda ulaşıldığını ve OVP kapsamında önemli adımların atıldığını göstermektedir.

İklim Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve KİT Yönetişim Kanunu gibi hazırlıkları tamamlanan pek çok düzenleme ile reform programında öngörülen takvime uygun olarak eylemlerimiz tamamlanacaktır.

Değerli katılımcılar, şimdi ise önümüzdeki üç yıllık süreç için oluşturduğumuz Orta Vadeli Program (OVP) (2025-2027)’da belirlenen makroekonomik politika çerçevesi ve temel amaçları inceleyeceğiz. Öncelikle makro politika çerçevesiyle başlıyoruz.

MAKROEKONOMİK POLİTİKA ÇERÇEVESİ VE TEMEL AMAÇLAR

2025-2027 dönemi Programının temel amacı, enflasyonun kademeli olarak tek haneli seviyelere düşürülmesi, büyüme potansiyelimizin dezenflasyon süreciyle uyumlu şekilde yükseltilmesi, yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, sağlanacak refah artışıyla gelirin toplumumuzun tüm kesimlerine daha adil bir şekilde dağıtılmasıdır.

Bu hedefler doğrultusunda, para, maliye ve gelirler politikalarının güçlü bir şekilde eşgüdümü sağlanacak ve enflasyonla mücadele öncelikli bir alan olarak ele alınacaktır.

Bu yeni OVP dönemiyle birlikte, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve istikrar hedeflerini gerçekleştirmek üzere atılacak adımları ve öncelikleri belirliyoruz.

Bu bağlamda, büyümenin kaynaklarında, beşeri sermayenin güçlendirilmesi, sabit sermaye yatırımlarının artırılması ve toplam faktör verimliliğinin yükseltilmesi öncelikli olacaktır. Böylece, ekonomimizin rekabet gücünü artıracak ve uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme patikasına oturacaktır.

Yapısal reformlarla verimliliğe dayalı yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artırılması, bir diğer kritik stratejimizdir. Bu reformlar, ekonomimizin temel yapısını güçlendirerek daha verimli bir üretim ve ticaret ortamı yaratmayı hedeflemektedir. Orta ve uzun vadede, bu reformların katkısıyla, orta-üst gelir grubundan üst gelir grubuna çıkılması öngörülmektedir.

Depremin yaralarının sarılması ve daha dirençli şehirler oluşturulmasının yanı sıra, gelirin tüm kesimlere adil bir şekilde dağılımı sağlanarak toplumsal refahın artırılması amaçlanmaktadır. Ekonomik büyümenin herkes için eşit fırsatlar sunmasını ve toplumun tüm kesimlerine yayılmasını sağlamak ana amaçlarımızdandır.

Son olarak, demografik fırsat penceresinden azami düzeyde faydalanılması, kadınların ve genç nüfusun ekonomiye kazandırılması hedeflenmektedir. Bu, uzun vadeli ekonomik büyüme için büyük bir potansiyel taşımaktadır.

Bu yeni OVP dönemi, Türkiye'nin ekonomik yapısını güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için atılacak önemli adımları kapsamaktadır. Programın tüm bu strateji ve hedefleri, ülkemizin refah seviyesini yükseltecek ve küresel arenada rekabet gücümüzü artıracaktır.

MAKROEKONOMİK ÇERÇEVEYİ DESTEKLEYEN TEMEL POLİTİKA ALANLARI

Bu noktada, sizlerle yeni OVP dönemi için belirlediğimiz öncelikli reform alanlarını paylaşacağım. Yeni OVP döneminde, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme ve gelişme hedeflerine ulaşabilmesi için çeşitli alanlarda reformlar yapılması öngörülmektedir.

İlk olarak, Makroekonomik ve Finansal İstikrarın Kalıcı Hale Getirilmesi hedefimiz bulunmaktadır. Bu reform alanı, enflasyonun kalıcı olarak tek haneye düşürülmesi, kamu maliyesinin disiplin altına alınması ve finansal istikrarın sağlanması gibi unsurları kapsamaktadır. Ekonomimizin dış şoklara karşı daha dirençli olabilmesi için güçlü bir makroekonomik temel oluşturmak önemlidir. Kamu Mali Reformlarının Hayata Geçirilmesi ise, kamu harcamalarında etkinliğin artırılması, bütçe disiplininin sağlanması ve kamu borcunun yönetilebilir seviyelere çekilmesi gibi adımları içermektedir. Bu reformlar, kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini artırarak uzun vadeli ekonomik istikrarı destekleyecektir.

Bir diğer öncelikli alan, Ar-Ge ve Yenilikçilik Kapasitesinin Geliştirilmesidir. Bu, ekonomimizin yenilikçilik kapasitesini artırarak yüksek katma değerli üretimi teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Ar-Ge yatırımlarının ve yenilikçi projelerin desteklenmesi, Türkiye'nin rekabet gücünü artıracak ve teknoloji odaklı bir büyüme modeline geçişini hızlandıracaktır.

Yeşil ve Dijital Ekonomiye Geçişe Yönelik Teknolojik Dönüşümün Sağlanması da önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bu alan, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevre dostu üretim yöntemlerinin ve dijitalleşmenin yaygınlaştırılmasını kapsamaktadır. Bu adımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği hem de ekonomik verimliliği artıracaktır. Ayrıca, Beşeri Sermayenin Güçlendirilmesi ve İşgücü Piyasasının Etkinleştirilmesi reformlarıyla, iş gücünün niteliğini artırmayı ve istihdam oranlarını yükseltmeyi hedefliyoruz. Eğitim ve beceri geliştirme programlarına yatırım yaparak, işgücümüzü geleceğin ihtiyaçlarına hazırlamayı amaçlıyoruz.

İş ve Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Devam Edilmesi de bir diğer önemli alan olarak karşımıza çıkmaktadır. İş yapma kolaylığının artırılması, yatırımcı dostu politikaların sürdürülmesi ve bürokrasinin azaltılması ile ekonomimizin rekabet gücü artırılacaktır.

Son olarak, Ekonomide Kayıt Dışılığın Azaltılması da kritik bir reform alanıdır. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele ederek, haksız rekabeti engellemeyi, vergi tabanını genişletmeyi, vergi adaletini sağlamayı ve kamu gelirlerini artırmayı amaçlıyoruz.

Bu temel politika alanları, Türkiye'nin sürdürülebilir büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşması için gerekli olan yapısal değişiklikleri hayata geçirecek ve ekonomimizin uzun vadeli istikrarını sağlayacaktır.

Değerli katılımcılar, şimdi ise küresel ekonomiye dair güncel veriler ve projeksiyonlarla, Türkiye'nin bu ortamda nasıl konumlandığını ve hedeflerimizi paylaşacağım.

"TİCARET ORTAKLARIMIZDA HIZLI TOPARLANMA MEVCUT"

Küresel hasıla projeksiyonlarına baktığımızda, dünya ekonomisinin 2023 yılında yüzde 3,3 oranında büyüdüğünü ve 2024 yılında büyüme hızının biraz yavaşlayarak yüzde 3,2 seviyesine gerilediğini görüyoruz. 2025-2027 yılları arasında ise küresel büyüme oranının yüzde 3,1 ila yüzde 3,3 arasında yatay seyretmesi beklenmektedir. Bu durum, küresel ekonomik aktivitenin, özellikle gelişmiş ülkelerdeki yavaşlamaların etkisiyle, sabit bir büyüme patikasında ilerleyeceğini göstermektedir.

Özellikle Avro Bölgesi ve ABD ekonomilerinde büyüme oranlarının daha düşük seviyelerde olması beklenmektedir. Avro Bölgesi için büyüme oranının yüzde 0,5'ten yüzde 1,3'e yükselmesi ve ABD'de ise yüzde 2,5'ten yüzde 2,1'e gerilemesi beklenmektedir.

Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomiler için ise, büyüme oranlarının 2023'te yüzde 3,5'ten başlayıp 2027'de yüzde 3,9 seviyesine çıkması beklenmektedir. Bu ülkeler, küresel büyümenin motoru olarak hareket etmeye devam edeceklerdir.

Son olarak, küresel ticaret hacmi beklentilerine bakacak olursak, 2023 yılında yüzde 0,3 ile sınırlı bir artış görülürken, 2024 yılında yüzde 3,0'a yükselmesi ve takip eden yıllarda yüzde 3,3 ila yüzde 3,5 aralığında dengelenmesi öngörülmektedir. Bu artış, küresel ticaretin toparlandığını ve yeniden büyüme yoluna girdiğini göstermektedir.

DAHA DESTEKLEYİCİ DIŞ TALEP

Türkiye’nin ihracat performansını etkileyen küresel büyüme dinamikleri, özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi gibi ana ticaret ortaklarımızın ekonomik büyüme oranlarına bağlıdır. Bu iki bölgenin ihracatımızdaki payı yüzde 60’ın üzerindedir.

Grafiğe baktığımızda, AB’nin 2023 yılında yüzde 0,6 olan büyüme oranının, 2024 yılında yüzde 1,2’ye ve 2025 yılında yüzde 1,8’e yükselmesi beklenmektedir.

MENA bölgesine baktığımızda ise, 2023 yılında yüzde 1,8 olan büyüme oranının, 2024’te yüzde 2,2’ye ve 2025’te yüzde 4,0’e çıkacağı öngörülmektedir.

Söz konusu büyüme tahminleri, dış talep koşullarının Türkiye için daha destekleyici olacağını göstermektedir. Bu da, Türkiye’nin dış ticaret dengesine ve genel ekonomik büyümesine olumlu yansıyacaktır.

KÜRESEL FİNANSAL KOŞULLARDA İYİLEŞME BEKLENTİSİ

ABD ve AB faiz oranlarındaki düşüş beklentileri, küresel finansal koşulların iyileşmeye başlayacağını ve bu durumun Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere olumlu yansımaları olacağını göstermektedir.

ILIMLI KÜRESEL EMTİA FİYATLARI

2020 yılı itibarıyla özellikle pandemi sürecinin başlamasıyla birlikte küresel emtia fiyatlarında belirgin bir dalgalanma yaşanmıştır. 2021 ve 2022 yıllarında, ekonomik toparlanma ve arz-talep dengesizlikleri nedeniyle emtia fiyatlarında ciddi artışlar görülmüştür.

Ancak, 2023 yılı itibarıyla bu fiyatlarda bir dengelenme gözlenmiştir. 2024 ve 2025 yıllarına dair tahminler, emtia fiyatlarının daha ılımlı bir seyir izleyeceğini ve aşırı dalgalanmaların azalacağını öngörmektedir. Genel emtia fiyatlarında bir stabilizasyon, baz metallerde ise ılımlı bir düşüş beklentisi bulunmaktadır. Gıda ve enerji fiyatlarının da benzer şekilde, daha dengeli bir seviyede kalacağı tahmin edilmektedir.

Bu iyileşme ve ılımlı seyir beklentisi, ithalatçı bir ülke olarak Türkiye ekonomisi açısından önemli avantajlar sunmaktadır.

Sonuç olarak, OVP 2025-2027 dönemi boyunca küresel emtia fiyatlarında beklenen bu ılımlı seyir, sanayide girdi maliyetleri, Türkiye ekonomisinin dış ticaret dengesi, enflasyon kontrolü ve genel ekonomik istikrar açısından olumlu bir tablo çizmektedir.

Ayrıntılar geliyor...

Editör: Haber Merkezi