Dünya dediğin nedir ki! Doğarsın, yaşarsın ve sonsuzluğa doğru yol alırsın. Bir rüya gibi!

Dünya dediğin nedir ki!

Doğarsın, yaşarsın ve sonsuzluğa doğru yol alırsın. Bir rüya gibi!

Bu yaşamımızı sürdürdüğümüz dünya, evrenin içinde sadece bir nokta.

Hayallerimizde bile çok büyüttüğümüz, milyarlarca insana ev sahipliği yapan, yediren, içiren, giydiren bir dünya.

Evrenin sonsuzluğu içinde bir noktayı düşünün. Bu kadar acıların, belaların, savaşların, haksızlık ve hukuksuzlukların barındığı bir nokta.

Beyin mucizesini kullanarak; egolardan, hırslardan, kötülüklerden arınmış evrensel ve insani bakışla aslında ne olduğumuzu ve ne yapmamız gerektiğini anlayabiliriz.

Zamanı ve mekânı nasıl hoyratça kullandığımızın farkına da varabiliriz. Düşündüğümüzde, nasıl bir hezeyan içinde olduğumuzu da görebiliriz.

Ünlü Amerikalı Gökbilimci Astrobiyolog Carl Sagan bakın dünyayı algılama ve yorumlama yetileriyle nasıl betimlemiş.

Carl Sagan, “Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süper star, her “yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun üzerinde bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.

Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.

Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.

Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.

Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza…”

Görüldüğü ve anlatıldığı üzere, dünya evrenin içinde sönük bir nokta. Düşünün savaşları, katliamları, soykırımları, ganimet savaşlarını…

Doyumsuzluk ve hırs sembolü olan insan ne zaman kendisiyle yüzleşecek. Ne zaman kendi olma konusunda yozlaştırdığı rüyanın esiri olmaktan kurtulacak.

Kaderi kedere dönüştüren insan; imparatorluklar, hanedanlıklar, devletler kurarak muktedir olmak istemiş. Bu isteğini acılı hayatların üzerinde kurgulamış.

Hırs, ego ve ihtiraslarının esiri olarak; bir noktaya bu kadar kötülükleri sığdırmak ta insanın icadı!

Bu kadar acılı bir hayatı ellerimizle, beynimizle, hırs ve egolarımızla biz yaratıyoruz.

Arınma, yüzleşme, empati, erdem, aile ve ahlak değerlerinin her geçen gün yok oluşa sürüklendiği de görülüyor. Bu küçük noktada yaşananlar ve yaşatılanlar sonsuz ihtirasın dışa vurumudur.

Egemenlik ve muktedirlik güdülerinin insan beynini alt etmesindendir.

Beyin mucizesini kötülüklerle değil; iyiliklerle, sevgiyle, anlamayla, toplumsal düşünerek yaşamı doğru şekillendirebilir ve kullanabiliriz.

Dünyamızı koruyalım, yaşatalım, değerli kılalım ama sonsuzluğun içinde bir nokta olduğunu da unutmayalım.

Bu küçücük dünyada, okyanuslara kadar açılan Sultan Süleyman bile muktedirlik rüyasına yenik düştü. Dünya küçüldükçe, ego ve hırsının esiri olmuş kibir yüklü insanlar, toz zerreciği bile olamayacaklar.

Bugün varsın yarın yok! Ürettiklerinle, yaşattıklarınla anılırsın. İnsanlık ve doğa için yarattığın değerlerle varsın.

Evrenin bir zerreciği olan dünyanın, esamesi okunan bireyi olmanın değerini yaratmaktır asıl olan…