Eğitim Sen; Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı 2022/’23 eğitim öğretim yıl sonu örgün eğitim istatistikleri açıklanmıştır. MEB’in resmi verileri, kamusal eğitimin adım adım tasfiye edilerek, özel öğretimin ve dini eğitim veren okulların teşvik edildiğini, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleştirme uygulamalarının artarak yaygınlaştığını bütün yönleriyle ortaya koymaktadır.
Eğitim Sen tarafından konuyla ilgili yapılan açıklama şu şekilde;
Türkiye’de okul ve derslik sayısı öğrenci sayısına paralel ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir. Okullarda ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir. Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrencilerin sağlığı açısından önemli bir sorundur. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştirmektedir.
MEB ÖRGÜN EĞİTİM İSTATİSTİKLERİ ANALİZİ
Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı 2022/’23 eğitim öğretim yılsonu örgün eğitim istatistikleri açıklanmıştır. MEB’in resmi verileri, kamusal eğitimin adım adım tasfiye edilerek, özel öğretimin ve dini eğitim veren okulların teşvik edildiğini, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleştirme uygulamalarının artarak yaygınlaştığını bütün yönleriyle ortaya koymaktadır.
Türkiye’de okul ve derslik sayısı öğrenci sayısına paralel ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir. Okullarda ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir. Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrencilerin sağlığı açısından önemli bir sorundur. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştirmektedir.
MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) 17,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 19 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19)’dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 233 (yüzde 8); Açık öğretimde okuyan öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)’dir.
Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 154 bin 343 öğretmen görev yapmaktadır. Öğretmenlerin 450 bin 616’sı erkek, 698 bin 585’i kadındır. Devlet okullarında çalışan öğretmenlerin yüzde 41’i (402 bin 351) erkek, yüzde 59’u (566 bin 955) kadındır.
Eğitim kademelerine göre okullaşma oranlarına bakıldığında eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında örgün eğitim 12 yıla çıkarılmasına rağmen, okullaşma oranları açısından hedeflerin çok gerisinde kalındığı görülmektedir. Okullaşma oranları açısından son on yılın en dikkat çekici özelliği ilkokulda okullaşma oranının yüzde 98,86’dan yüzde 93,85’e düşmesi, ortaokulda okullaşma oranının yüzde 93,09’dan yüzde 91,21’e gerilemesidir.
Bölgesel eşitsizlikleri ve cinsiyetler arası eşitsizlikleri okullaşma oranlarındaki değişim üzerinden daha net görmek mümkündür. Okullaşma oranları dikkate alındığında özellikle okulöncesi ve ilkokul açısından Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz illerinin önemli bir bölümü Türkiye ortalamasının oldukça altındadır.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUL, ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN SAYISI VE OKULLAŞMA ORANLARI
MEB verilerine göre, 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 25 bin 172 okul öncesi eğitim kurumu ve bu kurumlarda 1 milyon 59 bin öğrenci varken, 4+4+4 uygulamasının ilk yılında, okula başlama yaşının 60-66 aya düşürülmesi nedeniyle, okul sayısı bin 616 azalışla 23 bin 556’ya, öğrenci sayısı ise 953 bine gerilemiştir. Sonraki yıllarda okul ve öğrenci sayısı azalmaya devam etmiş, son birkaç yılda çok az artış göstermiştir.
4+4+4 düzenlemesinin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına ve MEB’in ‘okul öncesi eğitim zorunlu olacak’ açıklamasına rağmen, 2022/’23 eğitim öğretim yılsonu verilerine göre, resmi okul öncesi eğitim kurumu sayısı 26 bin 539 (6.300 resmi anaokulu, 20 bin 239 anasınıfı), öğrenci sayısı ise 1 milyon 681 bin 705’tir. 4+4+4 öncesinde (2011-2012 eğitim öğretim yılı) resmi okul öncesi eğitim kurumu sayısı 25 bin 172 iken, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, bir arpa boyu yol alınamamış olması düşündürücüdür.
Okul öncesi eğitimde beklenen artışın bir türlü görülmemesinin en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının ilk yılında okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmiş olmasıdır. MEB’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen okula başlama yaşını düşürmesi, telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkarmış ve okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarının beklenenin altında artmasına neden olmuştur.
Türkiye’de özel okul sayısının en çok olduğu eğitim kademesi okul öncesi eğitimdir. 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle faaliyet gösteren 14 bin 281 özel okulun 6 bin 528’i (yüzde 46’sı) özel okul öncesi eğitim kurumudur.
Eğitim sürecinin en önemli kademelerinden birisi olan okul öncesi eğitimde Türkiye, OECD ülkeleri içinde son sıradaki yerini korumaktadır. Hükümet daha önce okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirileceğini açıklamasına rağmen, 4+4+4 ile birlikte bu hedefinden vazgeçmiş ve diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de özel öğretimi teşvik edici, velileri özel okul öncesi öğretim kurumlarına yönlendiren adımlar atmıştır. Bu adımların sonucunda, MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre, 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle özel okul öncesi eğitim kurumlarının toplam içindeki payı ciddi anlamda artmıştır.
2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula başlatılması nedeniyle okullaşma oranı, bütün yaş gruplarında önce düşmüş, son yıllarda kısmi bir artış görülmüştür. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda MEB’in ilkokula başlama yaşını 66 aydan 69 aya çekmesi sonucunda, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranında bir önceki yıla göre göreceli bir artış yaşanmıştır.
Okul öncesi eğitim, eğitim-öğretim sisteminin temelidir. Eğitimin temel bir aşaması olan ve bütün çocuklara sağlanması gereken okul öncesi eğitime, gerekli altyapı ve program hazırlıkları yapılmadan geçilmesinin sıkıntıları sürmektedir. Anaokullarında ya da ana sınıflarında yeterli öğretmen, personel, pedagog ve sosyal hizmet uzmanı bulunmaması okul öncesi eğitimin en önemli sorunlarının başında gelmektedir.
Okul öncesi eğitim zorunlu eğitim kapsamına alınarak yaygınlaştırılmalı, yeterli sayıda ve mesleki eğitim almış öğretmen, sosyal hizmet uzmanı ve personel alımı yapılmalı, kamuya ait okul öncesi eğitim kurumu sayısı arttırılmalıdır. MEB’in herhangi bir altyapı çalışması yapmadan ve okul öncesi eğitimi ülke çapında yaygınlaştırmak için gerekli adımları atmadan % 100 okullaşma hedefine ulaşabilmesi mümkün görünmemektedir.
KAMUSAL EĞİTİMİN DEVLET ELİYLE TASFİYESİNİN GÖSTERGESİ: ÖZEL OKUL SAYILARI
Eğitim Sen, ilk gündeme geldiği günden itibaren eğitimde 4+4+4 dayatmasına yönelik olarak siyasi iktidarın iki temel hedefi olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan birincisi 4+4+4 düzenlemesinin asıl amacını oluşturan kamusal eğitimi zayıflatmak, kamu kaynaklarını özel okullara aktararak özel okulları doğrudan devlet desteği ile güçlendirmektir. İkinci temel hedef ise siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisinde biçimlendirerek, ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı üzerinden eğitimi dinselleştirme uygulamalarını hayata geçirmektir.
MEB’in her yıl açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının azaldığını, özel okulöncesi, özel ilkokul, özel ortaokul ve özel lise sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir.
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür. Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana devlete ait ilkokul sayısının 5 bin 535 azalması dikkat çekicidir. Aynı dönemde devlet okullarına giden öğrenci sayısındaki azalış ilkokulda 254 bin 197, ortaokulda ise 255 bin 1 olmuştur.
Türkiye’de faaliyet yürüten özel okullar AKP ile birlikte altın çağını yaşamaya başlamıştır. Özel okul ve özel okula giden öğrenci sayıları tüm zamanların rekorunu kırmış durumdadır. Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul (2.848 özel okul öncesi, 931 özel ilköğretim, 885 özel lise) bulunmaktayken, 2023 itibariyle özel okul sayısı 14 bin 281’e [(6.528 özel okul öncesi (%35,8); 2 bin 65 özel ilkokul (%8,2); 2 bin 266 özel ortaokul (%12); 3.422 özel lise (%27)], aynı dönemde toplam öğrenci sayısı ise üç kat artarak 535 bin 788’den 1 milyon 670 bin 729’e yükselmiştir.
Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin ne kadar hızlı gerçekleştiği açıkça görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB iş birliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiğinin kanıtıdır. Benzer bir durumu özel ortaöğretimde de gözlemlemek mümkündür.
Hükümetin özel okulları teşvik politikası içinde özel ortaöğretim kurumlarının ayrı bir yeri bulunmaktadır. Ekonomik krizin etkisiyle kısmi bir azalma görülse de gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında eğitimde özelleştirme sürecinin ne kadar hızlı gerçekleştiği açıktır. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB iş birliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiğinin somut kanıtıdır. Benzer bir durumu özel ortaöğretimde de gözlemlemek mümkündür.
Eğitimde 4+4+4 öncesinde Türkiye’de sadece 885 özel lise varken, son on yıl içinde tamamen hükümet ve MEB iş birliğiyle özel lise sayısı 4 kat artmıştır. Benzer bir şekilde 4+4+4 öncesinde özel liselere giden öğrenci sayısı 138 bin 164 iken aradan geçen süre içinde yaklaşık 4 kat artış göstermiş ve 571 bin 938’e çıkmıştır.
Velilerin çocuklarını özel okullara yöneltmesinde devlet okullarının 4+4+4 nedeniyle yaşadığı tahribatın, özellikle devlet okullarında yaygınlaşan yoğun dinselleşme pratiklerinin belirleyici olduğunu belirtmek gerekir. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir.
Eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son on yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı 7,5 kat artmış ve 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle bu sayı 337 olmuştur. Aynı dönemde özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise yaklaşık 35 kat artış göstererek 4 bin 348’den 151 bin 655’e yükselmiştir. Özel meslek liselerinde ve teknik liselerde okul sayısı 7,5 kat artarken öğrenci sayısının 35 kat artmış olmasının en temel nedeni, MEB’in özel mesleki eğitime yönelik okullaşma politikasının yanı sıra, özel mesleki ve teknik liselere giden öğrencilere kamu kaynaklarından öğrenci başına değişen miktarlarda doğrudan parasal destek sunulmasıdır.
MEB, eğitimin gittikçe daralan kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasını sürdürmektedir. Özellikle 4+4+4 düzenlemesi sonrasında, velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermesi, teşvik politikaları ile özel okul sayılarının ve bu okullara giden öğrenci sayısının ciddi anlamda artmasını beraberinde getirmiştir.
İMAM HATİP OKULLARINA İKTİDAR DESTEĞİ DEVAM EDİYOR
AKP iktidarının eğitimin en temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, yıllardır siyasal olarak istismar ettiği imam hatiplerin sayısını arttırma derdine düşmesi, bazı il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yazılı ve sözlü talimatları ile öğrencilerin imam hatiplere yönlendirilmesiyle imam hatip okullarının sayısında ihtiyacın üzerinde artış kaydedilmiştir.
İmam Hatip Ortaokulu Sayıları (İHO)
2012-2013 eğitim öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam hatip ortaokulu varken 2022/’23 eğitim-öğretim yılı sonu itibariyle 2 bin 667’si bağımsız, 765’i imam hatip lisesi bünyesinde olmak üzere toplam 3 bin 432 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. İmam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 2012-2013 eğitim öğretim yılında 94 bin 467 iken, 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle yaklaşık 7,5 kat artarak 695 bin 499 olmuştur. Bu artışın en önemli nedeninin MEB’in imam hatip ortaokullarına yönelik okullaşma politikasıdır.
MEB, devlet okullarına ihtiyacı kadar ödenek ayırmayıp, eğitimin finansmanı için elini velilerin cebinden çıkarmazken, imam hatip okulları söz konusu olunca bütün parasal kaynakları ve imkanları seferber etmektedir. Yıllardır siyasal istismar konusu olan imam hatip okulları her açıdan desteklenerek, tüm masrafları devlet tarafından karşılanarak, özellikle yoksul ailelerin çocuklarını bu okullara göndermeleri yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle okul kayıt dönemlerinde adrese dayalı kayıt sistemi nedeniyle çok sayıda çocuk otomatik olarak imam hatip ortaokuluna kaydedilmekte, aileler çocuklarını başka okula aldırmak istediklerinde çeşitli engellerle karşılaşmaktadır.
4+4+4 öncesinde 2011-2012 eğitim öğretim yılında 537 imam hatip lisesinde (İHL) 268 bin 245 öğrenci varken 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle İHL sayısı 1.714’e (önceki 1.694), bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 480 bin 484’e (önceki 521 bin 264) yükselmiştir. 2022/’23 eğitim öğretim yılı itibariyle açık öğretim imam hatip lisesinde okuyan 98 bin 822 (önceki 96 bin 14) öğrenciyi de eklediğimizde, Türkiye’de İHL’lerde okuyan toplam öğrenci sayısı, toplamda 579 bin 306 (önceki 617 bin 278) olmuştur. Son üç yıldır İHL okul sayısı artarken öğrenci sayısının düşme eğiliminde olması dikkat çekicidir.
Çok sayıda devlet okulunda kalabalık sınıf sorunu varken, yeterli talep olmamasına rağmen İHL yapımına devam edilmesi büyük bir çelişkidir. Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı Millî Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve devletin bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda 1 milyon 274 bin 805 (önceki 1 milyon 327 bin 542) olmuştur.
MEB, kamu okulları karşısında özel okullara her fırsatta ayrıcalık tanırken, benzer bir durum imam hatip okulları için de geçerlidir. Fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okullar imam hatibe dönüştürülmüştür. Yıllardır çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği nedeniyle birçok sorunla baş başa bırakılırken, imam hatip okullarının ödenek talepleri anında yerine getirilmiştir.
Bugüne kadar özel okullar ve imam hatip okulları konusunda eğitimle ilgili hemen her konuda ayrımcılık yapmayı kendisine görev edinmiş olan MEB, bu konuda da ayrımcı uygulamalarını sürdürmüştür. Türkiye’de hiçbir okul türü diğerlerine göre ayrıcalıklı olmamalı, MEB politika geliştirirken ve bu politikaları uygularken bütün eğitim kurumlarına eşit mesafede yaklaşmalıdır.
ÖĞRENCİLERİN AÇIK ÖĞRETİME YÖNELMESİ SÜRMEKTEDİR
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce MEB verilerine göre açık öğretim lisesinde 940 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış seyri yaşanmış ve 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle açık ortaokuldaki öğrenci sayısı 337 bin 174 (önceki 171 bin 943); açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 2 milyon 9 bin 480 (önceki 1 milyon 566 bin 255) olmuştur. 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle toplamda 2 milyon 108 bin 302 öğrenci örgün öğretimin dışında yer almakta ve açık öğretimde okumaktadır.
Açık öğretimde okuyan öğrenci sayısındaki artışın temel nedeni temel eğitimden ortaöğretime geçiş sistemi nedeniyle istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmalarıdır. Özellikle son yıllarda MEB’in öğrencileri imam hatip liselerine yönlendirme girişimleri, açık lisede okuyan öğrenci sayısının ciddi anlamda artmasına neden olmuştur. Açık liseye giden öğrenci sayısındaki artışın bir nedeni de lise son sınıf öğrencilerinin üniversite sınavına hazırlanmak için kayıtlarını açık liseye aldırmış olmalarıdır.
TAŞIMALI EĞİTİM UYGULAMALARI ARTARAK DEVAM EDİYOR
MEB, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorun yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri, belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye’de 24 yıl önce, 1989-1990 eğitim öğretim yılında sadece iki ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde neredeyse bütün illerde uygulanır hale gelmiştir.
MEB’in 1989 yılında sadece 2 ilde, 305 ilköğretim öğrencisiyle başlattığı taşımalı eğitimin her geçen yıl kapsamı genişlemiştir. 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı toplamda 744 bin 625 (önceki 677 bin 139)’dur.
2002-2003 eğitim öğretim yılında köylerdeki okulların toplam sayısı 32 bin 401’dir. Toplam 32 bin 401 okulun 25 bin 258’ini ilkokullar ile ortaokullar, 6 bin 388’ini okulöncesi kurumlar, 755’ini ise ortaöğretim kurumları oluşturmuştur. Köy okullarının sayısı, 2002 yılından 2020 yılına kadar dramatik şekilde düşmüştür. 2002-2022 döneminde 19 bin 708 köy okulunun kapısına kilit vuruldu. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 3 milyon 275 bin 458 olan köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı, 2023 itibarıyla ilkokullar bünyesinde açılan anasınıfları dahil 623 bin 902’ye kadar gerilemiştir.
AKP iktidarının politikaları sonucu köyler boşalmış, köy okulları birer birer kapanmıştır. Köy okulları, çocuklarımızın doğal ortamda, yaparak yaşayarak eğitim gördükleri kurumlardır. Köy okullarının kapatılması ile köylerde devletin temsili olarak yalnızca imamlar kalırken, öğretmenlerin köylerden uzaklaşmasıyla tarikat ve cemaatler oluşan boşluğu doldurmaya başlamış ve yaygın bir örgütlenme alanına ulaşmışlardır. Köyde öğretmen bulamayan insanlar şehirlere göç etmek zorunda kalırken, imamlar mezra ve köylerde devletin tek temsilcisi olarak kalmıştır.
SONUÇ
Eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere, eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.
Eğitim sisteminin sağlıklı bir yapıya kavuşması ve herkes için nitelikli olmasının en önemli ön koşullarından birisi eğitimin ayrım gözetmeksizin herkes için temel bir insan hakkı olmasının yanı sıra bir ‘kamu hizmeti’ olarak görülmesinden geçmektedir. Eğitimin temel bir insan hakkı olduğu, bu nedenle, herkesin eğitim hakkına erişiminin sağlanmasını ve eğitim süresince eşit koşullarda yararlanabilmesi için kamusal olması şarttır.
Çocuklara, engellilere, farklı kimlik ve inanç gruplarını dışlamadan, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı eğitim olanaklarının yaratılması ve geliştirilmesi, herkes için güvenli, şiddete dayalı olmayan, kapsayıcı ve etkili öğrenme ortamlarının oluşturulması ancak nitelikli eğitim politikalarının oluşturulması ve uygulanması ile mümkündür.
Hükümetler, herkese nitelikli eğitim hakkı yaklaşımı çerçevesinde eğitime hem politika belirlemede hem de uygulamada öncelik vermek zorundadır. Bütün kız ve erkek çocuklarının ücretsiz, hakkaniyetli ve nitelikli bir eğitim sistemi içinde yetiştirilmesi temel hedef olarak belirlenmeli ve her ülke bu konuda üzerine düşen sorumluluğu eksiksiz yerine getirmelidir. Herkes için nitelikli eğitim ancak bu şekilde hayata geçirilebilir.