Kayyım Gölgesinde Kadınların Demokrasi Mücadelesi Paneli Şirin Park Otelinde Gerçekleştirildi.
Av. Funda Buyruk’un yönettiği panelde DEM Parti MYK Üyesi Yüksel Mutlu, Av. Kübra Özbiçer ve Gazeteci-Yazar Hacer Foggo konuşmacı olarak katıldı.
Demokrasi İçin Kadınlar Oluşumu adına açılış konuşması yapan Av. Funda Buyruk, “Kayyımın aynı zamanda eş başkanlık sistemine yapılan bir darbe olduğunu” belirtti.
Buyruk, “Halkın iradesini tanımayan, en temel demokratik hak olan seçme ve seçilme hakkını tanımayan, kadınları sosyal, siyasal hayatın dışında tutan ve kadınları ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddete mahkum eden kayyım yönetimini ve kayyım yönetiminin kadın düşmanı politikalarını kabul etmiyoruz” dedi.
Panelde ilk sözü Av. Kübra Özbiçer aldı.
Özbiçer, benim kılavuzum Marsha P. Johnson’un: “Hepiniz haklara sahip olana karar, siz, tek bir kişi, hiçbir zaman tamamen haklarınıza sahip değilsiniz” sözleri olmuştur. Marsha Johnson siyah, trans bir kadındır ve 31 yaşında sokak ortasında katledilmiştir. Kayyımı konuşmaya başlarken ne yazık ki çok temel kavramları da konuşmak gerekiyor. Yoksa ne güzel birileri karar veriyor, belediyeler yönetiliyor diye düşünememe sebebimiz ne?” ifadelerini kullandı.
DEM Parti MYK Üyesi Yüksel Mutlu ve Gazeteci-Yazar Hacer Foggo’nun konuşmalarının ardından katılımcıların soruları ile panel devam etti.
Panel Süreci Boyunca Ele Alınan Konular ve Başlıklar Şu Şekilde Oldu;
Demokrasi nedir, halk iradesi nasıl tecelli eder, vatandaşlar kamu politikalarına katılma hakkını nasıl kullanabilir yahut kullanabilir mi?
Ben bilhassa ortaöğretim kitaplarını karıştırdım demokrasiyi çocuklara nasıl anlatıyorlar diye şöyle tanıma denk geldim; Milli egemenlik, seçme ve seçilme hakkı, kuvvetler ayrılığı, özgürlük, eşitlik, çoğulculuk, hukuk devleti ve hosgörü demokrasinin temel ilkeleridir diyor. Acı bir tebessümle bu tanımı okudum. Bunların hangilerine sahip olduğumuz hususunda malumu ilan etmeyeceğim ama buna karşı yerelde neler yapabileceğine dair konuşmak ve mücadele örebilmek için bir arada olduğumuz için son derece mutluyum.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı (1985)
“Vatandaşların kamu politikalarının şekillendirilmesine katılma hakkının doğrudan uygulanabileceği en uygun yer yerel düzeydir” diyor. İlk olarak Fransız felsefeci Henri Lefebvre tarafından kullanılan “kent hakkı” kavramı en genel şekliyle bir kentin sakinlerinin ve “kullanıcılarının” yerel politikalara katılma ve kentsel mekanı tanımlama haklarına atıfta bulunur. Kent hakkı uluslararası olarak kabul görmüş tüm hakları içinde barındırmaktadır. Böylece adil ve tatmin edici koşullarda çalışma hakkı, sendikal örgütlenme hakkı, sosyal güvenlik, kamu sağlığı, temiz içme suyuna erişim, enerji, ulaşım ve diğer sosyal hizmetlere erişim, bilgiye erişim, siyasi katılım, barış içinde bir arada yaşama ve adalete erişim gibi insan hakları sözleşmeleri ile giderek genişleyen haklar bütünün tamamını içermekte ve kent politikalarının bir parçası olarak kabul etmektedir.
5393 sayılı yasa da şöyle diyor. Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. ………. Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır. Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla …….. yükümlüdür. Yasa bize açıkça belediyelerin kanunlara dayanmayan kararları olursa uymayın da diyor mu? Sunumum boyunca kanunun diline maruz kalacaksınız, e bir küçük ürperti de duyacaksınız
1930’lu yıllarda Tek Parti Yönetiminin kurumsallaşmasının da etkisiyle ve 1580 sayılı Belediye Kanunu hükümleri uyarınca belediye başkanlığının valinin uhdesine verildiği bir süreç yaşanmış, vesayet hükümleri uyarınca da il merkezi dışındaki yerlerde valilerin, il merkezlerinde ise Dahiliye Vekilinin görevi son bulan veya görevden uzaklaştırılan belediye başkanlarının yerine belediye başkanlarını atama yetkisi bulunmaktadır.
Daha önce meclis üyeleri arasından seçilip atanan belediye başkanlarına ilişkin 1963 yılında çıkarılmış olan 307 sayılı Kanun ile belediye başkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmesi usulü benimsenmiştir. 2005 yılında ise 5393 sayılı Kanun ile 1580 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, vesayete ilişkin hükümleri azaltan ve yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliğini güçlendiren hükümlere yer verilmiştir.
Anayasada, yerel yönetimlerle ilgili olarak belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği sıfatlarına ilişkin itirazlar ve bu sıfatların kaybedilme durumunun yargı yolu ile denetimi uygun görülmüştür.
Anayasaya aykırılık tartışması bir yandan sürerken İçişleri Bakanlığı ise kayyum atamaları ile ilgili olarak Anayasa'nın 127'inci maddesine işaret ediyor.
AN. M.127: İlgili seçilmiş organlar hakkında soruşturma ve kovuşturma açılması durumunda, İçişleri Bakanı tarafından geçici olarak kesin bir hükme kadar görevlerinden uzaklaştırılabilmektedirler (md. 127). İlgili husus, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda ifade edilmiştir. Dolayısıyla var olan mevzuat, belediyenin seçilmiş organları üzerinde İçişleri Bakanını yetkili kılmaktadır. Bunun sınırlı bir yetki olduğunu belirtmek gerekir. Evvela gerekli durumda İçişleri Bakanı tarafından alınacak tedbirin uzaklaştırma kararı olarak belirlenmiş olmasıdır. Diğer yandan, ilgili maddede uzaklaştırma kararı ile ilgili olarak geçici bir tedbir ifadesi kullanılmıştır. Görevden uzaklaştırma kararının alınması durumundaki muhtemel durumlar 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 47. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre: “Görevden uzaklaştırılanlar hakkında; kovuşturma açılmaması, kamu davasının düşmesi veya beraat kararı verilmesi, davanın genel af ile ortadan kaldırılması veya görevden düşürülmeyi gerektirmeyen bir suçla mahkûm olunması durumunda görevden uzaklaştırma kararı kaldırılır.” Görüldüğü üzere, mevcut uygulamada belediye başkanları, görevleri ile ilgili suç işledikleri durumlarda İçişleri Bakanlığınca geçici olarak görevden alınabilmektedir. Ancak yargı sürecinin ardından görevlerine geri dönebilmektedirler.
Bununla birlikte, belediye başkanlarının ceza alması durumunda başkanın görevine dönemeyeceği anlaşıldığından mevcut durumda ne yapılması gerektiği 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre kanundaki kurallara uygun olarak toplanan belediye meclisi:
a) Belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan,
b) Başkanın görevden uzaklaştırılması, tutuklanması veya seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetinden yasaklama cezası alması durumunda bir başkan vekili, seçer.
Ohal döneminde bir KHK ile hayatımıza aslında yeniden giren (!) aygıt daha sonra yasalaşarak kanunda şöyle yerini buluyor.
674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname‟nin 38. maddesinde 5393 sayılı Belediye Kanununun 45 inci maddesine ve 57. Maddesine fıkra ekleniyor ve “Ancak, belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46 ncı maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir. Görevlendirilecek kişinin seçilme yeterliğine sahip olması şarttır. Görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan belediye meclisi üyesinin istifa etmesi halinde de bu fıkra hükümleri uygulanır.”
5393 sayılı Belediye Kanunu‟nun 57. maddesine göre, belediye hizmetlerinin ciddi bir şekilde aksaması durumunda İçişleri Bakanlığının talebi üzerine yetkili sulh hukuk hâkimi tarafından belirlenmesi durumunda İçişleri Bakanı, hizmetlerde yaşanan aksamanın giderilmesini, belediye başkanından ister. Aksamanın giderilmemesi durumunda ise İçişleri bakanı hizmetlerde yaşanan aksamanın giderilmesini ilin valisinden ister. Bu durumda da vali, belediyenin kaynaklarını kullanarak bu aksaklığı giderir. Ancak 2016 yılında çıkarılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname‟nin 39. maddesi ile terör ile mücadeleye yönelik olarak 5393 sayılı Kanunun 57. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmiştir “Belediye ve bağlı idare imkânlarının terör veya şiddet olaylarına dolaylı ya da doğrudan destek sağlamak amacıyla kullanıldığının valilik tarafından belirlenmesi durumunda, terör ve şiddet olaylarına destek olmak amacıyla kullanılan belediye veya bağlı idare taşınırlarına mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından el konulur. Bu fıkra kapsamında sorumluluğu tespit edilen belediye veya bağlı idare personelinin vali veya kaymakam tarafından görevden uzaklaştırılması halinde göreve iade işlemi ancak uzaklaştırma işlemini yapan makam tarafından yapılır.”
674 sayılı KHK’nın ilgili maddesince görevden alınan belediye başkanlığı, meclis içinden seçim yapılarak oluşturulamayacaktır. Bununla birlikte, 674 sayılı KHK’nın hangi gerekçe ile 5393 sayılı kanunun 45. maddesini devre dışı bıraktığı bilinmemektedir. Zannımızca bu büyük ölçüde yerel mevzuatta bulunan bir boşluktan kaynaklanmaktadır. Nitekim 5393 sayılı Belediye Kanunu 46. maddede belirtilen “belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya başkan vekili seçiminin yapılamaması” durumuna herhangi bir açıklık getirmemiştir. Diğer bir ifadeyle boşalan belediye başkan ya da başkan vekilinin hangi durumlarda yeniden seçiminin yapılamadığı bilinmemektedir. Görevden alınan başkan yerine görevlendirilecek kişi için kanunun, yalnızca belediye başkanı seçilme yeterliğine sahip olması koşulunu düzenlediğini son atamalarda, herhangi bir Belediye Meclisi üyesinin değil valilerin ve kaymakamların atandığına şahit olduk.
Ancak 2016 yılında gerçekleştirilen darbe girişiminin ardından belediye başkanlarının görevden alınmasını düzenleyen 5393 sayılı Kanunun 45. maddesine eklenen hükümler uyarınca terörle mücadele kapsamında belediye başkanları görevden alınmış ve yerlerine mülki amirler belediye başkan vekili/kayyım olarak atanmıştır. Yine bu dönemde birkaç önemli büyükşehir belediye başkanı istifa etmiş yerlerine belediye meclis üyeleri arasından yapılan seçimlere göre yeni belediye başkanları atanmıştır. Yeni seçilen belediye başkanlarından daha önce ilçe belediye başkanlığı görevini yürütenlerin yerine ise yine ilçe belediye meclis üyeleri arasından belediye başkanları seçilmiştir.
Yine bu dönemde Beşiktaş ve Ataşehir ilçe belediye başkanları da İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılmış ve ilgili belediye meclisleri kendi üyeleri arasından belediye başkan vekilleri seçmişlerdir.
Yine Adana’da Zihni Aldırmaz Belediye meclis üyesi iken başkan vekilliği yaptı hem de uzunca bir süre.
En azından şunu sormak ve söylemek mümkün: BAŞKAN BİRAZ ÖNCE BAHSETTİĞİMİZ SEBEPLERLE GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILDIĞINDA YERİNE BELEDİYE MECLİS ÜYELERİNDEN BİR BAŞKAN YAHUT BAŞKAN VEKİLİ SEÇMEYE ENGEL BİR DURUM VAR MI? Bu bir soru cümlesi oldu ama bu bir soru değil. Buna engel bir durum yok!
Özetle, 31 Mart 2019 yerel yönetim seçimlerinin ardından 5393 sayılı Belediye Kanununun ilgili hükümleri uyarınca belediye başkanları görevden alınmış ve yerlerine meclis üyeleri değil de mülki idare amirleri belediye başkan vekili/kayyım olarak atanmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile geri dönen düzenleme sebebiyle son 10 yılda 147 belediyeye kayyum atandı.
Esenyurtta ise moda tabir ile el artırıldı. Ve belediye meclis üyelerinin belediyeye girişi engellendi. BELLİ Kİ CEZA ŞAHSİ DEĞİL VE ESENYURTTA BELEDİYE MECLİS ÜYELERİ BELEDİYELERE SOKULMADI !!
31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrasında Türkiye’de yaklaşık 4 milyon 723 bin kişilik bir nüfus, seçtiği belediye başkanı tarafından yönetilmedi Sekiz yıllık süreçte toplam 157 belediyeye kayyum atandı. Kayyumlardan 153’ü DEM/HDP/DBP’ye atanırken 2 AKP’li 1 MHP’li ve 1 CHP’li belediyeye de kayyum atandı. Bazı belediyelere iki veya üç kez kayyum ataması yapıldı. Bu sırada kayyım atanmayan 6 HDPli belediye kalıyor geriye, eş başkanlardan biri “sanırım sembolik olarak bırakıldık” diye açıklama yapıyor.
Yerel yönetimler, her ülkenin yönetsel kademelenmesi, yapısı ve işleyişine bağlı olarak farklılık gösterebilmekle birlikte, yerel halkın sorunlarını ve ihtiyaçlarını daha etkili ve uygun bir biçimde karşılayabilme, demokrasinin gelişimine katkı sunabilme ve ekonomik kalkınmanın şekillendiği mekânlar olarak kentleri yöneten çağdaş yönetim yapısının birer parçasıdırlar. 21. yy’da demokrasinin yerel düzeyde temsilinin siyasal bir meşruiyete, dolayısıyla toplumsal barışa ve istikrara katkıda bulunması beklenmektedir. 2019 yerel seçimlerinden sonra yeniden kayyım atamalarının olması yerel demokrasi yerle yeksan etmiştir.
KAYYIM NEDEN BİR KADIN MESELESİDİR?
Hakkâri’de Kadınlar da hayvancılık ve tarımda rol alıyordu ama bu, günden güne değişti. Özelikle düzenli olarak göç veren ve neredeyse nüfusunun yarısını kaybeden kentte tarım ve hayvancılık da her geçen gün geriliyor. Birçok bölgesi güvenlik gerekçesiyle hâlâ “yasaklı bölge” olarak geçiyor ve derin bir ekonomik kriz söz konusu. Madenciliğin daha yaygınlaştığı bir sürece de denk geliyor. Madenler ise kadınların hiç olmadığı yerler. Dolayısıyla tarımın da zayıflamasıyla kadınlar çalışma alanlarından evlere çekildi. Demokratik kitle örgütleri ve kurumlar kayyum öncesi belediyede kadınların farklı projelerde yer alması ve ekonomik özgürlüğünü kazanması için birlikte çalışıyorlardı ve farklı olanaklar da ortaya çıkmıştı. Ancak kayyımla birlikte bu çalışmalar da durduruldu.
Patriyarka, kadın iradesinin yükselmesinin kendi gücünü ve kontrolünü tehdit edeceğini düşündüğü için bu iradeden korkar. Bu korku, kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer almasını engellemeye yönelik çeşitli stratejilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu şu demek olabilir bazı yurttaşlar (!), patriyarka işbirlikçileri kayyım politikalarının bir kısmını benimsiyor, destekliyor olabilir. Sokak ağzıyla ifade edecek olursak “ zaten tepemize çıkmıştı kadınlar, yok sokaklar benim yok ben de çalışacağım, yok okuma yazma kursuna gideceğim. Şimdi böyle daha iyi oldu demeyeceğinden emin değiliz. Dolayısıyla iradenin yok sayıldığı her alan bu sandık iradesi olabilir, bu temel hak ve özgürlüklere ilişkin olabilir, başka bir tırnak içinde söylüyorum işbirlikçi desteği de bulabilir. Anayasaya aykırı davrandı ama bir sorun niye yaptı diye meşrulaştırmak hepimizin altındaki zeminin bir süre sonra kayacağının ispatıdır.
Örneğin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından inşa edilen kız öğrenci yurdu polis misafirhanesine çevrildi. Kız öğrencilerin okumasını istemeyen birileri destekliyordur bu kararı. Belediyeye bağlı Kadın Politikaları Daire Başkanı görevinden alındı, daire başkan yardımcısı olarak bir erkek atandı ve birimin tüm çalışmaları durduruldu.
Van’da Gürpınar Belediyesine atanan kayyum, Kadın Yaşam Merkezini hükümet KADEM diye bir derneğe devretti. Bunu sivil toplumun yerel yönetimlerin karar mekanizmalarına katılmak olarak adlandırmak mümkün mü?
Gürpınar’da Kayyum, eşini çocuk kreşine müdür olarak atadı. Katılımcılıksa buyrun size katılımcılık. Aile boyu, menfaat boyu katılımcılık!! Mardin Büyükşehir Belediyesine bağlı Kadın Daire Başkanlığına erkek memur atandı. Van Büyükşehir Belediyesine atanan kayyum, Kadın Politikaları Daire Başkanlığını feshetti, bu birimin çalışmaları bir erkeğin yönetimine bağlandı.
Yerel Yönetimler Araştırma Merkezi verilerine göre, kayyum atanan belediyelerde borçlanma oranları yüzde 80 arttı, sosyal yardımlar yüzde 60 azaldı ve çok dilli belediyecilik hizmetleri tamamen kaldırılmış. Hakkari’de belediyelerde belediye meclis üyeleri, demokratik kitle kuruluşları ve örgütleri birlikte sıkı bir çalışma sürdürüyordu. Bu çalışmaların esas odaklarından biri kadınlardı. Mesela 2014’te ilk kez kadın birimi kuruldu ve eğitim, ekonomi ve kadına yönelik şiddet meselelerine yoğunlaşan bir çalışma önüne koydu. Bu birim kadınlar için bir dayanak haline dönüştü ve kadınlar, yaşadıkları sorunları bu birim üzerinden çözmeye çalışıyorlardı. Bu birim sadece belediyeyle sınırlı değil, aslında bizim merkezimiz gibi birçok kurum ve kuruluş ile ortaklaşa hareket ediyordu. Kayyum atandıktan sonra tabii ilk icraatlarından biri, bu birimin kapatılması oldu.
1. Kadın Temsilinin Azalması: Kayyım atamaları, yerel yönetimlerde kadınların seçme ve seçilme hakkını doğrudan etkileyerek, kadın temsilinin azalmasına neden olmaktadır. Kadınların yerel yönetimlerdeki etkisi ve görünürlüğü azaldıkça, kadınların çıkarlarını savunacak mekanizmalar da zayıflamaktadır.
2. Kadın Destek Programlarının Kesilmesi: Kayyım atanan belediyelerde, daha önce kadınlara yönelik olarak yürütülen sosyal hizmetler ve destek programları sıklıkla kesilmektedir. Bu durum, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını ve sosyal desteklerini olumsuz etkileyebilir.
3. Kadınların Karar Alma Süreçlerinden Dışlanması: Kayyım atamaları, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerinde kadınların sesinin kısıtlanmasına yol açar. Bu durum, kadınların ihtiyaçlarının göz ardı edilmesine ve cinsiyet eşitliği hedeflerinin gerilemesine sebep olabilir.
4. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikasının İhlali: Kayyım atamalarıyla birlikte, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik politikaların uygulanması durdurulabilir veya zayıflatılabilir. Bu durum, kadınların toplumsal hayatta daha da marjinalleşmesine yol açabilir.
5. Kültürel ve Sosyal Normların Gerilemesi: Kayyım atamaları, kadınların haklarını ve rollerini yönlendiren sosyal ve kültürel normların gerilemesine neden olabilir. Bu da, kadınların toplumsal hayattaki yerini olumsuz etkileyebilir.
Özetle, kayyım atamaları, kadınların yerel yönetimlerdeki temsiline, sosyal desteklerine ve karar alma süreçlerine zarar vererek, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik ilerlemeleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu durum, kadınların haklarını savunma ve toplumsal hayatta aktif rol alma fırsatlarını sınırlamaktadır.
Kayyımdan önce Kadına yönelik şiddetle mücadele birimleri, çok dilli Alo Şiddet Hatları, kadın sığınakları, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı belediye bütçelemesi, kadın evleri, kadın istihdam ve meslek edindirme alanları açılmışken,
Belediyelerde toplumsal cinsiyete dayalı iş kollarının yeniden yapılandırma çabası ve bunu dönüştürmek adına yapılan çalışmalar, büyütülen kadın alanları kayyım belediyeleri tarafından tasviye edildi veya atıl duruma alındı.
Daire başkanlıkları ve müdürlüklerin içleri boşaltıldı. Kadın özgürlükçü ve eşitlikçi bakış açısının yerine başka bir anlayışı tesis etmek için mevcut personelleri işten çıkardılar ya da başka alanlarda yok saydılar. Kadın kurumlarını kapattılar ya da işlevlerini tamamen değiştirdiler.
Kadınlar için açılan ortak kullanım alanları kuran kurslarına, evlendirme dairlerine ve ‘erkek’ spor salonlarına dönüştürüldü. ……Kadın Danışmanlık Merkezi gibi kadın kurumlarının yerleri yok pahasına kira adı altında başka kurumlara ama en çok bakanlıklara verildi.
Kayyım belediyeciliği ile geçen bu süreçte kadının toplumsal ve kamusal alanlarda geri bırakılmasına ve görünürlüğünün azalmasına yol açtılar. Bunun sonucunda kadına yönelik şiddet her yerde olduğu gibi kayyım belediyeciliklerinde daha da arttı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan çıkarılan “kadın” yerel yönetimlerde de Kadın Daire Başkanlıklarından çıkarılmaya çalışılıyor. Kayyım atanan belediyelerden birinde Kadın Daire Başkanlığı’na erkek atandı ve tepkiler sonucu geri alındı. Fakat kurumda erkek psikologlar çalıştırıldı.
Kayyım belediyeleri aile vizyon belgesi ve devletin aile politikasının pilot merkezi haline getirilmiştir. İktidarın her seferinde halkın iradesine karşı kayyım atamasının temel sebeplerinden birisi de budur. Evliliğe teşvik ve aile değerleri broşürleri dağıtılıp kadın spor salonları gibi ortaklaşma alanlarının erkeklere istihdam edilmesi. Aile vizyon belgesi ve kadınların kendilerini erkeklere anlatması istenmesi, kadınların kamusal alanda silinmesi çalışmalarıdır.
BELEDİYELERE KAYYIM ATANMASI HAKKINDA BİLGİ NOTU
Kayyım Uygulaması
Türkiye’de, 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden sonra 1987 yılına kadar Sıkıyönetim uygulandığından zaten kayyım gerek yoktu, tüm yönetim Askeri vesayet altında idi. Sıkıyönetim bittikten sonra 1987- 2002 Kasım sonuna kadar sürecek OHAL dönemi başladı. OHAL dönemi için 1986 ve 1987 yıllarında KHK yetki kanunu çıkarılmıştı. Bu yetkiye dayanılarak 12 Ağustos 1987 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 335 sayılı KHK çıkarılmıştı. 335 sayılı KHK ile 1530 sayılı Belediye Kanunu ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediye kanununun bazı maddeleri değiştirilmişti. 335 sayılı KHK’nın 5. Maddesi ile kayyım görevlendirmesi düzenlenmişti.
Dönemin Ana Muhalefet Partisi SHP’nin açtığı iptal davasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.02.1989 tarihli ve 1988/38 E, 1989/7 K sayılı kararı ile 335 sayılı KHK iptal edilmiştir. AYM iptal gerekçesinde, yerel yönetimlerin demokratik varlıkları ve özerk yapısıyla bağdaşmayacağını belirtip, yetki kanununun dışına çıkıldığını belirtip, KHK’yı tümden iptal etmiştir.
15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra (20 Temmuz 2016-19 Temmuz 2018 arası) OHAL döneminde 1 Eylül 2016 tarihinde çıkarılan 674 Sayılı KHK ‘nin 38. Maddesi ile 5393 Sayılı Belediye Kanununun 45. maddesine ek fıkra eklenerek kayyım atanmasının önü açılmıştır.
674 Sayılı KHK çıkarıldığı 1 Eylül 2016 günü TBMM ye sunulmuştur. 674 Sayılı KHK‘yi uygun bulan kanun 10/11/2016 tarihinde TBMM’de yasalaşarak 6758 Sayılı Kanun halini almıştır. 6758 Sayılı Kanunun 34. Maddesi ile 5393 Sayılı Belediye Kanununun 45. Maddesine 674 Sayılı KHK ile eklenen ek fıkra aynen kabul edilmiştir.
674 Sayılı KHK’yi uygun bulan 6758 Sayılı Kanununun kayyım maddesini düzenleyen 34. maddesi Anayasa Mahkemesine taşınmamıştır.
Anayasanın 127. Maddesinde sadece görevleri nedeni ile suç isnadına uğrayan belediye başkanlarının geçici olarak görevlerinden uzaklaştırılabileceği düzenlenmiş olup, 5393 sayılı kanunun 45. Maddesine 674 sayılı KHK ile eklenen ek fıkra açıkça Anayasaya aykırıdır.
Kayyım atamaları ile ilgili Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu ile yapılmış bir başvuruda bölüm kararıyla konu bakımından kabul edilemezlik kararı verilmiştir. AYM, yerel seçimlerdeki seçme ve seçilme hakkını bireysel başvuru konusu içinde görmemiştir.
Kayyım atanması ile ilgili oldukça önemli uluslararası raporlar mevcuttur.
Bu raporların ilki Avrupa Konseyi Venedik Komisyonunun CDL-AD (2017) 021 Sayılı 9 Ekim 2017 r-tarihli OHAL kapsamında çıkarılan 1 Eylül 2016 tarihli 674 Sayılı KHK Türkiye’de Yerel Demokrasinin Uygulanmasına İlişkin Raporu bulunmaktadır. (https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2017)021-e). Bu raporda 674 sayılı KHK ile kayyım atanması Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına aykırı olduğu ve Türkiye’nin çekince koymadığı/kabul ettiği maddelere bile aykırı olduğu şeklinde tespitler bulunmaktadır. Demokrasiye aykırı olan bu uygulamanın OHAL dışında kesinlikle uygulanmaması ve kaldırılması belirtilmiştir.
Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin İzleme Komitesi’nin Türkiye’ye yönelik 2019 ve 2021 yıllarında gerçekleştirdiği ziyaretlerden sonra yazdığı CG (2022) 42-14 Sayılı ve 23 Mart 2022 tarihli oldukça kapsamlı bir raporu bulunmaktadır(https://search.coe.int/congress?i=0900001680a5b1d3). Bu raporda yerel demokrasinin tamamen rafa kaldırıldığı ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu tespiti yapılmıştır. Belediye başkanlarının görevlerine iadesi istenmiştir.
Hakkari Belediye eş başkanı M. Sıddık Akış, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Mardin Büyükşehir Belediye eş Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük, Halfeti Belediye eş Başkanı Mehmet Karayılan 5393 sayılı kanunun 45. Maddesine göre 47. Madde uygulanarak görevlerinden geçici olarak uzaklaştırılmış, 46. Madde işletilerek mülki amir görevlendirilmiştir. Kanunda, Valinin/Vali Yardımcısı/Kaymakamın görevlendirilebileceğine ilişkin bir hüküm yoktur. İçişleri bakanı 45. Ve 46. Maddeleri işletip Belediye Meclisi içinden seçim yoluyla görevlendirme yapabilir. Uygulamada atanan kayyımlar fiilen Belediye Meclisini toplantıya çağırmayıp çalıştırmadığından dolayı tüm seçilmişler ve eş başkanlara da fiilen kayyım atanmış olmaktadır. Geçmiş dönem uygulamalarda belediye meclis üyelerine bile kayyım atanmıştır.
Anayasanın 11. Maddesi üstün olup Anayasa 127. Maddeye açıkça aykırı olan kayyım atanması geri alınmalıdır. Tutuklu olan Belediye eş Başkanları yerine ise Belediye Meclisinden seçim yoluyla geçici olarak Belediye Başkan vekili seçilebilir.