İnsanlık birçok defa bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla sınanmıştır; ancak tarihin en büyük pandemisi kuşkusuz Kara Veba salgınıdır. O dönemde Kara Ölüm adı da verilen bu hastalık, aynı zamanda kayıtlara tarihteki ilk biyolojik silah kullanımı olarak da geçer…
Kırım’ı kuşatan bir Moğol komutanının aklına gelen dahiyane(!) ama bir o kadar da kötü ve zalimce bir fikir,
Tarih sahnesinde biyolojik saldırıların ilk örneğidir.
Sonuç olarak,
Bir biyolojik silah ile tetiklenen Kara Veba ‘nın bilançosu,
14. Yüzyılda 475 milyon olan dünya nüfusunu tahminen 350 milyona düşmesidir…
Tarihin En Büyük Pandemisi: Kara Veba
İlk başlarda Kara Veba, yıkıcı etkisi anlaşıldıktan sonra ise Kara Ölüm adı verilen bu bulaşıcı hastalık tarihin en büyük pandemisi ve gelmiş geçmiş en ölümcül salgını olmuştur.
Veba, Yersinia pestis bakterisi ile enfekte olan farelerden, pireler aracılığıyla insanlara bulaşan bir hastalıktır.
Hastalığa “Kara” ön eki vermişlerdi,
Çünkü Kara Veba esnasında cilt altı kanamalar nedeniyle deri siyah renge dönüyordu.
Bununla birlikte,
En güçlü gerekçenin ise “kara” kelimesinin mecazi olarak taşıdığı elem, keder, kasvet ve sıkıntı olduğu tahmin edilmekte….
Kara Veba ve Ölüm Dansı
Kara Veba çok hızlı bulaşan bir hastalık olup kurbanlarında acılı bir ölüme neden oluyordu.
Hastalarda aşırı ateş ve titremeler sonucu engellenemeyen sarsılma ve kasılmalara “Ölüm Dansı” denirdi.
Çünkü,
Bu dansın akıbetini herkes acıyla öğrenmişti…
Kara Veba adı verilen tarihin en büyük pandemisi esasen ilk olarak Uzak Doğu’da Çin – Moğolistan bölgelerinde başladı.
Bu hastalığın sadece Avrasya ve Kuzey Afrika’ da 75-200 milyon kadar insanın ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor.
Ancak…
En yıkıcı etkileri Avrupa kıtasında görüldü…
Bu kıta Büyük Kıtlık felaketinden henüz belini doğrultamadan, Kara Ölümün pençesine düşmüştü.
1348 Veba Salgınının, Avrupa nüfusunun %30 ila %60’ ının ölümüne neden olduğu tahmin ediliyor...
Acı, Acı, Acı...
14. Yüzyıl yazarlarından Giovanni Boccaccio da bu salgının şahitlerindendir,
Decameron adlı eserinde Kara Ölümü şöyle tanımlıyor:
Babalar, oğullarını; anneler, bebeklerini terk ediyor,
Hizmetçiler hanımlarından kaçıyor,
Noterler ölülerin son arzularını kaydetmekten vazgeçiyor,
Doktorlar, rahipler ve rahibeler hastaları ziyarete gitmiyorlardı.
Kimse Hıristiyan usullerine göre gömülemiyordu, evler birer mezarlığa dönüşmüştü.
1348 Veba Salgını Asya’ da başladı,
Kırım üzerinden Sicilya’ ya,
Oradan da tüm Avrupa’ ya yayıldı…
Peki ama,
Nasıl oldu da kısa sayılabilecek bir süre içerisinde neredeyse dünyanın bir ucundan diğerine sıçradı???
Hem de o dönemin ulaşım şartlarını düşündüğünüzde….
Tarihte İlk Biyolojik Silah Kulanımı
1200-1300’lü yıllarda dünyanın önemli bir kısmı Moğol istilalarından nasibini almaktaydı.
O dönemde deniz ticareti Cenevizliler’in kontrolünde,
Ve,
Doğal olarak da o coğrafyanın en zengin topluluğu Cenevizliler…
Moğollar stratejik bir planlama yaparak Ceneviz hakimiyetinde olan, bugünkü Kırım’ın güneyindeki Kefe kentini kuşatıyorlar.
Eğer Moğollar Kefe’yi ele geçirirlerse kuşkusuz çok büyük bir ganimete konacaklar…
Lakin, şehir çok güçlü bir savunma yapıyor,
Ve,
Moğollar Kefe kalelerini bir türlü aşamıyor.
Bu esnada kuşatmaya katılan Moğol askerlerinin yaklaşık yarısı vebadan ölmüş,
Uzun sözün kısası,
İşler işgalci Moğollar için gün geçtikçe kötüye gidiyor.
Tam böylesine çıkmaza girmiş bir durumdayken,
Moğol komutanının aklına dahiyane(!), ama bir o kadar da kötü ve zalimce bir fikir geliyor:
VEBADAN ÖLEN ASKERLERİ MANCINIKLA SURLARIN DİĞER TARAFINA FIRLATMAK!!!
Kara Vebadan Haberdar Olmayan Cenevizliler Bu Cesetlere Anlam Veremiyordu
Kefe halkı ilkin ne olduğuna anlam veremez,
İvedilikle Moğollar’ın mancınıkla surları aşarak fırlattığı cesetleri toplamaya
Ve,
Bir an önce ortadan kaldırmaya çalışır.
Bir, iki, üç…
Moğollar vebadan ölen her askeri mancınıkla atıyor, Cenevizliler ise bu cesetler şehrin ortasında kokuşmasın diye bir yerlere taşıyor…
Ve,
Bu sayede çok kısa zamanda Kara Veba surların diğer tarafına da yayılıp, etkisini göstermeye başlıyor.
Sokaklarda acı içerisinde ölen insanların gün be gün artması,
Ve,
Hastalığın hızlı bir şekilde yayılması nedeniyle,
Cenevizliler çareyi gemilerle ilk olarak Sicilya’ ya, oradan da Avrupa içlerine doğru kaçmakta buluyorlar.
Oysaki…
Savaştan güvenli bölgelere kaçan masum insanlar,
Sığındıkları bölgelere de ölüm götürdüklerinden habersizlerdi…
Kara Ölüm gemilerle artık Avrupa’ ya taşınmıştı bir kere!!!
Moğollar’ın Kullandığı İlk Biyolojik Silah ve Ağır Bilançosu
1347-1351 yılları arasında Avrupa’ da zirveye ulaşan Kara Veba, insanlık tarihine kaydedilen en ölümcül salgın olarak geçti
Çok hızlı yayılıyordu:
- 1348 yılında İngiltere
- 1350 yılında Almanya ve İsveç
- 1351 yılında Polonya
- 1352 yılında ise Rusya’yı etkisi altına almıştı…
Yıkım o kadar büyüktü ki,
Avrupa 1300’ lerdeki nüfus sayısını 1500’ lere kadar geri kazanamadı!!!
Düşünün,
1340′da Avrupa nüfusu 76 milyon iken, 1450 yılına gelindiğinde hala 50 milyon civarındadır.
Özetle,
Kara Veba 14. yüzyılda tahminen 475 milyon olan dünya nüfusunu, 350-375 milyona düşürdü…
Kara Veba İçin Alınan Tedbirler
Günümüzden yaklaşık 700 yıl önce böylesine büyük ve yıkıcı bir salgına karşı alınan tedbirler bugün komik gelebilir,
Ancak,
O dönemde belki de bir umut ile insanlar oldukça farklı yöntemler denemişler.
Örneğin:
- Aşırı yemek ve içmekten kaçınmak
- Banyo yapmaktan kaçınmak
- Cinsel ilişkiden kaçınmak
- Meyve yememek
- Balla yapılmış herhangi bir şeyden ya da bal liköründen uzak durmak
- Salgın sıcak havada olursa soğuk şeyler ve daha çok et yemek
- Yenen miktardan daha fazla su ve beyaz şarap içmek
- Soğukta ya da yağmurlu havada şöminede hafif ateş yakmak
- Sisli ya da rüzgârlı havada evden ayrılmadan önce her sabah güzel kokular solunmak
- Maddi durum iyi ise amber, misk, biberiye; fakirler için ise daha erişilebilir olan limon, zerdeçal, karanfil, hindistan cevizi koklamak
- Yatağa girince pencereleri kapatıp, dumanı ve güzel kokusu odayı doldursun diye ardıç dalları yakmak
- Toprak bir kaba dört adet yanan kömür koyarak üzerine biraz toz barut serpmek ve dumanını solumak
- Bol miktarda sirke kullanmak
Bununla birlikte tarihin en büyük pandemisi ile sınavda çok az zarar gören, hatta neredeyse hiç etkilenmeyen bölgeler de olmuş;
Örneğin İspanya`da Galicia, Hollanda, İzlanda, Bohemya, Finlandiya ve Leh olan Galiçya…
Peki hepsinin ortak özelliği olarak hayata geçirdiği uygulama ne dersiniz?
- Salgından etkilenen bölgelerle yapılan ticareti iki yönlü kesmek
- Salgın bölgelerinde yaşayan kişilerin girişini engellemek
- Kendi insanlarının ise salgın bölgelerine gidişlerini yasaklamak
Başka bir ifadeyle karantina tedbirleri…
Quaranta Giorni (Forty Days / 40 Gün)
Kara Veba, Cenevizliler’in ilk durağı olan İtalya üzerinden Avrupa’ya yayılmıştı.
Bu nedenle hastalığın ilk görüldüğü ve en çok zarar verdiği yerlerden birisi İtalya olmuştur.
Bu amansız salgını kontrol altına alabilmek için İtalya’da resmi otoritelerce bir takım karantina talimatları yayınlanmış:
- Kara Veba kurbanlarının eşyaları ve yatakları gömülmüş
- Evleri dumanla dezenfekte edilmiş ve sirkeyle temizlenmiş
- Cenaze törenleri şehir dışında, yaşam alanlarına uzakta yapılmış
- Hasta halkın varlığını dışarıdakilere belli etmek için kiliselerin çan kulelerine siyah bayraklar asılmış
- Kara Vebanın simgesi olmuş, uzun gagalı doktor maskeleri içine bitkisel yağlar ve kokular sürülmüş
Ancak en etkili tedbirin Quaranta Giorni olduğunu fark etmişler,
Aslına bakarsak,
Bugünkü kullanımıyla karantina…
Quaranta giorni, İtalyanca’ da “kırk gün” anlamına gelen bir kelime.
Hastalanan kişileri 40 gün süreyle bir yere kapatarak diğerlerine de bulaşmasını önlemek için alınan izolasyon tedbirlere yaygın olarak “Quaranta Giorni” demişler,
Ve
Quaranta Giorni günümüzde değin aynı anlamda kullanılmaya devam etmiştir.
İnsanoğlu İlk Biyolojik Silah Kullanımından Hangi Dersleri Aldı?
Gözünü kan bürümüş, hırslı ve zihni sinir(!) bir Moğol komutanın küçük bir ticaret kasabasını ele geçirmek için kullandığı ilk biyolojik silah,
Tarihin en büyük kıyımına neden olan bir pandemiyle sonuçlandı.
Tarih tekerrürden ibarettir diyen ne de güzel demiş,
Aradan 700 yıl geçmesine rağmen sahneler ve aktörler değişse de,
Yaşananlar dairesel bir döngü içerisinde tekerrür ediyor!!!
Ve bugün,
Milenyumu çeyrek yüzyıl geçe,
Hala bir ülke başka bir ülkeyi kendi çıkarlarına aykırı olduğu için işgal ediyor.
Dünyanın orta yerinde on binlerce insan göz göre göre hayatını kaybediyor,
Ve dahi,
Bunların önemli bir kısmı sivil…
Yetinmeyip, efendiler birbirlerine her geçen gün daha büyük tehditler savuruyorlar.
Ahvalimiz böyle iken,
Benim derdime en güzel Fuzuli merhem oluyor yine:
“Söylesem tesiri yok;
Sussam gönül razı değil…”
“Tarih tekerrürden ibarettir” sözünü ilk kim söylemiş bilmiyorum,
Ancak milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Tarih tekerrürden ibaretse, tekerrür ettirmeyin” kadar güzel ve doğru bir söz olabilir mi?