TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu tarafından Deprem Haftası Etkinlikleri çerçevesinde TMMOB Kocaeli Mimarlar Odası Tarihi Bina'da 17 Ağustos 2023 tarihinde Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın da katılımıyla bir panel gerçekleştirildi.

Türkiye’nin 2. Yüzyılında Deprem Gerçeği Ve Kocaeli ana başlığıyla gerçekleştirilen panelin açılışında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şöyle konuştu: 

"Değerli Konuklar, Değerli Yöneticiler, Değerli Meslektaşlarım,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına dostlukla selamlıyorum. Bugün burada aranızda olmaktan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum.

Etkinliğimizi düzenleyen Kocaeli İl Kooordinasyon Kurulu sekreterliğimize ve değerli çalışmalarını bizlerle paylaşacak olan tüm konuşmacılarımıza çok teşekkür ediyorum.

17 Ağustos Depreminde ve ülkemizdeki diğer deprem ve doğal afetlerde yitirdiğimiz tüm canlarımızı bir kez daha özlemle anıyorum.

11w

Değerli Arkadaşlar,

17 Ağustos depremi , ülkemizde 1939 büyük Erzincan depreminden sonra 20. Yüzyılda yaşanan en büyük ikinci felaketti.

Başta İzmit, Yalova ve Adapazarı olmak üzere Doğu Marmara’nın tamamını etkileyen 7,4 büyüklüğündeki bu deprem, gerekli tedbirler alınmadığında doğal afetlerin ne büyük toplumsal felaketlere dönüşebildiğinin en acı örneği olarak tarihe geçti.

Kocaeli - Gölcük merkezli meydana gelen Marmara Depremi ve ardından 12 Kasım’da yaşanan Düzce Depremi büyük bir yıkıma neden olmuştu.

Yalnızca fiziki olarak şehirlerimizin yıkılmasından bahsetmiyorum. Aynı zamanda sevdiklerimizi, ailemizi, dostlarımızı yani yaşama ve insana dair güzel olarak sakladığımız ne varsa hepsinin yıkımından söz ediyorum.

Dile kolay…20 binden fazla vatandaşımız bu depremlerde yaşamını yitirmiş, 50 bine yakın vatandaşımız yaralanmış, yüzbinlerce konut hasar görmüş, bölgenin altyapısı tamamen çökmüş, toplam ekonomik kayıp ise 50 milyar doları aşmıştı.

7,4 büyüklüğündeki bu deprem sadece Marmara bölgesini etkilemekle kalmamış, deprem bölgesinin hem ülkemizin ekonomik anlamda üretim merkezi olması hem de yurdun her yerinden göç alan bir bölge olması nedeniyle tüm ülke coğrafyasını doğrudan ya da  ya da dolaylı olarak etkilemişti.

Bu yıkıcı depremin 2001 ekonomik krizinin önemli sebepleri arasında yer aldığı da bilinmektedir.

Marmara Depremi, depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olmuş, deprem sonrası müdahaleden çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsenmiştir.

O günden sonra hep birlikte haykırmıştık; “Unutmayacağız, unutturmayacağız!”

Elbette böyle olacak. Unutmayacağız. Unutmadan, mücadele ederek yeniden yaşamaya devam edeceğiz.

Sevgili Arkadaşlar,

Evet, elimizden geldiğince mücadele ediyoruz ama 99 depremlerinden günümüze kadar yaşanan süreç, Edip Cansever’in ‘dağılmış pazar yerlerine benziyor memleket’ dediği günlere benziyor.

Marmara depreminin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, , deprem gerçeği ile gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda yol aldığımız pek söylenemez.

Marmara depreminden almamız gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu.

Geride bıraktığımız 21 yıl boyunca ne yazık ki bu acı dersin gereklerini yerine getirme noktasında adımlar atılmadı.

Büyük beklentilerle hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının gerekleri yerine getirilmedi. Başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılmadı. Mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılmadı.

Konutları bırakın deprem sonrasında acil kullanılması gereken hastaneler gibi okullar gibi kamu yapıları dahi depreme dayanıklı hale getirilmedi. Afet riski olan yerleşim yerleri taşınmadı,  afet sonrası kriz yönetim senaryoları hazırlanmadı.

Bütün bunlar yapılmazken, kamusal bir anlayışla yürütülmesi gereken “yapı denetim” sistemi tümüyle ticarileştirildi. Odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gereklilikleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.

13w

“İmar Barışı” adı altında projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış 10 milyonu aşkın denetimsiz kaçak yapı ruhsatlandırıldı.

Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların iktidar yandaşlarında toplanmasının bir aracı haline getirildi.

Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.

Deprem zararlarını azaltmaya yönelik çalışmalar yapmak üzere toplanan deprem vergileri bile duble yollar, demiryolları, havayolları gibi amaç dışı faaliyetler ve bütçe açığını azaltmak için kullanıldı.

Bütün bunların sonucunda sonraki yıllarda yaşanılan her deprem bir felakete dönüştü ve dönüşmeye devam ediyor.

Sevgili Arkadaşlar,

Marmara depreminin ardından, 2003’te Bingöl’de , 2011 Van’da, 2020’de  Elazığ-Sivrice ve İzmir’de  ve ne yazık ki bu kış gerçekleşen ve 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat depreminde de benzer acıları tekrar tekrar yaşadık, yaşıyoruz.

Kahraman Maraş merkezli depremler de şehirlerimizin ve binalarımızın depreme hazır olmaması, devletin sağlıklı işleyen bir afet-acil durum yönetimi planı olmaması yaşanan afeti toplumsal bir trajediye dönüştürdü.

Arama kurtarma faaliyetleri hiçbir biçimde organize edilemedi. Yıkılan on binlerce binanın enkazı altında kalan yüzbinlerce kişiye günlerce ulaşılamadı.

Milyonlarca depremzede zorlu kış şartlarında kendi çabalarıyla hayatta kalmaya, enkaz altındaki yakınlarını çıkarmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı.

Liyakatsiz atamaların ve partizanca kadrolaşmaların yüzlerce yıllık kurumları nasıl işleyemez hale getirdiğini hep birlikte gördük.

Hepsinden de öte, neoliberalizmin ranta dayalı yönetim anlayışının, her şeyi paraya dönüştürmeye çalışan holdingleşme dürtüsünün insanlığın temel değerleriyle hiçbir biçimde uzlaşmadığını gördük.

155 yıllık Kızılay’ın, milyonlarca afetzede aç-açıkta beklerken onlara çadır sağlamak yerine, şirketlere, yardım kuruluşlarına parayla çadır, konserve, giysi sattığını öğrendik. Onlar adına biz utandık Kızılay’ın düştüğü bu duruma.

Sevgili Arkadaşlar,

Her depremden sonra siyasilerden hamasi nutuklar dinliyoruz.  Yardım faaliyetleri bile siyasi şova dönüştürülerek toplumsal kutuplaşmanın bir aracı olarak kullanılıyor. İnsanların acıları seçim çalışmalarına malzeme ediliyor.

Sözler veriliyor, yaraların sarılacağı söyleniyor. Kalıcı önlemlerin alınacağı dile getiriliyor. Fakat gündemin değişmesiyle tekrar rutine dönülüyor.

Biz biliyoruz ki ülkemiz dünyanın en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır.

Bugüne kadar yaşadığımız pek çok depremde olduğu gibi, bundan sonra da şiddeti büyük depremler olacaktır. Bu doğal sürecin oluşumu önlenemez ve engellenemez.

Ancak biz şunu da iyi biliyoruz; gerekli tedbirlerle, can ve mal kayıpları azaltılabilir.

Bu konuda gerekli hazırlıkların yapılmadığını bilmek ve ülkeyi yönetenlerin duyarsızlığı hepimizi kahrediyor.

Vatandaşlarının sağlıklı ve güvenlikli yapılarda barınmasını sağlamak bir devletin asli görevleri arasındadır

Depreme hazırlıklı olmak, bulunduğumuz binalarda kullanılan yapı malzemelerinin kalitesinden, yaşadığımız şehirlerin kurulduğu coğrafyanın özelliklerine, şehir planlarının afet riskine göre hazırlanmasından acil durum organizasyonuna kadar geniş bir halkayı kapsıyor.

Bu halkanın herhangi birindeki zayıflık, diğer önemleri de işe yaramaz hale getirmektedir.

Sevgili Arkadaşlar,

Hiç çekinmeden ısrarla söylemek gerekiyor.  

Afetlerin bundan sonra felakete dönüşmesini istemiyorsak; bütünlüklü bir plan, program, bu programı uygulayacak bir devlet yapılanması ve güçlü bir siyasi irade şarttır.

Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, rantı egemen kılan bu politika modeli, çaresizliğin ve yetersizliğin değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür.

Kahraman Maraş Merkezli depremlerin yarattığı felakete rağmen, aynı politikalarda ısrar edilmesi bunun en somut göstergesidir.

Geçici barınma yerlerinin oluşturulmasından, yerleşim yerlerinin planlanmasından kalıcı konutların yapılmasına kadar her aşamada rantçılar, vurguncular yine devrede. Bilim çevreleri, meslek kuruluşları yine yok sayılıyor.

Koca bir coğrafyanın topoğrafyasını değiştiren bir doğa olayı yaşandıktan sonra, daha enkazlar bile kaldırılmadan,  hiçbir bilimsel, teknik çalışma yapılmadan, bölgenin jeolojik verileri güncellenmeden, risk analizleri yapılmadan bir oldu bitti yaratılarak yıkılan kentlerin yenilenmesi adı altında rant temelli projelerin  hazırlanarak yürürlüğe sokulması, deprem bölgesinin sipariş ihalelerle malum şirketler arasında pay edilmesi bunun en somut örneği.

Yaşanan yanlışlıkları ve eksiklikleri raporlarımızla dile getirdiğimizde ise iktidar yandaşlarının saldırılarına maruz kalıyoruz.

Hatırlayacaksınız ilk olarak, yandaş gazetelerde binaların yapı denetim ve kontrollerinden TMMOB ve ilgili odaların sorumluluğu olduğu, çürük binaların yapımına sessiz kaldığımız algısını yaratmaya çalıştılar.

TMMOB’nin denetim yetkilerini ortadan kaldırmak için defalarca kanun değişikliği yaptıklarını yüzlerine vurunca bu yalanı sürdüremediler.

Hemen sonrasında, çok daha büyük bir gürültüyle TMMOB’nin kentsel dönüşüm projelerine engel olduğu için kentlerin depreme dayanıklı hale getirilemediği yalanını söylediler.

Bizim yıllardır kentsel dönüşüm projelerine en büyük itirazımızın, bu projelerin kentlerde afet riskini azaltmak yerine, kentlerin ortak kullanım alanlarına el koymak, fakiri fukarayı yerinden etmek ve rant amaçlı lüks yapılar yaratmak için kullanılması olduğunu örnekleriyle kamuoyuyla paylaşmamız sonucu bu yalanlarından da çark ettiler.

Sevgili Arkadaşlar,

Buradan bir kez daha yinelemek istiyorum.

Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin,  deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.

Denetimsiz ve kaçak yapılaşmaya derhal son verilmelidir. İmar afları yasaklanmalıdır.

Ülkemizin deprem ve afet planları geliştirilmeli, deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve diğer ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması, yapı üretimi ve yapı denetimi konusu bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı,   ülkemiz yapı stokunda gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak riskli yapılardaki risklerin giderilmesi çalışmaları ivedilikle başlatılmalıdır.

Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir.

Biz yıllardır toplumun ortak çıkarını savunmayı, bilimsel-teknik doğruların ışığında ilerlemeyi kendimize ilke edinmiş bir örgütüz, bundan sonra da bu doğrultuda yürümeye devam edeceğiz.  

Depremin yarattığı yıkımın iktidarın yeni rant politikalarına ve yandaş sermaye kesimlerine servet aktarımı sürecine dönüştürülmesine sessiz kalmayacağız.

TMMOB ve bağlı odaları olarak yıllardır mesleki bilgi ve birikimlerimizi kullanarak, kimi zaman üniversitelerle, kimi zaman belediyelerle iş birliği yaparak deprem ve afetler konusunda yüzlerce etkinlik düzenledik, onlarca rapor hazırladık.

Yaptığımız çalışmaları kamuoyuyla paylaştık ve yetkilileri bilgilendirdik.

Kim ne derse desin, ne engel koymaya kalkarsa kaksın,  bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız.

Bu bizlerin, bizi yetiştiren, sınırlı kaynaklarını bizim eğitimimiz için harcayan topluma karşı en büyük sorumluluğumuz ve borcumuzdur.

Mesleğimizin kamusal niteliğinin gereğidir.

Bu tip çalışmaları yapmak için siyasiler tarafından görevlendirilmek gerekmediğini de biliyoruz.

Hiçbir karşılık beklemeden, halkın çıkarı için çalışmaya gönüllüyüz ve bu karalığımız sürecek. Emekten, insandan, yaşamdan yana, rant ve kar hırsıyla değil aklın bilimin ve tekniğin ışığında bir gelecek için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, etkinliğimizin verimli geçmesini diliyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum."

Editör: Haber Merkezi