Adana’da TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasında Akın Özdemir Katledilişinin 45. Yılında Dostları ve Yoldaşları Tarafından Anıldı.
Birçok kurum temsilcisinin yanı sıra Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran, Akın Birdal, Prof. Dr. Okan Toygar ve Akın Özdemir’in kızları katıldı.
ZMO Adana Şube Başkanı Feyzullah Korkut, Akın Özdemir’in öldürüldüğü 18 Aralık 1978 tarihine kadar kır emekçilerinin ve ziraat mühendislerinin sesi olduğuna vurgu yaparak şöyle konuştu:
“Akın Özdemir Ziraat Mühendisi idi, şair idi, sanatçı idi, örgütçü idi. Akın Özdemir bu ülkenin yiğit bir insanıydı. İlerici, devrimci, demokrat, mücadeleci, önder bir insandı. Topraksız köylüleri, yoksul üreticileri, tarım işçilerini örgütlüyor, sömürü düzenine karşı demokratik kooperatifler yoluyla bir araya gelerek emeklerinin ve topraklarının sahibi yapmaya çalışıyordu. Eğitim sistemini eleştiriyor, “İnsanı aç, toprağı aç, hayvanı aç olan bir ülkede kutlama yapılmaz, olsa olsa hesaplaşılır” diyordu. Bizler meslektaşları olarak özlemlerine, hedeflerine, mücadelesine sahip çıkmayı görev biliyor, Akın Özdemir’i ölümünün 45. yılında özlem ve saygıyla anıyoruz” dedi.
Akın abinin çok değerli kızları Deniz abla, Ulaş abla ve siz değil Akın Özdemir dostları. Hepiniz katledilişinin yıldönümünde, şubemiz kurucu başkanı Akın Özdemir anmasına hoş geldiniz.
Bir insan ölümünden yıllar sonra bile hala niye anılır? Ya da şöyle soralım, kaçımız öldükten sonra yıllarca unutulmayacağını, hatırlanacağını düşünüyor? Herhalde çok azımız. O zaman bir insanı ölümünden yıllar sonra bile hatırlanır kılan nedir? Her yıl andığımız insanların farkı neydi ki? Hala onları özlemle anan insanlar var. Akınlar, Denizler, Mahirler ve onlar gibi pek çok insan neden hala anılıyor? Sanırım bu soruya cevap vermek için insanı biraz tanımak lazım.
Ne gariptir ki, insanoğlu çocukken karanlıktan korkar, yetişkin olduğunda ise aydınlıktan.
Çocukların karanlıktan korkması anlaşılır bir şeydir. Karanlık bilinmezliktir ve çocuk kendisini bilinmezliklere karşı savunmasız hisseder. Peki, yetişkinler neden korkar aydınlıktan? Aslında aynı nedenden. Yetişkin insan alışkanlıklar edinen insandır. Yani herkesin bildiği, sahip olduğu ve tekrarladığı davranışlar. Alışkanlıklar hayatımızı kolaylaştırırlar. Bu anlamda yararlı ve faydalıdırlar. Ancak günümüzde hayatın kendisi bir alışkanlığa dönüştü. Pek çoğumuz alıştığı için yaşıyor. Mesela gün içinde ülkemiz ile ilgili kötü haber alırız, bir siyasinin hiç onaylamadığımız bir sözünü duyarız, yeni bir kanun çıktığını duyarız ve bunun ülkemiz için faydalı olmayacağını düşünürüz. Peki, ne yaparız?
“Aman” der geçer, üstüne düşünmemeye çalışırız. Hatta düşünen olursa “ çok düşünme bunları, kafayı yersin deriz. Hatta son moda “ Silivri soğuktur “ deriz. Neden? Çünkü ülkenin, şehrin ya da hayatın kötü gittiğini düşünürsek, değiştirmek için bir şey yapmak gerekir. Bu da alıştığımız hayatımızda değişliklere neden olur. Değişim, bilinmezlik demektir. Yetişkinler de, tıpkı çocuklar gibi bilinmezliklerden korkarlar. Ancak Akınların bizlere hatırlattığı bir şey var. Hepimiz kocaman bir karanlıkta yaşıyoruz. Gittikçe büyüyen, nefes alacak en ufak bir yer bırakmayan kocaman bir karanlıkta.
Madem insanlar değişimden korkuyor, madem alışkanlıkları bırakmak zor, nasıl olacak bu değişim? Alışkanlıklarımız yararlıdır ama aynı zamanda bizleri olduğumuz yere bağlayan zincirlerimizdir. Dünyamızın, ülkemizin ve de şehrimizi. İçinde bulunduğu durum gittikçe dayanılmaz bir hal alıyor. Özellikle son yıllarda dünyanın her köşesinden birbirinden iğrenç haberler alıyoruz.
Ülkemizde ise gelecekten umudunu kesen, “ böyle gelmiş böyle gider diyen insanların sayısı giderek artıyor. Peki, böylesine bir karanlıkta yaşamaya nasıl devam ediyoruz. Alışıyoruz. Vahşice öldürülen
insan videolarına alışıyoruz. Her gün taciz, tecavüz haberi duymaya alışıyoruz. Ve biliyor musunuz? Bu alışma hali hayal gücünün katilidir. Ve hayal gücü ise tek özgürlük aracıdır. Bu karanlığa alışan insan, düş görme yetisini kaybeden insandır. Düş kuramayanlar ise geleceği yaratamazlar. Değişim hayal gücü ile olur ve alışkanlık zinciri kırılmadan hayal kurulamaz.
Akınlar, Denizler, Mahirler birer “ zincirkıran “ dır. Bizler Akınların nezdinde aslında hayal gücümüzü anıyoruz. Bu karanlığın bizden aldığı, almaya çalıştığı en önemli yerimizi. Belki varlık nedenimizi. Bu yüzden “düşbazları” unutmuyoruz. Unutamıyoruz. Unutmak istemiyoruz. Bu fırtınada tek pusulamız onlar. Yıllardır içinde yaşadığımız tufanda yolumuzu bulmamız ancak hayal gücümüz ile mümkün. Düş kurabilmemiz için bize Akınlar gerek, düşbazlar, Zincirkıranlar. Umut edebilmek için direnmek gerek. Direnen düşbazları hatırlamak. Yeni zincirkıranlar için hayal kurmak gerek. Yeni Akınlar için, Akın’ı anlatmamız gerek. Düş kurabilmemiz için, özgürlük için. Zincirleri kırmak için...
AKIN ÖZDEMİR'İN YAŞAMI
Akın Özdemir, 1945 yılında Kütahya’nın Emet ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kütahya’da tamamladı. Lise yıllarında tiyatro, şiir ve sporla uğraştı. Yaz tatillerinde Kütahya Şeker Fabrikası’nda geçici işçi olarak çalıştı. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi‘ne giren Özdemir, 1967 yılında oluşturduğu “Anadolu Grubu” ile öğrenci seçimlerine katıldı ve talebe cemiyeti başkanı seçildi.
10 Ocak 1968'de tarım öğretimi kutlamasında Ziraat Fakültesi’nde yapılan törende Akın Özdemir’e söz verilmedi. Akın direndi, sadece bir cümle söyleyeceğini belirterek kürsüye çıktı ve “İnsanı aç, toprağı aç, hayvanı aç olan bir ülkede kutlama yapılmaz, olsa olsa hesaplaşılır” diyerek kürsüden indi.
Ziraat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara’da göreve başladı. Memuriyetinin ilk aylarında, 1970 yılında, ziraat yüksek mühendisi olarak katıldığı ilk ZMO Genel Kurulu’nda; “Tarımdaki sömürüden, emekten, kır yoksulundan, emperyalizmden, faşizmden” bahsettiği için hemen ertesi günü Gümüşhane’ye tayin edildi.
Yargılanmalar ve cezaevi yıllarının ardından 1974 affından yararlanarak 1975 yılında Adana’da Kooperatifler Bölge Müdürlüğü’nde göreve başladı. 1976 yılında Ziraat Mühendisleri Odası Adana Bölge Şubesi‘nin oluşumuna büyük katkı sağladı ve ilk genel kurulunda ZMO Adana Şube Başkanı seçildi. 18 Aralık 1978'de öldürüldüğünde bu görevi sürdürüyordu.
Kırsal alanda, kooperatiflerde örgütlenme çalışmalarına, ZMO’daki örgütlenme çalışmalarının eklenmesi ile birlikte bu kez Artvin’e tayin edildi. Ancak Köy-Koop Adana Birliği onu bırakmadı, genel müdür yaptı.
Köy-Koop Adana Şubesi ve Ada-Koop Bir tarım kooperatiflerinin başkanlığını yürütmeye başladı.
Ülkede her gün faili meçhul cinayetler işleniyordu. Akın da dostları tarafından bu cinayetlere karşı uyarılıyordu. 1978 yaz aylarında, bir arkadaşı ile yaptığı sohbette Akın Özdemir şöyle diyordu:
“... yaşadığımız son 8-10 yıl içerisinde ezilenler, sömürülenler bir şeylerin farkına varmaya başladı... Emekten yana sendikacı mısın öleceksin, bir demokratik kitle örgütünün lideri misin öleceksin, köylüleri örgütlüyor musun öleceksin. Eh bizim de kendimize göre bir yerimiz var bu kavganın içinde. Ölüm bu yüzden gelecekse, hoş geldi sefa geldi.”
Ve 18 Aralık 1978 günü, Akın Özdemir ve eşi saat 18.00 -19.00 sıralarında, işlerinden çıkmış, arabalarına binmek üzereyken silahlı saldırıya uğradılar. Akın Özdemir, üç ayrı silahtan çıkan kurşunlarla öldürüldü.
Mine Özdemir, olay anını şöyle anlatıyor: "Akşam saat altı sularıydı. İşyerinden çıktık, eve gidecektik. Arabaya binmeye hazırlanırken, refüjde birisinin beklediğini gördüm. Tedirgin oldum. Aynı hizada iki kişi daha vardı ve çapraz ateş açıldı. Kaçışlarını görmedim, Akın bana `Yere yat' diye bağırınca, arabanın yanına çömelmiştim. Silah seslerini duyan arkadaşları aşağıya indi. Hastaneye kaldırdık, ama yolda öldü."
Cinayetten sonra katillerin bir an önce bulunması için Köy -Koop 15 günlük iş durdurma eylemi yaptı.
Olay yerinden hızla uzaklaşan saldırganlarla ilgili bir ipucu bulunamıyor, soruşturmada hiçbir gelişme kaydedilemiyordu.
Nisan ayında şüphe üzerine yakalanan Osman Şirin’ in yedi cinayetin faili olarak aranan Yunus Uzun olduğu anlaşıldı.
Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, Yunus Uzun’un çeşitli kişilerle işbirliği yaparak, aralarında Akın Özdemir’in de bulunduğu beş kişiyi öldürüp yedi kişiyi de yaraladığını belirlemişti. Ayrıca Yurdakul, Yunus Uzun’un üzerinden çıkan silahın da balistik incelemesi sonucu on bir kişinin öldürülmesi ve on beş kişinin de yaralanmasında kullanıldığının tespit edildiğini söylüyordu.
Yunus Uzun verdiği ifadelerde, Akın Özdemir’in öldürülmesi emrini MHP Adana Merkez İlçe Başkanı Adem Eroğlu ‘ndan aldığını ve cinayeti Mehmet Ateş ile birlikte işlediğini söyledi. Bunun üzerine Adem Eroğlu ve Mehmet Ateş yakalandı. Yunus Uzun emniyetteki bu anlatımlarını savcılık ve mahkeme önünde reddediyor, olay tarihinde Adana Cezaevi’nde tutuklu bulunduğunu belirtiyordu. Adana Cezaevi kayıtları da Yunus Uzun’un 28 Kasım 1978’de cezaevine girdiği ve 16 Ocak 1979 yılında tahliye edildiğini gösteriyordu. Ancak Mine Özdemir ısrarla kocasını vuranlardan birinin Yunus Uzun olduğunu ileri sürüyordu. Yunus Uzun emniyetteki ifadesinde, cezaevinden bir gardiyanın yardımı ile çıktığını, Akın Özdemir’i vurduktan sonra da tekrar cezaevine girdiğini anlatmıştı. Ancak Uzun bu ifadesini baskı altında alındığı gerekçesiyle reddediyordu. Mehmet Ateş ise verdiği ifadede Özdemir’i öldürme emrini Adem Eroğlu’ndan aldığını, Uzun’un da gardiyan Mehmet Vural’ın yardımı ile cezaevinden kaçtığını ve cinayeti birlikte işlediklerini doğruluyordu.
Yunus Uzun, Adem Eroğlu ve Mehmet Ateş’in yargılanmasında hiçbir sonuç alınamadı. 1987 yılında, Adana Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, sanıkları Akın Özdemir’i öldürmekten suçsuz buldu, ancak başka cinayetler nedeniyle Yunus Uzun ve Muhsin Kahya ‘yı ölüm cezalarına çarptırdı. Adem Eroğlu ise tüm suçlardan beraat etti.
1973'te yaşanan petrol krizi sonrası küresel güçler sanayi ve hizmetler sektöründe olduğu gibi tarımda da kamu kuruluşlarının özelleştirilmesini ve uygulanan kamucu politikaların tasfiyesini istiyordu. En önemlisi de tarımda kooperatifleşme ile sağlanan örgütlülüğün tasfiyesiydi. 24 Ocak 1980 kararlarıyla bu niyet belirgin şekilde ortaya çıkmıştı.
Akın Özdemir, Adana’nın Kadirli ilçesinde çeltik üreten küçük çiftçilerin zarara uğradığını, sıtmanın yanı sıra bağırsak enfeksiyonlarının da salgın haline dönüştüğünü açıklamıştı. Bölgedeki on yedi su kuyusunun on altısına içilemez raporu vermişti. “Bir avuç çeltik ağasının çıkarı uğruna halk sağlığı tehdit edilemez ve küçük üreticiler köylerini, tarlalarını terk etmek zorunda bırakılmaz,” diyordu.
Uğur Mumcu şöyle yazmıştı: Akın Özdemir’i öğrencilik yıllarından tanırım. Bütün yaşamını emekçi sınıfların kavgasına vermiş, yiğit bir arkadaşımızdı. Yöntemleri hep aynı... Bir örgüt, bir kanlı çete her yerde cinayet...”
Akın Özdemir, 33 yıllık hayatında halk için, köylü için, yoksullar için kooperatifçiliğin, örgütlenmenin önemini göstermiş, TMMOB ve ZMO'nun bilim ve tekniğe dayalı kamucu kodlarının yazarlarından olmuştur. Hayatı pahasına...
Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.