YUMURTALIK'TA TERMİK SANTRAL GERÇEĞİ: HALK ZEHİRLENİYOR, KANSER VAKALARI KATLANDI
YUMURTALIK – 12 Nisan 2025, Cumartesi
Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal, Adana’nın Yumurtalık ilçesinde, iki termik santralin ortasında yaptığı açıklamada halk sağlığını ve çevreyi tehdit eden santrallere karşı sert uyarılarda bulundu. Atal, biri Almanya’ya diğeri Çin’e ait olan termik santrallerin Yumurtalık’ta kanser vakalarını %1200 oranında artırdığını belirtti.
“Evet, bugün 12 Nisan 2025 Cumartesi. İki tarafımda iki ayrı termik santral var. Burada gördüğünüz Almanlara ait, 2000 yılından bu yana çalışan Su Gözü Termik Santrali. Diğer yanda gördüğünüz ise Çinlilere ait, Çin Devlet Şirketi Şangay Elektrik’e ait EMBA kömürlü termik santrali. Bu da 2016 yılından bu yana çalışıyor. İkisi de şu anda Yumurtalık halkını, Türkiye’yi zehirliyor.”
Atal, bu tespiti Dünya Sağlık Örgütü'nün 2013 yılında yayımladığı rapora dayandırarak, termik santrallerin yarattığı hava kirliliğinin akciğer kanserine yol açtığının ispatlandığını hatırlattı. Açtıkları davalarda somut veriler sunduklarını vurgulayan Atal şöyle devam etti:
“Çinlilere ait EMBA Termik Santrali’ne açtığımız lisans iptal davasında ve Almanlara ait Su Gözü Termik Santrali nedeniyle Yumurtalık’ta kanser vakalarının 5 yılda %1200 yani 12 kat arttığını ispatladık. Ankara 7. İdare Mahkemesi’nde Sağlık Bakanlığı’ndan gelen kanser istatistikleriyle bu artış delillendirildi. 2009 ile 2014 arasında Yumurtalık’ta kanser çeşidi de 4’ten 25’e yükseldi. Ama buna rağmen AKP iktidarı Çinlilere bu termik santrali kurdurdu.”
Atal, geçtiğimiz günlerde EMBA termik santraline karşı açtıkları davada Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını da hatırlatarak, sera gazı emisyonlarının da dosyada delil olarak sunulduğunu belirtti.
İKLİM KANUNU ELEŞTİRİSİ: "YALAN ÜZERİNE KURULU BİR KÜRESEL KONTROL MEKANİZMASI"
AKP iktidarının çıkartmayı planladığı İklim Kanunu'nu da değerlendiren Atal, bu yasanın gerçek bir çevre koruma hedefi taşımadığını, tersine küresel finans elitlerinin halkları kontrol altına alma planının bir parçası olduğunu öne sürdü:
“Sahte çevreci AKP iktidarı şimdi bir de uydurma bir İklim Kanunu çıkartma peşinde. Bu kanun, küreselcilerin Türk halkını ve gezegen halklarını zapt altına almak, kontrol etmek, özgürlüklerini yok etmek için yaptığı çalışmaların ilk çivisidir. İklim Kanunu tamamen yalandır; küresel kapitalist finans sisteminin yeni bir karbon fiyatlandırması üzerinden ticaret yaratmasına ve halkları denetim altına almasına yönelik bir çalışmadır.”
AKP’nin sahte milliyetçi, sahte çevreci ve sahte dindar bir iktidar imajı yarattığını söyleyen Atal, Anagold altın madenine, EMBA ve Su Gözü termik santrallerine ve Akbelen direnişinde karşılarına çıkan yargı kadrosunun taraflı olduğunu vurguladı:
“AKP yargıyı ele geçirdiği için 37 dava açtık ama santraller kapanmadı. Türkiye’de hukuk da yoktur, kanun da yoktur, adalet de yoktur. Sadece ve sadece AKP’nin istediği kararlar çıkar. Şimdi de sahte bir İklim Kanunu ile Türk halkını ve gezegen halklarını zapt altına alacak bir sistemi dayatmaktadır. Eğer gerçekten samimi olsalardı, bu termik santralleri kapatırlardı.”
ULUSLARARASI ÇALIŞMALAR IŞIĞINDA TÜRKİYE'NİN GERİDE KALAN MÜCADELESİ
Avukat İsmail Hakkı Atal’ın Yumurtalık’tan yaptığı bu açıklamalar, Türkiye’nin iklim ve çevre politikalarının uluslararası çabaların çok gerisinde kaldığını bir kez daha ortaya koydu.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında ülkeler karbon salımlarını azaltmak için yükümlülük altına girerken, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat programıyla 2050’ye kadar karbon nötr hedefini benimsemiş durumda. Paris Anlaşması'nın taraflarından biri olan Türkiye ise, fosil yakıtlı santralleri kapatmak yerine yeni yatırımlara izin vermeye devam ediyor.
Türkiye'de çevre mücadelesi yürüten hukukçular, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları, yeni İklim Kanunu’nun halkın katılımına açık, bilimsel verilerle desteklenmiş ve fosil yakıt lobilerinden arındırılmış biçimde yeniden ele alınması gerektiğini savunuyor. Aksi takdirde bu yasa, gerçek iklim adaletinin önünü tıkayan yeni bir otoriter kontrol aracına dönüşebilir.