Ünlü yazar bu kez İstanbul sokaklarına objektifinden bakıyor.

Orhan Pamuk’u bilirsiniz, yayınladığı her yeni eser ile okuyucuda eşsiz heyecanlar yaratır. Bu defa yine yenilikçi ve tutkulu bir dönüş yaparak edebiyat dünyasını şaşırtıyor. Fotoğraf sevenlerinse mest olacağı nitelikte bir yapıt ortaya koyuyor: Turuncu.

Orhan Pamuk, bu eserinde çeşitli İstanbul semtlerinde gece gezmesine çıkmış. Objektifini sokaklara ve sarı ışığın yansıdığı evlere çevirmiş. Ortaya ilginç ve hüzünlü kareler çıkmış. Gece, Pamuk’un ana karakteri.

Bir romancının gözünden İstanbul’un ıssız caddeleri, güzel ve çirkin binaları, evlerin dış cepheleri özenle fotoğraflanıyor. Genelde sarı ışıklı caddeler ve evler kadrajda. Bu sarı ışık huzmeleri Pamuk’a geçmişi hatırlatıyor. Çeşitli çağrışımlar yaptırıyor. Kendisinin bile bilmediği bir İstanbul ile onu tanıştırıyor. Fotoğraflar gündüz ışığı ile dikkatimizi çekmeyen yerlere ait aslında. Gece önünden defalarca geçtiğimiz, içinde yaşadığımız ve fakat farkına varamadığımız bir hayatı bize hatırlatıyor.

Gece aslında edebiyatın atar damarlarından biri olmuştur hep. F.Scott Fitzgerald da gece severdi. Ahmet Haşim de. Hatta F.Scott Fitzgerald’ın ünlü romanı ‘Tender is the Night’ tamamıyla geceyi ana karakter yapıyordu. Yine Türk Edebiyatı’ndan Ahmet Kutsi Tecer ‘Geceleyin bir ses böler uykumu’ dizesi ile gece üretkenliğinin zirvesindeydi. İlhamını geceden alıyordu.

Orhan Pamuk Turuncu’da; “Önce her zaman yürüdüğüm ve bana mutluluk veren tanıdık yerlere, Cihangir, Nişantaşı ve Şişli sokaklarına çıktım. O zamanlar sabahın üçüne dördüne kadar roman yazdıktan sonra yazıhanemden eve dönerken yolumu uzatır, turuncu ışıklar altındaki cumbalı, harap ve boyasız evlerin, demir parmaklı pencerelerin içimde uyandırdığı esrarengiz şiirin tadını çıkararak, bacaklarımın beni kendiliğinden götürdüğü yere doğru hiç durmadan yürürdüm,” diyor ve sarı renkten beyaza dönüşen İstanbul sokaklarını resmediyor.

Şehrin yıllar bazında değişen siyasal kimliğine de vurgu yapıyor. Aslında Pamuk’u bu çok iyi bildiği şehirde gezintiye çıkaran ve bu çevreleri fotoğraflamasını da sağlayan ana neden biraz da bu. Orhan Pamuk İstanbul’un neredeyse 50 yıllık tarihine ve çehresine çok hakim bir yazar.

Yine Turuncu’dan bir bölümde, “İstanbul’da ev içi ve sokak lambalarının son on yılda sarıdan beyaza doğru yavaş yavaş renk değiştirdiğini fark ettim? Altmış altı yıldır yaşadığım şehrin gece manzarasının yavaş yavaş değiştiği anlamına geliyordu,” diyor yazar.

İstanbul yine olağanüstü güzel. Fakat bu defa hüzünlü şiirler okuyor. Turuncu renkte başını büküyor. Evler, sokaklar hiç bilmediğimiz kadar uzak çok iyi bildiğimiz kadar yakın bize. Nobel ödüllü bir yazarın bu tonda bir fotoromana tutunması karşılıksız değil elbet. İstanbul, en fotojenik haliyle üstelik gece vakitlerinde Pamuk’a olup olabilecek en hoş pozlarını armağan ediyor. Böyle fotojenik ve kozmopolit başka bir şehir olmasa gerek.

Orhan Pamuk’un “Turuncu” adlı fotoromanı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Yazarın çektiği olağanüstü güzellikteki bu fotoğraflara kendi kaleminden naif notları da eşlik etti.

Yayınevi olan YKY esere bizzat foto-roman tanımlaması yapıyor. Hatırlayacaksınız ki yine aynı yayınevi Orhan Pamuk’un evinin balkonundan çektiği fotoğraflarıyla Yapı Kredi Kültür Sanat’ta bir sergi düzenlenmişti. Bu sergide 600’den fazla fotoğraf “Orhan Pamuk – Balkon Fotoğrafları” adıyla sergilenmişti. Değişen İstanbul bu sergide de Orhan Pamuk’un ana karakteri olmuştu.

Turuncu fotoromanı 190 sayfadan oluşuyor. Orhan Pamuk’un çok içine sinen bir eser olduğunu yayınevi özellikle vurguluyor. Nobel ödüllü yazar kendisi gibi ‘gecenin öteki yüzünü’ seven tüm okurlara bu yeni yıl armağanını iletmenin mutluluğunu yaşıyor.

Kitabın editörü ise İshak Reyna.

Kitabın tanıtımından;

“İlk fotoğraf albümü Balkon’da objektifini çalışma evinin balkonundan görünen İstanbul manzarasına, göğe, denize, gemilere ve bu manzaranın değişimlerine çeviren Pamuk, bu kez objektifini kendisi gibi kahramanlarının da dolaşmayı sevdiği İstanbul gecelerine çeviriyor. Turuncu, bu mahalleler, sokaklar ve insanların hayatıyla bu hayattan yavaş yavaş kaybolan bir renge ve ışığa fotoğraf yoluyla yakılmış bir ağıt.”

Tadımlık;

“Bir korumam olması İstanbul ile ilişkimi tamamen değiştirmişti. Artık her yere gidebiliyordum. (…) Kafama uzun siperlikli bir boyacı takkesi geçiriyor, İstanbul’un en ücra, en uzak sokaklarına, en tehlikeli mahallelere gidiyor ve hiç kimse beni tanımıyor ve durduramıyordu. Kısa süre sonra bu ücra mahallelerde dijital Leica makinemle fotoğraf çekmeye başladım. Bütün şehri görüntüleyebileceğim, çünkü korumam varken kimsenin bana karışmayacağı –bu yeni durum- bana çok çekici geliyordu. 2008 ile 2014 arasında yoksul mahallelerde, sokak satıcıları arasında geçen bir roman yazdığım için, Tarlabaşı, Kasımpaşa, Feriköy gibi yerlerde geceleri fotoğraf çekerek çok yürümüştüm.” – Orhan Pamuk.

Keyifli okumalar.

Yazar: Doğuş Bengi,

Editör: TE Bilisim