Bedreddin, 604 yıl önce, 18 Aralık 1416 tarihinde, Serez çarşısında idam edilmiştir.

Habere Güven olarak, Bedreddin üzerine araştırma yapan ve bu çalışmalarını bir kitapta toplayan Avukat Kemal Derin'e Bedreddin'i sorduk.

Derin; "Anadolu da öyle bir damar var ki en zor zamanlarda bile filiz vermesini bilir. Umutsuzluğun hâkim olduğu günlerde dahi umudu yeşertir. Kavganın ateşini harlar" dedi.

604 Yıl Önce Katledilen Bedreddin'i Avukat Kemal Derin'den Dinleyelim ve Okuyalım:

"Anadolu da bilinen en büyük huruç hareketi Ağustos 1240’da baş gösterdi. Baba İlyas Selçuklu zulmünden kaçarak Amasya kalesine sığındı. Onu dardan kurtarmak için Baba İshak Samsat’tan hareket etti. Karşısına çıkan Selçuklu güçlerini yenerek Amasya’ya ulaştı. Tam on iki defa Selçukluyu mağlup etmişti Baba İshak. Ancak Baba İshak pirine yetişememişti. Onu darağacından kurtaramamıştı.

Selçuklunun baskısı, zulmü had safhadaydı. Konargöçer obalar aç, sefildi. Toprak bile onlar için fazlalıktı. Ya huruç edip zalim Keyhusrev’i yeneceklerdi ya da yok olup gideceklerdi. Onlar ilkini tercih ettiler. Savaşmayı bir çıkış olarak gördüler.

On iki cenk meydanında Selçukluya galebe çalmasını bildiler.

Ardından Selçuklu payitahtı Konya’ya yüzlerini çevirdiler.

Baba İshak, yoldaşlarıyla Malya ovasına vardığında Selçuklu Sultanı Keyhusrev savaş meydanına Frenk askerini sürdü. Konya’yı terk etti. Korkudan Kubadabad adasına sığındı.

Üç aydan fazla sürdü Babailerin hurucu.

Hepsi çıplak ve yalın ayaktı. Kaybedecek bir şeyleri yoktu. Ancak çelik gibi iradeleri vardı. Hem kalenderi, hem de haydariydiler. Bütün ağırlıklarıyla kavgada en öne çıkmışlardı. Çoluk çocuk demeden, sürüleriyle, hayvanlarıyla sökün edip gelmişlerdi Malya ovasına.

Malya cenginde yenildiler. Onları yenen Selçuklu da yenildi. Bir daha belini doğrultamadı.

Onlar mazlum halklara unutulmaz bir direniş geleneği bıraktılar.

Şeyh Bedreddin bir Babai tilmiziydi. Temmuz 1413’de Musa Çelebi kazaskerliğinden azledildiğinde şöhretinin zirvesindeydi. Mehmet Çelebi, ortadan kaldırmaya muvaffak olmayınca onu İznik’e sürgüne gönderdi. Sürgündeyken, gizlice faaliyetlerini sürdürdü. Bağlılarıyla gönül birliğini korudu. Yetiştirmiş olduğu cihan parçası iki halifesiyle Osmanlı ordusunu dağılmanın eşiğine getirdi.

Haziran 1416’da başlayarak Kasım 1416’ya kadar süren o kanlı dönemde iki kez Osmanlı ordusunu Karaburun’da mağlup ettiler. Üçüncüsünde mağlup etmekten beter ettiler.

Anadolu Timur hışmına uğramıştı. At izi it izine karışmıştı. Kargaşa almış yürümüştü. Ne bey belliydi ne şehzade. Ne çakal belliydi, ne de kuzgun. Hepsi bir olmuş mazlumun sırtına kırbaç gibi inmişti. Kardeş kardeşi ok kirişiyle boğup tahta geçmek için gün sayıyordu. Ancak onlar teslim olmadılar ve umudu aşılamak için yollara düştüler.

Üç yürekli insan… Biri Bedreddin, diğeri Börklüce ve ismi onlardan sonra gelen Torlak Kemal.

Biri Şeyh, ünlü bir fıkıhçıydı. Diğeri azap eri, cümle âlemin Dede Sultan’ıydı. Üçüncüsü hubbe’d-dîn, dinin sevgilisi Hû Kemal idi.

Biri âlimdi. Ünü Mısır’a, Tebriz’e kadar ulaşmıştı. Diğeri “peygamberdi” bağlılarının nazarında. En az bilineni torlakların reisi, serdarıydı.

Biri kelam deryasından…

Diğeri halkın kavgasından…

En genç olanı inanç birliğinden almaktaydı gıdasını.

Biri İznik’e sürülünce üçü birden sürülmüş oldu. Ancak biri İznik’e ‘yol göründü’ derken diğer ikisi ‘bayrak taşınmak ve de göndere çekilmek içindir’ diyerek ata topraklarına geri döndüler.

Yok, birinin diğerinden farkı, bir elin parmakları kadardır ayrılıkları, gayrilikleri.

Çeliğe birlikte su verdiler,

Demirin üzerindeki karınca izinde birlikte yürüdüler,

Aşkla, aşk deryasını birlikte boyladılar,

O ulvi sözü de hep bir ağızdan söylediler:

“Yârin yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi” kavgaya omuz verdiler, bayrak oldular.

Halkların, inançların kurtuluşa giden yolunu on bin ‘mülhit’ yoldaşlarıyla birlikte kanlarıyla yazdılar.

Ortak ekip ortak biçtiler. Üzümü, narı, inciri birlikte topladılar. Hakça bölüştüler de.

Yoksulluğu kader olmaktan çıkardılar. Her şeyden önemlisi umudu yeniden yeşertiler.

Bugün bile o umudun adı Bedreddin."

Editör: TE Bilisim