Gülşen’i konuşmaktan kendimizi alamadığımız günler geçiriyoruz, yani bizden istenileni kusursuzca ifa etmekten geri duramadığımız günler. Bizden bu isteniyor çünkü konuşulması lazım gelen daha önemli ve yaşamsal şeyler var; geçinemiyor oluşumuz, bizlere musallat olan ve karanlıktan başka hiçbir şey vadetmeyen, kurtulmamız gereken bir erk var.
Nedeni herkesçe malum olsa da bir kez daha özetlenmesinde bir beis olmadığı kanaatindeyim. Gülşen bir konser provası esnasında kendisi ile çalışan müzisyen arkadaşlarından birisine lakabına (imam) göndermede bulunmak suretiyle şakalaştı ve dört ay önce kayıt altına alınan bu görüntüler, esasen Gülşen ‘in sahne kostümlerinin, bedeninin, ötekileştirilen ve kriminalize edilenlere (LGBTİ’ler) bakışının yargılanmasının önüne açacak bir şekilde tedavüle çıkarıldı. Aylardır iktidarın ve gericilerin göz hapsinde olan ve sistematik bir şekilde hedef gösterilen Gülşen şu an cezaevinde. Kararın hukuki değil politik bir karar olduğunu, söz konusu kararla, iktidar ile motamot uyum içinde olan yargının gerici cenahı ihya ettiğini söylemenin bir “vérité de palissa” örneklemesinden öteye gidemeyeceği ortada. Vérité de la palisse, yani; gerçekliği gün gibi ortada olan bir şeyi ifade etme gafletine düşmek.
Gülşen yaptığı “sapıklığı imam hatipli olmasından geliyor“ şakasının bağlamından koparılarak dolaşıma çıkarılmasıyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamak suçundan Türk yargısında görülmeyecek bir ivedilikle önce gözaltına alındı, akabinde absürt bir biçimde tutuklandı.
Gülşen’in aylardır sahne kostüm ve şovları, konserlerinde lgbti bayrakları açarak katledilen, varoluşları kriminalize edilen ve mütemadiyen nefret söylemlerine maruz kalan ötekileri selamladığı için gerici cenahın mercek altına aldığı, arzu ettiği biçimde ve özgürce yaşamakta ısrar eden bir kadın sanatçı olduğu ve kendisinden duyulan rahatsızlığın kaynağının tam da bu olduğu bilgisini bir kenara bırakıp kendisine isnat edilen suçu ve tutukluğunun hukuki çerçevesini irdelemek abesle iştigal olacaksa da benden beklenen biraz da bu olduğu için elim mahkum.
“Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik veya aşağılama” suçu, ifade hürriyetine bir şerh olarak Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 216. Maddesinde düzenleniyor:
- Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Kanun düzenlenmesi ve gerekçesi atılı suçun, ancak ve ancak halkın bir kesiminin başka bir kesimine karşı kasten ve alenen kin ve düşmanlığa tahrik etmek yahut bu şekilde aşağılamak suretiyle sübuta ereceğinden söz ediyor. Taraf olduğumuz AİHS, yönetildiğimiz anayasa ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında, düşünce ve ifade hürriyetinden, onu yayma hakkından ve bu hürriyetin “sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğinin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler içinde uygulanabilmesi”nden söz ediyor.
Gülşen’in -kayda alındığını bilmeden-müzisyen arkadaşına gülerek yaptığı o şakayla hakikaten halkın bir kesimini başka bir kesimine karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmek- aşağılamak kastında hareket ettiği, yasa gerekçesi ve Yargıtay’ın kıstas olarak belirlediği söz ve tahrik fiilinin “somut tehlikeyi yaratmaya elverişli olduğu“ söylenebilir mi? Ya da hakikaten onu yargılamaya ve cezalandırmaya çoktan karar verildi de bir devlet geleneği olarak atılı ve unsurları oluşmamış bir suçla cezaya kılıf mı seçiliyor?
Her neyse. Gülşen’in bu hukuki tutulmanın pençesinden kurtulacağı günler de biz kadınların mahkum edilmeye çalışıldığı nefes bile alamadığımız o cehennemden kurtulacağımız günler de uzak değil, ve bu da bir vérité de la palissa.