Her şey Fransız İhtilali ile başladı: İkinci Meşrutiyet, 31 Mart Vakası…
Bu hayalet, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in ilanıyla Mustafa Kemal’de vücut buldu. Onun önderliğinde yalnızca rejim değil, toplumsal zihniyet de dönüştü. Vefatından sonra bile, onun adının temsil ettiği değerler, Anadolu'ya yerleşti. Bir kere kıvılcım ateşlenmişti…
40’lı yıllarda ilerleme adı altında adımlar atılsa da gerici politikaların yükselmesine de zemin hazırlandı.
Sabahattin Ali…
50’li yıllarda eğitimde dinselleşme öne çıktı. Halkevleri kapatıldı, hemen arkasından dönemin hatta şimdinin bile en ilerici unsurlarından biri olan Köy Enstitüleri kapatıldı.
Liberal ekonomi politikaları, Marshall Planı, Kore Savaşı ve Türkiye’nin NATO’ya girmesi…
Sonrasında darbeler, darbeler…
60 ve 70’lerdeki devrimci hareketler ve 68 gençliği:
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi…
Denizler, Mahirler… 1 Mayıs ‘77… Maraş… Çorum…
80 darbesi ülkenin üzerinden buldozer gibi geçti.
Diyarbakır Cezaevi... İdamlar… İşkenceler…
Tüm bu zorluklara rağmen, edebiyatçılar, akademisyenler ve sanatçılar üretmeye devam ettiler. Mücadele dernek, sendika ve partiler aracılığıyla küllerinden doğdu. Aydınlanma bazen bir kitapta, bazen bir şarkıda, bazen de üniversite amfilerinde yeniden yeşerdi.
‘90’lara gelindiğinde her darbe, her sansür ve baskı, beraberinde direnişi de getirdi:
Ocak 91 Büyük Madenci Yürüyüşü…
Uğur Mumcu…Gazi Mahallesi… Madımak… Beyaz Toros… Faili Meçhuller… Hayata Dönüş? Operasyonu…
2000'lerin başından itibaren yaşanan ekonomik ve siyasi dönüşümler, toplumsal baskıları daha da arttırdı. Ancak, tarih bir kez daha gösterdi ki her baskı yeni bir direnişi doğurur:
Haziran 2013 Gezi…
Bu hayaleti defetmek için halka ait kurumları özelleştirerek, yoksulluğu derinleştirerek, eğitimin içini boşaltarak ve gerici, işbirlikçi, emperyalist güçlerle ittifak kurarak; darbeler, kumpaslar ve medyayla ülkenin tüm güçlerini ele geçirdiler.
Ancak, 2025 Mart’ında gençliğin öncülüğünde yükselen toplumsal tepki, Türkiye'deki özgürlük ve adalet arayışının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi. Heyula, Türkiye topraklarında dolaşmaya devam ediyor. Her yeni nesil, kendine düşen sorumlulukla bu hayaleti yeniden üretiyor.
Sonuç olarak, bu mücadele bitmeyen bir yolculuktur. Bizler ise bu yolculuğun birer parçasıyız. Karanlığın içinden ateş böcekleri gibi yayılan gençlik, yaşamı, özgürlüğü ve adaleti çağırıyor. İnsanca ve onurlu bir yaşamı ancak bizler inşa edebiliriz; bu yüzden geçmişin birikimini birer meşale gibi taşıyarak geleceğe koşmak görevimiz. Gelecek bizi çağırıyor: Gel! Gel! Gel!…
Türkiye’nin tüm ilerici insanları birleşin!