Memleketimizin bir gerçeği bu: Herkes her şeyi çok iyi biliyor. Birine bir şey sorduğunda, tereddütsüz cevabını alırsın; adeta hakikate kavuşmuş gibi olursun.
Ama işin tuhafı, aynı kişiye göre pek çok insan hiçbir şey bilmemektedir. Paradoksal bir durum anlayacağınız.

Yani şöyle: Herkes her şeyi biliyor, ama tek tek sorulduğunda kimse bir şey bilmiyor.

Nassim Nicholas Taleb’e göre ise, pek bir şey bilmediğinin farkında olan —kendi deyimiyle “epistemokrat”— insan tipi, şöyle tanımlanır:
“Epistemik kibri düşük olanlar kokteyl partilerindeki utangaç insanlara benzer; fazla göze çarpmazlar. Nitekim bizler, hüküm vermeyi ertelemeye çalışan, mütevazı insanlara saygı göstermeye pek yatkın değiliz.”

Şimdi epistemik tevazu meselesini düşünelim: Son derece derin ve ayrıntılı düşünebilen, kendi bilgisizliğinin farkındalığıyla hareket eden, aptalın cesaretinden yoksun ama nadir rastlanan bir cesarete sahip biri. Çünkü o kişi, “Bilmiyorum” diyebiliyor.
Ne bir aptal gibi görünmekten, ne de daha kötüsü bir cahil sanılmaktan çekiniyor. Duraksıyor, düşünüyor ve bilmediğini açıkça ifade ediyor.

Şadi Şirazi’nin de dediği gibi:
“Sorun cahil olmakta değil, kendini âlim sanmakta.”

Montaigne’in özdeyişiyle:
“Ben ne bilirim?”
Seninki ise:
“Ben neler bilmem ki!”