29 Nisan akşamından itibaren başlayacak olan tam kapanmayla birlikte adı konulmamış, yasalaşmamış fiili bir içki yasağı geldi. Daha önce de pandemi sebebiyle kısmi olarak alım...
29 Nisan akşamından itibaren başlayacak olan tam kapanmayla birlikte adı konulmamış, yasalaşmamış fiili bir içki yasağı geldi. Daha önce de pandemi sebebiyle kısmi olarak alımı ve satımı yasaklanan alkollü içeceklerin, tam kapanmayla birlikte uzun bir süre alımı ve satımının yasaklanacağı utangaç bir dille de olsa iç işleri bakanı tarafından doğrulandı. Geçmiş dönemden bu yana yaşama tarzına müdahale, laikliğe olan mesafe konusunda toplumun büyük bir kısmında tedirginlik yaratmış olan iktidar; bu kararla birlikte durumu tedirginlikten çıkarıp korkuya evrilttiğini söylemek yerinde olacaktır.
Virüsün bulaşma durumuyla hiçbir alakası olmayan içki yasağının halkta “acaba adım adım şeriatı mı getiriyorlar?” korkusu uyandırması gayet normal. Neticede bu yasağa nerden bakarsak bakalım tutulacak bir tarafı yok, tutulacak bir tarafı olmadığı gibi yasaklama sebepleri de bir o kadar garip. Tam kapanma süresinde muaf olanlar listesinde Tekel Bayii’lerin olmaması, bu bayiilerin muaf tutulmasından kaynaklı “haksız rekabet olur” gerekçesiyle büyük marketlerde de alkol satışısın yasaklanması bahanesi Ali Cengiz Oyunundan başka bir şey olmadığı görülüyor. Anlaşılan o ki iktidar, yine muhafazakar halkın radikal özlemlerine bir nebze de olsa su serpmekte; seküler yaşam biçimini belirleyen halkın da nabzını ölçmektedir. Belki de kendi kitlesinin dışında kalan kitleye “ben ne istersem o olur, benim gücümün farkına varın” mesajı iletiyor da olabilir.
Evet, iktidar bu yasaklamalarla birlikte muhafazakar kesimin gönlünü hoş etmiş olabilir lakin laikliğe dokunarak bir kesimin tepkisini de fazlasıyla almaktadır. İçmeyen bir insana zorla içki içirmekle, içmek isteyen bir insana içkiyi yasaklamak arasında bir fark yoktur. Yıllarca “türban” meselesi özelinde “yaşama tarzı ve özgürlükler” üzerinden politika yapan hükümetin bir anda statükocularla yer değiştirip “yaşama tarzına” müdahale eden ve ufak bir azınlığın istekleri doğrultusunda çoğunluğa yasaklar koyan bir yerde olmasının adı: Bindiği dalı kesmektir. Bu bir iddianın sonlanması, bir efsunun bitişidir. Bu kendi kendini tüketen, içten çürüten bir hastalığın habercisidir.
Gündemi değiştiriyorlar fakat tehlikeli bir yaklaşım üzerinden değiştiriyorlar. Gündemi alkol yasağıyla meşgul ederken bir yandan Ermeni Soykırımı iddialarına verilen zayıf tepkinin konuşulmasını, emeklilere verilen 100 liralık zammın tartışılmasını; bir yandan ekonomik krizi, aşı problemini, esnafa ve halka tam kapanma sürecinde ayrılamayan ödeneğin üstünü örtüyorlar. Yani bir taşla iki kuş vuruyorlar: Hem gündemi değiştiriyorlar, hem de nabız yokluyorlar. Halkın asıl gündemi ekonomidir fakat ekonomiyle birlikte bireysel ve toplumsal özgürlükler gaspına karşı direnmek, yeni kazanımlar için mücadele etmek de bir o kadar önemlidir. Gündemi değiştirmek istediklerini bilmek lakin özgürlüklerimizden de taviz vermemek gerektiğinin bilinciyle hareket etmek bu süreçte en anlamlı yol olacaktır.
Velhasıl kelam sonuca gelirsek: Osmanlı döneminde bile yasaklanamayan alkollü içeceklerin, günümüzde yasaklanması pek mümkün görünmüyor. Hele ki vergide aslan payının alkollü içeceklerde olduğunu düşünürsek, bu ihtimal daha da zayıflıyor. Lakin bu gereksiz tartışmalar yüzünden toplumsal birlik ve beraberlik zayıflıyor, farklılıklar ön plana çıkıyor. Bu da toplumu telafisi zor olan bir yöne doğru sürüklüyor. Oy uğruna halk arasında derin ve kapanmaz yaralar açmak, kendi yumurtasını pişirmek için tüm ülkeyi ateşe vermek gibidir.
Esenlikler dilerim.