Dünya Genelinde Başarılı Boykotların Tarihi Dünya Genelinde Başarılı Boykotların Tarihi

VAZGEÇ(ME)MEK MESELESİ[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

“Hakikât (vérité) her zaman somuttur.”[1]

Süreklilik içindeki koşular diyalektiğiyle vazgeçmemek, vazgeçmeye inat, René Char’ın “İnsan kalacağız bağışlanmazlık pahasına,” ifadesiyle müsemma bir düşünce ve davranıştır.

Kapitalist korku imparatorluğunun teslim aldığı insan(lık)ın işe yaramaz hâle getirildiği vahşet tablosunda ezilenlerin boyun eğmesi, sömürenlerin/ zalimlerin zaferidir.

Ezilenler için haklı olmanın “suç” ilan edildiği “zafer”(?!) ile “Bugün artık sadece şu duyguların çekim gücü kaldı: Nefret, tiksinti, alerji, iğrenme, hayal kırıklığı, bulantı, antipati, bıkkınlık. Artık insanlar neyi istediklerini bilmiyor, neyi istemediklerinden daha eminler,” diyen Jean Baudrillard haklıdır.

Ve de milyonlarca insanın kötülüklere boyun eğmesi, hiçbir şekilde o kötülükleri “haklı” ve “doğru” kılmaz; bu nedenledir ki, vazgeçmemek teslim alınamayan insan(lık)ın isyan sancağıdır.

“Ya barbarlık, ya sosyalizm” koordinatlarında insan(lık) açısından temel soru(n), bu sancağın yeniden göndere çekilip çekilmemesi ikilemine kilitlenmiştir.

* * * * *

Eduard Bernstein’ın, “Benim için nihai amaç hiçbir şey, hareket her şeydir,” ifadesiyle müsemma anlayış(sızlığ)ının “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”ci demokrasi manipülasyonlarının bizlere önerdiği, vazgeçmeme sancağından vazgeçmemizdir![2]

Örneğin Ragıp Duran’ın hakkında “Hiç bir zaman ‘Merhaba başkaldırı’ dememiş bir kişinin ‘Elveda Başkaldırı’ diye kitap yazması da ne büyük tahrifat,” notunu düştüğü ‘Elveda Başkaldırı’nın[3] yazarı Ertuğrul Özkök’ün, “Kariyerimi iktidara yakın bir gazeteci olarak yaptım. AKP’liler beni muhalif sanıyor. Ben muhalif falan değilim. Ayrıca iyi gazeteci muhalif olur diye bir şey yok, bu palavra,”[4] diyerek eklediği üzere:

“50 yılda Türkiye’nin büyük savruluşunun hikâyesi. Sadece solcu ve liberal aydınların değil, aynı zamanda, gerçekten demokrasi arzulayan muhafazakâr aydının da düş kırıklığının hikâyesi… Aldatmış, aldatılmış aydınlar enkazı.”[5]

Bir “enkaz”dan söz eden liberaller enkazın ta kendileriyken; özgürlüğün sadece iktidardakilerle aynı fikirde olanlara tanınan bir “lütuf” sayılmasının hiçbir anlamı olmadığını “es” geçip, dünyayı değiştirecek devrimden vazgeçmeyi vaaz ederler!

O hâlde Robert Kiyosaki’nin, “Eğer bir tavsiye alacaksanız, sizinle benzer hayalleri çoktan gerçekleştirmiş olan kişilerden alın,” vurgusu eşliğinde, hatırlatalım:

Rosa Luxemburg, “Devrim olmadan önce imkânsız olarak algılanır, olduktan sonra ise kaçınılmaz olarak görülür”…

Mao Zedung, “Sınıflı toplumda, devrimler ve devrimci savaşlar kaçınılmazdır. Bunlar olmadan toplumun gelişmesinde sıçramalar elde etmek, gerici hâkim sınıfı devirmek ve böylece halka iktidarı sağlamak imkânsızdır”…

Karl Marx, “Sadece toplumda bir değişim yaratmak için değil, aynı zamanda kendinizi değiştirmek, siyasi iktidarın kullanımına hazırlanmak için de 15, 20, 50 yıl süren iç savaşlardan, milli mücadelelerden geçmek zorunda kalacaksınız”…

V. İ. Lenin, “Devrim, kadının mutfaktan çıkıp ülke yönetmesidir.” “Devrimsiz, çetin savaşımsız, zorsuz bir devrim, Kautsky işte bunu istiyor. Sanki işçiler ile patronlar arasında öfkelerin zincirden boşanmadığı bir grev isteniyormuş gibi. Böyle bir ‘sosyalist’i herhangi bir liberal memurdan ayırmanın yolunu bulun bakalım!”[6] derler…

Evet, sürdürülemez kapitalizmin yerküreyi yerle yeksan ettiği yıkım tablosunda hemen her şey, Pablo Neruda’nın, “Eskiden hayallerimiz vardı, gerçekleştirmeyi umduğumuz. Şimdi bırakın gerçekleştirmeyi, umabilmek en büyük hayalimiz oldu,” betimlemesindeki üzereyken; vazgeçmemek, “Mevcut olanda ısrar ediyorlar; biz ise, mevcut olanın değişmesini talep ediyoruz, mevcut olana tapınmayı ve onunla uzlaşmayı reddediyoruz,”[7] diyebilmektir; ne bir eksik ne de bir fazla!

* * * * *

Karl Marx’ın, “İnsanları geçmişinden uzak tutun ve kolayca kontrol altına alınsınlar,” vurgusu eşliğinde mücadele tarih(imiz)in öğrettikleri buna tanık ve taraftır.[8]

Kolay mı?

Tarih bize yapılması muhtemel hataları öğretirken; insan(lık) tarihi sadece egemenlerin gaddarlık tarihi değil, aynı zamanda ezilenlerin şefkat, özveri, cesaret, iyilikseverlik tarihidir de; tam da bunun için Oscar Wilde, “Tarih okumuş birinin gözünde itaatsizlik, insanın asıl erdemidir. İtaatsizlikle ve isyanla ilerleme kaydedildi,” derken; “Dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil, geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum,” ifadesi Mina Urgan’ın, her şeyin özeti gibidir.

Malum, geçmişi olmayanların geleceği ol(a)maz!

* * * * *

Bugün(ler) mi? İşte sürdürülemez kapitalizmin “eseri”…

Oxfam, dünyanın süper zenginlerinin servetinin 2024’de 2 trilyon dolar arttığını, yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların sayısının ise azalmadığını açıkladı!

Dünya genelinde 2023’te 2 bin 565 olan dolar milyarderi sayısı, 2024’te 204 artarak 2 bin 769’a yükselirken, bu kişilerin toplam serveti 12 ayda 13 trilyon dolardan 15 trilyon dolara ulaştı.

Milyarderlerin serveti 2024’te 2023’e göre üç kat daha hızlı artarken; Dünya Bankası’na göre yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısının 1990’dan yana neredeyse hiç değişmedi.

Yoksulluğu azaltma konusundaki ilerleme durma noktasına geldi. Dünya genelinde 3.6 milyar insan günlük 6.85 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürürken; bu oran dünya nüfusunun yüzde 44’ünü temsil ediyor.

Dünya 10 yılda 5 dolar trilyonerine sahip olacakken; dünyanın en zengin 10 kişisinin servetleri 2024’de günlük ortalama 100 milyon dolar arttı.

Oxfam servet edinme dinamiğinin bugün de “modern sömürgecilik” olarak devam ettiği değerlendirmesini ifade ediyor ve zenginlerin 2023’te finans sistemi aracılığıyla Küresel Güney’den saatte 30 milyon dolar çektiğine dikkat çekiyor.

Kuzey ülkeleri, küresel nüfusun sadece yüzde 21’ini oluşturmalarına rağmen küresel servetin yüzde 69’unu, milyarder servetinin yüzde 77’sini kontrol ediyor ve milyarderlerin yüzde 68’ine ev sahipliği yapıyor.[9]

İlaveten: Mayıs 2024 tarihli Kanada istatistikleri, tasarruf yapmak için gıda kalitesinin düşürülmesinden az gıda tüketilmesine kadar birçok sebebi olan gıda güvensizliğinin yükselişte olduğunu gösteriyor. 2021’de Kanada’daki hanelerin yüzde 12.9’unda gıda güvensizliği tespit edildi. Kanadalıların yalnızca yüzde 9.9’unun yoksul olduğu tespit edilen 2022’de bu rakam yüzde 16.9’a çıktı ki bu da gıda güvensizliğinin giderek “orta sınıflar”ın da sorunu hâline geldiğini gösteriyor.

Ayrı bir ‘StatsCan’ raporu Kanada’da ekonomik eşitsizliğin rekor seviyeye ulaştığını gösteriyor. Kanadalıların yüzde 20’si yıllık ortalama 2.47 milyon dolar kazanarak ülkenin tüm zenginliğinin üçte ikisini oluşturuyorlar. Öbür yandan en yoksul yüzde 40’ın toplam gelirinin ülkenin tüm zenginliği içerisindeki oranı ise yalnızca yüzde 2.8.[10]

Bir şey daha: ‘Küresel Servet Raporu’na göre Türkiye’de 2008-2023 arasında kişisel servet yüzde 1708 arttı. Eşitsizlikte dünya birincisi. Gelecek beş yılda dolar milyoneri sayısının yüzde 43 artması bekleniyor. Sadece 2023’de servet büyümesi yüzde 158 düzeyinde![11]

Tablo XXI. yüzyılda da “Sömürü varsa, eşitlik olamaz. Toprak sahibi işçiye, aç toka eşit olamaz,”[12] gerçeğini teyit ederken; tüm sınıflı toplum tarihi aynı zamanda savaşların, işgallerin, yerinden edilmelerin tarihi olarak okunmalıdır.

Mülkiyet rejiminin tetiklediği tüm kötülükler, savaş ile birlikte daha da gözler önüne serilirken; Karl Marx’ın ilkel birikim teorisini ortaya koyduğu zamandan beri biliyoruz ki, sınıflı toplum her gün yeni bir mücadelenin alttan alta sürdüğü bir zemin yaratır. Ücretli çalışanlarla toplumun zenginliklerinin büyük çoğunluğunu elinde bulunduranlar arasındaki çatışmanın farklı biçimlerde gerçekleştiğini öne sürmek mümkün. Mark Neocleous’un deyimiyle: “Klasik askerî anlamıyla, devletler-arası örgütlü şiddet bağlamındaki ‘savaş’ değil de daha ziyade bir ‘toplumsal savaş’ ya da bir ‘iç savaş’” olarak adlandırabileceğimiz bu durum, günlük hayatımızın her alanını savaş terimleriyle doldurmamıza neden oluyor. Öyle ki hayatın her alanında stratejiler, saldırılar, savunma hatları, avlar, fetihler, ricatlar, mevziler ve manevralardan bahsedilmeye başlanır. Savaş, dile, gündelik konuşmaların içine sızdıkça normalleşiyor.

XX. yüzyılın iki büyük savaşı, barışın neden tüm insanlık için gerekli olduğunu kanıtlamıştı ama insanlık, tüm kanıtlara rağmen savaşmaya devam etti. XXI. yüzyıla gelindiğinde ise savaş, toplumların dizayn edilmesinde bir enstrüman hâline geldi. Nizami ve “dış” düşmana karşı girişilen, sivil ölümlerin asgari düzeyde olduğu savaşların yerini bölgesel ya da iç, düşük yoğunluklu çatışmalar aldıkça, şiddet toplumsallaşarak, tüm kesimler için tehdit oluşturmaya başladı. Ve bunların müsebbibi ücretli kölelik düzeni kapitalizm idi!

Verili durumda devletler sermayenin karakolu olup; hiçbir şey ezilenleri pasifliğinden daha tehlikeli değilken; “Modern toplumun büyük bir paradoksu, özgürlüğün araçlarının, özgürlüğün kendisini tehdit etmesidir,” diye ekler Max Horkheimer!

Bugünlerde “tarafsız”lık, ilgisizliğin bir diğer adıdır; Antonio Gramsci’nin, “Kayıtsızlardan nefret ediyorum… Yaşamak taraf tutmaktır… Kayıtsızlık irade yitimidir, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsız olmak yaşamamaktır. Kayıtsızlardan bu yüzden nefret ediyorum,”[13] sözleri ile Rollo May’in “Böylece korkaklığın günümüzdeki en hâkim şekli ‘Karışmak istemedim’ deyişinde gizlenir,”[14] uyarısı eşliğinde V. İ. Lenin’e kulak verin:

“Durumumuzun umutsuz olduğu; bu insafsız barışta olduğu gibi ‘onursuz’ bir ölümle, umutsuz bir savaşta ‘kahramanca’ ölmek arasında seçim yapmaktan başka bir çaremiz olmadığı doğru değildir.”[15]

“İnsanlığı, bugün belini büken kötülüklerden iyi yürekli insanların iyi niyetli girişimlerinin değil, örgütlenmiş proletaryanın sınıf savaşımının kurtaracağını göstermişlerdir.”[16]

* * * * *

 “Biz Marx’ın ya da Marksistlerin sosyalizme giden yolu bütün somut gerçekliği içinde bildiklerini iddia etmiyoruz. Bu saçmalıktır. Biz bu yolun doğrultusunu biliyoruz, bu yola hangi sınıfsal güçlerin önderlik ettiğini biliyoruz, fakat bunu somut olarak, pratik olarak ancak, işe giriştiklerinde, milyonların deneyimi gösterecektir,”[17] diyen radikal sosyalistler olarak yukarıda ifade ettiğimiz böylesi bir duruşun, vazgeçişin de, kafa/kavram karışıklığının da panzehiri ve mecburiyeti olduğu kanaatindeyiz.[18]

Kafa/kavram karışıklığına ilişkin bir örneği aktarıp, ilerleyelim:

“Kadın hareketinin ve feminist hareketin erkek şiddetine ve erkek devlet şiddetine karşı yükselttiği bu dayanışmayı, sosyalist hareketin çatısı altında var saymak, kadın kurtuluş mücadelesini sosyalizm mücadelesinin bileşenine indirgemek, sınıf-sosyalizm mücadelesinin [devrimci] öznesi olarak işçi sınıfını değil, toplumsal hareketleri görmek, sosyalizm mücadelesini en iyi ihtimalle antikapitalist mücadeleye indirgemenin yanı sıra Marksizimi de post Marksizme rehin vermek anlamına gelir”![19]

* * * * *

 “Yapmak” vazgeçmemekle mümkündür; vazgeçenler yapamaz ya da risk almadan “mış” gibi “yapar”!

Vazgeçenlerin en büyük hatası, risk almayı reddeden garantili statükocu muhafazakârlıklarıdır.

“Çetin savaşlar, karmaşasız olmaz”ken;[20] herhangi bir garanti ya da paye beklentisinden uzakta herkes yapabileceğini, düzensizliğin içinde gizli bir düzen olduğu bilinciyle gerçekten yapmak zorundadır.

Bütün kaosun içinde bir evren, bütün düzensizliğin içinde gizli bir düzen vardır; “Hayatım bir anlam kazansın istedim, yatakta can vermek istemedim ve bu ateşten gömleği ben gönüllü giydim. Gerçek hayatı kazanmanın, ten sevdasından geçmekle olacağını kimseye anlatamadım. Kutsallarım çiğnenmiş, bencillik almış yürümüş, başkaları için yaşamak unutulmuş ve duyarlılık sinelerden kovulmuş; hâl böyleyken ben nasıl çıldırmayayım Rosinante? Koş Rosinante! Fethedilecek daha çok kale var, koş!”[21] kararlılığındaki üzere, Don Kişot’un.

* * * * *

Vazgeçmeyenler, bir yanıyla romantik Don Kişot’lardır.

Vazgeçmek ise, hangi “gerekçe” ile olursa olsun çaresiz, açarsız bir adımdır.[22]

Vazgeçmek bir şeyi yapmaktan, istemekten istifa etmektir.

Ya da eylemekten fikir değiştirip, hayatı akışına bırakmaktır.

Veya hayal kırıklıklarının umutlara baskın gelmesidir; Platon’un, “Aklınızda olanları hayata geçirecek kadar yüreğiniz yoksa, ömrünüz cesaretli insanların dedikodularını yapmakla geçer,” diye tarif ettiğidir.

Bir nevi “otomatik pilota bağlamak”tır; bir kaçış, bir teslimiyettir.

Özetle vazgeçmek, yenilmektir. Çünkü dayanmayı bilemeyenler, inatla yürüyemeyenler, kararlı olmayanlar hiçbir zaman kazanamazlar; “Vazgeçmek ve unutmak demek, yaptığımız değerli deneyimleri pencereden dışarı atmak demektir,” ifadesindeki üzere Arthur Schopenhauer’in…

* * * * *

Bir zamanlar, fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şeyin emeğin olması için düştüğümüz devrim yolunda V. İ. Lenin’in, “Kokuşmuş müminlik her yerde aynı ölçüde iticidir, ama ideolojik yobazlığa dönüşen ‘demokratik iman’ özellikle tiksindiricidir,” uyarısını kulağımıza küpe edip;[23] “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama istedikleri gibi yapmazlar; kendi seçtikleri koşullar altında değil, zaten var olan, geçmişten devralınan ve aktarılan koşullar altında yaparlar. Tüm ölü nesillerin geleneği, yaşayanların beyinleri üzerine bir kâbus gibi çöker,”[24] demiştik.

Verilmiş söz(ler)den ve geleneğimizden asla vazgeçmemiştik; her devrin insanı olmayıp; rüzgâr nereden esiyorsa arkasını o yana dönenlerden değildik; ‘Dönek Türküsü’ndeki tipoloji olmamıştık!

 “Dönek”, TDK sözlüğünde “kanı ve düşüncesini sık sık değiştiren, sözüne güvenilmeyen, kaypak” olarak tanımlanır; dün reddettiklerimiz bugünlerde ne kadar da çoğaldı, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın satırlarındaki üzere:

“Bir teoriye sırf düşüncesiyle, yalnız kafasıyla bağlı olup da, bütün ruhuyla ve maddesiyle, inancı ve yaşayışıyla toptan hayat ve mukadderatıyla [yazgısıyla] girişmemiş olan bir kimse, o teorinin hayati anlamını ebediyen kavrayamamaya mahkûmdur.

Çünkü bir insan bir fikri, ancak o fikre canla başla kendini verdiği zaman hakkıyla kavrar.

Marx’ın Kapital’ini, saçlı sakallı profesörlerden ziyade basit işçilerin açıkça kavrayabildikleri tarihsel bir gerçektir.

Bu böyle olmuştur, çünkü profesörler oradaki fikre kafalarını dolduran donmuş batıl itikatlarla [kör inançlarla], işçiler ise can gözüyle bakmışlardır.

İnsan bir fikre hayati önem vermek için, o fikri kendi derisiyle ve kemiğiyle duyacak biçimde hayati bir uğraşma ve savaşma sonucunda benimsemiş olmalıdır.

İnsan, zannedildiğinden fazla pratik ve daima iddia edildiğinden çok materyalist bir hayvandır.

Derisinin ve kemiğinin karışmadığı bir fikre, bugün göz koyup, yarın kolayca şapka çıkarabilir ve Allah’a ısmarladık diyebilir. Öyle bir insan için fikir olarak her şey nihayet bir fikirdir: Ak düşünce de, kara düşünce de aynı kapıya çıkar...

Öteki değilse beriki oluvermiş, ne var ki?.. Bir fikre karşı böyle entipüften bir ilgi, o fikrin gereği gibi, canevinden kavranılmasına elbet engeldir.

Yarım ilgi yarım bilgi verir.

Bu kaçınılmaz bir kanundur.”[25]

* * * * *

Bugünün vahşeti karşısında gelecek uzun sürecekken; uzağa bakmak, geleceği kazanmak vazgeçmeden geçmişe bakmak, sahip çıkmakla mümkündür.

Vazgeçmeden mücadele edenler için bugün egemenlerin olsa da, gelecek onun diyetini ödeyerek tarihi yaratanlarındır; yoksa, “Bir çağ biterken”,[26] “Bir asır sonra Lenin”,[27] “Lenin’e dönüşün önündeki engeller”[28] temcit pilavlarıyla tarihi çarpıtan “sivil toplum”cu neo-liberallerin değil!

Şurası çok açık: “Bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar, bütün insanlar özgür olacaklar, kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar. Bu, daha büyük bir özgürlük olacak, ölçüsüz olacak, bütün bir yaşam boyunca sürecek,” saptamasındaki üzere Ingeborg Bachman’ın;

Söz konusu güzergâhta biz, dünyayı gelecek nesiller için daha iyi bir yer hâline getirmek konusunda ahlâki bir sorumluluğa sahibiz ve böyle bir gelecek, ezilenler için ulaşılmaz değildir asla.

Bunun için bugünlerde vazgeçmeyenler için unutulmaması gerekenlerden bazıları şunlardır:

“Proletarya bir ulusu, zorla devlet çerçevesinde tutmayı dışlayan bir demokrasi ister”…[29]

“Demokrasi olmadan bir ülke ne özerk olabilir, ne de bağımsız”…[30]

“Başka halkları ezen bir halk özgür olabilir mi? Hayır”…[31]

“… ‘Kendi’ ulusunun başka ulusları ezmesine göz yuman bir proleter, sosyalist bir proleter olamaz”…[32]

Sosyalizm her ulusun bağımsızlık ve özgürlük hakkını, kendi kaderini bağımsız bir şekilde belirleme hakkını tanır”…[33]

“Gerçekten ciddi ve derin her siyasal sorunda gruplaşma, sınıflara göre oluyor, uluslara göre değil”…[34]

“Kapitalizmin bulunduğu yerde, savaştan başka bir araç var mıdır?”…[35]

“Sürekli ve demokratik barış isteyen herkes, hükümetler ve burjuvaziye karşı bir iç savaştan yana olmak zorundadır”... “Sosyalistler, yığınlara kurtulmaları için tek çıkar yolun ‘kendi’ hükümetlerini devirmek olduğunu anlatmalıdırlar”... “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmaksızın, emperyalizme karşı uluslararası sosyalist devrim için savaşım vermek olanaksızdır.”[36]

21 Ocak 2025, 20:17:05, İstanbul.

N O T L A R

[*] Sosyalist Mezopotamya, No:16, Mart 2025…

[1] V. İ. Lenin.

[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Lenin(izm) ile Liberal(izm) Meselesi”, Kaldıraç Dergisi, No:243, Ekim 2021; ii) Temel Demirer, “… ‘Med Cezir’li ‘Çetin’ Kalem”, Kaldıraç Dergisi, No:231, Ekim 2020; iii) Temel Demirer, “… ‘Neo’su ve ‘Sol’u ile Liberaller Nedir, Neye Yarar?”, AKP “Ilımlı” İslâm, Neo-liberalizm, Editör: Fikret Başkaya, Ütopya Yay., 2013… içinde.

[3] Ertuğrul Özkök, Elveda Başkaldırı, Afa Yay., 1987.

[4] Ertuğrul Özkök, Etkili Haber @etkilihaber, https://x.com/etkilihaber, 14 Aralık 2024.

[5] Ertuğrul Özkök, “Çanakkale 116’ncı Er Eğitim Alayında 50 Yıl Önce Çekilen Bir Fotoğrafın Hikâyesi”, 24 Kasım 2024… https://t24.com.tr/haber/ertugrul-ozkok-canakkale-116-nci-er-egitim-alayinda-50-yil-once-cekilen-bir-fotografin-hikâyesi,1198590

[6] V. İ. Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 2013, s.101.

[7] V. İ. Lenin, Ne Yapmalı Hareketimizin Canalıcı Sorunları, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.

[8] Bkz: i) Temel Demirer, “Bugünde ‘68/ ‘71’i Anlamak”, Kaldıraç Dergisi, No:238, Mayıs 2021; ii) Temel Demirer, “70’lerden Kalan”, Kaldıraç Dergisi, No:102, Temmuz-Ağustos 2009.

[9] “Oxfam’ın Eşitsizlik Raporu”, 20 Ocak 2025… https://www.dokuz8haber.net/oxfamin-esitsizlik-raporu-milyarderlerin-serveti-giderek-artarken-yoksul-sayisi-azalmiyor

[10] Jeremy Apel, “Milyarderler Çağında İskorbüt”, Birgün, 21 Ekim 2024, s.10.

[11] 5 Aralık 2024, https://x.com/bahadir_ozgr/status/1864660174725652710/photo/1

[12] V. İ. Lenin, Marksizm Devlet Üzerine, çev: Muzaffer Cengil, Öncü Kitapevi, 1975.

[13] “Gramsci: Kayıtsızlardan Nefret Ediyorum”, çev: Eren Karaca, 26 Ocak 2017… https://haber.sol.org.tr/sol-ceviri/gramsci-kayitsizlardan-nefret-ediyorum-183432

[14] Rollo May, Yaratma Cesareti, çev: Alper Oysal, Metis Yay., 1988.

[15] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.

[16] V. İ. Lenin, Karl Marx ve Marksizm Üzerine, çev: Mazlum Beyhan, Yordam Yay., 2013, s.44.

[17] V. İ. Lenin, İşçi Köylü İttifakı, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1975.

[18] Bkz: i) Temel Demirer, “Çarpıtmaların Yol Açtığı Hafıza Kaybına Dair”, Kaldıraç Dergisi, No:268, Kasım 2023; ii) Temel Demirer, “Sol(uksuzluk)un” -Muhtelif- Hâlleri”, Esmer, No:67, Aralık 2010; iii) Temel Demirer, “Kemalistler, Liberaller, Müslüman ‘Sol’ ve Sosyalistler”, 17 Şubat 2011… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/kemalistler-liberaller-musluman-sol-ve.html

[19] Hülya Osmanağaoğlu, “25 Kasım Erkek Şiddeti ve Erkek Devlet Şiddeti”, 24 Kasım 2024… https://jindergi.com/yazi/25-kasim-erkek-siddeti-ve-erkek-devlet-siddeti/

[20] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.

[21] Miguel de Cervantes Saavedra,, Don Quijote, çev: Rosa Hamken, YKY., 2017.

[22] Bkz: i) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inin Eleştirel Hikâyesi”, Kaldıraç Dergisi, No:264, Temmuz 2023; ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Tavrı(mız): Oyumuz Devrime!”, Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023; iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Yolun Kendisi Olmak veya Seçim(ler)e Dair Uyarı(lar)”, Newroz, Mart 2023… https://temeldemirer.wordpress.com/2023/03/16/yolun-kendisi-olmak-veya-secimlere-dair-uyarilar/ ; iv) Temel Demirer, “Zaman Ancak Karar Vermek İçin Var”, Sosyalist Mezopotamya, No:13, Aralık 2022; v) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Öncesi ve Sonrasıyla Süreklilik İçinde Kopuş: 2015’in ‘Bugün’ü”, Newroz, Şubat 2022… https://temeldemirer.wordpress.com/2022/02/13/oncesi-ve-sonrasiyla-sureklilik-icinde-kopus-2015in-bugunu/ ; vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘İttifak İzah(at)ları” Üzerine”, Kaldıraç, No: 246, Ocak 2022; vii) Temel Demirer, “Tarihin Sıkıştığı Andayız: Özgürlük ve Emek Cepheleri Birleşmeli”, Kadir Güney, Mezopotamya Ajansı, 11 Kasım 2021… https://temeldemirer.wordpress.com/2021/11/12/tarihin-sikistigi-andayiz-ozgurluk-ve-emek-cepheleri-birlesmeli1/ ; viii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Lüzum’ Üzere: Bir Kez Daha İstanbul Seçimi”, Newroz, Temmuz 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/07/07/luzum-uzere-bir-kez-daha-istanbul-secimi/ ; ix) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “istanbul Seçimi-Bir Değerlendirme”, Newroz, Haziran 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/06/30/istanbul-secimi-bir-degerlendirme/ ; x) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Sonuçları: ‘Demokrasi Güçlerinin Zaferi’ mi?”, Newroz, Nisan 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/04/04/secim-sonuclari-demokrasi-guclerinin-zaferi-mi/ ; xi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Var Olandan Kopmak İçin Yerel Seçim ve Soru(n)ları”, 22 Ocak 2019… https://temeldemirer.wordpress.com/2019/01/24/var-olandan-kopmak-icin-yerel-secim-ve-sorunlari/ ; xii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “24 Haziran Seçim(ler)i ve Tavır(ımız)”, Newroz, Haziran 2018… https://temeldemirer.wordpress.com/2018/06/17/24-haziran-secimleri-ve-tavirimiz/ ; xiii) Temel Demirer, “Alayına İsyan, Hepsine ‘Hayır’!”, Kaldıraç Dergi, No:188, Mart 2017; xiv) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir Milat: Referandum ve Sonrası”, Newroz, Ağustos 2017… https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/1945/bir-milat-referandum-ve-sonrasi ; xv) Temel Demirer, “Alayına İsyan: ‘Evet’in Referandumu’nda ‘Hayır’!”, Newroz, Nisan 2017… https://temeldemirer.wordpress.com/2017/04/02/referandumlarinin-evetine-hayir/ ; xvi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran’dan 1 Kasım’a HDP Notları”, 13 Ekim 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/10/25/7-hazirandan-1-kasima-hdp-notlari/ ; xvii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Açık Sözlü Olmak İyidir! (7 Haziran Sonrasına Dair Değerlendirme)”, Almanak 2015 Analizleri, SAV Yay., 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/07/06/acik-sozlu-olmak-iyidir-7-haziran-sonrasina-dair-degerlendirme/ ; xviii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran 2015 Seçimleri’ne Dair -Gerekçeli- Tavrımız”, 10 Nisan 2015… https://temeldemirer.wordpress.com/2015/04/11/7-haziran-2015-secimlerine-dair-gerekceli-tavrimiz/ ; xix) Temel Demirer, “12 Haziran Seçiminin Aslı Astarı”, Kaldıraç, No: 123, Temmuz 2011…

[23] Bkz: i) Temel Demirer, “SYRIZA: Neydi? N’oldu?!”, Rojnameya Newroz, Ağustos 2016… https://temeldemirer.blogspot.com/2016/08/syriza-neydi-noldu.html ; ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Özeleştiri’nin Eleştirisi”, Kaldıraç Dergisi, No:266, Eylül 2023.

[24] Karl Marx, Louis Bonaparte’in 18. Brumaire’i, çev: Sevim Belli, Sol Yay., 1966.

[25] Hikmet Kıvılcımlı, Diyalektik Materyalizm Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne Değildir?, Derleniş Yay., 2000.

[26] Ömer Laçiner, “Bir Çağ Biterken”, Birikim Dergisi, No:427/ 428, Kasım Aralık 2024, s.3-6.

[27] Tanıl Bora, “Bir Asır Sonra Lenin”, Birikim Dergisi, No:427/ 428, Kasım Aralık 2024, s.7-8.

[28] Ahmet İnsel, “Lenin’e Dönüşün Önündeki Engeller”, Birikim Dergisi, No:427/ 428, Kasım Aralık 2024, s.9-17.

[29] V. İ. Lenin, Ulusal Siyaset ve Proleter Enternasyonalizm Sorunları, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 1998.

[30] V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.

[31] V. İ. Lenin, Ulusal Siyaset ve Proleter Enternasyonalizm Sorunları, çev: Kenan Somer, Bilim ve Sosyalizm Yay., 1998.

[32] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.

[33] V. İ. Lenin, Devrime Doğru, çev: Alper Birdal, Yazılama Yay., 2018.

[34] V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.

[35] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969.

[36] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.

Editör: Haber Merkezi