ÖLÜYORUZ! AVUKAT SUSARSA, TOPLUMUN NEFESİ KESİLİR.
Avukatlar ölüyor, ölüyoruz ve nedense devleti yönetenler "1-2-3 TIP" oyunu oynuyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde çok korkunç iki saldırı gerçekleşti. İstanbul'da Av. Servet Bakırtaş ve Konya'da Dr. Ekrem Karakaya vahşice katledildi.
O günden bu yana da paylaşımlar devam etmekle birlikte ülke bir şiddet sarmalına sürüklenirken hala ve hala ama, fakatlarla şiddeti meşru kılıp, üstüne kılıf arıyorlar. Hiç bir sorun şiddetle çözülmez sadece daha büyük bir şiddeti doğurur, bu konu benim nazarımda tartışmaya kapalıdır.
Ülkede işi şiddetle mücadele olan asker ve polisler haricinde en çok şiddete maruz kalan meslek gruplarının başında avukatlar ve doktorlar/sağlık çalışanları geliyor. Üniversitede okurken Hukuk Sosyolojisi hocam Prof. Dr. Cahit Can şöyle demişti: Bu ülkenin insanları hasta olana kadar
doktordan, parasını kaptırana kadar da avukattan nefret eder. Sorun, yakınlarınıza, çevrenize mesela ; avukatlar hakkında ne düşünüyorsunuz deyin, cevap fikstir. Para avcısı, ölü soyucu, çalışmadan para kazanan vs... Ne zaman ki o eve tebligat gelir ya da hakkı gasp edilir o zaman kıymetli olur avukat ki o zaman bile şu sözü duyarsınız: Bir dilekçe için para mı istiyorsun? O dilekçeyi de öyle küçümser. Hatta sen davayı kazanırsın, karşı vekalet ücretinde bile hak iddia eder ki artık biz bunlara gülüp geçiyoruz. Anlattık, söyledik, gösterdik olmadı, öğrenilmiş çaresizlik derler ya, kabul ettik. Bunları kabul ederiz ama mesleğimizin gereği olan savunmadan dolayı sadece lafla değil, fiziksel olarak da tacize, şiddete maruz kalıyoruz. Taraf değil vekiliz ancak bunu kimse görmek bile istemiyor.
HER YIL 50-60'A YAKIN AVUKAT ÖLDÜRÜLÜYOR VEYA YARALANIYOR.
Peki, bunun kaç tanesi kendisine basında yer buluyor, ben size diyeyim en fazla 10 tanesini ulusal basında okursunuz. Peki neden? Avukatlar neden düzenli olarak şiddete maruz kalır? Yargının kurucu unsurlarından, üç yargı erkinden savunmanın temsilcisi avukatlar, toplumun genelinde suçun ortağı veya uyuşmazlığın kaynağı olarak görülüyor. Bunda siyasal iktidarların avukatlara bakış açısı ve avukatların hedef olarak gösterilmesi de çok önemli bir role sahip.
Özellikle politik davalarda, kamuyu ilgilendiren kitlesel (Gezi Davası gibi) davalarda güçlü devletin
karşısında güçsüz vatandaşı hukuki olarak korumaya çalışan barolar ve avukatlar yandaş medya, kişi
ve siyasetçi destekli karalama kampanyalarının hedefi olmaya devam ettikçe, toplumun avukata bakış açısı da o derece kötü yönde etkilenmeye devam ediyor.
Bu durum hakimlere, savcılara ve polislere kadar sirayet ederken bazen avukatlar diğer hukuk uygulayıcıları tarafından da saldırılara maruz kalıyor. Bunun en önemli sebebi de avukatların uğradığı şiddetle ilgili uygulanan koruyucu yasa tedbirlerinin yetersiz olması.
Avukatlık Kanunu’nun 57. maddesine göre, görev sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır. Yasa bunu söylerken, uygulama nasıl biliyor musunuz?
Mesleğimizden değil de kişisel husumete dayalı şiddet durumu ortaya çıkmış muamelesi görüyoruz ve yargının mensubu olan savcı ve hakimler kendi meslektaşlarına karşı caydırıcı nitelikte olan bu kanunu uygulamıyor. Bahanesi de suçun adliye dışında işlenmesi olarak gösteriliyor.
Hakimlerin görev yeri adliyeler olsa da avukatlar büroları, adliyeler, karakollar ve neredeyse tüm özel ve kamu kuruluşlarında görev yapan kamu görevlileridir. Yasa uygulanırken bu bile göz önüne alınmıyor. Halbuki bu maddenin amacı, avukata karşı suç işlenmesi durumunda cezayı arttırmak ve sonrası için caydırıcı olması. Bir hakime veya savcıya karşı işlenen suçta, bütün imkanları seferber eden savcılıklar, avukata bir saldırı söz konusu olduğunda bu saldırıları basit ve münferit olarak görmeye fazlasıyla eğilimli. Bu durum dahi, avukatlara karşı işlenen suçlarda faillerin cezasız kalabileceklerini düşünme ve bu sebeple cesaretlerini artırabilecek nitelikte ki daha geçtiğimiz günlerde meslektaşımızın katlinde bu durumun gözler önüne serildiğini net olarak söyleyebilirim.
İktidar sahibi siyasetçilerin avukatları hedef göstermesi, yargının cezalar hususunda gereken cezayı vermemesi sonucunda avukatlar öldürülüyor ve bizler ölürken yukarıda isimlerini saydığım bu kurumlar üç maymunu oynamaya devam ediyor.
AV. TAHİR ELÇİ KAMERALARIN ÖNÜNDE FAİLİ MEÇHUL BİR SUİKASTE KURBAN GİTTİ.
Özellikle de siyasetçilerin, medyanın hedef gösterdiği mesleklerin şiddete, hakarete ya da suikaste uğrama olasılığı diğerlerinden çok daha yüksek. Hatta yöneticilerin bu tutumu kolluk kuvvetlerinin bizlere saldırmasına sebep oluyor. Bu durumları bir kaç örnekle somutlaştırmak istiyorum. 1995’te Gümüşhane Barosu Başkanı Av. Ali Günday bir gazetenin açıkça hedef göstermesi yüzünden bir kişi tarafından katledildi. Bir kesimi ciddi şekilde rahatsız eden açıklama ve hukuk için cesur faaliyetleriyle bilinen Av. Tahir Elçi kameraların önünde faili meçhul bir suikaste kurban gitti. Gezi ve Aladağ davalarından tanıdığımız şu anda haksız bir şekilde Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Av. Can Atalay otobüs içinde polislerce darp edildi.
2016 yılında bir basın açıklamasına yapılan bir müdahale sırasında Av. Zeycan Balcı’nın beli bir polis tekmesiyle kırıldı, halen sakatlığı ve davaları devam ediyor. İstanbul’da İş Mahkemesi hâkimi duruşma sırasında, Av. Tuğçe Çetin’e etek boyunu sordu, fotoğrafını çekmeye çalıştı. Bu listeyi size sabaha kadar uzatabilirim. Varmak istediğim yer anlaşılıyor değil mi? Güç sahipleri bir meslek grubunu hedef göstermeye başladı ve sonra olanlar oldu. Bunun en son vakası da İstanbul'da Av. Servet Bakırtaş
cinayetinde kendini gösterdi. Eğer daha önce caydırıcı cezalar verilseydi, belki meslektaşımız şu anda hayatta olacaktı.
ÖLMEYE, DÖVÜLMEYE DEVAM
Bir toplumda şiddet yaygınlaşıyor ve bu siyasetçiler, basın mensupları, din adamları tarafından destekleniyorsa o toplumda kaos, şiddet ve problem bitmez. Bunun yakın zamandaki örneklerinden biri de artık terör saldırısına dönen hastanelerdeki şiddet olayları oldu. Bir imam çıktı, iki siyasetçi
konuştu ve birden saldırılar çığ gibi büyüdü. Her gün bir hastaneden ya toplu saldırı ya da doktora, hemşireye şiddet haberi geliyor. Nasıl ki avukatlara olan şiddet baro yürüyüşleri, siyasi davalar ve
yapılan haberler, fetvalar ve siyasetçilerin saldırıları sebebiyle arttı, aynı şekilde sağlık çalışanları da aynı kanalların eylemleri yüzünden ölmeye, dövülmeye devam ediyor.
Bu tip zamanlarda din adamlarının yatıştırıcı olması gerekirken ne diyanet ne de onlara bağlı din adamları bunu yapıyor. Aksine devletle sorun yaşayan, isyan eden her gruba karşı halkı daha da fazla kışkırtmaya devam ediyorlar. Baro yürüyüşlerinde aynı din adamları bizleri dinsizlik, itaatsizlik, hainlikle suçlarken avukatların maruz kaldığı şiddetin de artmasına sebep oldular.
Avukatlık mesleği özelikle son yıllarda bir grup tarafından bu şekilde aşağılanıp, hakarete şiddete maruz bırakıldı. Peki avukatların ölümüne giden yollar hep şiddetle mi döşeli? Hayır. Pandemi döneminde 3 ay sürelerin durmasıyla zaten var olan geçim sıkıntısı davaların uzaması, ücretlerin alınmaması, o dönemde yardım edilmeyen ender meslek gruplarından olmasıyla avukatlar artık geçim sıkıntısından intihar etmeye başladı. Devleti yönetenler özellikle baro yürüyüşlerinden sonra bizleri potansiyel düşman ilan edince iyiden iyiye yalnızlaştırıldık. Son 1 yıl içerisinde azımsanmayacak bir rakama ulaşan avukat intiharlarının sebebi özünde hep geçim sıkıntısına dayanıyor. Özelikle de genç avukatlar kötü çalışma koşulları, kendi işini maddi imkansızlıklar sebebiyle kuramama, CMK ücretlerinin bile zamanında ödenmemesi gibi sebeplerle geçinemiyor.
Devletin bizlerden %18 gibi yüksek vergi ve kdv alması, oranların her geçen yıl artmasıyla devam eden, kazanılan paranın giderleri dahi karşılaşmaması avukatların mesleğin özüne uymayan emir altında çalışmalarına, iş bulamayanların da intihar etmelerine kadar varan sonuçları doğurdu. Halbuki dünyanın her yerinde saygın bir meslek ve kamu hizmeti olan avukatlık bizim ülkemizde davanın tarafı, yatarak çalışan ve insanları birbirine kırdıran meslek olarak yaftalanıyor.
Her taraftan kuşatıldık, ekonomi, toplumsal şiddet yüzünden ölüyor ya da öldürülüyoruz ve artık
bunun bitmesini istiyoruz.
AVUKAT YARGININ KURUCU UNSURLARINDANDIR.
Avukat çocuğun, engelli vatandaşın, kadının güç sahibi, yandaş olanların karşısındaki güvencesidir. Avukat adalet savunucusudur. Şiddete de maruz kalsa, öldürülse de hak, hukuk ve adalet inancıyla yine haksızlığa uğradıklarında kendisine saldıranların yanında yerini alır çünkü mesleğinin gereğidir bu. Mesela meslektaşımızın katlinden sonra cmk ve adli yardım işleri durduruldu ancak istisnası vardı. Çocuk, aile içi şiddet ve engelli vatandaşlar için görevlendirmeler devam etti.
Av. Servet Bakırtaş'ın katiline de bir avukat verilecek. Kimse kabul etmezse İstanbul Baro Başkanı bir meslektaşımızı görevlendirecek ve meslektaşımız da savunma görevini icra edecek. İşte bizim mesleğimiz böyle bıçak sırtı ve zor ama en çok saldırıya maruz kalan mesleklerdendir. Devleti layıkıyla yönetemeyen her iktidar ve yandaşları ilk avukata saldırırlar ki vatandaşın aldığı nefesten bile çıkar elde edebilsinler. Bu yüzden de vatandaşla aralarına giren en büyük tehlike olarak bizleri görüyorlar.
Çünkü avukat susarsa, toplumun nefesi kesilir.
Biz nefesimiz yettiğince hukuk mücadelemize devam edeceğiz ancak biraz da yanında durduklarımız
nefesimiz olsa fena olmaz, ne dersiniz?
.