İnsanlık tarihinin birkaç binyıllık geçmişi içinde, doğanın sunduğu ekosistem hizmetlerinden yararlanma durumu büyük ölçüde ayrışmıştır. Hemen her toplumda, insanlar ve devletlerarasındaki az çalışıp çok fazla mal ve mülk sahibi olan küçük azınlıklar ile çok çalışıp karnını doyuramayan nüfus oranları değişmiştir. Sonuçta adaletsiz dünyanın adaletsizliği giderek artmıştır ve artmaktadır. İnsanlığın kendi eliyle yarattığı güçlü azınlıkların "Suboptimizasyon*" ile güç, iletişim, güvenlik ve yasalar, kurallar üzerinden dünyayı nizam altına almaya çalışmalarının yarattığı dengesizlikler bugün daha belirgin hâle gelmiştir. Mutlu azınlıkların kazandığı güç belki uzak geçmişte kişinin doğal fiziki yapısına dayalıydı; iyi ateş yakan, iyi av yakalayan ve daha çok yiyecek toplayanları yapan güçtü. Sonrasında sahip olunan üretim araçları, toprak sahipliği ile ortamı ele geçiren ve babadan oğula aktarılan iktidar gücüyle sağlanan kamu yönetimi modeli günümüzde hâlen birçok devlette yürürlüktedir. Suboptimizasyon, güçlü azınlıkların kendi çıkarlarını büyük çoğunluğun çıkarları pahasına arttırma becerileri teknoloji kullanımı ile artı.
Teknoloji Bizleri Birbirimizi Fizikken Yakınlaştırdı, Yaratığı Gelir Farklılığı ile Ayrıştırdı
Teknolojinin yarattığı iletişim ve ulaşım olanaklarıyla küreselleşen dünyada hemen herkes, anında bir yerde yaşanan olaydan etkilendiğini fark eder olmuştur. Kelebek etkisi adı verilen etkileme gücü gerçek olmuştur. En azından pandeminin kısa sürede dünyanın her köşesine taşınması bu gerçeği gözler önüne sermiştir. Her olay, bir başka olayı tetiklemektedir ve bu durum zincirleme etkilerle kendini daha çok hissettirmektedir. Yaşadığımız çevrede yaşanan en küçük bir hava hareketi hepimizin yaşamını doğrudan etkilemektedir.
Günümüzde teknolojinin hızla gelişimi ve yaygınlaşması yaşamın her alanında yeni ve beklenmeyen etkiler yaratma gücüne erişmesini sağlamıştır. Altyapının değişimi ile üst yapıda ve toplumsal yaşamda büyük değişiklikler yaşanmıştır ve değişimlerin hızı da giderek artmaktadır.
Zaman içinde insanların bir arada yaşamak için oluşturdukları ve çoğu zaman farkına bile varmadıkları sözüm ona toplumsal sözleşmeler ile organize güçlü azınlığın elinde tutulan iktidar/ekonomi erkinin yarattığı sorunlar teknolojinin sağladığı hızlı gelişme beraberinde daha da büyümüştür. Bir arada yaşamak sâyesinde sağlanan bazı konuları bir arada kontrol etme durumu yerini ayrışmaya, farklılaşmaya bırakmış ve çoğu durumda da yoksulluk, su ve gıdaya erişim, göç sorunlarına yol açmış, kan ve gözyaşı akışını arttırmıştır.
Teknolojinin yarattığı hızlı üretim ve artı üretim varsılları daha vasıl, yoksulların gıdaya erişimini de zayıflattı ve beraberinde bir teknoloji kulanım fetişizmi yaşanmış oldu. İleri teknolojiyi kullanan ülkeler diğer ülkeler üzerinde yaratığı baskılar o ülkelerde yaşayan inşaların yaşam standartlarını yanında yönetim sitemlerini de baskılamaktadır. Artık yapay zekâ, genetik ve DNA temelli kotlama çağında ileri bilgi ve teknolojiye sahip değilseniz işiniz zor demektir.
Teknoloji Milyarderleri Yeni Çağı Totaliterleşmeye mi Tetiklemektedir?
Metalaşan dünyada, Trump’ın yeniden dünyanın nizamını değiştirecek konuma gelmesi ve etrafına dünyanın büyük milyarderleri (özellikle de teknoloji devi erkekler) ve medya teknolojisi kullanıcılarını alarak her şeyi kâr eksenli düşünen bir kadro oluşturması, korkarım, başımıza çok daha fazla sorun yaratmaz. Başta, sosyal medya teknolojisini elinde bulunduran hem iletişim çağının olanakları ile olması gerekenden daha çok kazanıyor ve aynı zamanda dayatma ve yönlendirme ile insanların algılarını etkileyerek siyaseti bile manipüle edebilmektedirler (https://t24.com.tr/yazarlar/
Maalesef, çağımızın sorunu olan ekonomi temelli yönetim anlayışı, yönetilen insanları da çok bencilleştirmiş, insâni duygular ve empati kaybolmuştur. Çoğu kişi başta gençler zevk merkezli yaklaşımla canları ne isterse onu anında istiyorlar. Çalışmak çabalamak, bir arada yaşamak, başkasının acısını ve yaşadığı zorları düşünmemek gibi bir yaşam anlayışı yaygınlaşıyor.
Bu arada son dönemlerde artan savaşlar, çatışmalar ve güçler arasındaki kapışmalar, beraberinde birçok fay hattını tetiklemiştir. Başta Ortadoğu’da İsrail-Hamas çatışması ve bölgedeki diğer çatışmalar herkesi etkilemiş durumdadır. İsrail’in Filistin’de uyguladığı adeta soykırımı andıran, 50 bin insanın ölümüne ve yerle bir edilen evlerine karşın çâresiz insanların bağrışlarına seyirci kalınmaktadır. Binlerce insanın üzerinde çağın en gelişmiş silâhlarının insanlar üzerinde denendiği bir durumda, insanlığın akıl sağlığını kaybetmesi yalnızca üzücü değil, tam bir deliliktir. İsrail’in bölgede kendi çıkarı için çok sayıda insanı ve alt yapıyı bombalayarak yerle bir etmesinin dünyanın güç sahibi ülkeleri tarafından durdurulmamasının, hatta desteklenmesinin verdiği güçle Suriye’nin çökmüş altyapısında kalan yapıları da yerle bir etmesine yol açmıştır. Batılı ülkelerin sürece alenen taraf olması ve Arap ülkelerinin tek kelime etmemesi, dünyâyı aklını kaybetmiş gibi göstermektedir. Bu arada günümüzde, bu çatışmalar karşısında Birleşmiş Milletlerin başta ABD ve Avrupa ülkeleri üzerinde bir etkisinin de olmaması da anlaşılır değildir ama sanırım birçok ülke yönetimlerinin suboptimal hesapları ile açıklanabilir.
Suriye’deki uzun yıllara dayalı mezhep kavgaları ve etnik kimlik eksenli çatışmaların kışkırtıldığı bölgedeki kuraklığın tetiklediği çatışmalar kan, gözyaşı ve kitlesel göçlere neden olmuştur. İnsanlığın binlerce yıllık birikimli bilgisi ne yazık ki önce insan sonra diğer değerler noktasına gelemedi. Hâlen az gelişmiş dünyâda etnisite, din, mezhep eksenli çıkar ve iktidar ilişkileri ciddi bir zaaftır. Çatışmaları kışkırtanlar ve savaşı devam ettirenler, iktidarın devrilmesi ve geçmişin kirli çamaşırlarının ortaya çıkmasıyla yeni çatışma hatları yaratmaktadırlar. Ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karışması, ekonomik baskılar ve sürecin siyâsi olarak bir iç mesele haline getirilmesi günümüzde toplum tarafından hâlâ prim yapılmaktadır. İsrail’deki yönetim, sürekli dışarıda güç olduğunu göstererek varlığını sürdürmeye devam etmektedir ve bu durum batı basınına da yansımaktadır.
Dünya 21 yy Girerken Girdiği Labirentten Yolunu ve Kendini Kaybeden İnsan
Dünya’daki hızlı gelişmeler, kaynakların küçük azınlığın eline geçmesiyle yönetim/iktidar ilişkilerini de etkilemiş, Amir Maalouf’un belirttiği gibi insanlık âdeta bir labirentte yürürken kendini kaybetmiştir. Günümüzde teknolojinin sağladığı iletişim kanallarını elinde tutan güç sâhiplerinin yarattığı algıya dayalı yönlendirme, tam bir kirlilik yaratmaktadır. Tam bir curcuna içinde siyasetin boğduğu sosyal medyayı kapatan ve insanları birbirlerine ötekileştiren tutumlar, labirentten çıkmamızın ışığını da engellemektedir. Bütün bu yaşantılarda bencillik ve kibirlilik daha çok öne çıkmaktadır. Yaşadığımız çağda, insanlar en küçük bir farklılıkta birbirlerine ters düşmektedirler. Aynı zamanda ciddî bir ahlâkî çürümüşlük yaşanmakta ve empati kaybolmuş gibi görünmektedir.
Geçmişte, ülkeler ve toplumlar arasında asgarî bir saygı vardı. Ancak son çatışmalar sonucunda yönetimlerin insanı unutarak, geçmişin din ve kültürel yakınlık taraftarlığının etkisine girmesi, a da sokulmasının akıl ve selim sâhibi insanlar tarafından endişeyle izlenmesi gerekmektedir. Ne yazık ki, çağımızda güven veren, entelektüel derinliği olan bir ortam ve liderlik yoktur. Artık zor bir evreden geçiyoruz.