Çocuklarda Duyguların Düzenlenmesi
19. yy. da bebeklerin doğduklarından itibaren üç aylık oluncaya dek, haz ve acı ilkesine göre tepki gösteren birer kapalı kutu gibi olduğu düşünülmekteydi. Haz, bebekte doyum sonucu oluşan rahatlık; acı ise fizyolojik ihtiyaçlarının doyurulmaması sonucu oluşan gerginlik şeklinde düşünülebilir. Fakat Stern, bizlere yeni doğmuş bebeklerin dahi aslında kapalı bir kutu değil, aktif birer organizma olduklarını çok dikkat çeken deneyleriyle göstermiştir. Bu deneylerden birinde Stern, öz anneyle birlikte yeni doğum yapmış farklı annelerin ses kayıtlarını aldı ve ağzında emzik olan on günlük bir bebeğe bu sesleri dinletirken bebeğin emziği ne kadar güçlü ve ne kadar sık çektiğini kaydetti. Bebek, öteki annelerin sesini dinlediğinde her hangi bir tepki vermezken, kendi annesinin sesini duyduğunda ise hem emme refleksi güçlenmiş hem de emziği emme sıklığı yani frekansı artmıştı.
Bebeğin yaşamının ilk yılında duyusal deneyimler bebeğin sosyal ve duygusal gelişiminde büyük rol oynar. Özellikle annenin duygularını gösteren yüz ifadeleri bebeğin çevresindeki en güçlü uyarandır ve bebek annesinin yüzüne, özellikle de gözlerine gösterdiği yoğun ilgi sayesinde yüzü takip eder ve uzun süreli karşılıklı bakışmalar yaşanır. Bebeğin anneye odaklanıp ona bakması ve onu takip etmesi, annenin de ona bakmasını sağlayarak ikili bir sistem ve çok etkili bir karşılıklı etkileşim kanalı oluşturarak birbirine bağlanmaya neden olur. Sinirbilimci Shore' a göre anne-bebek karşılıklı bakışma etkileşimleri kişiler arası etkileşimin ilk ve en yoğun halidir; ayrıca sözel olmayan bu evrede annenin yüzü tetikleyici işlev görerek bebeğin büyümekte olan beyninde yüksek seviyede mutluluk hormonu salgılanmasını sağlar. Bu hormonlar, bebek beyninin ödüllendirme merkezini doğrudan etkileyerek biyokimyasal olarak bebeğin sosyal etkileşim, sosyal duygulanım ve bağlanma olaylarından zevk almasını sağlar.
Bowlby, duygusal açıdan duyarlı olan ve karşılık veren bir annenin çocuk için '' güvenli bir üs'' yarattığını, artık hareketlenmiş olan çocuğun zaman zaman bu üsten ayrılarak dünyayı keşfetmeye çıktığını ve sonra geri döndüğünü; böylece dünyayı güvenli bir yer olarak algıladığını açıklamıştır. Çocuk, maceralara atılmak için annenin duygulanım ifadelerini bir işaret olarak kullanarak belli bir yerin güvenli veya tehlikeli olup olmadığını anlamak için annenin mimiklerini ve duygulanım ifadelerini verilmiş sinyaller olarak kullanır.
Bebeklikte annenin davranışlarının çoğu şefkat, sevgi ve oyun iken bebek yürümeye başlayıp büyüdükçe annenin davranışları yasak koymalar şekline dönüşür. Annenin koyduğu bu yasak ve kurallar yerli yerindeyse, çok aşırı veya hiç kural koymayan şeklinde değilse çocuğun duygusal gelişimine hizmet eder. Bir başka deyişle, anne artık çocuğu sosyalleştirmek için bebeğin her davranışına müsaade etmeyerek faaliyetlerden aldığı zevkle bağlantılı yüksek pozitif duygulanım düzenlemesi yapmak zorundadır. Çünkü çocuğun zevk almasını sınırlandırmamak ve her istediğini yapmasına izin vermek onda narsisistik bir kişiliğe yol açabilir. Ancak dış gerçeklik ve sosyal dünya kurallara tabidir. Bu yüzden annenin koyduğu orantılı kural, yasak ve yoksunluklar çocukta ilk etapta hayal kırıklığı ve utanç yaşatsa bile onu olgunlaştıracak ve olumsuz duyguları yine annenin desteği ile düzenleme yeteneği kazanacaktır. Bu onarım sürecine dair duyarlı ve işbirliği yapan bir annenin himayesi altındaki çocuk, kurduğu etkileşimleri pozitif ve onarılabilir; dış dünyayı ise güvenli olarak algılayacak ve olumlu bir kendilik algısı meydana getirebilecektir.
Bu bilgilerin önemi şudur: Çocuklukta ilk olarak anne ile etkileşime giren çocuk, bu ilk sosyal ilişkisinde anneyle kurduğu güvenli bağlanma neticesinde, kendi olumsuz duygularını anneyle birlikte olumluya dönüştürmeyi başararak yetişkin yaşamda kendini sıkıntılı, stresli ve kaygılı hissettiği durumlarda bu duygularla baş edebilme kapasitesi artacak ve kendi duygularını yine kendisi rahatlıkla düzenleyebilecektir.