Covid-19 salgını tüm dünyada etkisini arttırırken İnsanlığın büyük çoğunluğu çöken sağlık sistemlerinin ve ekonomik krizlerin yarattığı büyük yıkımların altında kaldı. Tabi ki önceliği insan olan ve yurttaşlarının sağlığı ve refahı öncelikli görev olarak gören gelişmiş ülkelerin çok küçük bir bölümü bu süreci nispeten daha iyi yönetti.
Bu ülkelerde ya hiç vaka görülmüyor ya da günlük yaşamı etkilemeyecek oranda az vaka tespit ediliyor.
Diğer yandan salgını ciddiye almamak gibi siyasi hatalar yapan ekonomileri güçlü gelişmiş ülkeler ise salgını kontrol altında tutabilmek için gidilen kısıtlamaların bedelini yurttaşlarına ödetmediği gibi sosyal devlet olma anlayışı ile tüm kaynaklarını sosyal ve ekonomik desteklere ayırmıştır.
Maalesef geri kalmış ve bizimde içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde ise çözümü salgını yok saymak, gerçeği halktan gizlemek ( vaka, hasta ve ölüm verileri) ve kırılgan ekonomileri nedeni ile halkın kendi önlemini (maske mesafe ve hijyen) kendi alması gerektiğini vurgulamak dışında hiçbir önlem almayarak halkı açlık ve ölümle baş başa bırakmışlardır. Bu salgın, sosyal adaletsizliğin yoğun şekilde görüldüğü bu ülkelerde zengin ile yoksul kesim arasındaki uçurumu korkunç biçimde arttırmıştır.
Uluslararası Para Fonu (IMF), OECD ve Dünya Bankası küresel ekonomik sistemin çöktüğünü bir biri ardına gelen açıklamaları ve raporlarıyla itiraf etmek zorunda kalmıştır.
IMF geçen aylarda yayınladığı bir öngörüde, salgın nedeniyle yaşanacak ekonomik daralmanın, 1929'da ABD'de başlayarak tüm dünyayı sarsan Büyük Buhran'la yarışma ihtimali olduğunu belirti.
İngiliz yardım kuruluşu OXFAM küresel gelir adaletsizliğinin arttığını ifade ederek yaratılan küresel servetin yüzde 82'lik bölümünün en zengin % 1 lik kesimin cebine gittiğini açıklamıştır.
Salgından hemen sonra 2020 yılında OXFAM başka bir araştırmasında dünyanın zengin 2153 kişinin elinde bulunan servetin 4.6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu belirtmiştir. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde 60'tan daha fazlasıdır.
Sosyal ve ekonomik istikrarsızlık
“Aşırı servet işlemeyen bir ekonomik sistemin emaresidir” denen raporda hükümetlerin zengin ve yoksul kesimler arasındaki uçurumu kapatacak radikal politikaları yürürlüğe konması gerektiğini vurgulamasına rağmen;
Bloomberg Milyarderler Endeksi'ne göre dünyanın en zenginleri Covid-19 salgını gölgesinde geçen 2020'de de servetine servet kattı.
2020'de milyarderler listesine girenlerin servetlerindeki toplam artış yüzde 31'i buldu. Bu artışın, 8 yıldır yayımlanan endeksin tarihindeki en yüksek artış olduğu kaydedildi.
Yine 2020 Aralık ayında ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ İLO' nun Küresel ücret raporunda COVİD-19 krizinin neden olduğu eşitsizlik artışı, büyük yıkıma yol açacak yoksulluk, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık tehlikesi yarattığına değiniliyor.
Aynı rapor toparlanma stratejimiz insan odaklı olmak zorunda. Daha iyi bir gelecek inşa etmek istiyorsak yeterli asgari ücret çalışanları düşük ücrete karşı koruyabilir ve eşitsizliği azaltabilir. Bunun için de asgari ücret kapsamını daha çok işçiyi kapsayacak biçimde genişletmek ve insanların kendileri ve aileleri için daha iyi bir yaşamı kurmalarına olanak sağlayacak yeterli ve zamana uygun düzeyde bir asgari ücret belirleme var.
Evine ekmek götüremeyen insan sayımız artıyor.
Aynı zamanda ülkemizde Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’ne göre asgari ücret: “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti’’ şeklinde tanımlanıyorken asgari ücrete son yapılan zamların günümüz koşullarında emekçileri kuru ekmeğe muhtaç etmekten başka hiçbir işe yaramıyacağı açıktır. Kısacası yanlış politikalar nedeniyle çok küçük bir azınlık servetlerine servet katarken halkımız açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Her geçen gün işlerini ve gelirlerini kaybettiği için evine ekmek götüremeyen insan sayımız artıyor.
Bu bilgiler ışığında sosyal adaletsizliğin önlenmesi ve sosyal yardım ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile yerel yönetimlere düşen görevler konusunda çeşitli adımlar atmak yerel meclislerin ve idarelerin asli görevleri haline gelmiştir.
Bunların en başında 2021 yılı için yapılacak sosyal yardımların hem içeriği hem de sayısında artışa gidilmesi zorunlu ve temel presip haline gelmelidir. Çünkü işlerini ve işyerlerini pandemi sürecinde kaybeden yurtaşlarımız izlenilen yanlış politikalar nedeniyle normale dönme olasılığı kısa vadede kalmamıştır. Bunun yanında Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde belediyelerde en zor koşularda en az ücreti alan temizlik, park bahçeler ve beden gücü gerektiren birimlerde çalışan emekçilerine pozitif ayrımcılık yapmalı. Buda Adana genelinde yerel yönetimlerde çalışan yaklaşık 30 bin çalışanın ve ailelerinin ekonomik krizin yaratığı olumsuzluklardan bir miktar kurtulmalarına neden olacaktır.