Üniversite öğrencinin beynine format atan değil, özgür düşünme becerisini kazandıran kurumdur.
Üniversitede Nitelikli Eğitimin Koşulları Mevut mu?
Çoğunluğu son 30 yılda alt yapısı ve akademik kadrosu hazırlanmadan kurulmuş olan üniversitelerimiz 2022-2023 öğretim yılına yine çok ciddi sorunlar ile başlamaktadır. Türkiye’de 129’u devlet, 75’i Vakıf ve 4 Vakıf MYO ile toplamda 207 üniversitede 183.592 öğretim elemanı ve 8.3 milyon öğrenci öğrenim görmektedir.
İyi bir üniversite eğitim ve öğretiminin gerçekleşmesi için öncelikle a) üniversitenin eğitim programı teorik ve pratik eğitimin aktarılmasına uygun altyapıya sahip olması yanında yeterli ve gelişmiş teknolojik donanımlı derslik, laboratuvar ve uygulama alanına sahip olması. b) üniversitenin akademik kadroları ve araştırmacılarının yeterli sayıda ve akademik birikimi yeterli, deneyimli, donanımlı ve üretken olması. c) araştırma faaliyetlerinin düzenli ve sağlıklı yapılabilmesi için yardımcı teknik ve ara eleman istihdamının amaca uygun olarak sağlanması, d) akademik temel bilgilere sahip, okuduğunu anlayan, sorun çözücü düşünmeye yatkın, yaratıcı özelliği olan 21 yy yetkinliklerini kazanmış yetenekli öğrencilere sahip olması gerekmektedir.
Nitelikli bir üniversite eğitimi için öğrencilerin temel fen bilimleri ve matematik bilgisi yanında felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, coğrafya bilgi becerilerine sahip olması gerekir. Farkındalığı yüksek, duygusal zekâ, soyut ve analitik düşünme beceresi kazanmış olması beklenir. Ancak ne yazık ki ortaöğretim okulları (ortaokullar ve liseler) eğitimi ortalama bir bilgi, görgü ve genel kültür sahip yetişkin insanlar yetişmenin çok gerisinde.
MEB Yükseköğretime Hazırlamadan Diploma Veriyor, ÖSYM Okuduğunu Bile Anlamayan Adayları Üniversitelere Kabul Ediyor
2022 yılında YÖK’ün 180 puan barajını kaldırması ile toplam kontenjan yüzde 90 üstünde doldu. Ancak üniversiteye kayıt yaptıran öğrencilerin kaçı üniversite okuyacak kadar akademik bilgi sahibi? sorusunun cevabi ne yazık ki çok yetersiz. 2022 YSK’nin TYT oturumuna 3 milyon 8 bin 287 öğrenci katıldı. Sınavda 96 bin 518 aday sıfır çekerken 40 soruluk Temel Matematik testindeki ortalama doğru yanıt sayısı 6,9 ve Türkçe testinde doğru yanıt ortalaması 17 olurken 20 soruluk Fen Bilimleri ortalaması 3.2 ve Sosyal Bilimler ortalaması 7.9’da kaldı.
Öğrenciler Okuduğunu Anlamıyor
500 puan üzerinden üniversitede işlenen konuları anlayacak düzeyde 400 ve üstünde puan alan öğrenci sayısı 2020 yılında 42 bin, 2021 yılında 12 bin ve 2022 yılında 73 bin olarak gerçekleşti (ÖSYM veri tabanı). 2022 yılında 450 ve üzerinde puan alan öğrenci sayısı 7 bin kadardır.
Refahla birlikte eğitimde de nitelik artışı beklenmesi doğalken terinse eğitim başarısının giderek düştüğü, lise öğretimini tamamlayan ve sınava giren öğrencilerin %98 inin nitelikli bir yükseköğretim programını okuyacak temel akademik bilgiye sahip olmadığı anlaşılıyor. Bütün sınavlarda (PISA, ÖSYM, Ortaöğretim Sınavları, KPSS) genel ortalamanın düşük olduğunu görülmektedir. Tek tek çok başaralı öğrencilerin varlığının olması önemli ancak Türkiye gibi Dünyanın ilk 20 büyük ülkesi için bu bireysel örnekler çok yetersiz kalıyor. Gelişmiş bir ülke olmak için nüfusun (liseden mezun olan öğrencilerin) %5’inin gerçek anlamda yeterli bilgi ile üniversiteye girmesi bile yeterlidir. Ne yazık ki ülkemizde yeterlilik durumundaki %1-2 oranını elimizde tutarak ülkenin geçekteki inşasına da değerlendirmeden beyin göçüne uğratıyoruz.
Üniversitelerin Alt Yapı ve Akademik Kadroları Yeteriz
207 üniversitenin içinde başta kütüphane olmak üzere, kampüs, laboratuvar, yeterli derslik ve donanımı gibi birçok temel alt yapıya sahip olmayan üniversitelerin varlığı rapor edilmektedir (YÖK, Üniversite İzleme ve Değerlendirme Raporları). En ciddisi de üniversitelerde yeterli akademik kadro, araştırma görevlisi, teknik eleman, diğer hizmetli yetersizliği yaşanmaktadır. Üniversite ve araştırma merkezlerinin bütçelerinin yetersizliği neredeyse herhangi bir projenin sadece laboratuvar malzeme ihtiyacını bile karşılayamayacak düzeyde düşük kalmaktadır
84 milyon nüfuslu bir ülkede 8,3 milyon üniversite öğrencisine 183592 araştırmacı veya öğretim elemanı düşüyorsa, bu sayı ve oran bile ciddi eksiklik ve çarpıklık olduğunu göstermeye yeter ve artar. Bu 183592 elemandan 50 binini araştırma görevlileri oluşturmaktadır. Yani öğretim üyesi başına bir araştırma görevlisi bile bulunmamaktadır. Bilim yapan, teknoloji üreten bir ülke olmak için en azında 500-600 bin araştırıcının olması beklenir. Her öğretim üyesinin bir Ar-Gör ve teknik personelinin olması beklenir.
Öğretin elemanı kadrosu niteliği de çok tartışmalıdır. Maalesef son yıllarda basına yansıyan çok sayıda haberler öğretim üyelerinin yeterliliğini ve kalitesini sorgulatmaktadır. Üniversitelere akademisyen kadroları çok yönlü işin niteliğine uygun olarak liyakate dayalı selekte edilerek alınmalı. Üniversiteyi iş kapısı olarak görmek değil, bilim yapma zekâ, analitik düşünme becerisi ve bilim yapma isteğinin sürekli olması aranmalıdır.
Üniversitelerin Moral ve Motivasyonu Giderek Düşüyor.
Değişik üniversitelerde birçok üniversite hocasından, öğrenciden ve toplumdan yansıyan bilgilerin oluşturduğu genel kanaat çoğu akademik kadrolar ve personel üzerine ölü toprak serpilmiş gibi olduğudur. Üniversite araştırma fonlarının ve TÜBİTAK bütçelerinin yetersiz olması, sağlanan bütçelerin uluslararası düzeyde ileri araştırma yapacak düzeyde olmaması. Uluslararası kongre ve toplantılara katılımın döviz kurlarının yüksek olması nedeniyle nerdeyse artık imkânsız. Akademik kadroların ve üniversite çalışanların maaşları yoksulluk sınırında görülmektedir. Bütün olgular bir araya gelince kimsenin ne hevesi var ne de isteklendirici bir ortam kalmış, zorunlu yapmaları gereken dersleri yapıyorlar, bir umutları ve üniversiteleri geliştirecek yaratıcı dönüştürücü bir çabaları bulunmuyor. Çabalayan da bir karşılık bulamıyor.
Acilen Siyaset Üstü Ciddi Destek ve Reformlar Gerekiyor
Üniversitelerin sağlıklı işleyişi için üniversite yönetim organlarından senato ve fakülte kurulları yanında bilim jürilerinin nitelik eksenli olarak aşağıdan yukarıya doğru liyakate dayalı olarak seçilerek belirlenmemiş olması en temel eksikliğin başında geliyor. Bir dizi yönetilemeyen sorun beraberinde akademik verimsizliği getirmektedir. Kendi sorunlarını çözemeyen, kendi içinde adaleti ve barışı kendi mekanizmaları ile sağlayamayan bilim kurumlarında üniversite bileşenlerini oluşturan öğretim üyesi, öğretim görevlisi, öğrencisi ve çalışanları ile kendi kurumlarına sahiplenmemesine yol açmaktadır. Zamanla bilimsel üretkenlikten kopma beraberinde üniversitesinin geleneksel kurumsal yapısına da yabancılaşmayı tetiklemekte.
Üniversitelerin yeniden evrensel ölçekte özerk kurumlar olarak nitelikli eğitim, araştırma ve toplumsal hizmet vermesi/verebilmesi için siyaset üstü bir yaklaşımla liyakat esaslı bir ciddi bir reformumdan geçmesi gerekiyor. Türkiye’nin büyümüş sorunlarının çözümünün bilimsel öneri ve yöntemlerle çözülmesinden başka yolu olmadığından mutlaka önce üniversitenin esas görevi olan bütünlüklü bilim iklimine kavuşturulması gerekir. Üniversitede en üst düzeyde araştırma yapacak, bilim-sanat ve felsefe üretecek duruma getirilmelidir. Açıkçası çoğu vakıf üniversitesi ve üniversiteler neredeyse ezbere derslerin anlatıldığı, doldur boşalt diploma dağıtılan yerlere dönüşmüş bulunuyor. Hal böyle olunca çoğu diploma sahibi yaratıcı, üretken proje üretememekte, girdiği işte beklenen performansı göstermediği iş çevrelerince sıkça şikâyet konusu olmaktadır. Üniversitelere okula dönüştü deniyordu, şimdi okul olma vasfını bile kaybetmiş durumda, acilen ÖNLEM alınması gerekiyor.