Gordon Childe’nin ‘Tarihte Neler Oldu?’ kitabında insanların idaresini kolaylaştıran çok kullanışlı bir kavramdan bahseder; boş inan. Bazı filozoflar, mevcut düzenin sürdürülebilmesi için ‘boş inan’ desteklerinin değerini kavradılar. Platon ‘vatandaşlara bir asil yalanın öğretilmesini’ içtenlikle öğütler. Daha sonraki bir tarihte Polybios, Roma aristokrasini başarısından ötürü övmektedir. Roma ululuğu onun söylediğine göre ‘boş inanlara’ dayanır. Boş inanlar, insanları korkutmak ve hayal gücünü harekete geçirmek için Roma’da kamusal ve özel yaşamın her yanına sokuldu. Çünkü her devlette kitleler, kararsız yasa dışı isteklerle, akıl dışı öfkelerle ve şiddet duygusuyla doluydu. Yapılabilecek tek şey onları görünmeyen varlıkların ve benzeri şeylerin korkularıyla denetim altında tutmaktadı. Eski yöneticilerin kitlelere, Tanrı ve öteki dünya hakkında görüşler sunmaları başka bir şeyin değil bilinçli bir amacın eseriydi. Sokrates’in gençleri bozmakla suçlanıp, Tanrılara saygısızlık suçuyla mahkûm edilişi, boş inan’a yöneltilen eleştirilerin hoşgörüyle karşılanmayışının somut örneğidir.
Yakın tarihten boş inan’a somut bir örnek; Eski Portekiz lideri A. O. Salazar’dır. Bu kişi iktidarı süresince boş inan’ı etkili biçimde kullanır. Bu politikayı tarihçiler “3F kuralı” olarak tanımlar; Futbol, Fiesta (karnaval-şenlik) ve Fodo (derin acı ve hüznü konu alan bir müzik türü)
‘Boş İnan’ın bir inanç eleştirisi olarak değerlendirilmesi konuyu bağlamından koparmak olacaktır. Geçmişte insanların en çok değer verdiği kavram; din olgusudur. Batı, Aydınlanma Çağı’na kadar “Ümmet Toplumu” olarak nitelendirilirken, yavaş yavaş aklın öne çıkması ve ‘dini’ olanın gerilemesi ile “Millet Toplumu” aşamasına geçmiştir. Aynı durum bugün bizim içinde geçerlidir. Türkiye’de tıpkı diğer ülkeler gibi bir toplumsal dönüşüm sürecindedir. Sosyal bir olgu olarak son yıllarda ülke gündemini sıkça meşgul eden “Laik- Mütedeyyin” geriliminin kaynağını burada aramak gerekir.
Peki, günümüzün ‘Boş İnan’ları nelerdir? Her türlü bağnazlık, sportif holiganlık, sömürgeciliğin yerine icat edilen küreselleşme insanların yeni kontrol araçlarıdır.
Boş inan’ların en mühimini sona sakladım. Evet, günümüz insanının en temel boş inan’ı; “bilimsellik kültü”dür. Artık modern insan için en önemli kavramı ‘bilgi’dir. Bu yüzden sıradan yığınlar artık bilgi yani dataizm ‘veri dini’ ile aldatılmaktadır.
Geçmişte dindar değil, dinci olan kötü niyetli kişiler, masum insanların inançlarını kötüye kullanarak aldatırdı. (Aslında bu aldatma türü hala etkilidir.) Bugün bu aldatmayı kendisini bilimsel bilgi sahibi gibi gösteren, ama hiçbir biçimde bilim insanı etiğine sahip olmayan kişiler; iktisadi bilgi, ekolojik bilgi, tıbbi bilgi, teknolojik bilgi vs. sahibi olarak yapıyor.
Doğası gereği liberal ve seküler bir yapıya sahip ‘Millet Toplumu’nda inancı kötüye kullanan dincilerden çok daha tehlikeli olan, bilimi çıkarları için kullanabilecek olanlardır.
“Dünya nüfusunun çok arttığı” iddialarının sürekli vurgulandığı son yıllarda Nazi Almanya’sının meşhur doktoru ”Ölüm Meleği” Jozef Mengele’nin “Irkların Islahı” projesini yeniden uygulamak isteyen etkili ve yetkili kişiler olabilir mi? Bu kişilerin çıkarlarına hizmet için bilim etiğine ihanet edecek bilim insanları bulması gerçekten çok mu zor olacaktır?
Bu fikrin çok abartılı olduğunu düşünenlere sayıları milyarları bulan ve “Atık İnsan” olarak nitelendirilen eğitimsiz, vasıfsız kişilere ve özellikle de mültecilere karşı patlama yapan nefret hatırlanmalıdır. Ortalama bir gelir ve eğitime sahip insanlar, artık ‘Atık İnsan’a karşı çok öfkeli. Zombi, felaket ya da salgın konulu filmler/diziler bu psikolojiyi hepimiz için normalleştirdi. Neredeyse ‘Atık İnsan’ın bir biçimde yok olmasına toplumsal destek oluştu, tıpkı Nazi Almanya’sında sıradan Alman halkının “Irkların Islahı” projesine verdiği destek gibi.
Bugün yaklaşık 8 milyar insanı çok fazla bulan ve azaltılması gerektiğini savunanlara, hatırlatılması gereken mavi gezegende nüfus değil, “adil paylaşım” sorununun çok daha önemli ve acil olduğudur.