Eleştirel Pedagoji, Köpekler ve Hukuk Bilinci
Türkiye’de neredeyse her konu sosyo-politik bir özellik taşımaktadır. Eleştirel pedagojinin en önemli amacı ise gündemdeki sosyo-politik konuları sınıfa taşıyıp öğrencilerle tartışarak demokratik bir kültür yaratmaktır. Fakat Milli Eğitim ve YÖK sisteminde müfredat dışına çıkan ve böylesine politize edilen konuları tartışmak öğretmenler ve öğretim elemanları için suç unsuru olarak gösterilebilmektedir.
Eğitim sistemi içerisinde, eğitim sistemi dışında yaşanan sosyo-politik olayların tartışılması neredeyse imkansız hale gelmiştir. Fakat böyle bir durumda öğretmenler ya da öğretim görevlileri hukuk danışmanları, dernek, sendikalar ya da sendika avukatları ile görüşerek ifade özgürlüklerini dile getirebilirler. Okul ve üniversite dışında her gün tartışılan hayvanları yaşatma ya da öldürme konusu eğitim sistemi içinde bastırılabilir. Eleştirel pedagoji bu bastırılan sosyo-politik konuların ifade özgürlüğü ve eylem özgürlüğü içerisinde ele alınmasını savunur.
Eleştirel pedagojinin hedefi her gün beş duyu ile somut olarak yaşadığımız kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, LGBTQ hakları, inanç özgürlüğü, hegemonik İngilizce dışında dil hakları, ifade özgürlüğü, göç, savaş, mülteci gibi konuları eğitim ortamında tartışmak ve demokratik bir platform kurarak özgürce konuşma kürsüleri kurmak ve sosyal diyalogu sağlamaktır. Bu konuları sadece siyasiler konuşamaz. İfade özgürlüğünün merkezi ve öznesi sadece politikacılar olmamalı. Politikacıların temsili olarak toplumda rollerini sürdürdükleri onlara hatırlatılmalı. İfade özgürlüğünün gerçek özneleri eğitimdedir ve bu yüzden politikacılar eğitimi bir baskı aracı olarak görüp bilinçli olan ya da olabilecek özneleri sadece nesne olarak görürler.
Hegel’in köle efendi diyalektiğinde dünyayı anlayanın köle olduğu söylenir ve köle korktuğu için köle durumuna düşmüştür. Bu gün gelinen toplumsal sistemde öğrencilerin ve öğretmenlerin ifade özgürlüğü sınırlıdır ve bu yüzden eleştirel pedagoji ve hatta daha ilerisi radikal pedagoji hukuk bilinci ile birlikte çok önemli bir dönüşümün dönüm noktası olabilir. Hukuk farkındalığı olmadan eleştirel pedagojinin başarılı olamayacağını düşünmekteyim. Hukuk disiplinin tüm alt alanları ve yorumları gözden geçirilerek eleştirel pedagoji yeniden gözden geçirilmeli. Köpeklerle ilgili geçen yasa hukuki görünmektedir ve hukuki düzlemde mücadele devam etmelidir. Eğitim ortamı içerisinde ifade özgürlüğünün olmadığını düşünen öğretmenler ve akademisyenler öncelikle kendi ifade özgürlüklerinin hukuksal bilinci içinde olup ondan sonra köpeklerin yaşama hakları ile daha gerçekçi bir şekilde ilgilenebilirler.
Demem o ki eleştirel pedagojide öncelikli hedef, öğrenci, öğretmen ve akademisyenlerin ifade özgürlüğü içerisinde sosyo-politik konuları cesurca sınıf içinde tartışmak ve kolektif bir eylem içerisinde dönüşümü yaratmaktır.
Bu hukuk bilinci içinde olmayan ve mücadelesini sürdüremeyen eğitimciler korku ve kaygı içerisinde yaşayarak kendisine dayatılan kitabı dogmatik bir şekilde okutmak zorunda kalarak entelektüel olamayan bir grup içinde sadece memur olarak yaşar. Memur (Emir kulu anlamında) kimdir? Entelektüel olmayandır. Entelektüel kimdir? Özne olmanın bilincinde olup sürgünde (metaforik) olmayı göze alandır, sınırlarda yaşayandır, Ortodoks (dini anlamda değil) olmayandır, sosyo-politik bilinci olandır, özcü kategorilere karşı çıkandır, Kafka’dır, kafa tutandır, Kafkaesk olmayandır, yaşamı dönüştürmeyi isteyendir, yabancıdır aslında ve konfor alanını çoktan terk edip politik apatiye karşı olandır. Bu entellektüel bilinçle, sınıf içerisinde dostumuz köpeklerin yaşama hakları enine boyuna tartışılmadıkça toplumda bir eyleme dönüşmesinin zor olabileceğini ifade etmek istiyorum. Eğitim içindeki tüm özneleri, politikacılar tarafından tarihin, eylemin ve ifade özgürlüğünün dışına itilmesini bir hak ihlali ve hukuk dışı bir uygulama olarak görüyorum. Eleştirel pedagojinin başladığı alan burasıdır işte! Direnme, etik bir eylem olarak hala önümüzde durmaktadır.