İNSANLIK FELAKETİ.
Deprem üzerinden 11 gün geçti.
Aslında gün kavramını ve bildiğimiz yaşam kurallarını unuttuk. Sanki sihirli bir güç tüm yaşam periyotlarımızı, alışkanlıklarımızı, duygumuzu, aklımızı ve yolumuzu değiştirdi.
Deprem sadece yeryüzünü ve binaları sallamadı. İnsanı ve insanlığı da salladı. Yıkılan ve hasarlanan binalar gibi ruhumuz ve aklımız da hasarlandı. Bina enkazları kaldırılıyor ama içimizde ki enkaz nasıl kalkar bilemiyorum. Bildiğim tek şey bu coğrafya da yaşayan insanların artık eski hayatları ve şehirleri olmayacak.
Deprem bize yeni bir çağrı yaptı. Mevcut hata ve hayatlarınızla devam ederseniz yok olursunuz dedi. İnsanların ölmesini, şehirlerinizin yok olmasını istemiyorsanız değişmelisiniz. Bu değişim içinde bolca bilim, akıl, adalet ve vicdan olmalı dedi.
Depremden hemen sonra halkımızın hassasiyeti, duyarlılığı, dayanışması, fedakarlığı ve merhameti insanlığın geleceği ve gücü için umut ve gurur verdi. Lakin şunu gördük ki bireysel çırpınma ve iyilik halimiz bu tür felaket ve olaylarda sorunu çözmüyor. Her birimiz bir yerden sonra çaresiz ve eksik kalıyoruz. Maddi ve manevi gücümüzü tam olarak kullanamıyoruz. Örgütlü bir yapı ve akla ihtiyacımız var.
Sivil toplum örgüt ve yapılarının önemi ve değeri bir kez daha ortaya çıkmıştır. Devletimiz bu enkaz altında hasarsız çıktı mı? Aslında hepimiz biliyoruz ki hasarsız çıkma imkân ve kabiliyeti yok. Keyfi ve adaletsiz yönetimlerin çare ve çözüm üretme şansı yoktur. İnsanlığın binlerce yıllık birikimi bize göstermiştir ki kurumlar ve kurallar esastır. Enkaz altında saniyelerle boğuşan insanlarımızın canlarının kurtarılması için talimat beklenilmesi tam bir facia ve kötülük halidir.
Devlet aklı ve işleyişi kural ve plan üzerinedir. Maalesef ülkemizin kural ve planları çökmüş ve yok edilmiştir. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinde devlet ve toplum olarak henüz yolun başındayız. Milyonlarca kişi şehrini ve evini terk etmek zorunda. Binlerce kişi yakınını ve ailesini kaybetmiştir. Deprem bölgesinde yaşayan insanlarımız evsiz, işsiz ve ailesiz kalmıştır.
Kentlerimiz kimliğini, doğasını, kültürünü ve görselliğini kaybetti. Milyonlarca insanımızın umuda ve yeni bir hikâye ye ihtiyacı var. Çaresiz ve korumasız bu insanlarımız deprem mağduru sıfatı ve kimliği ile yaşamamalılar. Yeni kurulacak kent ve merkezler depremden sonra sığınılan alanlar ve zorunlu yaşam merkezleri olmasın. TOKİ kültürü ve kimliği mağdur ve muhtaç insanları koruma üzerinedir. Milyonlarca insanımızı bu sosyal statü ve kimliğe teslim etmeyelim. Yeni kurulacak yaşam alanları modern, çağdaş ve ferah olsun.
Bizim insanımız mahalle ve sokak kültüründen beslenmiştir. Onları dört duvar arasına sıkıştırmayalım. Sosyal yardıma muhtaç ve afetzede olarak tanımlamayalım. Her aileye en az 3 yıl sürecek şekilde asgari ücretten az olmamak kaydıyla gelir bağlansın. Deprem bölgesinde yaşayan veya afet nedeniyle göç eden insanlarımıza iş önceliği tanınsın. Meslek sahibi olan insanlarımıza kamuda çalışma imkânı verilsin. Meslek ve ustalık eğitim kursları ile nitelikli işçi statüsü sağlansın.
Çocukların eğitim hayatının devamı derhal sağlansın. Nazım’ın dediği gibi ‘’ ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.’’ Haydi büyük insanlık ayağa kalkma vakti. İnsanlarımız onurlu, güvenli ve güzel yaşamalı. Eşit ve adil bir hayat için fedakârlık zamanı. Umudu söndürmeyelim. Başarabiliriz.
Av. Bülent Maraklı
CHP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi