Yaşına bağlı olarak sıralı ölüm olsa da yine de her ölüm eken ölümdür. Önemli bir şahsiyet, bilgi, hoşgörü, çevresini bilim konusunda isteklendiren ve bilime-üniversiteye sevdalı bir değerdi.

Prof. Dr. Mithat ÖZSAN’ı Tanımak

Çukurova Üniversitesinin ilk kurucularından Prof. Dr. Mithat Özsan, 1973-1976, 1979-1982, 1982-1987, 1987-1992 yılları arasında dört dönem Üniversite Rektörü, 1 yıl kadar Ziraat Fakültesi Dekanlığı ve Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Turunçgiller konusunda çalışmış konusunda yetkin bir öğretim üyesi hocamızdı. 

Mithat beyin ikinci rektörlük dönemi olan 1979-1982, 12 Eylül askeri darbesi, YÖK’ün kuruluşu sürecinde 1981 yılında Çukurova Üniversitesine öğrenci olarak kayıt yaptırdım. Tıp, Ziraat ve Fen Fakültesinde eğitim-öğretimin yaptırıldığı, Ziraat Fakültesi amfileri ve yeni açılan kafeterya ve her tarafta yükselen binaların arasındaki Kırmızı Akdeniz topraklarının yağmur sonrası balçıklaşan çamurlu yolları olan mekânda “ziraat” öğrencisi olduk. O dönemde üniversite üst yönetimi tamamen Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden oluşuyordu.  

Yalnızca öğrenci olarak geldiğimiz Çukurova Üniversitesinin, birimlerinin ve öğretim üyesi kadrolarının olduğu kurumun yükselen, gelişen bir kurum olduğunu çok sonra anladık. Mithat Özsan, öğrencisi daha sonra mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum üniversitemizin o döneminin yalnızca kudretli rektörü değil aynı zamanda insani özellikler taşıyan yüksek nitelikli bir bilim insanı ve yöneticiydi. Üniversitenin kuruluşu öncesi ve sonraki gelişmelerde önemli rol almış sorumlu ve yetkili bir şahsiyet olarak yaptıkları yapamadıkları, tutum ve aldığı kararlar doğal olarak analiz edilir.

zxccccc-1

Üniversitenin Gelişiminde Mithat Beyi Birkaç Yönden Değerlendirmek Gerekirse,

Rektör Prof. Dr. Özsan hocamızın önemli özelliğini, üniversite yönetim becerisi ve dönemin koşullarını iyi değerlendirmesi sonucu kurucusu olduğu üniversitenin bugünlere gelmesinde gösterdiği çaba ve tutumu ile bütünlüklü bir değerlendirmeyi ve analiz edilmeyi gerektiriyor. Çünkü geriye doğru bakıldığından çıkarılması gereken birçok ders ve öğreti ve omuzlarımıza yüklediği sorumluluklar bulunuyor. Bu nedenle Mithat Beyin yaşamından çok yaptıkları ile geçmişten günümüze tarihsel süreç içinde gelişmeleri bilgim ve üniversitedeki 42 yıllık yaşadıklarımdan edindiklerim, duyduklarım ve okuduklarım ekseninde değerlendirmeye çalışacağım.   

1.           Rektör Prof. Dr. Mithat Özsan Üniversiten Yana Duruş Göstermiştir. Rektörlüğünün ikinci döneminde üniversitenin konumu ile Askeri yönetim ve YÖK ile olan çok ince ilişki de üniversiteden yana tutumu ile üniversiteyi ayakta tutabilmiştir. Başta Ziraat Fakültesinin kurucu kadrosu olmak üzere, Almanların şekillendirdiği Ankara Ziraat Fakültesi gibi kurumlarda Rektörlük, Rektör, senato, yönetim kurulu gibi organlarda kurumsal kültürü yaşamış ve bilerek gelen kadrolar, üniversite özerkliği ve tüzel kişiliği konusunda çok hassaslardı. YÖK sonrası 2547 sayılı yasa ile üniversiteden el çektirilmesi istenen kadrolarını korunduğunu hocalarımızdan duymuştuk. Öğrenciliğimizde Kenen Evren ve YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın üniversiteye ziyarette bulunduğunu gördük. Sayın Doğramacı’nın kafeteryada öğrenciler ile yemek yerken, diğer tarafta protesto edildiği dönemde üniversite yönetimi süreci başarı ile yönetmiştir.

2.           Üniversiteye kazandırdığı akademik kadrolarda, bilimsel nitelikleri öne alan seçiciliği oldukça önemliydi. Üniversiteye Uluslararası nitelikte çok kıymetli bilim insanları kazandırmıştı. Üniversitenin özelde de kuruluş döneminde alınan ilk 7 ve sonrada 36 ya tamamlanan ILK ASİSTANLAR ki sonradan Ziraat fakültesindeki 10 bölümün temel direkleri ile işe başlamış olması üniversitenin başarısının ilk nüveleriydi. Ayrıca Tıp fakültesinden çok kıymetli doktorları bünyesine katarak bölgedeki hastalık ve zararlılar ile ciddi mücadele başarısı kazanıldı. Fizik bölümünden Prof. Dr. Hakkı Ögelman ve Prof. Dr. Metin Gürses önemli temel bilimcilerin yanında Türkiye’nin önemli felsefecilerinden Prof. Dr. Bedia Akarsu, Prof. Dr. Uluğ Nutku gibi hocalarımızı da üniversitemiz Eğitim Fakültesine kazandırmak önemli bir başarıydı. Yakın görüştüğümüz Prof. Uluğ Nutku ile Rektör sayın Prof. Dr. Mithat Özsan ile arasında geçen bir anekdot üniversitenin büyüklüğünü ve nasıl geliştiğini ortaya koymaktadır. Bir gece sosyal tesislerde Uluğ Nutku hoca Mithat Beye bölüm ile ilgili sorunları iletiyor ve Mithat Bey cebinden üniversitenin çek defterini çıkarıp “hocam ne kadarlık bir çek yazayım der”. Mithat Bey üniversiteye gelen değerli bilim insanlarını üniversitede tutmak için lojman ve bazı ayrıcalıklar da sağlardı. Prof. Dr. Aytekin Berkman Hocam açıklamıştı, Yurtdışında doktorları tamamlayıp gelen kadrosuz bilim insanlarının tayınlarını Milli eğitim İl Müdürlüğü kadrosunda Ziraat Fakültesine görevlendirildiğini belirtti. Emekli biyolog Prof. Dr. Mehmet Topaktaş hoca ile birkaç gün önce konuştuğumuzda, üniversiteye alınması sürecinde özellikle de 12 Eylül sonrası Mithat bey ile görüşür, Rektör Mithat bey “referansınız önemli, ancak akademik durumunuzu, Doktora derecesi ve mezun olduğunuz İstanbul üniversitesine soracağım ondan sonra sizin için kadro ilan edeceğim der”.  Prof. Dr. Selim Kapur hocam, Mithat bey için; üniversitede herkesin ne çalıştığını bilirdi. Doğru insanları seçip desteklerdi. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesine, Dr. Necdet Sakarya’nın Üniversiteye alınması yanında seramik fabrikasını da kuruma kazandırdığını belirtmişti.  Birçok insanın akademik yaşamında Mithat Beyin bir tür katkısı ve rolü olmuştur.

3.           İdari yapılanmada kendisi kadar erk sahibi olan Genel Sekreter Adnan Tibet gibi idari personellerle birlikte çalışarak kurumsal kültürü geliştirmişti. Üniversitenin idari yapılanması, insan kaynağının alımında ve kurum içi eğitiminde liyakatin dikkate alındığını, Adnan Tibet ile ilgi yazımda genişçe belirtim.  

4.           Kamu bütçesinin yeterliliği, kaynak kullanımının yanında Adana’nın da şehir olarak üniversitenin kurulmasına ve gelişmesine yönelik güçlü bir isteği vardı. Üniversitenin mevcut konumundaki yer seçimi, Adana valiliği ve sivil toplumun tutumu konusunda Ziraat Fakültesi Kurucu dekanı Prof. Dr. İbrahim Akif Kansu anılarında, arazinin kamulaştırılmasında Valinin talimatı ile Tapu dairesi işlemlere kapatılır. Gece yarısına kadar memurlar çalışır ve valinin makam aracı ile hocalar misafir edilecekleri misafir haneye bırakılır.  

Üniversitenin kuruluş dönemindeki yöneticileri, nitelikli bilim insanı, idari kadro, kamu bütçesi bütünlüğü içinde İmece yolu ile iyi organize edilmiş bir yönetim anlayışı ve iradesi ile öne çıkmaktadır.

Üniversitemizin 1970-1980’lı yıllarında akademik ve fiziki gelişiminde çok büyük çabaları olan Ziraat Mühendisliği mesleğinin duayen bir değeriydi. Türkiye’nin arazi yapısı, bitki tür zenginliği ile en güzel müze nitelikli kampüslerinden birini büyük bir ileri görüşlülükle arkadaşlarıyla birlikte şekillendirmiş olmaları başlı başına bir başarı örneğidir.

5. Yoktan başarılı bir üniversiteyi bir gurup genç idealist insanla kurmak için üniversite bilinci, bilgi ve güven yanında iyi bir organizasyon yeteneğine sahip olunması gerekir. Aynı zamanda farkındalığın yüksek olması yanında doğru karar verebilme mantığı, analitik düşünme becerisini kazanmış ve soyut düşünmeye sahip olmak gerekir.  

Doktora Yemin Törenleri ve Üniversite Kültürünün Gelişmesine Katkısı

Prof. Dr. Mithat Özsan’ın seveninin çok olduğunu biliyoruz. Ancak hocayı farklı kılan birkaç temel özelliği:

1.                      Nitelikli İnsana Önem Vermesi. Küçük işlerin insanı olmaması, başarıyı karşılıksız bırakmadan desteklemesi, liyakate önem vermesi diyebiliriz.  Bu yönleri ile Mithat beyi farklı bir nitelik ile anmak gerekir. Her şeyden önce kişiliği, şahsiyeti, karşısındakine karşı insani tutumu nedeniyle saygın bir kişilik olarak anıldı. 1981 yılında üniversiteye geldiğimizde kampüs bir taraftan gelişiyor, diğer taraftan bir canlılık görülüyordu. Değişik ülke ve üniversitelerden doktorasını yapmış çoğunlukla seçilerek alınmış genç bir akademik kadrodan ders aldığımızı fark etmiştim. Her şeyden önce üniversite tam bir üniversite atmosferi yaşıyor ve yaşatıyordu. O dönemlerde rektör, dekan ve bölüm başkanları ile çok işimiz olmadığı için üniversitenin yöneticilerini çok merak etmezdik. Ancak arkadaşlarla kendi aramızda öğretim üyelerinin ders işleme ve bilgi aktarma tutumu ve iletişimini daha çok önemserdik. Benim gibi daha önce başka Eğitim Enstitülerinden ve üniversitelerden gelen birkaç arkadaş diğer sınıf arkadaşlarımızdan biraz daha farkındalık bilinci ile üniversiteyi değerlendirebiliyorduk.

2.                      Üniversite Kültürü, Bilim ve Sanat Konuşulsun isteniyordu. 1980’li yıllarda başta Mithat Özsan amfisi olmak üzere üniversitede dünya çapında bilim insanlarının verdiği konferans, seminer ve toplantılar yapılırdı. Spor, sanat ve öğrenci kolları çok aktifti. Yöneticiler toplantılara katılır ve teşvik ederlerdi. Sanırım Rektör Prof. Dr. Mithat Özsan hocayı ilk defa bölümdeki bir toplantıda görmüştük. İlerleyen yıllarda özellikle lisansüstü eğitimde yöneticileri biraz daha iyi tanıdık. Diğer hocalarımızdan farklı bir üstünlük sergilemeyen bir enginliği vardı. Toprak bölümü B blokta Bilgi İşlem, Fen Bilimleri Enstitüsü olması nedeniyle çok sık seminerler ve toplantılar yapılırdı. Mithat Bey ve diğer yöneticiler yürüyerek toplantılara gelirlerdi.  

3.                      Araştırıma Üniversitesi Kültürü, Doktora Yüksek Okulu ve Fen Bilimleri Enstitüsü ile Başladı. O dönemlerde Doktora unvanı alan bizden önceki araştırma öğrencileri ve araştırma görevlileri Fen Bilimlerinin de katkısı ile doktora yemin törenleri düzenlerlerdi. Bütün üniversite öğretim üyeleri ve idari personel bir arada törenlere katılırdı. Mithat beyin törenlerdeki mutluluğu yüzüne ve sözcüklerine yansırdı.  Doktora yemin törenlerinde çevresindekilere "Bilimin bacası tütüyor" derdi. Doktora yemin törenlerinden sonra verilen kokteyllerde hemen herkes başta hocalar, personel sorunlarını ve taleplerini orada yöneticilere aktarırlardı. Hatta çoğu sorun Rektöre iletilmeden dekanlıkta ve Rektör yardımcılığı düzeyinde çözülüyordu. Sanırım Mithat beyin diğer bir önemli özelliği Rektör Yardımcıları ve dekanları devre dışı bırakmamasıydı. Aldığı kararlarda yardımcılarına ve dekanlara danıştığını görüyorduk. Fakültemiz eski dekanı, Prof. Dr. Hüseyin Özbek hoca, fakülte konusunda Mithat bey ile yaşadığı tartışma ve görüşmeleri duyunca, arada dağların olduğunu düşünmüştüm. 

4.                      Lisansüstü Eğitimi Teşvik Ettiler. Rektör ve rektör yardımcıları çoğunlukla dönem arkadaşları olmasının da etkisiyle tam bir dayanışma ve işbirliği içinde üniversite yönetiliyordu. Rektör Prof. Dr. Mithat Özsan Bey, Prof. Dr. Osman Tekinel, Prof. Dr. Muhsin Yılmaz ve Prof. Dr. İbrahim Genç hocalar dayanışma ve işbirliği ile büyük destekleri ile ulusal ve uluslararası çok önemli bilimsel toplantıları düzenlendi. Turunçgiller çalıştığı için Çukurova’yı “ekolojiler diyarı” olarak tanımlardı. Konuşmalarında bölgede çalışacak çok fazla konu olduğunu belirtirdi. Lisansüstü öğrenciler için akşam saat 19 00 ve 22 00 de özel servisler kalkardı. Yöneticiler de gençleri gezer kimlerin üniversitede çalıştığını izlerlerdi. Bugün çoğunluğu Ziraat ve Fen-Edebiyat Fakültelerinde olan kadroların başarılarının, o dönemlerdeki mesai sonrası çalışmalara borçlu desem abartı olmaz. En azından kendim mesai sonrası daha çok okuma ve çalışma şansı bulurdum.

5.                              Zaman zaman geçmişe yönelik yapılan konuşmalarda Ziraat fakültesinin en üretken ve başarılı olduğu dönem Mithat Özsan’ın rektörlüğü dönemindeki ekibi olan Ercan Tezer, Osman Tekinel, Muhsin Yılmaz, İbrahim Genç, Hüseyin Özbek ve en çok da değer verdikleri o günler ilk 7 kişilik Asistanları olan Yusuf Zeren, Yıldırım Kumova, Erdoğan Gültekin, Selim Kapur, Ahmet Çınar, Özden Çınar. Önder Tuzcu hocların katkısı büyük olmuştur. Daha sonraları ekibe katılan Ural Dinç, Bahri Çevik, Şefik Yeşilsoy, Nuri Güzel, Nedim Uygun, Mehmet Asil Yılmaz, Okan Güney, Güngör Uzun, Türker Altan, Sevil Altan, Fuat Ergenoğlu, Onur Erkan, Oğuz Yurdakul, Ercan Saruhan, Hunay Evliya, Bülent Evliya, Atilla Konar, Ahmet Testik, Ali Başçetinçelik ve Alaattin Sabancı gibi çok değerli hocalar ile Ziraat Fakültesi en verimli dönemini yaşamıştır. Tek tek tanıdığım ve her biri tek başlarına birer ekol olan hocalarımızın, 12 Eylül ve YÖK üniversitelerin ve bilimsel özerkliğin sınırlandırması sonucu, bilimsel çalışma yapamamaları sonucu zamanla üretkenlikleri de azaldı.      

6.                  YÖK öncesi dönemde üniversitenin özerk tüzel kişiliğinin yanında kaynaklarının yeterli olması nedeniyle çok ciddi maddi sorun yaşanmıyordu. Bilimsel toplantılara para, konaklama, iaşe giderleri desteklenirdi. Çoğu seminer ve toplantıları çoğunlukla birlikte izler, sonrasında da başarılı ve dikkat çeken akademisyenleri destekleyip ve onore ederlerdi. Üniversitemizin o dönemlerde en prestijli dönemini yaşadığını daha sonra üniversite verilerini karşılaştırdığımda daha iyi anlamıştım.

 

Adana ve Çukurova’ya Kazandırdıkları

Eski Başbakanlardan ve Cumhurbaşkanı sayın Süleyman Demirel’in Cumhuriyetin ilk 10 eserinden biri dediği Çukurova Üniversitesinin Adana’da gelişmesi doğal olarak bölge tarımı, tarıma dayalı sanayileşme ve diğer alanların da gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

Bölgede sulama, ekim dikim, yeni bitki tür ve çeşitlerinin yaygınlaşmasına köy eğitim toplantıları ve uygulamalarının çok yararı olmuştur. Halen Çukurova o dönemin çiftçi eğitimi seminerlerinin ve tarımsal faaliyetler sonucu çiftçiler ili bilim insanları bir araya getirilmiş ve sorunlar tanımlanmış ve önerilerin getirildiği halen konuşmaktadır.    

Türkiye’de turunçgil üretim alanı denilince ilk akla gelen bölge, Çukurova Bölgesi, bilim insanı olarak da Prof. Dr. Mithat Özsan hoca gelir. 1970’li yıllarda Türkiye’nin turunçgil üretimi yaklaşık 100 bin ton civarında iken günümüzde yaklaşık 5 milyon tona ulaşmış olup üretiminin yaklaşık %70’i Çukurova bölgesinden karşılanmaktadır.

Bu bağlamda turunçgil yetiştiriciliğinde Ç.Ü. Ziraat Fakültesinin katkıları azımsanamaz. Yeni anaç ve çeşitlerinin ıslahı, kültüre işlemler, hastalık ve zararlılara mücadele, bitki besleme, sulama, mekanizasyon, muhafaza ve ürün işleme konularında Çukurova Üniversitesinde 1970 ve 1980’li yıllarda bilim inşaları yürütülen araştırmaların çok büyük katkısı bulunmaktadır. Bölge çiftçisi ve üniversitemiz iş birliği ile gelişen değişik tarım sektörleri bugün bölgenin yaş meyve ve sebzedeki ağırlığını oluşturuyor. Bu bağlamda Mithat Bey ve arkadaşlarının bölgenin gelişmesine çok büyük emeğinin geçtiği belirtebiliriz.

Ayrıca Çukurova Bölgesinin yetişmiş insan gücünün büyük çoğunluğu Çukurova Üniversite’sinde eğitim ve öğretim gördüler. Çok başarılı insan ülkemize kazandırmıştır da.

Yurtdışında Doktora Yapmamda Katkıları Olmuştur

1980’li yılların sonlarında YÖK yurtdışına lisansüstü öğrenci göndermeye karar verdiğinde, Ziraat Fakültesinden her bölüme birer kontenjan ayrılmıştı. Ben de bölümümüzün adayı olarak belirlenmiştim. Kendimiz gideceğimiz ülke ve üniversiteyi bulmuş, referans mektupları almış ve başvurularımızı yapmıştık. Ancak kaynak yetersizliği nedeniyle bir türlü yurt dışına çıkamıyorduk. Bazı arkadaşlarımızın kısıtlı parayı kendilerine verilmesi için rektör ile görüştükleri veya görüşmeye çalıştıkları duyuluyordu. 1998 yılında ilk defa birkaç arkadaş akşam 19 30 gibi randevu alarak Rektörlük makamına gittik ve durumumuzu anlattık. Bizleri dinledi, bekleyin yardımcı olacağım demişti. Birkaç gün sonra kendi imzası ile aldığımız çekler ile yurtdışında doktora eğitimi yapmak için çıkmış olduk.

Bu vesileyle rektör hocanın akademik tutumu benim de yaşam hikâyemde önemli bir yerde durmaktadır. Aslında Mithat hocanın üniversite bilinci artık onun yaşam biçimi olmuştu, üniversite ile yatıyor, üniversite ile kalkıyordu. Yarattıkları Çukurova Üniversitesi ile gurur duyuyor ve her aşamada övgü ile gelişmeleri anlatmakla kalmıyor, iş yaparak diğer araştırıcıları da teşvik ediyorlardı. Tam bir Çukurova ailesi yaratılmıştı. Lojmanlarda akşamları hep bir arada, birbirlerini kollayan bir anlayış yaratılmıştı. İdari personele de saygıda kusur etmeden yöneticiler ile saygı ölçüsünde iletişim içindeydiler. Tam bir örnek kurumsal yapı kurulmuştu. Adana’nın susuz bozkırında Türkiye’nin ilk 10 sırası konumdaki nitelikli üniversitesini yarattılar. 1980-1990’li yıllarda Çukurova üniversitesi Türkiye’nin 5. sırasında yer alan saygın üniversiteler arasındaydı.

İnsan Olarak, Yönetici Olarak Sevilen ve Saygı Duyulan Saygın Bir Şahsiyeti

Kurumsal kültürü benimsemiş, nezaketi bilen, saygın bir kişi olarak üniversite yönetimleri, öğretim üyeleri ve çalışanlar hep saygı duyarlardı. Adana Protokolü Mithat Beyi ayrı bir değer ve saygınlık gösterirdi.   

Rektörlüğü döneminde çok iletişimimiz olmamıştı. Ancak emekliliği sonrası en yakın mesai arkadaşı, Rektör Yardımcısı, arkadaşı dostu ve komşusu Prof. İbrahim Genç hoca ile üniversiteye geldiklerinde karşılaşıyorduk. Üniversiteye her gelişlerinde çoğunlukla da üniversitenin açılış törenlerinden sonra daha çok kampüse gelmelerini istediğimizi belirtiyordum. Çünkü Duayen hoclarımızı gördükçe üniversite geleneklerini ve yerleşik kültürünü hatırlıyoruz derdim. Çukurova Üniversitesinin tarihi, hikâyesi, o ve çalışma arkadaşları ile başlar ve üniversitenin her karış toprağında her köşesinde imzalarını görüyoruz.

İbrahim Genç Hoca bazı yazılarımı, sanıyorum kendilerine iletiyor veya bahsediyordu. Bir karşılaşmamızda üniversite sorunları konusundaki yazdıklarımdan haber olduğunu belirtti. Üniversiteye ilişkin konuşurken, “İbrahimciğim Mithat Özsan’ın küçük işlerle uğraşacak hiç zamanı olmadı” demişti. Bende Sayın Rektör bu cümlenizi size atfen kullanabilir miyim? dediğimde, “tabii kullanasın diye söylüyorum” demişti.

Emekliliği sonrası 2010 yılında Çukurova Üniversitesi Hayatımın Önemli Kesiti, Yaşadıklarım ve Anılarım. Kitabını Ç.Ü. Basımevi yayınladı. Kitabı hemen aldım ve okudum. Kendi yazdığım Dünya ve Türkiye’de Üniversite Olgusuna Yaklaşımlar, Çukurova Üniversitesi Örneği, kitabımı yazarken hocanın kitabını bir daha okudum. Mithat Hoca ile geleceğe ilişkin ön görüleri ve geçmiş ile ilgili daha neler yapılabilirdi, ne tür kurumsal önlemlerin alınabileceğini konuşmak isterdim. Ancak sağlığı artık yormaya gelmeyeceği için konuşamadım. Ancak üniversitenin dünü ve bugünü konusunda eleştirel bir yaklaşımın ve geleceğe yönelik tutum ve beklentilerin farkındaydı. Fakat bir şey söylemekte istemiyordu.

Üniversite arazileri konusunda öğretim üyelerinin duyarlılığını takip ediyordu. Bir karşılamamızda bana, biz kurduk, siz koruyun demişti. Birkaç kez de toplantılarda üniversitenin ne denli zorlu koşullarda bu arazilere sahip olmak için çabaladığını, otobanın üniversite içinden geçmesi için çok çabaladığını belirtmişti.

Üniversite Tarihinde ve Anılarda Saygın Bir Şahsiyet Olarak Saygı ve Sevgi İle Anılacaktır.

Çukurova üniversitesinin kurucusu; hizmetleriyle, kişiliğiyle, duruşuyla, dostluğuyla sevgisiyle hepimizin gönlünde yeri olan sevilen sayılan kıymetli bir hocamızdı. Mithat Bey’in Rektör olarak büyüklüğü, bence konusunda iyi bilim insanı olmasından, hakkaniyetli yöneticiliğinden, adaletli tutumundan, çalıştığı insanı motive edici tutumundan ve sevginin bir arada yürütülmesinden geliyor.

Öğretim üyesi, öğrenci ve çalışanlarına önem veriri ve dinlerdi. Hafta sonları araziye gittiğimizde Döner sermaye işletmesinde ustalar ve işçileri ile sohbet etiğini gördüğümüzde hocanı farkını fark ederdik. İletişiminde “canımın içi” der ve söze başlardı. Bu bağlamda tutumu hepimize öğretici olmuştur.

İyi ki Yaşamımıza Dokundular

Hepimizin üzerinde çok emeği var. Ülkemiz bilimine, eğitimine ve Adana’ya çok emeği var. Kurucu rektör olarak, hepimizin bugün alt yapı olanaklarını kullanarak araştırma ve eğitim yaptığımız kuruma büyük emeği geçmiş, herkesin kıymetlisi saygın ve çok özel naif akademisyen bir hocamızı yakinen tanımaktan onur duyuyoruz, 

Üniversitemiz yaşadıkça, Mithat Bey bizler ile birlikte yaşıyor olacaktır. İsmini ve eserlerini her gördüğümüzde iyi bir bilim insanın başarısını hatırlayacağız. Halen de tüm akademisyenler, personeller ile eski öğrencileri ve aileleri ona nezaketli, güler yüzlü bir duayen hocamız ve büyüğümüz olarak hep büyük saygı ve çokça sevgi göstermektedirler.

Üniversitemizin başı sağ olsun, Anılarınla yaşa “canımı içi”. Sizi hep anacağız.