Türkiye, tarihinin birçok döneminde farklı nedenlerle çeşitli toplumsal çatışmalar, ayrışmalar ve güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Bu tehditlerin en yıkıcı ve uzun süreli olanlarından biri de, son 50 yılda şiddet sarmalı içinde belirsiz bir sürecin yarattığı travmalardır.
Terör ve şiddet, yalnızca can kayıplarına ve maddi zararlara neden olmakla kalmaz; aynı zamanda toplumun ortak yaşam iradesine, demokrasi kültürüne, ekonomik kalkınma süreçlerine ve kuşaklar boyunca süregelen toplumsal barışa zarar verir. Bugün, "Terörsüz bir Türkiye" hedefi, sadece bir güvenlik politikası değil, aynı zamanda bir toplumsal dönüşüm ve ortak bir gelecek inşası vizyonudur.
İster dış dayatmalar olsun, ister tıkanmışlık ya da korkunun verdiği cesaret olsun, "Terörsüz Türkiye Süreci"nin, ülkedeki tüm halklar için ne gibi kazanımlar sağlayabileceğini ele aldığımızda; Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Ermeni ve daha nice farklı etnik, dini ve kültürel kimliğe sahip toplulukların bir arada birlikte yaşama iradesinin hep var olduğu gerçeğidir.
Terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye, bu toplulukların her birine daha güvenli, daha eşitlikçi ve daha huzurlu bir yaşam zemini sunar. Toplumsal barışın sağlandığı bir ortamda, insanlar kendilerini ifade etme özgürlüğünü daha rahat yaşar.
Gençler daha umutlu bir gelecek kurabilir, kadınlar ve çocuklar kendilerini daha güvende hisseder. Birlikte üretmek, birlikte kalkınmak, birlikte paylaşmak ve birlikte mutlu olmak istenciyle; ekonomik yatırımlar artar, eğitim, barınma ve sağlık gibi temel hizmetlere erişim güçlenir.
Bu bağlamda, terörün ve şiddetin sona erdirilmesinin sadece silahların susması anlamına gelmediğini anlamak lazım. Gerçek bir barış süreci; adalet, eşit yurttaşlık, kültürel tanınma, ekonomik fırsatlara erişim ve demokratik katılım gibi çok katmanlı yapıları içermelidir.
Toplum olarak bir arada yaşamaktan başka seçeneğin olmadığı bu topraklarda, terörün gölgesinden sıyrılmış bir geleceği birlikte inşa etmenin tüm toplumsal kesimleri rahatlatacağı bir gerçek. Bu çalışma ve demokrasiyle güçlenecek süreç, geleceği çok daha istikrarlı bir yapıya taşıyacağı da görülmektedir.
Aslınsa bu toprakların her karışında bir hikâye gizlidir. Kimi zaman bir annenin sessiz duasında ya da çığlığında, kimi zaman bir çocuğun gülen gözlerinde, kimi zaman da kardeşliğin gölgesinde büyüyen bir ağacın köklerinde...
Yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaştığımız bu ülke, ne yazık ki uzun yıllar boyunca, çıkarcıların, egemenlerin çözümsüz politikaları yüzünden bu noktaya geldi.
Bu anlamsız ve ilkel siyaset oyunları ve çıkar beklentileri yüzünden yürekler yandı, ocaklar söndü, umutlar yarım kaldı. Fakat kalbini eğitmiş, dünyayı daha iyi bir yere taşımak isteyen iyi yürekli insanların umudu hiç tükenmedi.
Aydınlık yüzlü topluluklar, saplantılardan arınmış insanlar bu karanlık sürece dur diyebilecek güçte oldu ve iradesini hiç yitirmedi. Barışa, huzura, kalkınmaya, bir arada birlikte yaşamaya olan inanç hiç tükenmedi.
"Terörsüz bir Türkiye" hayali, sadece silahların susması demek değildir. Bu hayal, bir çocuğun korkmadan okula gidebilmesi, bir annenin evladını endişe etmeden uğurlayabilmesi, bir gencin geleceğe umutla bakabilmesi demektir. Bu hayal, farklı kimliklerin bir arada barış içinde yaşayabildiği, insanların konuşarak anlaşabildiği, birbirinin yarasını sarabildiği bir Türkiye demektir.
Bu süreci olgunlaştıran ses, aklın, vicdanın sesi ve haykırışıdır. Çünkü biliyoruz ki, terörsüz bir Türkiye hepimizin hakkı. Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Ermeni, Laz, Çerkez… Hangi inançtan, kimlikten, kültürden olursa olsun, bu ülkenin tüm halkları huzuru hak ediyor. Sessizliğin barışa dönüştüğü, gözyaşlarının umutla silindiği bir Türkiye mümkün. Yeter ki birbirimizi duyalım, anlayalım ve birlikte yürüyebileceğimize inanalım.
Demokrasi değerlerinin korunduğu, insanca yaşama koşullarının yaratıldığı, bilim ve teknolojinin insan yararına olan bütün argümanlarının hızlı bir şekilde, hayatın her alanına yansıtıldığı bir anlayış ve felsefi yaklaşıma ihtiyaç var.
Bu yaklaşım; adalet, hukuk, eşitlik, özgürlük gibi değerlerin olgunlaşarak yer edinmesini sağlar.
Ancak, bu süreci baltalamak isteyen, ulusalcılık ve ilkel milliyetçiliğin dar kalıplar arasına sıkışmış ufku kıt kişilikler de var. Geçmişte güven vermeyen yaklaşımlar, inkarlar, siyaset oyunları da var. Ama hayatın dayattığı gerçekler de var.
Kendini hep iktidar ve üstün görmeye alışmış yapılar, maalesef yaşadığımız coğrafyada da hayli fazla. Kimisi Kürtlerin sırtından geçinmek ister, kimisi din sömürücülüğüyle halkın duygularını istismar eder, kimisi milliyetçilik ve ırkçılık sarmalına takılarak, Vatan-Milet edebiyatıyla kendini yaşatmaya çalışır ve kimisi de Atatürk’ün gölgesine sığınarak her türlü anti demokratik ve totaliter darbelerin özlemi içinde jakoben arzından vazgeçmez.
Bu arada, medya içinde bir hiç olarak sadece vesayet altında olan, yandaşlığı toplum değerlerinin üzerinde görenlerin, yalan ve iftiralarla algı yaratanların ileride nasıl mahcup olacakları da “Terörsüz Türkiye” de gerçeğiyle elbette ortaya çıkacak.
Ama her şeye rağmen;
Geçmişin yükünü birlikte taşımalı, acılar ortaklaştırılmalı, geleceğe umutla bakış içselleştirilmelidir. Bu ufuk genişliği; geleceği barışla, sevgiyle ve dayanışmayla inşa eder.
“Terörsüz bir Türkiye”, sadece bir hayal değil; birlikte sahip çıkıldığında, evrensel değerlerin yerleştiği, insanca yaşama koşullarının yaratıldığı, herkesin kendi değerleriyle, kutsallarıyla yol aldığı bir yaşamı inşa etme pratiğidir.