Toplumumuzda yaşanan güvensizlik, belirsizlik, gelecek kaygısı ve ekonomideki gidişat, bizi olayları ve gelişmeleri yeniden yorumlamamıza ve değerlendirmemize yöneltiyor.
Bilimsel veriler ve toplumsal çözülme arasındaki ilişki, çağdaş sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi ve ekonomi gibi sosyal bilimler dallarında giderek daha fazla araştırılan bir konu haline geldi.
Türkiye ise, bu çözülmenin etkileri ve yansımaları ekseninde güven bunalımı içinde kıvranıp duruyor. Bu gelinen noktanın neden ve sonuç ilişkilerine baktığımızda;
Toplumların nasıl evrildiğini, bireylerin nasıl davrandığını ve kurumların nasıl işlediğini anlamak için veri temelli analizler kritik önemdedir. Özellikle demografik, ekonomik ve psikolojik veriler, toplumsal çözülmenin nedenlerini anlamamıza yardımcı olur.
Birçok kültür, din, mezhep ve demografik yapıyı bünyesinde bulunduran Türkiye’de yaşanan bu kırılgan yapıya ışık tutmak için, bilimsel verilere başvurmak en doğru analiz yöntemidir.
Demografik veriler, toplumun yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir seviyesi gibi unsurlarını içerir. Toplumsal çözülme süreçlerinde bu veriler, bireylerin ekonomik ve sosyal statülerinde yaşanan değişimlerin etkilerini ölçmek için kullanılır.
Özellikle hızlı kentleşme, gelir dağılımındaki adaletsizlikler ve nüfus artışı, toplumsal çözülmeyi hızlandıran önemli demografik unsurlardır. Örneğin, gelir dağılımındaki uçurumların artması, toplumdaki sosyal uyumu zayıflatarak bireyler arasındaki güveni azaltır.
Ekonomik veriler, işsizlik oranları, enflasyon, kişi başına düşen gelir ve ekonomik büyüme gibi unsurları içerir. Ekonomik krizler, bireylerin yaşam standartlarını düşürdüğünde, sosyal kurumlara olan güven azalır ve toplumsal çözülme baş gösterir.
Toplumun psikolojik durumu, bireylerin refah düzeyi ve genel mutluluk seviyeleri, toplumsal çözülmeyi anlamada önemli göstergelerdir. Özellikle stres, kaygı ve depresyon oranlarının artması, bireylerin sosyal bağlarını zayıflatır ve yabancılaşmayı tetikler.
Sanayileşme süreci, bireylerin kırsal alanlardan kentsel alanlara göç etmesine, aile yapılarının değişmesine ve geleneksel sosyal yapıların yerini bireyselcilik ve rekabetin almasına yol açmıştır. Bu süreçte toplumsal çözülme, hızlı değişimlerle birlikte artan sosyal gerilimlerle kendini göstermiştir.
Küreselleşme ve dijitalleşme süreçleri, toplumsal çözülmenin yeni bir boyut kazanmasına neden olmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, toplumsal ilişkileri dönüştürmüş, bireyler arasındaki etkileşim biçimlerini değiştirmiştir. Sosyal medya platformları ve dijital ağlar, yüz yüze ilişkilerin yerini alarak sanal etkileşimleri artırmıştır.
Günümüzde toplumsal çözülme, özellikle ekonomik krizler, çevresel felaketler ve sosyal adaletsizlikler ile daha belirgin hale gelmiştir. Bilimsel veriler, bu süreçlerin izlenmesinde ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
Toplumun her kesiminde büyük bir tedirginlik ve umutsuzluk hâkim. Toplum gelişen teknoloji ve iletişim çağında yoksulluğa, işsizliğe, ilgisizliğe bir anlam veremiyor. Emeklilerin içinde bulunduğu dramı anlatmaya bile gerek yok. Toplumda travmalar, kadın cinayetleri, çocuk istismarları gittikçe yaygınlaşıyor.
Doğal afetler, tarım arazilerinin yok olması ve ekosistemlerin çökmesi, bireylerin geçim kaynaklarını kaybetmesine ve kitlesel göç hareketlerine yol açmaktadır.
Bu durum, toplumsal bağların zayıflamasına ve bireyler arasında yabancılaşmaya yol açmaktadır. Bilimsel veriler, sosyal medya kullanımının bireyler üzerindeki psikolojik etkilerini inceleyerek, dijital yabancılaşmanın toplumsal çözülmeye neden olduğu sonucunu varmıştır.
Bu bağlamda bilimsel verilerin daha fazla kullanılması, genel bir kalkınma ve sosyalleşme uygulamaları ile demokratik değerlerin yaşatılması kaçınılmaz olmuştur. Bu öncelikli dönüşüm, toplumsal çözülmeye karşı alınacak önlemleri daha etkili hale getirebilir.
Bu veriler ışığında geliştirilecek sosyal politikalar, ekonomik adaletsizliklerin giderilmesi, çevresel sorunlarla mücadele edilmesi ve bireyler arası sosyal bağların güçlendirilmesi açısından kritik önemdedir.
İklim değişikliği ile mücadelede bilimsel veriler ışığında sürdürülebilir politikalar geliştirilmeli ve toplumsal farkındalık artırılmalıdır.
Toplumsal kaygıları giderici, huzur ve barış ortamını sağlayıcı, eğitim kalitesini arttırıcı gerçekçi politika ve sosyal alanları güçlendirici önlemler alınmalıdır.
Kutuplaştırıcı politikalardan, ötekileştirmelerden, liyakatsiz kadrolardan vazgeçilmeli ve geleceği bilim ve sosyal politikalar üzerinde kurmak için genel bir seferberlik ilan edilmelidir.
Dünya devletleri arasında itibar görmenin kriteri; ekonomik kalkınmışlık, eğitim seviyesi ve yetişmiş insan gücüyle ölçülmektedir.
Adalet ve özgürlük yasaları eşitliği sağlayacak seviyede olmazsa, sosyal çürüme hızla yayılır ve huzursuzluk her alanda kendisini hissettirir.
Adalet olmadan özgürlük olmaz. Özgürlük olmadan eşitlik sağlanamaz. Eşitlik sağlanmadan huzur ve kalkınma olmaz. Kalkınma ve huzur olmadan hayatın bir anlamı ve değeri de olmaz.
Hayatın bir anlam ve değeri azaldıkça da, sosyal çürüme de çoğalır…
Bedrettin Gündeş : Sosyolog / Yazar