"Oysa ki yeni bir ülke inşa edilecekti. Laik, demokratik, bağımsız ve çağdaş… Her anlamıyla enkaz altında kaldık."

Çukurova Tıp Fakültesi mezunu değilim. İhtisasımı da orada yapmadım. Ancak arkadaşlarımın çok büyük kısmı  Çukurova Tıp Fakülteli. Bir yerle duygusal bir bağ kurmanız için oralı olmanız, orada okumanız veya orada yaşamanıza da gerek yok. Bunun için arkadaşlarınızın, dostlarınızın olması yeterlidir.

Bu yıl 50. yılını kutladı Çukurova Tıp Fakültesi. Adana’ya Güç Verenler projesinde üniversitenin efsane rektörlerinden Prof. Dr. Can Özşahinoğlu ile yaşam öyküsünü kitaplaştırırken anlattıklarının büyük bir kısmını Çukurova Üniversitesi ve Tıp Fakültesinin kuruluşu oluşturmuştu. Bu nedenle belki birçok Çukurova Tıp Fakültesi mezunu hekimden daha fazla bilirim tıp fakültesinin kuruluşunu. Elbette bilemem o sıralarda oturmadıktan, efsane hocalarını dinlemedikten, yemekhanesinde kuyruğa girmedikten veya kantinine gitmedikten sonra daha fazla neler hissedebileceğimi. Ama birazda olsa bilirim öğretim üyelerinin kıraathanesinde oturmayı sohbet etmeyi, doçentliğe hazırlanırken kütüphanesine gidip ders çalışmayı, bazı toplantılarda anılarını dinlemeyi… Yine bilirim Adana’ya uzman olarak geldikten sonra çalıştığım arkadaşlarımın çoğunun oradan ihtisas aldığını veya Adana Tabip Odası Yönetim Kurulu’nda beraber  çalıştığım arkadaşlarımın çoğunun oradan mezun olduğunu…

Yıkılan aslında sadece bina değildir. Aynı zamanda hafızadır, geçmiştir, anılardır, sevinçler ve üzüntülerdir, aşklardır, arkadaşlıklardır, dostluklardır, öğrenciliktir, asistanlıktır, belki de ilk kez birbirinin elini tutmadır… Kısaca her şeydir. Nereden bilirim bunları. Çünkü bende okuduğum, Temel Bilimler anfisinde ders dinlediğim, İkizler Kıraathanesinde saatlerce King oynadığım, tarihi Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil, Ord. Prof. Dr. Celal Öker anfilerinde tarihi kokladığım, yemekhanesinde yemek kuyruğuna girdiğim, kütüphanesinde sınavdan önce ders çalıştığım, formol kokan anatomi laboratuvarında disseksiyon yaptığım, gezdiğim, derslerden kaçtığım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi de yıkıldı. Başka nereden bilirim bunları… İhtisas yaptığım Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi de kalmadı. Onu da Ankara Bilkent Şehir Hastanesinin ruhsuz binasına gömdüler. Oysa ki Ankara Numune EAH çok övündükleri ecdatları   Osmanlılardan kalmaydı. Yüzyıldan fazla binlerce hekim yetiştirmişti.

Tüm Türkiye’ye örnek olsunlar diye ismini Numune koymuşlardı.

Yıkılan Osmanlı İmparatorluğu üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılına yıkılmış, enkaz altında kalmış, başta eğitim ve sağlık sistemi çökmüş bir halde giriyor. Oysa ki yeni bir ülke inşa edilecekti. Laik, demokratik, bağımsız ve çağdaş… Her anlamıyla enkaz altında kaldık. Yıkılan sadece binalarımız değil... Vicdanımız, ahlakımız, insanlığımız, eğitimimiz, sağlığımızda enkaz altında kaldı. Hoşça kal Çukurova Tıp Fakültesi, hoşça kal Cerrahpaşa   Tıp Fakültesi, hoşça kal Ankara Numune Eğitim Araştırma Hastanesi… Elveda anılar, hafıza, geçmiş ve hatta gelecek…

Ali İhsan ÖKTEN