SAVAŞ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU OLDUĞUNA GÖRE HEKİMLER ve TTB HER ZAMAN BARIŞIN YANINDA OLACAKTIR.
SAVAŞ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU OLDUĞUNA GÖRE HEKİMLER ve TTB HER ZAMAN BARIŞIN YANINDA OLACAKTIR.
TTB 1953 yılında 6023 sayılı Yasa ile kurulmuş bir meslek örgütüdür. TTB kurulduğu tarihten itibaren Türkiye'nin sancılı demokrasi tarihinde sadece bir meslek örgütü olarak kalmamış aynı zamanda ülkemizde demokrasi, hak, hukuk, adalet, çevre, barış mücadelesi de veren demokratik bir kitle örgütü olmanın hakkını vermiştir. Bunun gerekçesi çok açıktır. Tarihi darbeler, muhtıralar, e-darbeler, baskılar, bölgesel çatışmalar ve savaşlar içinde geçen ülkemizde gerçek anlamıyla demokrasi hiç bir zaman olmamıştır.
TTB MK Başkanı ve aynı zamanda Türkiye'de halk sağlığının kurucusu olan ve 12 Eylül'de idamlara direnen Dr. Nusret Fişek 1986 yılında bir yazısında “Demokrasi bütün kuralları ile işlemedikçe herkes için sağlıklı ve insanca bir yaşam ve sosyal yönden tam iyilik hali sağlanamaz.” demektedir.
Bir meslek olarak hekimlik, insan hakları ihlalleri ve savaş
Hekimlik insanlık tarihi ile başlayan evrensel bir meslektir.
Dünyanın her yerinde hekimler mesleklerini Hekimlik Andını okuduktan sonra yaparlar. Hekimliğin ilkeleri eski çağlara kadar gider, ama bir o kadar da günceldir. Hekimlik değerleri, savaşın galibinin olmadığı, kazanan kim olursa olsun her iki tarafın da kaybettiği gerçeği üzerine kurulmuştur. Savaşlarda askerden çok siviller ölür, toplumda sağlığın alt yapısını oluşturan koşullar ortadan kalktığı için sağlıksızlık ve salgın hastalıklar ortaya çıkar. Hekimliğin temel ilkesi “yaşam”ın yani “can”ın her şeyden değerli ve üstün olmasıdır. Hekimliğin kadim ve etik ilkeleri bugün Dünya Tabipler Birliği başta olma üzere tüm dünyada hekim örgütleri tarafından sürdürülür.
Dünya Tabipleri Birliği, tıp meslekleri üyelerinin insan hakları ihlallerinin genellikle ilk tanıkları olmasından dolayı onlara sorumluluk vermiştir. Sorumluluk sadece birey olarak hekimlere değil hekim birliklerine de verilmiştir. DTB söz konusu kararında “Tabip Birliklerinin, ülkelerindeki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek temel görevleridir.” diyerek kendisine üye olan birliklerin ülkelerindeki hak ihlallerinin sorumlu otoritelerin baskısı korkusu ile olup olmadığını araştırmaya ve eğer insan hakları ihlali varsa sorumlu otoriteleri insan haklarına uymaya çağırmaya davet etmektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi (1948), günümüzün hekimlik uygulamalarında ve hekim tutumunda önemli bir yere sahiptir. Bildirgede, yaşam hakkı, sağlık hakkı ve sağlık hizmetlerinden yararlanmak hakkı yer almaktadır. Türk Tabipleri Birliği'nin 1998'deki 47. Genel Kurulu'nda kabul edilen Hekimlik Mesleği Etik Kurallarının Hekim ve İnsan Hakları başlığı altında “her hekimin başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlü” olduğu belirtilmektedir.
Savaş bir halk sağlığı sorunu mudur?
Bu soruya tek kelimelik yanıt verecek olursak, evet savaş bir halk sağlığı sorunudur. Çünkü bir konunun halk sağlığı sorunu olup olmadığının en temel kriterlerinden biri önlenebilir olmasıdır. Savaşlar, doğrudan ya da dolaylı yollarla toplum sağlığını etkiler, bozar. Savaşlarda yaralanma, ölümler, sakatlıkların yanı sıra akıl sağlığının olumsuz etkilenmesi gibi doğrudan şiddetin yarattığı sonuçları vardır. Bunlar ülkede nesiller boyu süren, tamiri zor ya da imkansız sonuçlar doğuran sağlık sorunlarıdır. Savaşlar ile birlikte göç, yerinden edilme, yoksulluk, yaşam koşullarının bozulması, sağlıklı gıdaya ulaşamama, yetersiz ve dengesiz beslenme gibi dolaylı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Savaşın yarattığı militarizm ve eril şiddet, her zaman kadınlar için tehdittir. Hem kadınlara hem erkeklere yönelen cinsel şiddet, savaşlarda silah ya da işkence aracı olarak işlev görmektedir. İnsan ticareti, kölelik vb. insanlığa karşı suçların da yaygınlaştığı bilinmektedir.
Savaşlar, doğaya ve çevreye geri dönüşü olmayan zararlar verirler. Sağlık sistemlerini işlevsiz hale getirip toplumun sağlığının bozulmasına katkı yaparlar. Ekonomik kriz, işsizlik gibi etkilerinin yanında emek değerinde azalma, grevlerin ertelenmesiyle, işçi sağlığına zarar verirler. Savaşlarda cephede erkekler ölürken, kalan kadınlar, çocuklar, yerinden edilmiş kişilerin de sağlığı bozulur. Savaşlar insanın ruhunda, ömür boyu silinmeyecek izler bırakır.
Kısaca, savaş ve halk sağlığı bir biriyle çelişen iki kavramdır. Savaş her zaman ve her yerde bir halk sağlığı felaketidir. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bireysel çabalarının yanında, meslek örgütleri düzeyinde üzerine düşen görevler vardır. Hekimler ve sağlık çalışanları için savaş karşıtı bir tutum almak, çatışmaların şiddetsiz çözümlenmesini savunmak, askeri harcamaların azaltılması ve sağlığa ayrılacak kaynakların artırılmasını ve nükleer silahların ortadan kaldırılmasını savunmak gibi toplumsal görevleri vardır. Ayrıca savaşın sağlık üzerine sonuçları konusunda toplumda farkındalık yaratmak ve eğitim yapmak, savaş ve çatışmaların sağlık üzerine sonuçlarını araştırmak, bu konularda yayınlar yapmak sorumlulukları da vardır. TTB tüm bu sorumluluklarına, halkın sağlık hakkına sahip çıktığı için iktidarın hedefindedir.
TTB Merkez Konseyi tüm bu nedenlerle 24.01.2018 tarihinde “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” dediği için gözaltına alınmış, haklarında dava açılmıştır.
Hekimler ve örgütleri tabii ki siyahın yerine beyazı, savaşın yerine barışı savunacaklardır. 1 Eylül Dünya Barış Gününde bu slogana daha çok ihtiyacımız var.