1 Eylül’de Barış Aramak… Ne iyi bir savaş vardır ne de kötü bir barış. Barışta oğullar babalarını, sav...
1 Eylül’de Barış Aramak…
Ne iyi bir savaş vardır ne de kötü bir barış.
Barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömerler.
En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.
Her savaş eninde sonunda barışa evrilmiştir.
Barışı korumanın en iyi yolu, savaşa giden yolu tıkamaktır.
Barış; savaşın olmaması demek değildir. O, bir erdem, bir ruh hali, güven ve asalettir.
Barış; sosyal düzendir, adalettir, güvenliktir, hukuk ve kazanılmış haklara saygıdır.
Bilge insanlar savaş ve barışı bu betimlemelerle anlatmaya çalışmışlar.
Geçmişten günümüze süregelen savaşların temelinde yatan gerçek ise; hırs, bencillik, ganimet paylaşımı, egemen olma, sömürme anlayışı ve yaklaşımlarıdır.
İnsanoğlu çoğunlukla acımasızdır. Kişiliğinin olumsuz genlerine yenik düşebilir. Yönetme konumuna geldiğinde içindeki kötü ruhları kullanmayı tercih eder.
Tarih aslında savaşlar ve sonuçlarının yarattığı tahribat ve galip liderler tarihidir.
Güçlü olan devlet ya da liderler kendi dogmalarını, ideolojilerini, dinlerini, kültürlerini hakim kılmışlardır.
İhtiras, kin, şan, şöhret, ego, nefret dolu dünyalarında avunan liderler, insanların yok oluşlarının gerekçelerini hazırlamış ve çeşitli entrikalarla sürdürmüş ve tarihi istedikleri gibi yorumlayıp yazdırmışlardır.
Ganimet paylaşımında kabilelerin birbirlerine saldırması, imparatorlukların oluşumunda saray dışı yoksul insanların savaşlara sürülerek yok oluşları, dinler ve mezhepler arası bitmeyen çatışmalar, ulus devlet oluşumunda milliyetçiliğin yarattığı savaşlar günümüze kadar süregelmiştir.
Yine güçlü devletler, yönetimler; ekonomik yarış içinde yer altı zenginliklerinin ele geçirilmesi için, bugün Afganistan’da, Ortadoğu’da, Ukrayna’da ve başka bölgelerde halkların birbirine düşürülmesi, kırdırılması, insanlığın ayıpları ve günahları olarak tarihte yerini almaktadır.
Mülteci olmuş çaresiz yığınların kaçışları, her ülkede hortlayan ırkçılık, Z kuşağında yaşanan umutsuzluk ve belirsizlik, biyolojik deneyler (Korona), ekonomide alan kapma yarışı, sevgisizlik ve ayrışma hayatın her alanına yansıyor. Bu olumsuz yansımalar bunaltıyor, örseliyor temiz yürekli canları…
Bu ayıplar ortada dururken; medeniyet çağı, bilim çağı, dinler ve kültürler arası diyalog çağı denilmesine rağmen, mezhep savaşları, ganimet savaşları, emperyal savaşlar hala sürmekte ve acımasızca doğanın ve insanın yok oluşuna seyirci kalınmaktadır.
Tarihsel süreç içinde; egemenlik dürtüleri, muktedirlik ve hırs insanlığın zayıf yönlerini hep canlı tutmuş ve acıları yaşatmıştır. Muktedirler hep yönetmek ve üstte olmak isterler. Bu hırs ve insanlık kimliğinden uzaklaşma, bugün bile yaşadığımız bütün olumsuzlukların sonucudur.
Tüm bu savaş tahribatlarına rağmen, 1 Eylül ruhunun yaşatılması kaçınılmazdır.
İnsanoğlu beyin mucizesiyle zekâsını geliştirerek, aklını kullanarak bilimi olgunlaştırdı. Bu bilim sayesinde üretimi arttırarak kıtlığı önledi. Bugün açlıktan ölenlerin sayısı obezlikten ölenlerin sayısından daha az.
Yine insanoğlu bu bilimi geliştirerek insanlığın içine girip kıran yaratan ölümcül hastalıklara “dur” diyebildi. Bugün çiçek aşısı bile artık kullanılmıyor.
Ve en son bela ise, dünyanın her tarafında süren soğuk ve sıcak savaşlar. Güçlü devletler mezhep uğruna, toprak uğruna, ganimet uğruna, enerji yatakları uğruna, devletleri kendi güdümüne bağlama uğruna amansız savaşlar çıkarmaya devam ediyor. Son Afganistan, Libya, Suriye ve Ukrayna örneğinde olduğu gibi.
İşte bu nedenle; 1 Eylül Dünya Barış Gününde, yine de umudu tüketmeden yol almalıyız. İnsanoğlu nasıl kıtlığa, ölümcül hastalıklara çare bulduysa, savaşlara da bir çare bulacaktır diye düşünüyorum.
Gelişen bilim, yazılım teknolojisi, doğayı ve çevreyi koruma bilinci bu savaşları da yok edecektir. İngiltere ve İsviçreli bilim ve çevreci grupların geliştirdiği alternatif yaşam bilinci hızla gelişmektedir.
Yazılım teknolojisinin daha ileri boyutlara gitmesi durumunda, verilerin toplandığı dataları eline geçirenlerin, dünyadaki tüm savaş teknolojilerini devre dışı bırakma gücüne de erişeceği ileri sürülmektedir.
Dünya’da bilim ve teknoloji olağanüstü bir hızla gelişiyor. Bu bilim ve teknoloji artık acımasız ülke ve liderlerin kontrolünden de çıkabilir. Çevre ve insanlık değerlerini yaşatmaya çalışan bilim insanlarının ve duyarlı yurttaşların da büyük bir gayret içinde oldukları görülmektedir.
Geçmişten günümüze tarihsel, sosyolojik ve gelişim süreci betimlemesi yaptığımızda; artık dünyayı dinlerin, ideolojilerin, partilerin ve kişilerin kurtaramayacağı gerçeği görüldü.
Tüm bu saplantılardan ve dogmalardan arınarak, insanlık kimliğinin olgunlaştığı evrensel bakışla bilincimizi hayata geçirdiğimizde, dünya çok daha iyi yaşanabilir bir duruma evrilebilir.
Konfüçyüs’ün; Aile, Ahlak, Erdem, Sevgi ve Empati öğretilerini;
Buda’nın doğayla uyumunu;
Sokrates’in kararlı ve ilkeli duruşunu hayatımıza uyarladığımızda; çok daha iyi bir dünya yaratma şansını yakalayabiliriz.
Dünyayı; Dinler, ideolojiler, partiler ve kişiler değil, iyi insanların çoğalması kurtaracak.
Evet; “Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım?
Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz. İnsanlık kimliği ile yaşamak durur iken, öylesine yaşamak niye…