Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihine baktığımızda sıkıyönetimlerin, olağanüstü hallerin, darbelerin, ara rejimlerin tarihi olduğu görülecektir.
Yazının başlığını okuyunca aklınıza ister istemez, Osmanlı tarihiyle ilgili bir şeyler yazacağımın gelmesi çok normal. Osmanlı İmparatorluğunda önce baba Yavuz Sultan Selim, sonra oğlu, Kanuni Sultan Süleyman padişah olmuşlar. Yazımızın konusunun Osmanlı tarihiyle uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihine baktığımızda sıkıyönetimlerin, olağanüstü hallerin, darbelerin, ara rejimlerin tarihi olduğu görülecektir. Ayrıca olağan ya da olağanüstü dönemlerde hukukun işletilmediği, hukukun içselleştirilmediği, hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun geçerli olduğu, hukuksuzluğun adının hukuk olduğu, hukukun engel olarak görüldüğü dönemleri de yaşadık. Ülke tarihine baktığımızda gözaltında kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin yaşandığını, yüzlerce siyasi cinayetin faili meçhul olarak kaldığını, gözaltında kaybedilen insanların cansız bedenlerine ulaşılamadığını, devletin gözetim ve denetim yetkisi altındaki bu insanlardan hiçbir haberin alınamadığı, ölüsüne dahi ulaşılamadığı yadsınamayacak bir gerçekliktir. Yaşanan tüm bu olanların sonucunda, 1976-1983 askeri diktatörlük yönetimindeki Arjantin’in başkentinde, Plaza De Mayo Meydanında diktatörlüğün kaybettiği çocuklarının nerde olduğunu, akıbetlerini öğrenmek isteyen annelerin beyaz başörtüsü takarak başlattıkları bu eylem ile farkındalık yarattıkları, işlenen cinayetlerden rejimi sorumlu tuttukları, bu doğrultuda emek verip, mücadele ettikleri, insan hakları ihlallerini ortaya çıkarttıkları bilinen bir gerçekliktir.
Ülkemizde de ilk kez 27 Mayıs 1995 ‘de gözaltında kaybolan, faili meçhul cinayetlere kurban edilen kişilerin anneleri, eşleri, kardeş ve çocukları Galatasaray Meydanında bir araya gelerek evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin nerede olduğunu, gözaltında kayıpların ve faili meçhul cinayetlerin son bulmasını, evlatlarının ölü ya da diri olarak teslim edilmesini, devletin gözetim ve denetiminde olması gereken bu kişileri kaybeden, öldüren kamu görevlilerinin yargılanmalarını ve hak ettikleri cezaları almalarını isteyen, cezasızlık politikalarının son bulmasını talep eden, adalete erişim ve hak arayışındaki bu insanlar, Mart 1995’de gözaltına alınıp, dana sonra işkenceye uğramış cansız bedeni, Kimsesizler Mezarlığında bulunan Hasan Ocak ‘ın ardından adalet arayışındaki bu insanlar , her Cumartesi günü aynı saatte bir araya gelmeye başladılar ve adları, Cumartesi Anneleri olarak medyada karşılık buldular. Yeri geldi turistleri engelledikleri gerekçesiyle bir araya gelmeleri yasaklandı, yeri geldi 2011’de dönemin başbakanı Erdoğan tarafından kabul edilip, faili meçhullerde yitirdikleri insanların bulunacağının sözünü de aldılar. Yeri geldi uzun süre eylemlerine ara verdiler.
Türkiye’nin en uzun eylemi olan Cumartesi Annelerinin oturmalarına yasak getirildiği zamanlar da oldu, doğrudan polis müdahalesi ve gözaltını yaşadıkları oldu. 941.haftadan itibaren kolluk kuvvetleri istikrarlı (😡) bir şekilde annelerin Galatasaray Meydanında toplanmalarına, bir araya gelmelerine engel olarak, orantısız güç kullanımıyla, şiddetin her türlüsünü sergileyerek ve gözaltılar ile Cumartesi Annelerinin anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan toplantı, gösteri ve yürüyüş hakları gasp edildi. Süreç içerisinde hukuka aykırı müdahaleleri bireysel başvuru yoluyla anneler, Anayasa Mahkemesine taşıdılar. Anayasa Mahkemesi kararlarında; “ ...Başvurucunun da içinde yer aldığı grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi; demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Bu doğrultuda kolluk görevlilerinin somut olayda etkinliğe müdahale etmesini gerektirecek makul sebep ortaya koymadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği sonucuna varılmıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ilhal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna oybirliğiyle,
Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine Muharrem İnce’nin karşı oyu ve oyçokluğuyla,
Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Beyoğlu Kaymakamlığı’na gönderilmesine,
Başvurucuya net 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine,
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine karar verildi. “Anayasa Mahkemesi her iki kararında da çok açık şekilde Cumartesi Annelerinin toplantı, gösteri ve yürüyüş haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Yürürlükteki Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme, yargı organlarını, gerçek ve tüzel kişileri, idare makamlarını bağlamaktadır. Kararın bağlayıcılığı ortada iken ve idareye Cumartesi Annelerinin bu haklarını kullanabilmeleri için gerekli önlemleri alması yükümlülüğü getirmesine karşın, kolluk kuvvetleri her hafta annelerin bu haklarını kullanmalarına engel oldular, eylemlere haksız ve hukuka aykırı bir şekilde müdahale ettiler. Genç, yaşlı demeksizin çoğunluğu kadınlardan oluşan Cumartesi Annelerine gözaltı sırasında her türlü şiddet uygulandı. Siyasi iktidar ve emrindeki kolluk kuvvetleri, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadıkları gibi, annelerin bu haklarını kullanmalarına hukuka aykırı müdahale ve gözaltılar ile suç işlemeye devam ettiler. Cumartesi Anneleri de farkındalık oluşturmak, gözaltında ya da faili meçhul cinayetlerde yitirdikleri yakınlarının akıbetlerinin belli olması, ölü ya da diri olarak teslimlerini, bu konularda sorumlu olanların yargıda hesap vermelerini, cezasızlık politikalarının son bulmasını, Türkiye’nin mezarsız ölüler ülkesi haline gelmemesi için kararlı bir şekilde eylemlerini devam ettirdiler. Galatasaray Meydanını, adalet ve hakikat arayışının mekanı olarak simgeleştirdiler.
Yazımı, iki bölümde sizlerle paylaşıyorum. Bugün burada bitiriyorum. İkinci bölümde Cumartesi Annelerine destek çağrısı yapan, kamuoyu oluşturmak isteyen ve annelerin yalnız olmadığını göstermek isteyen İnsan Hakları Derneği Adana Şubesinin 5 Ağustos ve 12 Ağustos 2023 günlü İnönü Parkında gerçekleştirmek istediği basın açıklamalarında yaşananları, polis şiddetini, müdahalesini, gözaltıları, eylemcilerin abluka altında olduğu bildirildiği halde onlara sahip çıkılmamasını, izlenmekle yetinilmesini ve diğer gözlemlerimi paylaşacağım. Sağlık ve kolaylık diliyorum. Saygılarımla.
Avukat Mengücek Gazi Çıtırk